Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2014/5107 E. , 2019/2029 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2014/5107
Karar No : 2019/2029
DAVACI : … A.Ş.
VEKİLİ: …
DAVALI: … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ: …
DAVANIN KONUSU: … Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca, … Doğalgaz Dağıtım A.Ş.’nin %100’üne tekabül eden hisselerinin “satış” yöntemiyle blok olarak özelleştirilmesi teminen 14/03/2008 tarihinde gerçekleştirilen ihalede ikinci en yüksek teklifi veren davacı şirketin ihale şartnamesinin 10. maddesinin (C) bendinde öngörülen ek geçici teminatı verilen süre içerisinde yatırmadığı gerekçesiyle ihale aşamasında vermiş olduğu geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin … Büyükşehir Belediye Encümeni’nin 02/06/2009 tarih ve 1003 sayılı kararı nedeniyle doğduğu öne sürülen …-TL (… ABD Doları x … ) maddi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI: Davalı idarece teminatın irat kaydedilmesi üzerine 22/06/2009 tarihinde davalı idareye … Dolar ödeme yapıldığı, işlemin iptali istemiyle açılan davada İdare Mahkemesi’nce yürütmenin durdurulmasına karar verilmesine rağmen teminatın iade edilmediği, yargı kararı sonucu davalı idare tarafından 17/02/2012 tarihinde … Dolar ödeme yapıldığı, teminatın irat kaydedilmesi üzerine teminat mektubu bedelinin davalı idareye ödenmesi amacıyla 120 ay vadeli kredi kullanıldığı, bu kredi için toplam … Dolar ödeme yükümlülüğü altına girildiği, yeminli mali müşavir tarafından yapılan incelemede bu kredinin teminat mektup bedelinin ödemesinde kullanıldığı, şirketin diğer ticari işlerinde kullanılmadığının ortaya konulduğu, teminatın irat kaydına yönelik uyuşmazlığın sulh ile sonuçlanmadığı, sulh müessesesinin hukuk yargılaması içinde yer alan davalara ilişkin olduğu, Asliye Ticaret Mahkemesi kararının teminatın nakde çevrilmesi nedeniyle oluşan alacağın tahsili için başlatılan icra takibinde idarenin borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davasında verildiği, sulhun idari yargıda görülen iptal davalarına ilişkin sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, şirketlerince davadan feragat edilmediği, davalı idarece de sulh sözleşmesi uyarınca davanın kabulüne ilişkin talepte bulunulmadığı gibi temyiz isteminden de vazgeçilmediği; sulhun, idari davalardan feragat sonucu doğurmayan, şirketin içinde bulunduğu mali durum nedeniyle işlemin iptaline ilişkin yargı kararının uygulanmasını teminen, davalı idarenin ısrarı sonucu adli yargıda sürdürülen davada usuli işlem kapsamında yapıldığı; aşırı yararlanmayı hukuk düzeninin korumadığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde de sulh müessesesine yollama yapılmadığı, idari yargıda açılacak davadan önceden vazgeçmenin mümkün olmadığı, dava açıldıktan sonra davadan feragat edilebileceği, dava açılmayacağına ilişkin beyanın idari yargıda dava açılmasına engel teşkil etmeyeceği; zarar, zararı doğrudan işlemin idareye yüklenebilir olması, zarar ve işlem arasında illiyet bağı mevcut olduğunda, tarafların yaptığı anlaşmanın idare hukuku yönünden idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı; Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun E:1952/154, K:1954/33 sayılı kararı ile, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun idari yargıda uygulanabilecek olan hükümlerinin “hasren tayin ve tahdit edilmiş” bulunduğunun belirtildiği; bu nedenle idari yargının görevine giren davalarda 6100 sayılı Kanun uyarınca sulh yapılması ve sulhun sonuç doğurmasının kanunen mümkün bulunmadığı, … Mahkemesi’nce 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi isteminde anılan maddenin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verildiği, sulhun şarta bağlı olarak yapıldığı, sulh sözleşmesi ile icra takip alacağı ve icra inkar tazminatının alındığı, ancak idari yargıdaki tam yargı konusu olan uğranılan maddi zarar ve fiili zararın tazmininin sulh sözleşmesi kapsamında olmadığı, Asliye Ticaret Mahkemesi’ndeki dava ile bu davanın aynı olmadığı; tam yargı davasının konusu olan fiili zararın, sulh davasında ve belediye meclis kararında bahse konu olmadığı; teminatın irat kaydı işlemine ilişkin uyuşmazlığın sulh ile sonuçlanmadığı, iptal ile sonuçlandığı; bu nedenle şirketlerinin uğradığı …-TL maddi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI: Öncelikle, usule ilişkin olarak, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda belirtilen dava açma süresi içinde açılmadığı, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
