Danıştay Kararı 11. Daire 2008/10755 E. 2011/7473 K. 07.12.2011 T.

11. Daire         2008/10755 E.  ,  2011/7473 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBİRİNCİ DAİRE
Esas No : 2008/10755
Karar No: 2011/7473

Temyiz İsteminde Bulunan Taraflar:
Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
Vekili : …
Davacı : …
İstemin Özeti : … Büyükşehir Belediye Başkanlığında İktisat Müfettişi olarak görev yapmakta iken 1998 yılında isteği üzerine emekli olan davacının, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 24.1.2002 tarihli ve E:1999/1 , K:2002/2 sayılı kararı uyarınca 3600 ek gösterge rakamı uygulanmak suretiyle aylıklarının yükseltilmesi ve işlem tarihinden geriye doğru 5 yıl gidilmek suretiyle 1.7.2001 tarihinden itibaren aylık farklarının ödenmesinden sonra, geriye dönük aylık farkı ödenmesi işleminde hata yapıldığı ve davacının aylıklarının ancak, sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararının Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdiği tarih olan 8.5.2002 tarihini takip eden aybaşı olan 1.6.2002 tarihinden itibaren 3600 ek gösterge uygulanmak suretiyle yükseltilebileceğinden bahisle; davacıya sehven ödendiği ileri sürülen 1.7.2001 – 1.6.2002 dönemine ait aylık farklarının adına borç çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali ile emekli aylıklarının yeniden 3600 ek gösterge üzerinden ödenmesine ve maaşından yapılan kesintilerin iadesine karar verilmesi istemiyle açtığı davada; iktisat müfettişi unvanıyla emekli olan davacıya İçtihadı Birleştirme Kurulu kararından sonra 3600 ek gösterge üzerinden aylık ödenebileceği, söz konusu içtihadı birleştirme kararı alınmadan önceki bir tarihten başlamak suretiyle ödenen aylık farklarının fazla ödeme niteliğinde bulunduğu, bu nedenle dava konusu işlemin davacı adına borç çıkarılmasına ve emekli aylıklarından kesinti yapılmasına ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı, öte yandan, İçtihadı Birleştirme Kararlarının alındıkları tarih itibarıyla hukuk aleminde doğdukları ve bu kararların Resmi Gazete’de yayınlanmasının bu kararlara yürürlük kazandırma amaçlı değil herkesçe bilinmesini sağlama amaçlı olduğu, bu itibarla, dava konusu borç çıkarma işleminin, hatalı tadil işleminin yürüdüğü 1.7.2001 tarihi ile söz konusu İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının Resmi Gazete’de yayınlandığı 8.5.2002 tarihini takip eden 1.6.2002 tarihi arasında değil, İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının alındığı 24.1.2002 tarihi arasındaki döneme ilişkin olarak davacıya ödenmiş aylık farklarının fazla ödeme niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle; dava konusu işlemin, davacı adına borç çıkarılmasına ve emekli aylıklarından kesinti yapılmasına ilişkin kısmının reddine, bu borcun 1.7.2001 – 1.6.2002 tarihleri esas alınarak davacı adına borç çıkarılmasına ilişkin kısmının ise iptaline karar veren … İdare Mahkemesinin … tarihli ve E:…, K:… sayılı kararının; taraflarca, aleyhlerine olan kısımların hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Davalı idare tarafından davacı temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş olup, davacı tarafından savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi : Dava, İktisat Müfettişi olarak görev yapmakta iken emekli olan