Danıştay Kararı 11. Daire 2008/15062 E. 2010/523 K. 27.01.2010 T.

11. Daire         2008/15062 E.  ,  2010/523 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBİRİNCİ DAİRE
Esas No : 2008/15062
Karar No: 2010/523

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): …
Vekilleri : …
Karşı Taraf (Davalı) : … Valiliği

İsteğin Özeti : … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası Genel merkezinin yetki verdiği sendika avukatı tarafından açılan davada, uyuşmazlığın esası incelenmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, ehliyet yönünden davanın reddi yolundaki mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava; 5283 sayılı Kanunla Sağlık Bakanlığına devredilmeden önce Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı hastanede görev yapan davacı tarafından, Sosyal Sigortalar Kurumu Ek Ödeme Yönergesinin 5. maddesinin 11. bendinde yer alan “aylık 80 saatin üzerinde” ile “80 saate kadar tutulan nöbetler için ek ödeme yapılmaz.” ibarelerinin yargı kararı ile iptali üzerine, anılan Yönergenin yürürlüğe girdiği 15.9.2003 tarihi ile Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredildiği 19.2.2005 tarihi arasındaki dönemde, 80 saate kadar tutulan nöbetler nedeniyle ödenmeyen ek ödeme tutarının verilmesi yolunda yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile ek ödeme tutarının yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; Danıştay Onbirinci Dairesinin bozma kararına uyulmak suretiyle, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu hükümlerine göre, sendikanın amaçları doğrultusunda veya üyelerinin ortak hak ve menfaatleri ile bireysel menfaatlerinin korunması ile ilgili sendikanın yargı organları önünde temsili konusunda tüzel kişiliğin sahibi olan genel merkezin ehliyetli olduğu, 4868 sayılı Kanunda sendika şubelerinin yetkilerinin sendikanın tüzüğünde düzenlenmesinin zorunlu olduğunun belirtilmesi karşısında, Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası Tüzüğü ile Sendika şubelerine, üyelerini temsilen dava açma yetkisi tanınmadığından, kendisine yargı organları önünde temsil yetkisi verilmeyen davacının dava açma ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle ehliyet yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdare Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde, bu kanunda hüküm bulunmayan hususlarda, … ehliyet … gibi konularda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kuralına yer verilmiştir. Anılan Kanunun 38. maddesinde, dava ehliyetinin Medeni Kanun ile tayin olunacağı; 66. maddesinde, davanın her aşamasında ve esasa ilişkin hükme kadar vekaletnamenin aslının istenebileceği gibi bunun yeterli veya usulüne uygun olmadığı hakkında itiraz olunabileceği, 67. maddesinde de, vekaletnamenin aslını veya örneğini vermeyen vekilin dava açamayacağı ve yargılama ile ilgili hiçbir görevi yapamayacağı, ancak, gecikmesinde zarar umulan hallerde, mahkemenin, vereceği kesin bir süre içinde vekaletnamesini getirmek şartıyla vekilin dava açmasına veya usul işlemlerini yapmasına izin verebileceği, bu süre içinde vekaletname verilmez veya aynı süre içinde asil, yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçe ile mahkemeye bildirmezse davanın açılmamış sayılacağı ve yapılan işlemlerin hükümsüz kalacağı belirtilmiştir.
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun 3. maddesinin (f) bendinde, sendika; kamu görevlilerinin, ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar olarak ifade edilmiş; 7. maddesinin (j) bendinde, sendika şubelerinin nasıl kurulacağının, görev ve yetkilerinin, genel kurulların toplantılarına ve kararlarına ilişkin usul ve esaslar ile şubelerin temsil şeklinin sendika tüzüğünde belirtilmesinin gerekli olduğu belirtilmiş, “Sendika ve Konfederasyonların yetki ve faaliyetleri” başlıklı 19. maddesinin (f) bendinde ise, sendika ve konfederasyonların kuruluş amaçları doğrultusunda üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil edeceği veya ettireceği, dava açabileceği ve bu nedenle açılan davalarda taraf olabileceği hükme bağlanmıştır.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 3.3.2006 tarih ve E:2005/1, K: 2006/1 sayılı kararında; 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun 19. maddesinin (f) bendi uyarınca kamu görevlileri sendika ve üst kuruluşlarının, sendika üyesi olan kamu görevlisinin isteği üzerine, statüsü ve bu statüsünden kaynaklanan hak, yükümlülük, görev ve sorumlulukları ile atama, nakil, disiplin ve personel hukukuna ilişkin diğer düzenlemelere dayalı olarak, üyeleri hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemlere karşı, üyelerini temsilen avukatları aracılığıyla dava açma ve bu nedenle açılan davalarda taraf olma hakkı bulunduğunu belirtmiştir.