Esasa ilişkin olarak, idareleri ile davacı arasında sulh sözleşmesi yapıldığı, protokol gereği karşılıklı olarak açılan tüm davalardan feragat edilmesine karar verildiği, sulh kararının Belediye Meclisi’nde 13/02/2012 tarihinde onaylanmasından sonra … Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülen davanın 15/02/2012 tarihli duruşmasında sulh sözleşmesinin karar metnine geçirildiği, Sulh Sözleşmesinin 1.3. maddesi uyarınca davacı tarafa ait teminat mektubunun nakde dönüştürülerek tahsil edilmesi nedeniyle karşılıklı açılmış ve açılacak bütün dava, hak, alacak ve şikâyetlerin sulh nedeniyle sona erdiği; Sözleşmenin 2. maddesinin 3. fıkrası gereği, 2. madde ile devamı maddelerinde sayılan davalardan kaynaklanan ve/veya kaynaklanacak herhangi bir başkaca masraf, ücret ve diğer ferileri adı altında hak ve talepte bulunulamayacağı; 6. maddede ise, tarafların, teminat mektubunun … Büyükşehir Belediye Encümeni’nce nakde dönüştürme işlemine dayalı olarak doğrudan veya dolaylı olarak açılmış ve açılacak diğer dava, hak ve alacak ve şikâyetler ile icra takibine yapılan itiraz sonrasında herhangi bir şekilde itirazın kaldırılması/iptali taleplerinde bulunamayacaklarının belirtildiği; sulh sözleşmesi ile teminatın irat kaydedilmesine ilişkin tüm sonuç ve davaların ortadan kalktığı, İdari Dava Daireleri Kurulu’nun onama kararını 05/02/2013 tarihinde tebliğ aldıkları, karar düzeltme taleplerinin ise 18/06/2014 tarihli karar ile reddedildiği, sulh sözleşmesi kapsamında 15/02/2012 tarihinde … Doların davacıya ödendiği, sulh sözleşmesinin imzalanmasından 3 yıl sonra davanın açıldığı, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi kapsamında idareye başvurması ve doğduğunu ileri sürdüğü zararı talep etmesi gerektiği, davacının sözleşmeye aykırı davrandığı, sulh sözleşmesi gereği icra takibinden ve takipteki faiz gibi alacaklardan vazgeçildiği belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI …’NIN DÜŞÜNCESİ: … Doğalgaz Dağıtım A.Ş.’nin %100’üne tekabül eden hisselerinin satış yöntemiyle blok olarak özelleştirilmesi için 14/03/2008 tarihinde yapılan ihalede ikinci en yüksek teklifi veren davacı şirketin ihale şartnamesinin 10. maddesinin (C) bendinde öngörülen ek geçici teminatı verilen süre içerisinde yatırmadığı gerekçesiyle ihale aşamasında vermiş olduğu geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin … Büyükşehir Belediye Encümeninin 02/06/2009 tarih ve 1003 sayılı kararı nedeniyle doğduğu öne sürülen …-TL maddi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmektedir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Cumhuriyetin Temel Organları başlıklı 3. kısmının Yürütme başlıklı 2. Bölümünün 125. maddesinin 1. fıkrasında, “idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık” olduğu, son fıkrasında da İdarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. fıkrasında da, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları ile idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türlerinden olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Dava konusu tazminat istemine dayanak olan geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin … Büyükşehir Belediye Encümeninin 02/06/2009 tarih ve 1003 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 24/01/2011 tarih ve E:2010/175, K:2011/226 sayılı kararıyla; “Büyükşehir Belediye Başkanının onayı olmaksızın, ikinci teklif sahibine yapılmış yasal bir teklif bulunduğundan söz edilemeyeceğinden, davacı şirketten, sözleşme imzalanmadan önce talep edilen ek geçici teminatın