davacının, +3600 ek gösterge uygulanmak suretiyle emekli aylığının yükseltilmesi ve işlem tarihinden geriye doğru 5 yıl gidilmek suretiyle aylık farkları ödenmesinden sonra, aylık yükseltilmesi işleminde hata yapıldığından bahisle 1.7.2001 – 1.6.2002 dönemine ait aylık farklarının borç çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali ile, emekli aylıklarının yeniden +3600 ek gösterge üzerinden ödenmesine ve maaşından yapılan kesintilerin iadesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının … Büyükşehir Belediye Başkanlığında İktisat Müfettişi olarak görev yapmakta iken 1998 yılında isteği üzerine emekliye ayrıldığı, 1 nci derece 4 üncü kademe +900 ek gösterge intibakı esas alınarak emekli aylığı bağlandığı, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 8.5.2002 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, 24.1.2002 tarihli ve E:1999/1 , K:2002/2 sayılı kararı ile, mesleğe özel yarışma sınavı ile girmeyen belediye iktisat müfettişlerinin ek gösterge uygulaması yönünden belediye müfettişi sayılacağı ve +3600 ek gösterge rakamından yararlanacağı yorumu benimsenerek, konu ile ilgili çelişkili içtihatların bu doğrultuda birleştirildiği, ancak davalı idarece söz konusu İçtihadı Birleştirme Kurul Kararı re’sen uygulanarak davacının emekli aylıklarının +3600 ek gösterge rakamı uygulanmak suretiyle yükseltilmediği, davacının 7.6.2006 tarihinde kurum kayıtlarına giren başvurusu üzerine durumun incelendiği ve talep yerinde bulunarak davacının ek göstergesinin +3600 rakamına yükseltildiği, işlem tarihinden geriye doğru 5 yıl gidilmek suretiyle 1.7.2001 tarihinden itibaren doğan aylık farklarının ödendiği, sonrasında tesis edilen dava konusu işlem ile, geriye dönük aylık farkı ödenmesinde hata yapıldığı ve davacının aylıklarının ancak, sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdiği tarih olan 8.5.2002 tarihini takip eden aybaşı olan 1.6.2002 tarihinden itibaren +3600 ek gösterge uygulanmak suretiyle yükseltilebileceğinden bahisle; davacıya sehven ödendiği ileri sürülen 1.7.2001 – 1.6.2002 dönemine ait aylık farklarının borç çıkarılması üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın özünü, iktisat müfettişi unvanıyla emekli olan davacının, belediye müfettişleri için öngörülen +3600 ek gösterge rakamından hangi tarih itibarıyla yararlanmaya başlayacağı noktası oluşturmaktadır. Konu ile ilgili yargısal safahatı incelemek gerekir ise:
Mesleğe özel yarışma sınavı ile girmeyip, özel mevzuatına göre atamayla gelen büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyesinde görev yapan iktisat müfettişlerinin, ek gösterge uygulaması yönünden belediye müfettişi sayılarak belediye müfettişleri için öngörülen ek göstergeden yararlandırılması istemiyle açılan idari davalarda, “iktisat müfettişlerinin mesleğe özel yarışma sınavı ile giren, yeterlik sınavı sonucu atanan müfettişlerden olmadığı” gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararlar, Danıştay Onuncu Dairesince, temyiz incelemesi sonucu onanmış; aynı nitelikteki ret kararları ise, Danıştay Onikinci Dairesince , “iktisat müfettişlerinin de belediye müfettişi olarak kabul edilip, Yasada öngörülen ek göstergeden yine Yasada belirtilen şartları taşımak kaydıyla yararlandırılmaları gerektiği” gerekçesiyle temyiz incelemesi sonucu bozulmuştur.
