Danıştay Kararı 12. Daire 2018/5062 E. 2020/3809 K. 18.11.2020 T.

Danıştay 12. Daire Başkanlığı         2018/5062 E.  ,  2020/3809 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONİKİNCİ DAİRE
Esas No : 2018/5062
Karar No : 2020/3809

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Defterdarlığında defterdar yardımcısı olarak görev yapan davacı tarafından, 15/08/1996 – 15/08/2006 tarihleri arasında yürüttüğü bütçe daire başkanlığı görevi nedeniyle, 24/05/2013 tarih ve 6487 sayılı Kanun’un 13. maddesinde yapılan düzenleme gereğince ek göstergesinin (3600) rakamına yükseltilmesi, sonrasında ise (3000) rakamına düşürüldüğünden bahisle, daire başkanları için öngörülen (3600) ek gösterge rakamından yararlandırılması talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince, Daire Başkanı, Gelir İdaresi Grup Başkanı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Grup Başkanı görevlerinden dolayı (3000) ek gösterge rakamından yararlananların 15/06/2013 tarihinden geçerli olmak üzere (3600) ek gösterge rakamından yararlanacakları sabit olmakla birlikte, “Bütçe Dairesi Başkanlığı” kadrosunun 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden çıkarıldığı, ancak, “Daire Başkanlığı” kadrosu ile eşitlenmediği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na ekli (II) sayılı Cetvelin ” 4. BAŞBAKANLIK VE BAKANLIKLARDA” başlıklı bölümünden de çıkarılmadığı, dolayısıyla davacının daire başkanlığı görevini değil, bütçe dairesi başkanlığı görevini yürütmüş olduğunun görüldüğü, öte yandan, 5436 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinin, davacının 2006 yılında … Defterdar Yardımcılığı’na atanmasının dayanağını teşkil ettiği, bakılan davada uygulanacak kanun maddesi olmadığından Anayasaya aykırılık itirazının yerinde görülmediği, bu durumda, … Defterdarlığında defterdar yardımcısı olarak görev yapan davacının, daha önceki görevi daire başkanlığı değil bütçe daire başkanlığı olduğundan ve bu kadro için (3000) ek gösterge rakamı belirlendiğinden, idarenin açık hataya düşerek davacıyı (3600) ek gösterge rakamından yararlandırması sonrasında, davacı hakkında tekrar (3000) ek gösterge rakamınının belirlenmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar veriilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davalı idareye ait savunma dilekçesinin tarafına tebliğ edilmeyerek savunma hakkının ihlal edildiği, eğer bu hususta bir tebliğ yapılmış ise usulsüz nitelikte olduğu, esas yönünden ise, bütçe dairesi başkanının, çalıştığı kurumlarda Maliye Bakanlığını temsil eden, Bakanlığın ana hizmet birimlerinden olan Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü kadrosundaki daire başkanı olduğu, defterdarlık yardımcısı kadrosuna atanmadan önce bulunduğu bütçe daire başkanlığı görevi nedeniyle (3600) ek gösterge rakamından yararlandırılması gerektiği, aksi durumun kazanılmış hakkının ihlaline yol açtığı, ayrıca 5436 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinin Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : İdare Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra davacının Anayasaya aykırılık itirazı ciddi bulunmayarak, gereği görüşüldü:

İLGİLİ MEVZUAT VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değişik “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde; temyiz incelemesi sonunda kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa Danıştayın kararı düzelterek onayacağı hükme bağlanmıştır.
