Danıştay Kararı 12. Daire 2021/3065 E. 2023/1454 K. 28.03.2023 T.

Danıştay 12. Daire Başkanlığı         2021/3065 E.  ,  2023/1454 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONİKİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/3065
Karar No : 2023/1454

TEMYİZ TARAFLAR :
1-DAVACILAR : … mirasçıları
1- …
2- …
VEKİLLERİ : Av. …
(… mirasçıları)
3- … (… kızı)
4- … (… oğlu)
5- … (… eşi)
2-DAVALILAR : 1- … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …, Av. …
2- … Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen aleyhe olan kısımlarının incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, murisleri …’nın polis memuru olarak görev yapmakta iken 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun Ek Geçici 16. maddesi uyarınca 29/01/1982 tarihinde resen emekliye sevk edilmesi nedeniyle, emeklilikte geçirilen sürenin fiili hizmetinden sayılması, emekli maaşının buna göre ve güncel tutar üzerinden hesaplanması, maaş farkı ve emekli ikramiye farkının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle davalı idarelere yapılan başvuruların reddedilmesine ilişkin işlemlerin iptali, işlemler nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının ve 25.000,00-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince; davacının re’sen emekliye sevk edilmesine ilişkin işlemin yasal dayanağı olan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’na 2559 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen Ek Geçici 16. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiğinden, söz konusu Kanun hükmü uyarınca davacının resen emekliye sevk edilmesine ilişkin işlemin hukuki temelinin ortadan kalkmış olduğu, bu itibarla, hukuka aykırı bir durum oluşturması nedeniyle emekliye sevk edilmesinden dolayı uğradığı maddi zararın yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerekmekte olup; öte yandan, resen emekliye sevk tarihi olan 29/01/1982 ila yaş haddinden emekliye ayrılacağı tarih arasındaki döneme ilişkin özlük haklarının ise iade edilmesi gerekirken aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığı, ayrıca, 5434 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, emekli ikramiyesinin ilgiliye bağlanan emekli aylığı esas alınarak belirlendiği, emeklilik, memuriyet statüsünün değişmesine neden olan ayrı bir statü olduğundan, bu statünün başlangıcının da aylığın bağlandığı tarih olduğu, emekli aylığının da, ödenecek ikramiyenin bir unsuru ve ölçüsü olup, emekli aylığı belirlendikten sonra buna göre ikramiye ödendiği, bu nedenle; davacının yoksun kaldığı zarar, emekli aylığının bağlandığı tarih itibarıyla oluştuğundan, emekli ikramiyesi ve buna bağlı olarak oluşan zararların, emekli aylığının bağlandığı tarihteki katsayılar üzerinden hesaplanması gerektiği, uyuşmazlıkta; Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen Kanun hükmüne dayanılarak tesis edilen işlemin mahiyetinin değerlendirilmesi sonucunda, davacıya manevi tazminat verilmesini gerektirecek bir durumun oluşmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemlerin iptaline, hesaplamaların güncel tutar üzerinden hesaplanarak ödenmesi isteminin reddine, davacıların yoksun kaldığı parasal haklarının davalı idarelere başvuru tarihi olan 13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, davacıların manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI:
Davacılar tarafından, murislerinin resen emekli edilmiş olması nedeniyle meslek camiasında ve toplumda şüpheli duruma sokularak dışlandığı ve yalnızlaştığı için mağduriyet yaşadığından manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, parasal haklara ilişkin tazminat talebine İdare Mahkemesince idarelere başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faize hükmedilmesinin hatalı olduğu, resen emekli edildiği 29/01/1982 tarihinde itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı İçişleri Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından; Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği, davacıların murislerinin 1982 yılında emekli olduktan çok sonra AYM tarafından 2010 yılında verilen iptal kararı esas alınarak dava konusu taleplerinin karşılanmasına hukuken imkan bulunmadığı, uyuşmazlık konusunda herhangi bir düzenleme de bulunmadığından, davacıların tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin işlemin hukuka uygun olduğu ve dava konusu işlemler mevzuata ve hukuka uygun olarak tesis edildiğinden, kararın aleyhe olan kısımlarının bozulması gerektiği savunulmaktadır.