Danıştay Onuncu ve Onikinci Daireleri arasında ortaya çıkan içtihat farklılığı nedeniyle konu İçtihadı Birleştirme Kurulu’nda görüşülerek; Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 24.1.2002 tarihli ve E:1999/1, K:2002/2 sayılı kararı ile “Mesleğe özel yarışma sınavı ile girmeyen belediye iktisat müfettişlerinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 43. maddesine ekli 1 sayılı Cetvelin Genel İdare Hizmetleri Sınıfı başlıklı bölümünün 1/g bendinde düzenlenen ek gösterge uygulaması yönünden yine aynı maddede belirtilen şartları (En az 3 yıl süreli yüksek öğrenim veren fakülte veya yüksek okulları bitirmek, en az sekiz yıl mesleki görev yapmak) taşımak kaydıyla belediye müfettişi kapsamında değerlendirilerek, belediye müfettişleri ile ilgili ek göstergeden yararlandırılmaları gerektiği” gerekçesiyle içtihadların Danıştay Onikinci Dairesi kararları doğrultusunda birleştirilmesine karar verilmiştir. Sözü edilen karar 8.5.2002 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Bu aşamada, içtihadı birleştirme kararlarının hukuki mahiyetini incelemekte fayda bulunmaktadır:
İçtihadı birleştirme kararları, bir yargı işlemi oldukları halde, belirli bir uyuşmazlığı çözmezler. Bu kararlar ile, belirli bir uyuşmazlık tipi için, bundan böyle uygulanmak üzere, olabilir çözümlerden biri seçilir. Amaç, aynı uyuşmazlıkların bundan sonra aynı yönde çözüme kavuşturulmasıdır. İçtihadı birleştirilmesi kararları “..belirli bir olay hakkında icrai nitelik taşımayan..genel nitelikteki kararlardır..” (Uler, Yıldırım, İdari Yargıda İptal Kararlarının Sonuçları, 1970, sh. 19)
İçtihadı birleştirme kararları, doktrin tarafından da yukarıda özetlendiği şekilde, yeni bir kural koymayan, mevcut uyuşmazlık için yüksek yargı makamları tarafından benimsenen birden fazla yorumun hangisinin geçerli sayılacağı yolunda verilmiş bulunan bir nev’i tespit kararlarıdır. Bu kararlar ile, süre gelmekte olan uyuşmazlık hakkında yeni bir sonuca ulaşıldığından söz etmeye olanak bulunmamaktadır, içtihadı birleştirme kararları ile ancak halihazırdaki kararlardan biri benimsenmekte ve bu şekilde benimsenerek netleşen çözüm veya başka bir ifadeyle yargısal yorum, karar tarihinden ileriye dönük olarak gerek idareyi, gerek yargılama makamlarını bağlayıcı olmaktadır.
Bakılan davada da, söz konusu bağlayıcılığın hangi tarihten itibaren hüküm ifade edeceği uyuşmazlık konusunu oluşturmaktadır. Bu sorunun çözümü için, içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcılığı ve geriye yürür olup olmadığı hususları birlikte irdelenmelidir :
2575 sayılı Danıştay Kanununun 40 ncı maddesinin son fıkrasında, “Bu kararlara, Danıştay daire ve kurulları ile idari mahkemeler ve idare uymak zorundadır.” denilmek suretiyle içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcı olduğu kurala bağlanmış ancak bu kararların hangi tarihten itibaren hüküm ifade edeceği başka bir ifadeyle kararların geriye yürüyüp yürümeyeceği noktasında açık bir düzenleme yer almamıştır. Aynı maddenin 3 ncü fıkrasında, kararların gönderildikleri tarihten itibaren bir ay içerisinde Resmi Gazete’de yayınlanacağı düzenlenmiştir.
Hukuki istikrar ve güvenlik ilkelerinin hakim olduğu bir hukuk devletinde, hukuk kurallarının geriye yürümemesi ilkesi, kazanılmış hakların korunması prensibi karşısında olmazsa olmaz bir olgudur. Yürürlükteki kurallar kapsamında iktisab edilmiş hakların, tesis edilmiş işlemlerin, yeni hukuk kuralları va’z edildiğinden bahisle geçmişe yönelik olarak ortadan kaldırılması düşünülemez. Nitekim Türk İdare ve Anayasa hukukunda da, gerek yasa normlarının gerekse Anayasa Mahkemesi kararlarının kural olarak geriye yürümeyeceği ilkesi benimsenmiş ve hem yasal hem de anayasal güvenceyle korunmuştur. Bu bağlamda içtihadı birleştirme kararlarının geriye yürüyüp yürümeyeceği sorunsalı da aynı çerçevede mülahaza edilmek durumundadır. Ancak bu aşamada