Danıştay Kararı 11. Daire 2008/4166 E. 2010/2625 K. 30.03.2010 T.

11. Daire         2008/4166 E.  ,  2010/2625 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBİRİNCİ DAİRE
Esas No: 2008/4166
Karar No: 2010/2625

Kararın Düzeltilmesini İsteyen (Davacı): …
Vekili : …
Karşı Taraf (Davalı) : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
Vekili : …
İstemin Özeti : …. İdare Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararını onayan Danıştay Onbirinci Dairesinin 16.11.2007 gün ve E:2005/2462, K:2007/8334 sayılı kararının, davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Onbirinci Dairesinin 16.11.2007 gün ve E:2005/2462, K:2007/8334 sayılı kararı kaldırılarak, Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 ncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen iddialar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi hükmüne uygun bulunduğundan düzeltme isteğinin kabulü ile Danıştay Onbirinci Dairesinin 16.11.2007 günlü ve E:2005/2462, K:2007/8334 sayılı kararı kaldırıldıktan sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, davacının, çalışamayacak derecede malül olması nedeniyle, Sandık iştirakçisi iken vefat eden babasından dolayı yetim aylığı bağlanması yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince, vesayet altına alınmasını gerektirecek nitelikte malül olmadığı tespit edilen davacıya yetim aylığı bağlanmamasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, Mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 9. maddesinde, “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” kuralına yer verilmiş, aynı yasanın 13. maddesinde yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahip olduğu, 14. maddesinde, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetinin bulunmadığı, 15. maddesinde Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı, 405. maddesinde, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergenin kısıtlanacağı, 403. maddesinde ise, vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır..
Öte yandan, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan ve ölüm halinde erkek çocuklarına aylık bağlanmasını düzenleyen 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 3281 sayılı Kanunun 11. maddesi ile değişik 74. maddesinin 7. fıkrasında, ölüm tarihinde iyileştirilmesi olanaksız hastalıklarının veya sakatlıklarının çalışmalarına engel olduğu Sağlık Kurulunca onaylanacak raporla tespit edilenlere muhtaç olmaları şartiyle, ölüm tarihindeki yaşları ne olursa olsun ölüm tarihini izleyen aybaşından, sonradan bu şekilde malül ve muhtaç duruma düştükleri anlaşılanlara kendileri veya veli veyahut vasileri tarafından Sandığa müracaat tarihlerini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanacağı belirtilmiştir.
Aktarılan bu Yasa hükmüne göre, babalarının ölüm tarihinde yaşları ne olursa olsun hastalığı veya sakatlığının çalışmasına engel olduğu Sandık Sağlık Kurulunca onaylanacak raporla tespit edilen erkek çocuklarına ölüm tarihindeki yaşları ne olursa olsun ölüm tarihini izleyen aybaşından, sonradan bu şekilde malül ve muhtaç duruma düştükleri anlaşılanlara da kendileri, veli veya vasileri tarafından Sandığa müracaatlarını takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanacağı, bunun için ayrıca çocuğun vesayet altına alınmasının zorunlu olmadığı açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, … Üniversitesi Hastanesince konulan tanı ve yaşamı boyunca çalışamayacağına ilişkin tespit üzerine 25.6.2002 tarihli başvurusu ile babasından dolayı yetim aylığı bağlanmasını talep eden davacının, anılan raporun Sandık Sağlık Kurulu tarafından incelenmesi sonucunda, vasi tayinine ilişkin mahkeme kararı istenildiği, … Sulh Hukuk Mahkemesinin davacıyı sevk ettiği … Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 8.11.2002 tarihli raporuyla aynı tanının konulmasına rağmen vasi tayinine gerek olmadığının saptanması nedeniyle …. Sulh Hukuk Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararıyla vasi tayini talebinin reddine karar verildiği, davalı idarece, 18.3.1998 gün ve 23290 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmeliğe göre iş gücü kaybının %60 olması nedeniyle malül olmadığı, ayrıca vesayet altına alınmasına gerek olmadığı tıbbi kanaatına varıldığı nedenleri ile 5434 sayılı Yasanın 74. maddesi uyarınca yetim aylığı bağlanması yolundaki başvurusunun reddedildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, davacı hakkında düzenlenen her iki raporda da aynı tanı konulmasına karşın bu raporlardan ilki olan Başkent Üniversitesi Hastanesince düzenlenen raporun davacının rahatsızlığı ile ilgili olan Psikiyatri Anabilim Dalında görevli tabiplerce düzenlendiği ve hastalığının çalışmasına engel olup olmadığı hususunun tespitine yönelik olduğu, … 3. Sulh Hukuk Mahkemesince vasi tayinine ilişkin olarak istenilmesi üzerine … Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulunca düzenlenen raporun ise, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre ilgilinin hastalığının vesayet altına alınmasını gerektirip gerektirmeyeceğine ilişkin olduğu görülmektedir.
Bu duruma göre, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda düzenlenen malüllük ile Türk Medeni Kanununda düzenlenen vesayetin uygulanma alanlarının tamamiyle farklı olması, 5434 sayılı Kanunda muhtaçlığın vesayet altına alınma koşuluna bağlanmaması, bilakis ilgili maddede, kendilerinin veya veli veyahut vasileri tarafından Sandığa müracaatlarını takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanacağı düzenlemesine yer verilmek suretiyle muhtaç olan kişinin vesayet altında bulunmasının gerekmediğinin açıkça ifade edilmesi karşısında davacının durumunun 5434 sayılı Kanunun 74. maddesi gereği sakatlığının çalışmasına engel olup olmadığı hususunun tespiti için Mahkemece belirlenecek bir hastaneye sevki yapılarak düzenlenecek sağlık kurulu raporunun sonucuna göre belirlenmesi ve bu rapordaki tespitlere göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, davacının durumu 5434 sayılı Kanunun 74. maddesinde düzenlenen malüllük ile ilgili hüküm çerçevesinde incelenerek aylık bağlanıp bağlanamıyacağı yolunda bir karar verilmesi gerekirken … 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin vesayete ilişkin kararının Sandık Sağlık Kurulunca incelenmesi neticesinde 5434 sayılı Kanunun 74. maddesi kapsamına girmediğinden bahisle malül olmadığı yolunda tesis edilen işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davayı vesayet altına alınmayan davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Diğer taraftan, dava konusu işlemde 18.3.1998 tarih ve 23290 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe göre davacının sakatlık derecesinin %60 olduğu, dolayısıyla malül olmadığı belirtilmekte ise de, 5434 sayılı Kanunun dava konusu işlemin dayanağı olan ve ölüm halinde erkek çocuklarına aylık bağlanmasını şartlarını düzenleyen 74. maddesinde, bu şartlardan biri olan malüllüğün sözü edilen Yönetmeliğe göre belirleneceğine ilişkin bir ibareye yer verilmediğinden ve açıkça malüliyetin çalışmasına engel bir sakatlık olması şartına bağlandığından, uyuşmazlığın anılan Yönetmelik çerçevesinde incelenmesine gerek görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Mahkeme kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemeye gönderilmesine, 30.03.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.