Danıştay Kararı 11. Daire 1996/3902 E. 1997/3032 K. 24.09.1997 T.

11. Daire         1996/3902 E.  ,  1997/3032 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBİRİNCİ DAİRE
Esas No : 1996/3902
Karar No : 1997/3032

Temyiz İsteminde Bulunan : … Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : …
İstemin Özeti : Ortağı ve Kanuni temsilcisi bulunduğu limited şirketin vadesinde ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrini iptal eden …. Vergi Mahkemesi kararını bozan Danıştay Onbirinci Dairesinin 11.9.1995 gün ve E:1995/2293, K:1995/1963 sayılı kararı üzerine bu kez de; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 94. maddesinde, tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine yapılacağının hükme bağlandığı, dosyanın incelenmesinden 1987 yılına ait defter ve belgelerin istenilmesine ilişkin yazının 27.10.1987 tarihinde limited şirket ortaklığı ve kanuni temsilciliğinden ayrıldığı halde 6.2.1992 tarihinde, davacının eşine tebliğ edildiği, defter ve belgelerin ibraz edilmemesi nedeniyle katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyerek re’sen cezalı tarhiyat yapıldığı, ihbarnamelerin ve şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin aynı şekilde davacının eşine tebliğ edildiği, borcun şirket malvarlığından tahsili olanağının bulunmadığının saptanması üzerine de sorumlu sıfatıyla davacı adına ödeme emri tanzim ve tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, Vergi Usul Kanunun 10. maddesi gereğince kanuni temsilcilerin şirket tüzel kişiliğinin borçlarından sorumlu tutulabilmesi için kanuni temsilcinin kasıt ve ihmali sonucu vergi borcunun ödenmemiş olması nedeniyle vergi zıyaının doğması ve ziyaa uğratılan verginin tüzel kişiliğin varlığından alınamaması gerektiği, bu durumda, 1992 yılında faaliyetini sürdüren limited şirkete ait defter ve belgelerin ortaklıktan ve kanuni temsilcilikten ayrılan davacının, ikamet adresinde eşine tebligat yapılarak istenilmesi ancak ibraz edilmemesi üzerine yapılan cezalı tarhiyat, yasal şekilde kesinleştirilmiş bir kamu alacağı niteliği kazanmadığından sözkonusu borcun sorumlu sıfatıyla davacıdan istenilemeyeceği gerekçesiyle ödeme emrini iptal eden …. Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının, limited şirkete ait kamu alacağının tahsili amacıyla sorumlu sıfatını taşıyan davacı adına düzenlenen ödeme emrinde yasal isabetsizlik bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi : İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile Danıştay 11.Dairesinin bozma kararı üzerine verilen ve hukuka, usul hükümlerine uygun bulunan Vergi Mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi …’ün Düşüncesi : 6183 Sayılı Amme AlacaklarınınTahsil Usulü Hakkında Kanununun 58. maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait vergi davalarına bakan vergi mahkemesi nezdinde dava açabileceği hükme bağlanmıştır.
Buna göre, ödeme emrine karşı açılacak davaların, borcun olmaması veya ödenmiş olması, kısmen ödenmiş olması ve borcun zamanaşımına uğramış olması nedenlerine dayanması gerekmektedir. Yargılama sürecinde incelemenin de bu nedenlere bağlı kalınarak yapılması doğal bir zorunluluktur. Yükümlü tarafından, ödeme emrine karşı açılacak davada tarh aşamasına ilişkin iddialarda bulunulamayacağı gibi, yargı yerlerince de yukarıda belirtilen nedenler aşılarak tarhiyat aşamasına ilişkin olarak inceleme yapılması mümkün değildir.
Limited şirket ortağı ve kanuni temsilcisi olan davacı adına 213 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada, incelemenin dava konusu ödeme emrine münhasıran “borcun olmaması” kapsamında yapılması gerekirken, “borcun bulunmaması” kapsamının şirket adına yapılan tarhiyat aşamasına kadar genişletilerek ve şirket borcunu da ortadan kaldıracak şekilde değerlendirilmesi suretiyle tesis edilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık ortağı olduğu limited şirketin vadesinde ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla 213 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca davacı adına düzenlenen ödeme emrine ilişkin bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, limited şirket ortağı ve kanuni temsilcisi sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrine karşı … tarafından ödeme emri içeriği kamu alacağının esas borçlusunun limited şirket olduğu, limited şirket ortaklarının sorumluluğunun taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı olduğu, 213 sayılı Yasanın 10 uncu maddesi çerçevesinde sorumlu tutulabilmesi için kasıt ve ihmalinin saptanması gerektiği, bütün bunların dışında şirketteki tüm hisselerini 27.10.1987 tarihinde devretmesi nedeniyle de ödeme emri içeriği olan borcun muhatabının şirket tüzel kişiliği ve şirketin yeni ortaklarının olacağı iddialarıyla açılan