TARAFLARIN SAVUNMASI :
Davacı tarafından; davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Davalı idareler tarafından; davacıların temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin reddine,
2. Dava konusu işlemlerin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali, hesaplamaların güncel tutar üzerinden hesaplanarak ödenmesi isteminin reddi, davacının yoksun kaldığı parasal haklarının davalı idarelere başvuru tarihi olan 13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesi, davacıların manevi tazminat isteminin reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/03/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Dava; Polis Memuru olarak görev yapmakta iken 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun Ek Geçici 16. maddesi uyarınca 29/01/1982 tarihinde re’sen emekliye sevk edilmesi nedeniyle, emeklilikte geçirilen sürenin fiili hizmetinden sayılması, emekli maaşının buna göre ve güncel tutar üzerinden hesaplanması, maaş farkı ve emekli ikramiye farkının yasal faizi ile ödenmesi istemiyle davalı idarelere yapılan başvuruların reddedilmesine ilişkin işlemlerin iptali, işlemler nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi ve 25.000,00-TL manevi tazminata karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Uyuşmazlık, davacının resen emekliye ayrılmasına ilişkin işlemin yasal dayanağı olan 5434 sayılı Kanun’un Ek Geçici 16. maddesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması nedeniyle, kanun koyucu tarafından konu hakkında ayrıca yasal düzenleme yapılmasına gerek olmaksızın, emeklilikte geçirdiği sürenin fiili hizmet süresine eklenerek, yoksun kalınan özlük ve parasal hakların ödenip ödenemeyeceğinden kaynaklanmaktadır.
08/06/1949 tarih ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’na, 13/11/1981 tarih ve 2559 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle eklenen Ek Geçici 16. maddesinde; Ek Geçici 1. maddede yazılı durumda bulunan iştirakçilerden, anılan maddede belirtilen süre içerisinde emekliliklerini istememiş olanların 31/01/1982 tarihine kadar; atanmaları Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılmış olanların atanmalarındaki usule göre, diğerlerinin müşterek kararla resen emekliye sevk edilebilecekleri kuralına yer verilmiştir.
17/10/2001 tarih ve 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’un 34. maddesi ile, 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanı oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde çıkarılan kanunların Anayasa’ya aykırılığının iddia edilemeyeceğini kesin kurala bağlayan Anayasa’nın Geçici 15. maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılması sonrasında, Danıştay Onbirinci Dairesince anılan Kanun maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu sonucuna varılarak, itirazen iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmuş, iptal istemini inceleyen Anayasa Mahkemesinin 23/10/2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 03/06/2010 tarih ve E:2009/33, K:2010/78 sayılı kararında, özetle; itiraz konusu kuralla belli koşullara sahip olanlar arasından re’sen emekliye sevk edilecek kişilerin belirlenmesinde herhangi bir ölçüt getirilmeyerek inisiyatifin tamamen idareye verildiği, bu durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı; bu itibarla, itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2, 7, ve 128. maddelerine aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin bir kanunu ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak hüküm tesis edemeyeceği, “hukukî güvenlik” ve “hukukî istikrar”ı koruma amacıyla, “Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği” düzenlenmiştir. Ülkemizde Anayasa yargısının başladığı günden bugüne, kanun koyucu istikrarlı bir şekilde ; “İptal kararları geriye yürümez.” düzenlemesini muhafaza etmiş, bu görüşünden hiç ayrılmamış ve Kanun hükmünün, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlükten kalkacağını ve iptal kararının geriye yürümeyeceğini öngörmek suretiyle hukuksal boşluk doğmamasını amaçlamıştır.
