Danıştay Kararı 13. Daire 2007/1291 E. 2007/2292 K. 18.04.2007 T.

13. Daire         2007/1291 E.  ,  2007/2292 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No: 2007/1291
Karar No: 2007/2292

Temyiz İsteminde Bulunan: …Sendikası
Vekili: …
Karşı Taraf: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı

İstemin Özeti: … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının; dava konusu işlemin kamu yararına aykırı olduğu, yetki yönünden de hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan idare mahkemesi kararının onanması gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi …’un Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı …’nın Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 24.11.1996 günlü ve 22827 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan …’a bağlı 25 dağıtım müessesesinin işletme hakkının 30 yıllığına devredileceğine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi’nce; Danıştay Onuncu Dairesinin 24.01.2002 tarih ve E:2001/2793, K:2002/159 sayılı bozma kararı ve bu kararın karar düzeltme isteminin reddine ilişkin 14.03.2005 tarih ve E:2002/6134, K:2005/977 sayılı kararı üzerine bozma kararına uyularak işin esası incelenerek davanın reddine karar verilmiş, anılan karar davacı sendika vekilince temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3-c maddesinde dilekçelerin “ehliyet” yönünden inceleneceği, aynı maddenin 6. fıkrasında da, ilk inceleme konularının davanın her safhasında gözönünde bulundurulacağı öngörülmüş, aynı Kanunun 15/b maddesinde ise, 14. maddenin 3/c bendinde yazılı hususta kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddine karar verileceği belirtilmiştir.
2577 sayılı Kanunun 31. maddesinin yollamada bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 38. maddesinde, “Davaya ehliyet, Kanunu Medeni ile tayin olunmuştur.” hükmü uyarınca, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 9. maddesinde, “Medeni hakları kullanmaya selahiyettar olan kimse iktisaba da ehildir.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun tüzel kişiliklerin hükmü şahsiyet kazanması ve medeni haklardan yararlanmalarını düzenleyen 45 ve 46. maddelerde de, “Başlı başına mevcudiyeti haiz olmak üzere teşekkül eden cemiyet ve şirketler ile kendilerine has bir mevcudiyeti ve muayyen bir gayesi bulunan müesseseler, sicillerine kayıtlarını icra ettirmekle şahsiyet iktisabederler. Hükmü şahıslar; cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış icabı olarak ancak insana has olanlardan maada bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler.” hükümleri yer almaktadır.
Bu düzenlemeyle tüzel kişilerin ehliyeti, hak ehliyeti (medeni haklardan yararlanma) ve fiil ehliyeti (medeni hakları kullanma ehliyeti) şeklinde kurala bağlanmış olup, dava açma ehliyeti fiil ehliyetinin içeriğine dahil edilmiştir. Dolayısıyla dava ehliyeti, bir şahsın mahkemelerde davacı veya davalı sıfatıyla yemin, ikrar, sulh, feragat, kabul v.s. gibi usul hukukuna ait işlemleri bizzat yapabilme iktidarını ifade ettiğinden, dava açılması sırasında olduğu kadar, dava sürecinde de bu ehliyetin yitirilip yitirilmediğinin yargı yerlerince gözönünde bulundurulacağında kuşkuya yer bulunmamaktadır.
Başka bir anlatımla Medeni Kanunun tüzel kişiler yönünden düzenlenen 46. maddesinde öngörülen medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanların, dava açabilmesine ve davayı takip edebilmesine olanak bulunmamaktadır.
12.07.2001 günlü, 24460 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanıp, yayımını takip eden 30. günün sonunda yürürlüğe giren 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun 4. maddesinde, sendikaların hizmet kolu esasına göre Türkiye çapında faaliyette bulunmak amacıyla bir hizmet kolundaki kamu işyerinde çalışan kamu görevlileri tarafından kurulacağı öngörülmüş olup, hizmet kollarını belirleyen 5. maddesinde de, bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri; enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri ayrı hizmet kolları olarak sayılmıştır.