şu husus gözden kaçırılmamalıdır ki; gerek hukuk kurallarının gerekse Anayasa Mahkemesi kararlarının ve de içtihadı birleştirme kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi katı bir kural değil birer ilkedir. (Uler, a.g.e., sh. 18) Nitekim bu husus Danıştay 5.Dairesinin 23.6.1944 tarihli ve E:1943/1147, K:1943/2263 sayılı kararında veciz bir şekilde şöyle ifade edilmiştir :”…hukuk kaidelerinin meriyetinin her sahada makable icrasına cevaz bulunmaması keyfiyeti.. daha önce meriyete girmiş hukuk kaidelerine tevfikan istikrar bulmuş olan hukuki vaziyetlerin ihlalinden ve camiada, mevzu cemiyet efradının devlet veya yekdiğeriyle münasebatında teşevvüş husulünden içtinap maksadına müstenittir. Bu mahzurların bulunmadığı ve bilakis amme menfaat ve intizamının icap eylediği hallerde hilafından sarih bir metin mevcut bulunmadıkça hukuk kaidelerinim makable şamil hüküm taşımaları mutlak surette merdut bir prensip olarak telakki edilemez…”
Görüldüğü üzere, geriye yürümezlik ilkesi kazanılmış hakları korumak amacını gütmekte olup, ilgililerin kazanılmış haklarını haleldar etmeyen geriye yürümenin gerek yasa normları gerekse yüksek yargı kararları açısından hukuka aykırı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Bu şekilde genel çerçeveyi çizdikten sonra, içtihadı birleştirme kararlarının geriye yürümesi sorunsalını ele almak gerekirse; yukarıda etraflıca izah ettiğimiz üzere, yeni bir kural koymayan ve sadece mevcut yorum ve çözümlerden birinin seçilerek benimsenmesi niteliğinde bulunan içtihadı birleştirme kararlarının “yorum kararı” niteliğinde olduğu ve bu itibarla kazanılmış haklara zarar vermemek üzere geriye yürüyeceğinin kabulü gerekmektedir. Nitekim konuyu düzenleyen 2575 sayılı Yasanın 40 ncı maddesinde de aksi yolda bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak elbette ki, içtihadı birleştirme kararının alınmasından önce, karara konu uyuşmazlığa ait çelişkili içtihadlardan herhangi biri benimsenmek suretiyle sonuçlandırılmış davalar neticesinde oluşan hukuki durumlar, sonraki bir tarihte alınan içtihadı birleştirme kararı uyarınca hukuki kesinlik ve meşruiyetini kaybetmeyecek ve bu durum hiçbir şekilde yargılanmanın yenilenmesi sebebi oluşturmayacaktır. Bu noktada içtihadı birleştirme kararlarının maddi anlamda kesin hükümle sonuçlanmış yargısal süreçler açısından geriye yürümeyeceği kuralı mutlak olarak uygulama alanı bulmaktadır.
Nitekim Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 10.6.1993 tarihli ve E:1992/1, K:1993/2 sayılı kararında bu husus şu şekilde vurgulanmıştır :
“…İçtihadı birleştirme kararlarının öteki yargı kararlarından ayrılan bir özelliği, bu kararların mevcut bir uyuşmazlığı, belli yargısal yöntemlerle çözümleyen kararlardan olmamasıdır. Bir başka anlatımla, bu kararlar iptal ve tam yargı kararları gibi herhangi bir idari işlem ya da eyleme yönelik değildir ve doğrudan doğruya uyuşmazlık konusu olan bu işlem ve eylemlere uygulanamaz….İçtihadın birleştirilmesine ilişkin kararlar genel, objektif nitelikteki düzenleyici bir kuralın anlam ve kapsamının belirlenmesine, onun yorumlanmasına ilişkin olup konusunu teşkil eden hukuk kuralı yürürlükte kaldığı sürece geçerliğini korur ve Danıştay Kanununun 40/4 maddesi uyarınca bu kararlara Danıştay Daire ve Kurulları ile idari mahkemeler ve idare uymak zorundadır. Bu zorunluluk, idarece, sebep unsuru içtihadı birleştirme kararının verilmesinden önce oluşmuş olsa dahi, henüz tesis edilmemiş idari işlemlerle; yargı yerleri için yargı süreci bitmemiş uyuşmazlıklarla sınırlıdır. Daha açık anlatımla idare içtihadı birleştirme kararının ilgili olduğu hukuk kuralını uygulayacağı her durumda karar doğrultusunda işlem yapmak zorundadır. Yargı organları da görmekte oldukları davaların her evresinde keza içtihadı birleştirme kararına uygun olarak uyuşmazlığı çözümleyeceklerdir. Ancak idare, içtihadı birleştirme kararından önce bu karara aykırı olarak tesis ettiği bir idari işlemi geri alarak düzeltmesi için zorlanamayacağı gibi, yine yargı yerlerince bu kararlara aykırı olarak verilmiş ve kesinleşmiş olan kararlar hakkında, sonradan verilmiş olan içtihadı birleştirme kararına dayanılarak yargılamanın yenilenmesi istenemez. Bu husus senelerden beri idari ve adli yargının verdiği çok sayıda kararla doğrulanmış ve içtihadı birleştirme kararlarının geriye yürümezliği hukukun temel ilkelerinden biri olarak kabul edilmiş bulunmaktadır…”