verilen süre içerisinde yatırılmadığı gerekçesiyle, ihale aşamasında verilmiş olan geçici teminatın irat kaydedilmesi işleminin iptaline karar verildiği, söz konusu Daire kararının temyiz edilmesi üzerine, İdari Dava Daireleri Kurulunun 19/09/2012 tarih ve E:2011/505, K:2012/1200 kararıyla kararın onandığı, İdari Dava Daireleri Kurulunun 18/06/2014 tarih ve E:2013/767, K:2014/2723 sayılı kararı ile karar düzeltme isteminin reddedildiği, 11/12/2014 tarihinde Danıştay kayıtlarına giren dilekçe ile hukuka aykırı bulunarak iptal edilen işlem nedeniyle doğduğu öne sürülen maddi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tazmininin istendiği anlaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, taraflar arasında sözü edilen teminatın irat kaydı ile olarak karşılıklı açılmış davalar ve icra takipleri bulunduğu, … Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih ve E: … K: … sayılı kararıyla; taraflarca düzenlenen ve ibraz edilen sulh sözleşmesinde, Danıştay kararı uyarınca, söz konusu teminatın yasal faiziyle davacıya ödenmesine, karşılıklı olarak açılmış ve açılacak olan dava, hak ve alacaklar ile şikayetlerin sulh nedeniyle sona erdiği, tarafların birbirinden ve bu davalardan kaynaklanan ve/veya kaynaklanacak herhangi bir başkaca masraf, ücret ve diğer fer’iler adı altında hiçbir talepte bulunamayacaklarının belirtildiği taraflar arasında gerçekleştirilen bu sulh sözleşmesinin tespiti ve onaylanmasına karar verildiği görülmüş olup, sulh sözleşmesinde karara bağlanmış olduğundan sözü edilen teminatın irat kaydından kaynaklandığı ileri sürülen zararın tazmini için açılan davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Davalı idarenin usule yönelik itirazı geçerli görülmemiştir.
MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Dairemizin 2010/1754 sayılı esasında, … Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca, … Doğalgaz Dağıtım A.Ş.’nin %100’üne tekabül eden hisselerinin “satış” yöntemiyle blok olarak özelleştirilmesini teminen gerçekleştirilen ihalede ikinci en yüksek teklifi veren davacı şirketin, İhale Şartnamesi’nin 10. maddesinin (C) bendinde öngörülen ek geçici teminatı verilen süre içerisinde yatırmadığından bahisle ihale aşamasında vermiş olduğu geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin … Büyükşehir Belediye Encümeni’nin 02/06/2009 tarih ve … sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada, Dairemizin 24/01/2011 tarih ve E:2010/1754, K:2011/226 sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline; İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 19/09/2012 tarih ve E:2011/505, K:2012/1200 sayılı kararıyla Dairemiz kararının onanmasına; 18/06/2014 tarih ve E:2013/767, K:2014/2723 sayılı kararıyla da karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
Dava dilekçesi ekinde yer alan 14/11/2014 tarihli “Yeminli Mali Müşavirlik Gerçek Zarar Tespit Raporu”nda, davacı şirketçe söz konusu ihaleye ilişkin olarak verilen … Dolar tutarındaki teminat mektubunun davalı idarece irat kaydedilmesi üzerine geçici teminat mektubu bedelinin ödenmesi için davacı şirkete … Bankası A.Ş.’den 120 ay taksit geri ödemeli kredi kullandırıldığının tespit edildiği, rapor ekindeki geri ödeme planında 1. taksit tarihinin 29/07/2009 tarihli olduğu belirtilmiştir.
Davacı şirket tarafından davalı idareye karşı geçici teminat mektubuna ilişkin olarak … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı esasında icra takibi başlatılmış, davalı idarece işbu icra takibinden dolayı idarelerinin borçsuzluğunun tespiti ile haksız ve kötü niyetli icra takibinden dolayı %40’tan aşağı olmayacak miktarda tazminata karar verilmesi istemiyle … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … sayılı esasında dava açılmış; … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla da, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 13/02/2012 tarih ve … sayılı kararı doğrultusunda taraflar arasında gerçekleştirilen tarihsiz sulh sözleşmesinin tespiti ile sulh sözleşmesinin onaylanmasına karar verilmiştir.