Sözü edilen Kanunun geçici 6. maddesinde ise, “Bu Kanunun yayımı tarihinde faaliyette bulunan kamu görevlileri kuruluşları, bu kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren sekiz ay içinde; a) Mevcut tüzüklerine göre olağanüstü genel kurullarını yaparak, tüzük ve örgütlenmelerini bu Kanun hükümlerine göre düzenlemek, b) Yeni örgüt ve tüzüklerine göre ilk olağan genel kurullarını da yapmak zorundadırlar. Belirlenen süre içerisinde, bu Kanuna uygun olarak yeni tüzüklerini düzenlememiş ve ilk olağan genel kurullarını yapmamış kuruluşlar bu Kanunda tanımlanan sendikaların hak ve yetkilerini kullanamazlar.” hükmüne yer verilmiştir. Danıştay Onuncu Dairesinin E:2000/6024 esasına kayıtlı dosyasında yer alan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 09.12.2002 günlü, 3056 sayılı yazısı ile … Valiliği Emniyet Müdürlüğünün 10.12.2002 günlü, … sayılı yazısından, … Sendikasının (… Sendikası) Başbakanlığın 05.08.1999 günlü, 1999/44 sayılı Genelgesine istinaden 13.08.2001 tarihine kadar faaliyetini sürdürdüğünün, 4688 sayılı Kanunun Geçici 6. maddesinin (a) ve (b) bentlerindeki hüküm uyarınca, … Sendikası adı altında faaliyette bulunan bir sendikaya ilişkin genel kurul evrakları, tüzüğüne ait herhangi bir belgenin ilgili yerlere intikal ettirilmediğinin belirtildiği, dolayısıyla, davacı Sendikanın kendisini Kanuna uyarlamaması nedeniyle tüzel kişiliğine ait hak ve yetkileri kullanamayacağı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla davanın her aşamasında bulunması gereken, ancak yukarıda belirtilen sebeplerle artık medeni hakları kullanma ehliyeti bulunmadığı anlaşılan davacı Sendikanın bu davayı takip edebilmesine olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, Anayasanın 53. maddesine 4121 sayılı Kanunun 4. maddesiyle eklenen fıkra ile; kamu görevlilerinin ancak “kanunla kurmalarına cevaz verilecek” sendikaların üyeleri adına yargı mercilerine başvurması, idareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilmesi esası getirilmiş olup, Anayasada öngörülen kanunun henüz çıkmadığı dönemde kurulan kamu görevlileri sendikalarının tüzel kişiliği ve dava açma ehliyeti Anayasada yapılan değişiklik gereği Danıştay İçtihatlarıyla (Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 21.01.2000 günlü, E:1999/431, K:2000/18) kabul edilmiş, devamında kamu görevlileri sendikalarının kuruluş, usul ve esaslarını belirlemek amacıyla 12.07.2001 günlü, 24460 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu çıkarılmış, Kanunun 5. maddesinde Sendikaların kurulabilecekleri hizmet kolları düzenlenmiş, Geçici 6. maddesinde ise, Kanunun yayımı tarihinde faaliyette bulunan kamu görevlileri kuruluşlarının Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren sekiz ay içinde kanuna uygun olarak yeni tüzüklerini düzenlememiş ve ilk olağan genel kurullarını yapmamış olmaları halinde bu Kanunda tanımlanan sendikaların hak ve yetkilerini kullanamayacakları öngörülmüştür.
Davacı sendika, 4688 sayılı Kanunun Geçici 6. maddesinde öngörülen şartları yerine getirmeyerek kendisini kanuna uyarlamaması nedeniyle Anayasanın öngördüğü Kanun olan 4688 sayılı Kanunun “cevaz verdiği” kamu görevlileri sendikası niteliğinde olmadığına göre, yine Anayasa hükmü gereği, üyeleri adına yargı mercilerine başvurma ve idareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilme hakkına sahip bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, kendisini 4688 sayılı Kanuna uyarlamayan bir kuruluşun, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun, sendikaların yetki ve faaliyetlerinin sayıldığı 19. maddesinin (f) bendinde yer alan “Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilâflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak” yetkisini kullanması esasen mümkün değildir.
Ayrıca, davacı sendika bu hali ile bir sivil toplum kuruluşu olarak kabul edilse dahi, Danıştay İçtihatlarıyla kabul edildiği üzere; ancak çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması ve imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren hususlarda dava açma ehliyeti bulunduğundan bu anlamda da dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.
Diğer yandan, Anayasanın 53. maddesinde belirtilen Kanunun henüz çıkmadığı dönemde kurulan kamu görevlileri sendikalarının tüzel kişiliği ve dava ehliyeti Anayasa hükmü gereği o dönemde Danıştay içtihatları ile kabul edilmiş olmakla beraber, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte anılan sendikaların kuruluş usul ve esasları belirlenmiş olup, yapılan bu yasal düzenlemeye istinaden verilen bu kararın daha önce verilen yargı kararlarına aykırı olduğunu söylemek de bu nedenle mümkün değildir.
Buna göre, kendisini 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu hükümlerine uyarlamaması nedeniyle “üyeleri adına dava açma hakkı” da dahil olmak üzere, bu Kanunda tanımlanan, sendikaların hak ve yetkilerini kullanamaması nedeniyle, artık medeni hakları kullanma ehliyetini kaybeden davacı … Sendikasının, bu davayı takip edebilmesine yasal olanak bulunmadığından, davanın ehliyet yönünden reddi gerekirken, İdare Mahkemesi’nce işin esası incelenmek suretiyle verilen kararda hukukî isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere Mahkemesi’ne gönderilmesine, 18.04.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.