Danıştay Kararı 11. Daire 2009/1338 E. 2010/3083 K. 09.04.2010 T.

11. Daire         2009/1338 E.  ,  2010/3083 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBİRİNCİ DAİRE
Esas No: 2009/1338
Karar No: 2010/3083

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : …
Vekilleri : …
Karşı Taraf (Davalılar) : 1- Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
2- …
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesince verilen … gün ve E:…, K:… sayılı kararın; davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Düzce Valiliği tarafından savunma verilmemiş olup; Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca ise temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Hak sahipliğinin iptaline ilişkin karar davacıya yazılı olarak tebliğ edilmediği gibi elden yapılan tebligatın da mevzuata uygun olarak yapılmadığı anlaşıldığından davacının dava konusu hak sahipliğinin iptaline ilişkin karardan haberdar olduğunu belirttiği tarihten itibaren başlayan dava açma süresi içerisinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi yönünde verilen Mahkeme kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince 17.6.2009 tarih ve 27261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 24. ve geçici 1. maddesinin (3) numaralı bendi uyarınca “Bayındırlık ve İskan Bakanlığı” hasım konumundan çıkarılarak “Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı” husumetiyle temyiz istemi incelenerek işin gereği görüşüldü:
Dava, 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle ağır hasar gören konutundan dolayı hak sahibi kabul edilen davacının hak sahipliğinin iptali ile kalıcı konuttan tahliyesinin istenilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, davacının dava konusu işlemi elden teslim alarak öğrendiği, bu tarihten itibaren yasal dava açma süresi olan altmış gün içinde dava açmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Anayasa’nın 125. maddesinde, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağı belirtilmiş, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde ise özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay ve idare mahkemelerinde dava açma süresinin altmış gün olduğu, 7269 sayılı Kanun’un 29. maddesi uyarınca hazırlanan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkındaki Yönetmeliğin “Hak Sahibi Olmayanlara Tebligat” başlıklı 22. maddesinde de hak sahibi olmadıkları anlaşılanlara durumun yazılı olarak tebliğ olunacağı kurala bağlanmış bulunmaktadır.
Diğer yandan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun Bilinen Adreste Tebligat” başlıklı 10. maddesinde, tebligatın ilgilinin bilinen en son adresine yapılacağı, ancak tebliğ yapılacak şahsın müracaatı ve kabülü halinde her yerde tebliğ yapılabileceği; “Tebliğ Mazbatası” başlıklı 23. maddesinde, tebliğin bir mazbata ile tevsik edileceği, bu mazbatanın, tebliği çıkaran merciin adını, tebliği isteyen tarafın adını, soyadını ve adresini, tebliğ olunacak şahsın adını, soyadını ve adresini, tebliğin mevzuunu,tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kimsenin adını, soyadını, adresini ve tebellüğe ehil olduğunu,tebliğin nerede ve ne zaman yapıldığını, tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun imzası ile tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını ihtiva etmesi gerektiği; “Usulüne aykırı tebliğin hükmü” başlıklı 32. maddesinde ise, tebliğin usulüne aykırı yapılmış olması halinde de muhatabın tebliğe muttali olması durumunda tebliğin geçerli sayılacağı, muhatabın beyan ettiği tarihin, tebliğ tarihi kabul edileceği kurala bağlanmıştır.
Aktarılan bu düzenlemelere göre, tebligatın ilgilinin bilinen en son adresine yapılacağı yolundaki genel ilkenin istisnası olarak ilgilinin istemesi veya kabulü halinde her yerde tebliğ yapılabileceği anlaşılmakta olup, uygulamada elden tebliğ olarak adlandırılan söz konusu tebligat usulünde de tebligatla ilgili bütün usul kurallarına uyulması zorunlu bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle “… Merkez, … Mahallesi ,… Caddesi “adresinde bulunan konutunun ağır hasarlı olarak tespit edilmesi üzerine hak sahibi kabul edilen davacının, hak sahipliğinin 4.10.2007 tarihli Mahalli Hak Sahipliği İnceleme Komisyonu kararı ile iptal edildiği, anılan kararın 16.11.2007 gün ve … sayılı işlem ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca onaylandığı, hak sahipliğinin iptaline ilişkin bu işlemlerin ekinde sunulan 11.12.2007 gün … sayılı işlemle, davacının kalıcı konuttan tahliyesinin istenilmesi üzerine, bakılan davanın açıldığı, dava dilekçesinde işlemin, Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu kaydının iptali davası açılması üzerine öğrenildiğinin belirtildiği, İdare Mahkemesince, ara kararı ile davalı idareden hak sahipliğinin iptalinin bildirimine ilişkin 11.12.2007 gün ve … sayılı işlemin davacıya tebliğ edildiği tarihinin sorulması üzerine, ara kararı cevabında anılan işlemin davacıya aynı gün elden tebliğ edildiğinin belirtilmesi üzerine, bu tarihi izleyen günden itibaren yasal dava açma süresi olan altmış gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davalı idarece, 11.12.2007 gün ve 5481 sayılı işlemin davacıya aynı gün elden tebliğ edildiği belirtilmiş ise de, söz konusu işlemin tebliğine ilişkin olarak Tebligat Kanunu’nun 23. maddesinde öngörüldüğü biçimde bir tebliğ mazbatası düzenlenmediği gibi, işlem evrakı üzerinde de tebliğ mazbatasında yer alması zorunlu olan başta “tebliğ tarihi” ve “tebliğ yeri” olmak üzere gerekli bilgilerin yer almadığı görülmüştür.
Bu durumda, hak sahipliğinin iptaline ilişkin işlemin usule uygun olarak tebliğ edilmediği ve bu nedenle tebliğ tarihinin de belli olmadığı anlaşıldığından, dava süresinin hesabında davacının dava konusu işlemden haberdar olduğunu belirttiği tarihin esas alınması gerekmekte olup, bu tarihten itibaren başlayan dava açma süresi içerisinde açılan davada süre aşımı bulunmadığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yönünde verilen temyize konu Mahkeme kararında usul hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemeye gönderilmesine, 9.4.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.