4688 sayılı Kanunun 19. maddesinin (f) bendi, sendika ve üst kuruluşlarının, bizzat taraf oldukları hukuki ilişkiler dolayısıyla davacı ve davalı oluş sıfatları ile ortak çıkarların korunması için tanınan davacı olabilme sıfatından başka, hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya bunların mirasçılarını her derecedeki yargı organları önünde temsil etmek ve dava açma hakkı tanımaktadır. Bu bağlamda kanun koyucu yukarıda belirtilen 19. maddesinin (f) bendi ile sendika ve üst kuruluşları, diğer tüzel kişiliklere genel hükümler uyarınca tanınan taraf olma ve dava açma ehliyetinin dışında, üyelerini ve bunların mirasçılarını temsil etme ve ettirme yetkisi ile donatmaktadır. Buna göre, söz konusu maddenin sendikalara ve üst kuruluşlarına tanıdığı yetkinin ehliyet değil temsil bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla kanun koyucu, getirdiği bu düzenleme ile, idare tarafından sendika üyesi kamu görevlisi hakkında tesis edilen bireysel (subjektif) işlemler nedeniyle bu ilişkinin tarafı olmayan sendika ve üst kuruluşa, üyesinin isteğine bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünde taraf olarak kendisini temsil etme yetki ve sorumluluğu vermektedir.
Kamu görevlileri sendikalarının, üyelerinin idare ile doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda, üyelerini temsilen dava açma yetkileri bulunmakla birlikte, bu yetkinin sendika şubeleri tarafından kullanılabilmesi için, sendikanın tüzüğünde, şubelerin görev ve yetkileri arasında bu hususun açıkça düzenlenmesi, başka bir ifadeyle, sendika şubelerinin sorumluluk bölgeleri içerisinde yer alan üyelerini temsilen dava açabilmeleri için sendikanın tüzüğünde, şubelerine üyelerini temsilen dava açma yetkisinin tanınması gerektiği açıktır.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası Ana Tüzüğünün 22. maddesinin (t) bendinde; üyelerini temsilen mahkemelerde dava açmak, sulh ve ibra etmek konularında üyelerinden birini görevlendirmek, hukukçularına vekalet vermek, Sendika Genel Yönetim Kurulunun görev ve yetkileri arasında sayılmış olup, bu konuda sendika şubelerine yetki verilmediği anlaşılmaktadır.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası şubelerine tüzük ile sendika üyelerini temsilen dava açma yetkisi tanınmadığından, anılan sendikanın … Şubesinin üyelerini temsilen dava açma yetkisi bulunmamaktadır.
Tüzükte üyelerini temsilen dava açma yetkisi verilmeyen şube, genel merkez adına dava açtığı takdirde mahkemece bu nedenle dava reddedilmemeli, tüzel kişinin yetkili organı veya temsilcisi olan kişiye (merkeze), davaya icazet verebilmesi için uygun bir süre verilmeli ve icazet verilmesi durumda davaya devam edilmelidir. Bu süre içinde izin veya icazet verilmemesi ya da asilin yapılan işlemleri kabul ettiğini bildirmemesi halinde davanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, … Sendikası üyesi olan …’ın kendisini yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek hususunda, 4688 sayılı Kanunun 19/f maddesi uyarınca … Sendikası Genel Başkanlığını yetkili kıldığı, dava açarken dosyaya sunulan vekaletnameye göre … temsilen dava açan vekilin, … Sendikası … Şubesini temsile yetkili olduğu, dava dosyasının tekemmülünden sonra anılan vekilin sendika genel merkezini temsile yetkili olduğuna dair yetki belgesini dosyaya sunduğu anlaşılmıştır.
Buna göre, Sendikanın … Şubesi vekili avukat tarafından, sendika genel merkezi avukatınca kendisini yetkili kıldığına dair vekaletnamenin sunulduğu görülmekle, davanın … Sendikası Genel Merkezi adına, …’ı temsilen açıldığı anlaşıldığından, davadaki temsil yetkisi konusundaki eksiklik tamamlanmıştır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince, uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, sendika şubesinin dava açma ehliyeti bulunmadığından bahisle davanın ehliyet yönünden reddine hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemeye gönderilmesine, 27.1.2010 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

(X) KARŞI OY:
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar İdare Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına karşıyız.