Anayasa Mahkemesinin 12/12/1989 tarih ve E:1989/11, K:1989/48 sayılı kararında; “Anayasada, iptal kararları idari davalarda olduğu gibi düşünülmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası benimsenmemiştir. Türk anayasal sisteminde, Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece, hukuksal ve nesnel alanda etkisini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararı yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. … Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir hükmün aykırılığının saptanmasından sonra uygulanma alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece ortaya çıkmakta ve “iptal kararları geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin, 22/01/2019 tarih ve B. No:2015/17453 sayılı kararında da bu gerekçenin aynen alıntılanarak anılan karara atıfta bulunulduğu görülmektedir.
Diğer taraftan, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 4. maddesi gereğince davacı hakkında uygulanmasına devam olunan 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun -mülga- 30. maddesinde, iştirakçilere bu kanunun 13. maddesi ile tanınan hakların, durumlarına göre 14. maddenin (a) veya (b) fıkraları gereğince ilk alınan keseneklerin ilgili bulunduğu ay başından başlayacağı; -mülga- 31. maddesinde, fiili hizmet müddetinin, iştirakçinin 30. madde gereğince tanınan haklardan faydalanmaya başladığı tarihten itibaren, tam kesenek vermek suretiyle geçirdiği müddet olduğu belirtilmiştir.
İdare Hukukunda ” iptal ” davaları özel nitelik arz etmekte ve iptal edilen işlem hiç tesis edilmemiş gibi sonuçlar doğurmakta, diğer bir ifade ile davanın iptal ile sonuçlanması halinde, idarelerce işlem hiç tesis edilmemiş gibi geri dönüşün sağlanması (işlem tesisinden önceki duruma dönülmesi) gerekmektedir. Ancak, Anayasa’ya aykırılığı tespit edilen bir kanun hükmünün iptal edilmesi halinde, (Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda yer verilen gerekçesi kapsamında) o kanuna dayanılarak tesis edilen tüm işlemlerin iptal edilen kanun hiç uygulanmamış gibi sonuçlar doğurmasının kabülü beklenemeyeceği gibi, bu husus, idarenin sürekliliği ve idari istikrar ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. Bu nedenledir ki Anayasa’da anılan durum ” iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ” şeklinde açıkça belirtilmiştir.
Öte yandan, Anayasa’nın 128. maddesinde, memurların hak ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiş olup; açıkça bir kanuni düzenleme bulunmadan maaş ve bunun gibi parasal hakların ödenebilmesi de mümkün değildir.
Yukarıda alıntısına yer verilen Anayasal ilkeler, yasal düzenlemelerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının, 5434 sayılı Kanun’un Ek Geçici 16. maddesi gereğince 1982 yılında resen emekliye sevk edilmesinden sonra, anılan hükmün 2010 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine anılan yasa maddesi uyarınca tesis edilen emekliye sevk işlemi hiç olmamış gibi kabul edilemeyeceğinden, emeklilikte geçirdiği süreler yönünden fiili hizmeti bulunmayan davacının, emekli statüsünde olduğu dönemin fiili hizmetine eklenerek, yoksun kaldığı özlük ve parasal haklarının ödenmesi yolunda kanun koyucu tarafından ayrıca ve açıkça bir düzenleme yapılmaksızın, yargı kararıyla intibakının yapılarak tazminat istemlerinin kabulüne imkân bulunmamaktadır.
Bu durumda, Emniyet Genel Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmakta iken, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun Ek Geçici 16. maddesi uyarınca resen emekliye sevk edilen muris Orhan Faydacı’nın mirasçıları olan davacılar tarafından, murisin resen emekli edildiği 29/01/1982 tarihinden 65 yaşını doldurduğu 2006 yılına kadarki dönemin fiili hizmetine eklenerek tüm özlük ve mali haklarının yasal faizi ve güncellenmiş haliyle birlikte ödenmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, davalı idarelerin kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle, aksi yöndeki onama kararına katılmıyoruz.