Taraflar arasında imzalanan Sulh Sözleşmesi’nde, “…1.3. …taraflar arasında … Bankası A.Ş.’nin 13/03/2008 tarih ve 1017676 sayılı teminat mektubunun nakde dönüştürülerek Belediye tarafından tahsil edilmesi nedeniyle karşılıklı olarak açılmış ve açılacak bütün dava, hak, alacak ve şikâyetler sulh nedeniyle sona ermiştir… Hukuk Muhakemeleri Kanununun 313-315. maddeleri kapsamında yapılan işbu sulh anlaşması ile taraflar arasındaki ihtilafların tamamı sona ermiştir… 2.8. Şirketin açmış olduğu Danıştay Onüçüncü Dairesinde 2010/1754 Esas sayılı dava dosyası, … 3. Taraflar birbirinden bu davalardan kaynaklanan ve/veya kaynaklanacak herhangi bir başkaca masraf, ücret ve diğer fer’iler adı altında hiçbir talepte bulunmazlar. 4. Taraflar, … Bankası A.Ş.’nin 13/03/2008 tarih ve … sayılı teminat mektubunun tahsil edilmesi üzerine ortaya çıkan (yukarıda sayılan v.b.) ve bundan sonra ortaya çıkacak bütün dava, hak, alacak, şikâyet ve icra takiplerinden dolayı işbu sulh sözleşmesi ile yukarıdaki şartlarda sulh olmuşlardır. Bundan böyle birbirlerinden … Bankası A.Ş.’nin 13/03/2008 tarih ve … sayılı teminat mektubunun nakde dönüştürülerek tahsil edilmesinden kaynaklanan ve/veya kaynaklanacak herhangi bir dava, hak, alacak, şikâyet ve icra takibine ilişkin talep haklarından gayri kabili rücu olarak vazgeçmişlerdir… 6. Taraflar, yukarıda yazılan olan maddelerde belirlenen hususlar ile söz konusu teminat mektubunun … Büyükşehir Belediye Encümeninin 02/06/2009 tarih ve … sayılı kararı ile nakde dönüştürülmesi işlemine dayalı olarak gerek doğrudan ve gerekse dolaylı olarak açılmış ve açılacak olan bütün diğer dava, hak, alacak ve şikâyetler ile yapılan icra takibi için itiraz sonrasında herhangi bir şekilde itirazın kaldırılması ve/veya itirazın iptali taleplerinde bulunulamaz. Taraflar, icra dosyasının takipsiz bırakılmış olması nedeniyle başkaca masraf, ücret ve diğer feri’leri talepten vazgeçmişler, birbirlerini en geniş kapsamda gayri kabili rücu olmak üzere, kesin bir şekilde ibra etmiş ve böylelikle sulh olmuşlardır. Ayrıca, Mahkemenin işbu sulh sözleşmesine göre davayı sonuçlandırma kararına karşı temyiz yoluna gitmeyecektir…” ifadelerine yer verilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” kuralı yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Davaya Son Veren Taraf İşlemleri” başlıklı 3. Bölümünde yer verilen 307-315 arasındaki maddelerinde davayı kabul, davadan feragat ve sulh düzenlenmiştir. “Sulh” başlıklı 313. maddesinde, “(1) Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. (2) Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir. (3) Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir…”; “Sulhun etkisi” başlıklı 315. maddesinde ise, “(1) Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir. (2) İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hâllerinde sulhun iptali istenebilir.” kurallarına yer vermiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Aktarılan mevzuat hükümlerinde, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konulara ilişkin olarak görülen davalarda sulh yapılabileceği gibi, dava konusu olmasa bile dava dışında kalan konuların da sulh ile sona erdirilmesinin mümkün olduğu, sulhun usul hukuku bakımından kesin hükümle aynı hukukî sonuçları doğuracağı belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi açısından, öncelikle tarafların imzaladığı sulh sözleşmesinin onaylanmasına ilişkin … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının hukukî sonuçlarının incelenmesi gerekmektedir.
6100 sayılı Kanun’da sulh konusuna, davaya son veren taraf işlemleri başlığı altında yer verilmiştir.
Sulh, bir hukuki ilişki hakkındaki doğmuş veya doğması muhtemel bir çekişmeyi ya da kuşkuyu karşılıklı fedakârlıklar aracılığıyla ortadan kaldırmaya yönelmiş bir sözleşmedir. Taraflardan biri, sulh sözleşmesi uyarınca yeni bir düzene sokulmuş olan eski taleplerini ileri sürdüğünde, kuşkusuz diğer taraf, aralarındaki sulh sözleşmesine dayanan bir defi ileri sürmek hakkına sahiptir (ULUSAN İlhan, Maddi Hukuk ve Usul Hukuku Bakımından Sulh Sözleşmesi, s.150, 163).