dava üzerine, 213 sayılı Yasanın 10.maddesi hükmü karşısında, kanuni temsilcilerin sorumlu tutulabilmesi için, tüzel kişilere ait vergi borcunun ödenmemesinde kasıt ve ihmali bulunması sonucu vergi alacağının tahsilinin imkansız hale gelmesi durumu arasında nedensellik bağı bulunması ve kanuni temsilcilerin görevde bulundukları sırada tüzel kişi adına ödeme görevinin olması gerektiği, olayda ise, vergi borcunun tahakkuk ettirilerek ödenmemiş olmasında davacının ihmali veya kastı olduğu yolunda herhangi bir tespit bulunmadığı gibi davacının 27.10.1987 tarihinde şirketteki hissesini devrederek ortaklıktan ve kanuni temsilcilik görevinden ayrılması karşısında şirketin anılan tarihten sonraki dönemlere ait vergi borcunun davacıdan ödeme emri ile istenemeyeceği gerekçesiyle ödeme emrini iptal eden …. Vergi Mahkemesi kararının, Danıştay Onbirinci Dairesinin 11.9.1995 gün ve E:1995/2293, K:1995/1963 sayılı kararındaki; davacının kanuni temsilcisi ve ortağı bulunduğu limited şirketin kaçakçılık cezalı katma değer vergisi borcunun yasal süresi içinde ödenmediği ve şirket malvarlığının da kamu alacağını karşılamaması nedeniyle amme alacağının vergi dairesince kanuni temsilci sıfatıyla davacıdan cebren tahsili yoluna gidildiği, katma değer vergisinin yansımalı bir vergi olma özelliği gözönünde tutulduğunda, şirketlere düşen ödeme yükümlülüğünün yerine getirilmesi bakımından kanuni temsilcilerin görev ve sorumluluğunun ayrı bir önem kazandığı, tahsil edilen amme alacağının süresinde vergi dairesine ödenmemesi halinde doğrudan kanuni temsilciye yönetilmesi gereken ihmal unsurunun varlığının kabulü gerektiği, dolayısıyla basiretli bir tacir gibi hareket etmeyerek kanuni temsilcisi bulunduğu şirketin vergi borcunu zamanında vergi dairesine yatırmayan davacının verginin ödenmesinde ihmali bulunduğu, ilgili dönemlerde davacının kanuni temsilcilik sıfatının sona erip ermediği hususu yeterince araştırılıp, irdelenmeden, mahkemece ödeme emrinin iptalinde isabet görülmediği gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmaktadır.
Dairemizin bozma kararı üzerine vergi mahkemesi tarafından, mahkemelerinin 14.11.1995 günlü ara kararına gelen yanıttan söz edilerek şirket borcunun yasaya uygun olarak kesinleştirilmediği, şirketin faal olmasına karşın şirket defter ve belgelerinin ortaklıktan ayrılmış şahsın eşine yapılan tebligatlarla istenilmesi sonucu, yapılan tarhiyatın yasaya uygun olarak kesinleştiğinden söz edilemeyeceği gerekçesi ile … adına düzenlenen uyuşmazlık konusu ödeme emri iptal edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin 3 üncü fıkrası, vergi mahkemesi kararının Danıştay tarafından maddede belirlenen nedenlerden bozulması halinde, dosyanın Danıştay’ca kararı veren mahkemeye gönderileceği, mahkemenin dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle inceleyeceği ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar vereceği, 4 üncü fıkrası ise mahkemenin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edilebileceği hükmünü amir bulunmaktadır. Bu hükümler karşısında mahkeme kararının üst yargı yerlerince bozulması halinde, mahkeme bozma kararına uyabileceği gibi direnme kararıda verebilecektir.
Ancak, bozma kararı üzerine yapılacak araştırmaların ve verilecek kararın, dava dilekçesinde ileri sürülen iddialar, yapılan soruşturmalar, ile elde edilen bilgi ve belgeler, ışığında ve bozma esasları çerçevesinde yapılması gerekmektedir.
Nitekim, 2577 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrasının “b” bendinde, dava dilekçelerinde, davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin belirtilmesinin öngörülmüş olması da, dava dilekçesinde belirtilen konunun, dilekçede ileri sürülen iddiaların nazara alınması ve sunulan delillerin değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gereğini ortaya koymaktadır.
Olayda ise, vergi mahkemesi tarafından bozma esasları doğrultusunda, dava konusu ödeme emri içeriği vergi borcunun ait olduğu dönemde davacının limited şirketin ortaklığı ve kanuni temsilcilik sıfatının tespit edilmesi gerektiği halde, davacı tarafından dava dilekçesi dahil hiçbir aşamada ileri sürülmeyen hususlar nazara alınmak suretiyle, istenen kamu alacağının davacının şirket ortağı ve temsilci olduğu 1987 yılının Nisan ve Mayıs dönemlerine ait olduğu hususu da gözardı edilerek ödeme emrinin iptalinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile …. Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının, yukarıda belirtilen hususlar gözönünde alınarak bir karar verilmek üzere bozulmasına 24.9.1997 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

AZLIK OYU : İleri sürülen iddialar bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden, temyiz isteminin reddi gerekeceği görüşüyle karara katılmıyorum.