Anılan Kanun maddesinin gerekçesinde; temyiz incelemesinde sadece maddi hatalarda değil, aynı zamanda yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen eksiklik ya da yanlışlıkların da düzelterek onama kararı verilmesinin sağlandığı, uygulamada, vekâlet ücretine, yargılama giderlerine ya da faize hükmedilmesinin unutulması ya da bunların yanlış hesaplanması gibi, kararın asli olmayan unsurlarında görülen bir kısım eksiklik ya da yanlışlıklar nedeniyle bozma kararları verildiği, bunun mahkeme tarafından tekrar karara bağlandığı ve yine bu kararlara karşı yeniden kanun yollarına başvurulabilmesi nedeniyle hem zaman hem de emek kaybına neden olunduğunun görüldüğü, bu suretle esasa etkili olmayan konularda Danıştayın kesin karar vermesi sağlanarak uyuşmazlığın hızla sonuçlandırılmasının amaçlandığı hususlarına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, … Defterdarlığında defterdar yardımcısı olarak görev yapan davacı tarafından, 15/08/1996 – 15/08/2006 tarihleri arasında yürüttüğü bütçe daire başkanlığı görevi nedeniyle, 24/05/2013 tarih ve 6487 sayılı Kanun’un 13. maddesinde yapılan düzenleme gereğince ek göstergesinin (3600) rakamına yükseltilmesi, sonrasında ise (3000) rakamına düşürüldüğünden bahisle, daire başkanları için öngörülen (3600) ek gösterge rakamından yararlandırılması talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davada, dava dilekçesinin 11/06/2014 tarihinde davalı idareye tebliği üzerine vekil aracılığıyla sunularak 10/07/2014 tarihinde kayda giren dilekçe ile savunmanın hazırlanabilmesi için ek süre talebinde bulunulduğu, ayrıca içerikte görev ve husumete ilişkin itirazlar da belirtilerek davanın bu sebeplerden reddine karar verilmesinin talep edildiği, bu durum üzerine İdare Mahkemesince 16/07/2014 tarihinde görevlilik kararı alınarak, ek süre istemi bakımından da; dava dilekçesi ve eklerinin 11/06/2014 tarihinde davalı idareye tebliğ edildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16/3. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleştiğinden, anılan tarihten itibaren işlemeye başlayan yasal sürenin bitimi itibarıyla cevap verme süresinin 20 gün uzatılması yönünde verilen kabul kararının taraflara tebliğ edildiği, bu arada dava konusu işleme esas alınan tüm bilgi ve belgelerin birer örneğinin davalı idareden istenilmesine ve gereğinin 20 gün içerisinde yerine getirilmesine yönelik 15/10/2014 tarihli ara kararının, 20/10/2014 tarihinde davalı idareye tebliğ edildiği, sonrasında davalı idare vekilince sunularak 17/11/2014 tarihinde kayda giren cevap dilekçesi ile savunmaya esas teşkil edecek bilgi ve belgelerin iletildiği, kurum işlemlerinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığından 10/07/2014 tarihli ilk dilekçelerinde de belirtildiği üzere davanın reddine karar verilmesinin talep edildiği, bu arada 15/10/2014 tarihli ara kararı uyarınca istenilen bilgi ve belgeler kapsamında davacıya ait emeklilik sicil dosyasının onaylı bir örneğinin 02/12/2014 tarihinde dosya kapsamına sunulduğu, devam eden yargılama süreci sonucunda davanın reddine karar verilerek, davalı idare lehine 750,00-TL avukatlık ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda davalı idare tarafından süresi içerisinde sunulan birinci dilekçenin esasa ilişkin olmayarak, görev ve husumete ilişkin itirazlar ile süre uzatım talebine yönelik olduğu, ayrıca Mahkemenin ek süre kabul kararına istinaden, 11/06/2014 tarihinden itibaren işlemeye başlayan yasal sürenin bitimi itibarıyla 20 gün uzatılan cevap verme süresi aşılmak suretiyle verilen ve 17/11/2014 tarihinde kayda giren cevap dilekçesi dikkate alındığında, davanın esasına yönelik savunmanın süresinde olmadığı görülmektedir.
Bu durumda, yasal süresi içerisinde esasa ilişkin savunmasını sunmayan davalı idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesinde usul kurallarına uygunluk bulunmamaktadır.
Ancak, bu eksikliğin giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyize konu İdare Mahkemesi kararının avukatlık ücretine ilişkin kısmının, davalı idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmemesine karar verilmesi suretiyle düzeltilerek onanması gerekmektedir.