Sulh, bir sözleşme olup kural olarak tarafların karşılıklı olarak kısmî kabul, kısmî feragati anlamına gelir. Sulh, henüz bir dava söz konusu olmadan, tarafların uyuşmazlığı anlaşarak ortadan kaldırmaları şeklinde de olabilir. Taraflar, mahkeme dışında yaptıkları bir sulh sözleşmesini mahkeme tutanağına geçirtmek suretiyle de sulh olabilirler. Bu hâlde sulh anlaşması tutanağa eklenir ve mahkeme dışı sulh mahkeme içi sulhe dönüşür. Sulhun, bir taraftan irade bozukluğu veya aşırı yararlanma hükümlerine göre iptali mümkünken, diğer taraftan da davayı sona erdirici bir etki göstermekte ve kesin hükümle aynı hukuksal sonuçları doğurmaktadır. Taraflar, sadece dava konusu uyuşmazlık üzerinde sulh olabilecekleri gibi, dava dışında bırakılmış hususları da sulhun konusuna dâhil edebilirler (Pekcanıtez/Özekes/Akkan/Taş Korkmaz, Medenî Usul Hukuku, III. Cilt, Onikilevha, 15. Bası, İstanbul, Mart 2017, s.2033, 2035-2036).
Şarta bağlı olmayan sulh ve böyle bir sulh üzerine verilen mahkeme kararı, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: IV, 2001, İstanbul, s. 3783).
Sulhe ilişkin olarak doktrinde yer verilen değerlendirmeler uyarınca, sulhun dava konusu ile ilgili olarak yapılabileceği gibi, dava dışındaki hususların da sulhun konusuna dahil edilebileceği; yine mahkeme dışında yapılan bir sulh sözleşmesinin, mahkemece tespiti ile mahkeme içi sulhe dönüşeceği; davaya son veren, başka bir ifadeyle uyuşmazlığı sonlandıran bir taraf işlemi olan sulhun maddi anlamda kesin hüküm gibi hukukî sonuç doğuracağı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, tarafların imzaladığı “Sulh Sözleşmesi”nin onaylanmasına ilişkin mahkeme kararı, 6100 sayılı Kanun’un 315. maddesi hükmü uyarınca “kesin hüküm” gibi hukukî sonuç doğurması nedeniyle Anayasa’nın 138. maddesi gereğince bağlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla idari yargı mercileri de, önündeki uyuşmazlıkla ilgili bulunan sulh sözleşmesine ilişkin mahkeme kararlarını dikkate almak zorundadır.
Öte yandan, şarta bağlı olmayan sulh sözleşmesi doktrinde de kabul edildiği üzere, feragat ve kabul ile aynı hukukî sonuçları doğurduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun feragat ve kabul müesseselerine atıfta bulunan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde sulh müessesesine atıf yapılmamış olması, idari yargı mercilerinin, feragat ve kabul gibi hukuki sonuç doğuran sulh sözleşmesinin onaylanmasına ilişkin mahkeme kararını dikkate almasına engel değildir.
Belirtilen açıklamalardan hareketle “Sulh Sözleşmesi”nin onaylanmasına ilişkin mahkeme kararının uyuşmazlığın çözümü açısından dikkate alınması hukukî bir zorunluluktur.
Bu itibarla, bakılan tam yargı davasına konu unsurların, “Sulh Sözleşmesi”nin onaylanmasına ilişkin mahkeme kararının kapsamında bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir.
14/11/2014 tarihli “Yeminli Mali Müşavirlik Gerçek Zarar Tespit Raporu”nda, davalı idarece davacı şirkete ait geçici teminatın irat kaydedilmesi üzerine, davacı şirket tarafından bu tutarın ödenebilmesi için bankadan 1. taksiti 29/07/2009 tarihinde başlayan 120 ay vadeli kredi kullanıldığı; “Kredi Geri Ödeme Planında”, 1. taksit tarihinin 29/07/2009 olduğu; “Ana Para” toplam tutarının 50.150.000,00 Dolar, “Kâr” toplam tutarının … Dolar, “BSMV” toplam tutarının ise … Dolar olduğu belirtilmiştir.