Görüldüğü üzere, içtihadı birleştirme kararları, karar tarihinden önce tesis edilmiş işlemler ve kesinleşerek sonlanmış yargısal uyuşmazlıklar açısından hiçbir şekilde geriye yürümeyecektir. Ancak bu kararların geriye yürümemesi ile, içtihadı birleştirme kararı alınmasından önce, karar doğrultusunda şartları taşıyan kişilerin hak elde edip etmemesi birbirinden farklıdır. Bu hususu, bakılan davaya konu uyuşmazlık açısından ele almak gerekirse:
Bakılan davada, davacı, isteğiyle emekli ayrıldığı tarih olan 1998 yılından itibaren emekli iktisat müfettişi statüsündedir. 1998 yılı itibarıyla iktisat müfettişlerinin belediye müfettişleriyle ek gösterge yönünden eşit haklara sahip olduğu yolunda bir içtihadı birleştirme kararı henüz hukuk aleminde var olmadığı için uygulamada farklı yargısal kararlar bulunmakta ve uyuşmazlığı idari yargıya taşıyan bazı davacıların talebi kabul edilerek, yargı kararı ile belediye müfettişleri için öngörülen +3600 ek göstergeden yararlandırılması sağlanmakta idi. Bakılan davada ise davacının emekli olduktan sonra uyuşmazlık yaratmadığı, +3600 ek göstergeden yararlanmak istemiyle idareye başvurmadığı ve dava açmadığı görülmektedir. Nitekim 2002 yılında söz konusu içtihadı birleştirme kararı alındıktan sonra da idare re’sen davacının aylığında yükseltme yapmadığı halde davacı 2006 yılına kadar yine başvuruda bulunmamıştır. Ancak davacının bu hareketsizliği, emekli olduğu tarihten itibaren +3600 ek göstergeden yararlanması gereken bir kişi olduğu sonucunu değiştirmemektedir. İçtihadı birleştirme kararlarının yasal bağlayıcılığı karşısında davalı idarenin, 2002 yılında, içtihadı birleştirme kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasını müteakiben, hiçbir başvuruya gerek kalmaksızın, re’sen davacının aylığını yükseltmesi gerekirken bu konuda atalet göstererek davacının başvuruda bulunduğu 2006 yılına kadar işlem tesis etmemiş olması isabetsizdir. Nitekim davacının 7.6.2006 tarihinde kayda giren dilekçesi ile yaptığı başvuru sonucunda aylıklarının, içtihadı birleştirme kararı doğrultusunda +3600 ek gösterge uygulanmak suretiyle yükseltilmesi ve işlem tarihinden geriye doğru 5 yıl gidilerek aylık farkı tahakkuk ettirilmesi de 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 117. maddesi uyarınca yerindedir. Davacının emekli olduğu tarihten itibaren Danıştay Onikinci Dairesinin konu ile ilgili mevcut içtihadı uyarınca, +3600 ek göstergeden yararlandırılması gereken bir kişi olduğu açık olduğundan, aylıklarının yükseltildiği 2006 yılından geriye doğru 5 yıl gidilmek suretiyle 1.7.2001 tarihinden tarafına aylık farkı ödenmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Zira davacı, +3600 ek göstergeden yararlanma hakkını konu ile içtihadı birleştirme kararının alınma ve/veya Resmi Gazete’de yayınlanma tarihinden itibaren değil; emekli olduğu tarihten itibaren hak etmiş bir kişidir. Çünkü yukarıda etraflıca izah etmeye çalıştığımız üzere içtihadı birleştirme kararları yeni bir kural koyan kararlar değil, uyuşmazlık hakkında verilmiş bulunan birbiriyle çelişkili kararlardan bir tanesi benimsenmek suretiyle uyuşmazlıkların bu doğrultuda çözümlenmesini salık veren nitelikte kararlardır. Bu nedenle, davacının içtihadı birleştirme kararından önceki bir tarih olan 1.7.2001 tarihi itibariyle +3600 ek göstergeden yararlandırılamayacağı sonucuna varılamaz.
