Danıştay Kararı 13. Daire 2013/2763 E. 2019/306 K. 11.02.2019 T.

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2013/2763 E.  ,  2019/306 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2013/2763
Karar No:2019/306

TEMYİZ EDEN (DAVACI): …
VEKİLİ: …
DİĞER DAVACILAR: 1. …
2. …
3. …
VEKİLLERİ: …
4. …
KARŞI TARAF (DAVALI: …
VEKİLİ: …

İSTEMİN KONUSU: … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … ili, … ilçesi, …, … no.lu parselde orman sınırları içerisinde bulunan ve sit alanı olan 18.297 m²’lik alanın … Orman İşletme Müdürlüğü tarafından …’a kiralanmasına ilişkin 28/07/2011 tarihli kira sözleşmesiyle, bu sözleşmenin dayanağı olan söz konusu taşınmazın “Orman İçi Dinlenme Yeri” olarak tescili ile işletmesince taleplilere 10 yıla kadar kiraya verilebileceğine ilişkin … Orman Bölge Müdürlüğü’nün 18/07/2011 tarih ve 770 sayılı 2011/15 nolu Oluru’nun iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının idarenin işlemlerine karşı sadece kuruluş kanunlarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyetinin bulunduğu, konuyla ilgili yasal düzenlemelerde de, bu kuruluşların amaçları dışında faaliyette bulunamayacaklarının açık bir biçimde yer aldığı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76 ve 95. maddeler uyarınca mevcut uyuşmazlıktaki gibi, dava konusu taşınmazın kiralanmasının ve bunun dayanağı işlemin davacı Baronun hak ve menfaatlerini etkilemediği, anılan maddelerin davacıya hukuken böyle bir hak tanımadığı açık olduğundan, dava konusu işlemlerle arasında menfaat ilişkisinin bulunmadığı, dolayısıyla davanın açısından ehliyet yönünden reddi gerektiği; taşınmazın … Orman İşletme Müdürlüğü tarafından …’a kiralanmasına ilişkin 28/07/2011 tarihli kira sözleşmesinin … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararı ile iptal edildiği görüldüğünden konusu kalmayan davanın bu kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığı; söz konusu alanın “Orman İçi Dinlenme Yeri” olarak tescili ile işletmesince taleplilere 10 yıla kadar kiraya verilebileceğine ilişkin … Orman Bölge Müdürlüğü’nün 18/07/2011 tarih ve 770 sayılı 2011/15 no.lu Olur’u yönünden ise, ilgili taşınmazın orman içi dinlenme yeri olarak kullanılmak üzere kiralanmasında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca sakınca bulunmadığına ilişkin işlemin de … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararı ile iptal edildiği görüldüğünden, dayanağı işlem iptal edilen dava konusu alanın orman içi dinlenme yeri olarak tescili ile işletmesince taleplilere 10 yıla kadar kiraya verilebileceğine ilişkin … Orman Bölge Müdürlüğü’nün 18/07/2011 tarih ve 770 sayılı 2011/15 no.lu Olur’unda hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın, yönünden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-b maddesi uyarınca ehliyet yönünden reddine; dava konusu taşınmazın … Orman İşletme Müdürlüğü tarafından …’a kiralanmasına ilişkin 28/07/2011 tarihli kira sözleşmesi yönünden konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına; dava konusu taşınmazın “Orman İçi Dinlenme Yeri” olarak tescili ile taleplilere 10 yılı kadar kiraya verilebileceğine ilişkin … Orman Bölge Müdürlüğü’nün 18/07/2011 tarih ve 770 sayılı 2011/15 no.lu Oluru’nun iptaline iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından, Danıştay içtihatlarında baroların subjektif ehliyetlerinin bulunduğunun belirtildiği, davanın, hukukun üstünlüğüne saygı, kanunlara uygunluğun sağlanması ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip olan vatandaşlar ile mesire yerlerinin yapılaşmasının engellenmesine yönelik olduğu, davadaki taleplerinin, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76 ve 95. maddesinde belirtilen hukukun üstünlüğü, insan haklarını savunma, koruma ve bu kavramlara işlerlik kazandırma görevi ile doğrudan ilgili olduğu, baroların mesleki bir örgüt olmanın ötesinde, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak, korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı bir konuma sahip olduğu, Anayasa’nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunun, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğunun belirtildiği, iptal davalarında aranan menfaat ihlâli koşulunun çevrede olumsuz etki yaratan faaliyet ile davacı arasındaki ilişkinin doğrudan kişisel bir menfaatin ihlâli varlığına indirgenmemesi gerektiği, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca birey o günkü koşullar içerisinde çevreyi kirleten ya da bozan faaliyetten hiçbir şekilde olumsuz olarak etkilenmese bile gelecek kuşaklar için iptal davası açma konusunda meşru, hatta güncel bir menfaati olduğunun kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’UN DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmı yönünden temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Kararın, davalı idare lehine hükmedilen vekâlet ücretine ilişkin kısmına gelince:
2577 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca bakılan davada uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 49. maddesinin 2. fıkrasında, “Temyiz incelemesi sonunda karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise kararın düzeltilerek onanmasına karar verilir.” kuralı yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, 20/03/2013 tarihinde yapılan duruşmaya ait “Duruşma Tutanağı”nda ve temyize konu Mahkeme kararında, davalı vekili ‘nın duruşmaya gelmediğinin belirtildiği, karar sonucunda ise, davalı idare lehine duruşmalı işler için belirlenen …-TL vekâlet ücretinin ‘ndan alınarak davalı idareye verilmesine karar verildiği görülmüştür.