Sulh ile sonuçlanan 17/02/2012 tarihli Mahkeme kararında ise, davacı şirketçe davalı idareye verilen teminat mektubunun nakde dönüştürülerek davalı idare tarafından tahsil edilmesi nedeniyle, açılmış ve açılacak bütün dava, hak, alacak ve şikâyetlerin sulh nedeniyle sona erdiği; teminatın irat kaydı işleminin iptali istemiyle Dairemizin 2010/1754 sayılı esasında açılan dava ile esasları sayılan diğer davalardan kaynaklanan ve/veya kaynaklanacak herhangi bir başkaca masraf, ücret ve diğer fer’îler altında hiçbir talepte bulunamayacakları konularında sulh oldukları belirtilmiştir.
Davacı tarafından, uyuşmazlık konusu tazminat isteminin dayanağı olarak, teminat mektubunun davalı idarece irat kaydedilmesinin gösterildiği, bakılan davanın da teminatın irat kaydı işleminin iptali istemiyle açılan davanın kesinleşmesi üzerine açıldığı; tazminat unsurlarının ise, geçici teminatın irat kaydedilmesi üzerine kullanılan kredi nedeniyle bankaya ödenen “Kâr Payı ve BSMV” tutarlarına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, basiretli bir tacir olan davacı şirketin sulh sözleşmesinin imzalandığı tarihten çok önce geçici teminat bedelini ödeyebilmek için anılan krediyi kullandığı, bu kredi nedeniyle bankaya ne kadar ödeme yapmak zorunda olunduğunun davacı şirketçe bilindiği, bu zarar kaleminin sulh sözleşmesi yapıldığı sırada doğmuş olduğu, uyuşmazlıkları sona erdirme amacı taşıyan sulh sözleşmesi kapsamında da davacı şirketin geçici teminatın irat kaydı nedeniyle başkaca bir hak ve alacağının kalmadığının, talep haklarından da vazgeçtiğinin sulh sözleşmesinin onaylanmasına ilişkin mahkeme kararıyla kesin olarak hükme bağlandığı dikkate alındığında, dava konusu talebin, sulh sözleşmesi kapsamında olması dolayısıyla tazminat talebinin karşılanması mümkün bulunmamaktadır.
Her ne kadar davacı şirket tarafından teminatın irat kaydına yönelik uyuşmazlığın sulh ile sonuçlanmadığı iddia edilmiş ise de, 6100 sayılı Kanun’un 313. maddesi uyarınca dava dışındaki hususların da sulh kapsamına alınabileceği, davacı şirket ile davalı idare arasında imzalanan sulh sözleşmesinde teminat mektubunun davalı idarece tahsil edilmesine ilişkin olarak da sulh olduklarına açıkça yer verildiğinden bu iddia geçerli görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Peşin olarak tahsil edilen …-TL nispî harçtan …-TL maktu karar harcının mahsubu sonucu kalan …-TL harcın davacıya iadesine,
5. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere, 13/06/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Dosyanın incelenmesinden; davacı şirket tarafından ihale dosyasına sunulan geçici teminat mektubunun davalı idarenin işlemi ile gelir kaydedilmesi işleminin mahkemece iptali üzerine mahkeme kararının zamanında uygulanmaması nedeniyle davacı şirketin faizle karşılanamayan zarar kapsamında geçici teminat bedelinin ödenebilmesi için kullanılan kredi nedeniyle bankaya ödenen “Kâr Payı ve BSMV” tutarlarına ilişkin maddi zararın davalı idareden tazmininin talep edildiği; konuya ilişkin olarak … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile davacı şirketin teminat mektubuna ilişkin olarak başlattığı icra takibinden dolayı davalı idarenin borçsuzluğunun tespiti için dava açıldığı, söz konusu davada taraflar arasında imzalanan sulh sözleşmesi nedeniyle sulh sözleşmesinin tespiti ile sulh sözleşmesinin onaylanması şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından, … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … sayılı esasında davalı idarece açılan davanın, teminat mektubuna ilişkin olarak başlatılan icra takibinden dolayı idarenin borçsuzluğunun tespitine ilişkin bir dava olduğu, anılan davada sulh sözleşmesinin onaylanması ve tespitine karar verilmesinin idari yargıda açılan tam yargı davasını etkilemeyeceği, geçici teminatın irat kaydı işlemine karşı açılan davanın iptal ile sonuçlanarak anılan kararın onanmasına karar verildiği ileri sürülmüş; davalı idare tarafından ise, … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … sayılı esasında açılan davada, idareleri ile davacı şirket arasında imzalanan sulh sözleşmesinin mahkeme içi sulhe dönüştürülerek mahkemece sulh sözleşmesinin tespiti ile sulh sözleşmesinin onaylanmasına karar verildiği, sulh sözleşmesi uyarınca davacı şirket tarafından bu zararın talep edilemeyeceği savunulmuştur.
Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 313-315. maddelerinde yer verilen ve davaya son veren taraf işlemlerinden olan “Sulh” müessesesinin idari yargıdaki durumunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu bağlamda, idari yargıda 6100 sayılı Kanun’un bazı hükümlerinin uygulanmasına cevaz veren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin incelenmesi gerekmektedir.
2577 sayılı Kanun’un “Kapsam ve nitelik” başlıklı 1. maddesinin 1. fıkrasında, “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tâbidir.”; “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı hâller” başlıklı 31. maddesinin 1. fıkrasında, “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hâllerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re’sen yapılır. Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” kurallarına yer verilmiştir.
Yargılama usulleri ve bu usullerle çözüme bağlanacak uyuşmazlıkların birbiriyle yakın ilişki içinde oldukları, medeni yargılama hukukunun, özel hukuk alanında, tarafların öznel haklarının çatıştığı uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacağı; idari yargılama hukukunun ise, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun yargı yolu ile denetlenmesinde uygulanacağı ve idarenin hukuka uygunluğunun sağlanması ile kamu yararının gerçekleşmesine hizmet edeceği açıktır.
İdarî yargılama hukukunda “kendiliğinden araştırma ilkesi” geçerlidir ve hâkim, medenî yargılama hukukuna göre daha etkin bir konumdadır. 2577 sayılı Kanun’un 20. maddesinde düzenlenen bu ilkeye göre, medenî yargılama hukukundan farklı olarak, mahkeme, davadaki olguları ve delilleri kendiliğinden araştırır. Medenî yargılama hukukunda ise delilleri taraflar toplar ve mahkemeye sunar.
Bu iki yargılama hukukuna ilişkin farklı usûl kanunları bulunmasına rağmen, idarî yargılama hukuku bazı konularda medenî yargılama hukukuna atıf yapmış olup 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle yapılan bu atıfla birlikte Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen bazı konulara ilişkin hükümler idarî yargılamanın özellikleri dikkate alınarak uygulanmaktadır.
Kanun koyucu tarafından, idarî yargı mercilerine, 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde sayma suretiyle belirlenen ve bu Kanun’da hüküm bulunmayan hususlarda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bazı hükümlerinin uygulanmasına yönelik olarak yetki verilmiştir.
Nitekim, (Mülga) 3546 sayılı Devlet Şûrası Kanunu’nun 44. maddesinde, sınırlı olarak belirtilen hususlarda Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun umumî hükümlerinin tatbik olunacağının belirtilmesi nedeniyle, 04/05/1954 tarih ve 8698 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 05/02/1954 tarih ve E:1952/154, K:1954/33 sayılı Devlet Şûrası Tevhidi İçtihat kararında, “…bu Kanunun Devlet Şûrasında görülmekte olan davalar dolayısıyla ve hangi mevzularda tatbik kabiliyeti olduğu 3546 sayılı Kanunun 44. maddesinde hasren tayin ve tadat edilmiş bulunduğuna ve yukarıda zikrolunan Usul Kanununun gerek 15. maddesine ve gerek masarifi muhakemeden bahis olan 12. fasıl hükümlerine sarih bir atıf da mevcut olmadığına göre adı geçen Kanunun mevzuumuzla ilgili hükümlerinin kıyas yoluyla tatbikına cevaz görülmemiştir.” gerekçesine yer verilmek suretiyle maddede atıf yapılmayan hususların kıyas yoluyla genişletilmesinin mümkün olmayacağı belirtilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Sulh” başlıklı 313. maddesinde, “(1) Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. (2) Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir. (3) Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir…” kuralı yer almıştır.
Aktarılan kanun maddesi uyarınca, adlî yargıda görülen ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda, tarafların sulh ile uyuşmazlığı sona erdirebileceği açıktır. Anılan madde ile, taraflara, dava konusu olmasa bile yine adlî yargıya ilişkin başka bir uyuşmazlığı da sulh kapsamına alarak uyuşmazlığı sona erdirme imkânı verilmekte ise de, idarî yargılamaya konu olabilecek hususların bu maddeye dayalı olarak yapılan sulh sözleşmesi kapsamına alınması kanunen mümkün bulunmamaktadır.