Bu aşamada akla gelebilecek sorulardan bir tanesi, şayet davacının aylıkları idarece içtihadı birleştirme kurul kararının yayınından itibaren yani 1.6.2002 tarihi itibariyle idarece re’sen yükseltilmiş olsa idi, davacının anılan tarihten itibaren bu artıştan faydalanacağı ancak bakılan davada olduğu gibi idarenin kanunen yükümlü olduğu görevi ihmal etmesi nedeniyle aradan 4 yıl geçtikten sonra işlem tesis etmesi sonucunda 5434 sayılı Yasa hükümleri gereğince 5 yıl geriye giderek aylık farkı tahakkuk ettirmesi sonucunda 2002 tarihinden önceki bir tarihe ulaşılmış olmasının benzer durumda olan diğer ilgililer açısından eşitsizlik yaratıp yaratmayacağıdır. Ancak kanımızca bu soruya olumsuz cevap vermek gerekmektedir. Çünkü 5434 sayılı Yasanın 117. maddesinde, istihkak kesbedilmesinden itibaren beş yıl sonuna kadar alınmayan veya yazı ile müracaat edilerek aranmayan alacakların Sandık lehine zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiş olduğundan, hukuka saygılı bir idarenin içtihadı birleştirme kararından sonra ilgililerin aylıklarını yükseltmesi gerekliliği bir yana, yukarıda değinilen yasa kuralı uyarınca re’sen 5 yıl geriye gidilerek aylık farkı tahakkuk ettirmesi gerekliliği açıktır. Dolayısıyla, idarece 2002 yılında re’sen işlem tesis edilerek, içtihadı birleştirme kararı gereği yerine getirilmiş olsa idi, anılan tarihten geriye 5 yıl gidilerek 1997 yılından ancak davacı 1998 yılında emekli olduğu gözetilerek emeklilik tarihi itibariyle tarafına aylık farkı ödenmesi gerekecekti. Bu durumda, davacının hareketsiz kalmış olması ve idareye geç başvuruda bulunmuş olması nedeniyle bir anlamda sebepsiz zenginleşme elde etmiş olacağı da düşünülemez.
Açıklanan nedenlerle, iktisat müfettişi unvanıyla emekli olduğu tarih itibariyle +3600 ek göstergeden yararlandırılması gereken bir kişi statüsünde olan davacının, konu ile ilgili içtihadı birleştirme kararının alınmasından sonraki bir tarihte yaptığı başvuru üzerine, işlem tarihinden geriye doğru 5 yıl gidilmek suretiyle 1.7.2001 tarihinden aylık farkı tahakkuk ettirilmesi yerinde olduğundan, tesis edilen bu işlem geri alınarak sehven fazla ödeme yapıldığından bahisle, içtihadı birleştirme kararının Resmi Gazete’de yayınlandığı tarihi takip eden aybaşı olan 1.6.2002 tarihinden itibaren aylık farkı ödenebileceği, bu itibarla 1.7.2001 – 1.6.2002 arasındaki döneme ilişkin olarak davacıya ödenen aylık farklarının geri alınması yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamakta olup, aksi yönde verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçelerinde öne sürdüğü hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemlerin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
İdare mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. İdare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz istemlerinin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına, 7.12.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.