Öte yandan, davalı idare tarafından süresi içerisinde sunulmayan esasa ilişkin savunma dilekçesinin, davacıya tebliğ edilmemesinde usul kurallarına aykırılık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının hüküm fıkrasında yer alan ”…Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine…” ibaresinin, ”savunmanın süresinde verilmemiş olması nedeniyle davalı idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmemesine” şeklinde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3.Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18/11/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY : … Defterdarlığında defterdar yardımcısı olarak görev yapan davacı tarafından, 15/08/1996 – 15/08/2006 tarihleri arasında yürüttüğü bütçe daire başkanlığı görevi nedeniyle, 24/05/2013 tarih ve 6487 sayılı Kanun’un 13. maddesinde yapılan düzenleme gereğince ek göstergesinin (3600) rakamına yükseltilmesi, sonrasında ise (3000) rakamına düşürüldüğünden bahisle, daire başkanları için öngörülen (3600) ek gösterge rakamından yararlandırılması talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istenilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin yargılama giderleri konusunda yollamada bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinde, avukatlık ücretinin yargılama giderlerine dahil olduğu; 326. maddesinde ise, avukatlık ücretinin de aralarında bulunduğu yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği hükme bağlanmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu`nun 164. maddesinde, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği; 168. maddesinin son fıkrasında, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı; 171. maddesinin birinci fıkrasında, avukatın üzerine aldığı işi sonuna kadar takip edeceği kuralına yer verilmiştir.
Temyiz istemine konu kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan ve 28/12/2013 tarih ve 28865 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi`nin 2. maddesinin birinci fıkrasında, bu Tarifede yazılı avukatlık ücretinin, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemlerin karşılığı olduğu; 3. maddesinin birinci fıkrasında, bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresinin göz önünde tutulacağı; 5. maddesinin birinci fıkrasında, hangi aşamada olursa olsun, dava ve icra takibini kabul eden avukatın, Tarife hükümleri ile belirlenen ücretin tamamına hak kazanacağı; 20. maddesinde, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan Tarifenin esas alınacağı düzenlenmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, dava dilekçesinin 11/06/2014 tarihinde davalı idareye tebliği üzerine, davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde sunulan ve 10/07/2014 tarihinde kayda giren dilekçede, davanın esasına ilişkin savunma yapılmak üzere ek süre verilmesi talebiyle birlikte, görev ve husumete ilişkin itirazların da ileri sürüldüğü, ilk derece Mahkemesi tarafından da, göreve ilişkin itirazın değerlendirildiği ve 16/07/2014 tarihli “Görevlilik” kararının verildiği görülmektedir.
Her ne kadar, davalı idare vekilince verilen ve esasa ilişkin açıklamaları içeren savunma dilekçesi, süre uzatımına ilişkin kararda belirtilen tarihten sonra verilmiş, bir başka ifadeyle; süresi içinde esasa ilişkin savunma verilmemiş ise de; avukatlık ücretine hak kazanma bakımından tarafların iddia ve savunmalarının, esas ya da usule ilişkin savunma olarak herhangi bir ayrıma tabi tutulmasına imkan tanıyan yasal bir düzenleme ya da ikincil bir mevzuat hükmü bulunmamaktadır.
Buna göre; davalı idare vekilince, esasa ilişkin savunma dilekçesi süresinde verilmemiş ise de, usule ilişkin iddiaları içeren savunmanın süresinde yapıldığı, Mahkemece de, anılan usule ilişkin iddiaların incelenerek “Görevlilik” kararı verildiği göz önüne alındığında, yasal süresi içinde yapılan 10/07/2014 tarihli savunmanın, davanın sonucunda haklılığı belirlenen davalı idarenin vekiline avukatlık ücreti ödenmesi için yeterli ve gerekli olduğu sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla, davayı avukat aracılığıyla takip eden davalı idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesinde usule aykırılık bulunmadığından, temyize konu mahkeme kararının avukatlık ücretine ilişkin kısmının aynen onanması gerektiği görüşüyle, davalı idare lehine “avukatlık ücretine hükmedilmemesine” şeklinde düzeltilerek onanmasına ilişkin çoğunluk kararına katılmıyoruz.