02/11/2011 tarih ve 28103 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile, kararname kapsamındaki idarelerin adlî ve idarî uyuşmazlıklarda sulh olabilmelerine ilişkin olarak özel bir düzenleme yapılmış, “İdarî uyuşmazlıkların sulh yoluyla halli ve vazgeçme yetkileri” başlıklı 12. maddesinin 9. fıkrasında ise, “Sulh olunan konu ya da miktara ilişkin olarak dava yoluna başvurulamaz.” kuralına yer verilmiştir.
Her ne kadar 659 sayılı KHK ile idarî yargıya ilişkin konularda sulh yapılabileceği ve sulh olunan konular hakkında dava yoluna başvurulamayacağı belirtilmiş ise de, davalı idarenin 659 sayılı KHK kapsamında bulunmadığı, idarî yargılama usûlünde sulhe ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, 6100 sayılı Kanunun bazı hükümlerinin uygulanabilmesini sağlayan 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde de feragat ve kabule atıf yapıldığı hâlde “sulh” müessesesine atıf yapılmadığı dikkate alındığında, 659 sayılı KHK kapsamında bulunmayan davalı idarenin, idarî yargılamaya ilişkin işbu uyuşmazlığı adlî yargıda görülen bir davada yapılan sulh kapsamına dâhil ederek idarî yargılamaya konu bir uyuşmazlığı sona erdirmesi de mümkün bulunmamaktadır.
Şarta bağlı olmayan sulh ve böyle bir sulh üzerine verilen mahkeme kararı, maddî anlamda kesin hüküm (m.237) teşkil eder. Sulhun ve sulh üzerine verilen mahkeme kararının maddî anlamda kesin hüküm teşkil etmesi, müddeabihi, dava sebebi ve tarafları aynı olan yeni (ikinci) bir dava içindir. Buna karşılık, yeni (ikinci) davanın müddeabihi, dava sebebi veya tarafları değişik ise, birinci davadaki sulh (ve sulh üzerine verilen mahkeme kararı) ikinci davanın görülmesine engel teşkil etmez (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: IV, 2001, İstanbul, s.3783-3874).
Taraflar arasında yapılan sulh sözleşmesinin 7. maddesinde, tarafların, mahkemeden sulh sözleşmesine göre karar verilmesini talep edeceği belirtilmiştir.
… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla da, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 13/02/2012 tarih ve … sayılı kararı doğrultusunda taraflar arasında gerçekleştirilen tarihsiz sulh sözleşmesinin tespiti ile sulh sözleşmesinin onaylanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay’ın müstekar kararlarında, tarafların mahkemeden sulh sözleşmesine göre karar verilmesini istememeleri durumunda, mahkemece karar verilmesine yer olmadığına; sulh sözleşmesine göre karar verilmesini istemeleri durumunda ise, mahkemece sulh sözleşmesine göre bir karar (hüküm) verilmek zorunda olduğu belirtilerek, mahkemece, sadece taraflar arasındaki sulh sözleşmesinin tasdiki ile yetinilerek infaza elverişli hüküm kurulmamasının bozma sebebi olduğu belirtilmektedir. (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin E:2017/1838, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E:2017/9390,E:2017/8193 sayılı kararları)
Bu durumda, … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararı ile sadece menfî tespit davasının neticelendiği, mahkemece davanın dışındaki konulara ilişkin olarak sadece tespit yapıldığı, dava dışındaki konuların esası hakkında hüküm kurulmadığı dikkate alındığında, Yargıtay içtihatları uyarınca, sulh sözleşmesini tasdik eden mahkeme kararının bakılan davada kesin hüküm olarak kabul edilmesi mümkün bulunmadığından, davalı idare ile davacı şirket arasında imzalanan sulh sözleşmesinin idarî yargıda görülen davanın görülmesine engel oluşturmayacağının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, bakılan davada sulh sözleşmesi ile bağlı olmaksızın, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı, davacı şirketin faizle karşılanamayan zararı talep şartlarının oluşup oluşmadığı, geçici teminatının irat kaydı üzerine kullanılan kredi nedeniyle ödenen “Kâr Payı ve BSMV” tutarının zarar olarak kabul edilip edilemeyeceği ve tazmini gereken bir zarar var ise zarar miktarının tespiti hususlarında esastan bir inceleme yapılması gerekirken, taraflar arasında imzalanan sulh sözleşmesi esas alınarak tazminat talebinin reddine ilişkin karara katılmıyoruz.