Bu itibarla, Mahkeme kararında davalı idare lehine hükmedilen vekâlet ücretinin, davanın karara bağlandığı tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmasız davalar için belirlenen …-TL olarak düzeltilmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacı ‘nın temyiz isteminin reddine,
2. … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının, davalı idare lehine …-TL vekâlet ücretine hükmedilmesi suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 11/02/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalar, iptal davaları olarak tanımlanmıştır.
İptal davasının gerek anılan maddede, gerekse içtihat ve doktrinde belirlenen hukukî nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunlu bulunmaktadır.
Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat alâkasının varlığı ise, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makûl, maddi ve manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyeti için yeterli sayılmaktadır.
Ayrıca, iptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, böylece de idarenin hukuka bağlılığının belirlenmesine, sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlandığından, bu davalarda menfaat ilişkisinin bu amaç doğrultusunda yorumlanması da gerekmektedir.
Anayasa’nın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını düzenleyen 135. maddesinde, “… kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla konulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişileridir…” kuralı yer almış; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesinde, baroların avukatlık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak amacıyla kurulmuş meslek kuruluşları olduğu belirtilmiş iken, 10/05/2001 tarih ve 24398 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4667 sayılı Kanun ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesinde değişiklik yapılarak; barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, aynı Kanunun Baro Yönetim Kurulu’nun görevlerinin düzenlendiği 95. maddesine yine 4667 sayılı Kanunla eklenen 21. bentte de, yönetim kurulunun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
1136 sayılı Kanun’un 76 ve 95/21. maddelerinde yapılan ve yukarıda açıklanan kanuni değişiklikten sonra baroların, meslekî bir örgüt olmanın ötesinde hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı bir konuma sahip olduğu açıktır.
Danıştay kararları ışığında konuya bakıldığında; Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra açılan davalarda dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı saptanırken, iptal davasının genel amacının yanı sıra dava konusu idarî işlemin, hukukun üstünlüğünü, hukuk devleti ilkesini, genel kamu yararı, Anayasa ile koruma altına alınan eşitlik, kişinin dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı gibi temel insan haklarını ihlâl edip etmediğine ve yargı kararlarının uygulanmaması veya geçersiz kılınması gibi hukuk devleti ilkesini zedeleyen bir durumun olayda söz konusu olup olmadığına bakılarak menfaat ilgisinin olaya özgü, ancak daha geniş yorumlandığı görülmektedir.
Nitekim, Danıştay İdarî Dava Daireleri Kurulu’nun, baronun açtığı başka bir davada, 07/04/2005 tarihli ve E:2003/417, K:2005/234 sayılı kararıyla; hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmakla görevli bulunan Baronun, dava konusu Yönetmelik hükümleri ile Anayasanın eşitlik ilkesinin, kişinin dokunulmazlığı ilkesinin, özel hayatın gizliliği ilkesinin, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı ilkesinin, temel hak ve özgürlüklerin ancak yasayla sınırlanabileceği ilkesinin ihlâl edildiğini, öğrenim özgürlüğünün engellendiğini öne sürerek bakılan davayı açtığı göz önünde bulundurulduğunda, iptalini istediği Yönetmelik hükümleri ile menfaat ilgisinin bulunduğunun açık olduğu gerekçesiyle davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu kabul edilmiştir.
Dava açma ehliyeti, davanın esasının incelenebilmesinin ön koşuludur. Bu aşamada davacı iddialarının hukuken doğru olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılamaz. Davada menfaat ihlâlinin olup olmadığının saptanabilmesi için, öncelikle davacının, henüz esasın değerlendirilemeyeceği iddialarına bakılması gerekmektedir.
Bakılan davada, … ili, … ilçesi, …, … nolu parselde orman sınırları içerisinde bulunan ve sit alanı olan 18.297 m²’lik alanın … Orman İşletme Müdürlüğü tarafından …’a kiralanmasına ilişkin 28/07/2011 tarihli kira sözleşmesiyle, bu sözleşmenin dayanağı olan söz konusu taşınmazın “Orman İçi Dinlenme Yeri” olarak tescili ile işletmesince taleplilere 10 yıla kadar kiraya verilebileceğine ilişkin … Orman Bölge Müdürlüğü’nün 18/07/2011 tarih, 770 sayılı ve 2011/15 no.lu Olur’unun iptali istenilmiştir.
Davacı tarafından, kiralanan alanın orman sahasında bulunduğu ve alanın 1. derece sit alanında kaldığı, kiralama işleminde kamu yararı bulunmadığı, dava konusu işlemlerin kanunlara ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu, spor tesislerinin ormanlık alan içinde tahsis edilmesinin … Mahkemesi’nce iptal edildiği iddialarıyla açılan davanın, bu özelliği itibarıyla genel kamu yararı ile ilgili bulunduğu açık olup, davacı ‘nın hukuka aykırılık iddiaları da dikkate alındığında, dava konusu işlemlerin iptalini istemekte, kişisel, meşru ve güncel menfaat ihlâli şartının gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, hukukun üstünlüğünü koruma görevi ve yükümlülüğü bulunan Baronun dava açma ehliyeti bulunduğundan, temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.