Danıştay Kararı 11. Daire 1995/5521 E. 1997/2 K. 07.01.1997 T.

11. Daire         1995/5521 E.  ,  1997/2 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBİRİNCİ DAİRE
Esas No : 1995/5521
Karar No : 1997/2

Temyiz İsteminde Bulunan : … Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : Tasfiye Halinde … İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına …
İstemin Özeti : Tasfiye halinde bulunan yükümlü şirket adına 1990, 1991 ve 1992 yıllarının değişik ayları için tarh edilen vergi ve cezalara ait ihbarnamelerin tasfiye memuruna tebliğine rağmen dava açılmaması ve borcun ödenmemesi üzerine, amme alacağının tahsili için yükümlü adına ödeme emirleri düzenlenerek şirketin eski yöneticisine tebliğ edilmiştir. ….Vergi Mahkemesi … gün ve E:…, K: … sayılı kararı ile, 6183 sayılı Kanunun 55. maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları hususunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağının belirtildiği, anılan maddeye göre ödeme emri düzenlenebilmesi için amme alacağının usulune uygun olarak tarh ve tebliğ edilmiş olması gerektiği, olayın bu boyutunun açıklığa kavuşturulabilmesi amacıyla mahkemelerince verilen ara kararı üzerine gönderilen belgelerin incelenmesinden, yükümlü şirketin 27.2.1989 tarihinde toplanan genel kurul kararı ile tasfiyeye girdiği ve tasfiye memurluğuna … adlı şahsın seçildiği, ödeme emirlerine konu vergi ve ceza ihbarnamelerinin de bu kişiye tebliğ edilmesine karşın dava açılmayarak amme alacağının kesinleştiğinin anlaşıldığı, idare tarafından ise söz konusu amme alacağının tahsili amacıyla şirket adına dava konusu ödeme emirlerinin düzenlendiği, ancak bu ödeme emirlerinin de tasfiye memuruna tebliği gerekirken sıfatı sadece şirket ortağı olmaktan ibaret şahsa yönetim kurulu başkanı sıfatı ile tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, bu durumda, usule uygun düzenlenmekle birlikte yetkisiz kişiye tebliğ edilen ödeme emirleri ile söz konusu amme alacağının aranmasının usul hükümlerine açıkça aykırı olduğu gerekçesiyle ödeme emirlerini iptal etmiştir.
Vergi dairesi müdürlüğü, vadesinde ödenmeyen amme alacaklarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin yasaya uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi : İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan, vergi mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi …’nın Düşüncesi : Ödeme emrinin düzenlendiği tarihte tasfiye halinde bulunduğu anlaşılan şirket adına kanuni temsilci sıfatıyla yalnızca tasfiye memurunun dava açma ehliyeti bulunduğundan, şirket adına dava açma ehliyeti bulunmayan şirket eski ortağının açmış olduğu davanın 2577 sayılı Kanunun 14/3 (c) ve 15/1 (b) maddeleri hükmü uyarınca ehliyet yönünden reddedilmesi gerekirken bu hususlar dikkate alınmadan mahkemece esas hakkında karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.
Bu nedenle temyiz isteminin reddine, …. Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının onanmasına 7.1.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

AYRIŞIK OY
213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Kanuni temsilcilerin ödevi” başlıklı 10 uncu maddesinde, tüzel kişilerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği belirtilmiş olup, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun “Tasfiye halinde vazifeliler” başlıklı 32 nci maddesinde, hükmi şahısların tasfiyesinde bunların borçlu bulundukları amme alacaklarını ödeme ve bu kanun hükümlerinin tatbikiyle ilgili vecibelerin tasfiye memurlarına geçeceği hükmüne yer verilmiştir.
213 sayılı Kanunun “Tebliğ yapılacak kimseler” başlıklı 94 üncü maddesinde ise, tebliğin, mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, tüzelkişilere yapılacak tebliğin de, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine yapılacağı hususu hüküm altına alınmış, aynı Kanunun “Vergi mahkemesinde dava açmaya yetkili olanlar” başlıklı 377 nci maddesinin 1. fıkrasında da, mükelleflerin ve kendilerine vergi cezası kesilenlerin, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilecekleri belirtilmiştir.
Diğer yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14 üncü maddesinin 3 üncü fıkrasının (c) bendinde, dilekçelerin, …. ehliyet, …. yönlerinden sırasıyla inceleneceği, aynı Kanunun 15 inci maddesinin 1 inci fıkrasının (b) bendinde de, 14 üncü maddenin 3 (c) …. bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine karar verileceği hususları hüküm altına alınmıştır.
Olayda, dava konusu ödeme emirlerinin dayanağını teşkil eden vergi ve ceza ihbarnameleri tasfiye memuruna tebliğ edilmiş ve dava açılmamak suretiyle kesinleşmiştir. Kesinleşen amme alacaklarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirleri de, tasfiye memuruna değil şirketi temsile yetkili bulunmayan eski kanuni temsilci olan davacıya tebliğ edilmiş ve davacı tarafından borçlu şirket adına dava açılmıştır.
Tasfiye halindeki bir şirketin, tasfiye dönemiyle ilgili olarak vadesinde ödenmeyerek kesinleştiği ileri sürülen vergi borçlarının kanuni muhatabının tasfiye memuru olması gerektiği hususu yukarıda anılan 213 sayılı Kanunun 10 uncu ve 6183 sayılı Kanunun 32 nci maddesi hükümlerine göre tartışmasızdır.
Bu nedenle, 213 sayılı Kanunun 94 üncü maddesinin 2 nci fıkrası hükmüne uygun bir biçimde söz konusu ödeme emirlerinin şirkete tasfiye memuru olarak tayin edilen şahsa tebliğ edilip, bu kişinin de borcun kanuni muhatabı sıfatıyla şirket adına dava açması gerekirken, bu aşamada, şirket kanuni temsilcisi konumunda bulunmayan kişiye tebliğ edilmemesi gereken ödeme emirlerine karşı davacının 213 sayılı Kanunun 377 nci maddesinin 1 inci fıkrası hükmü gözönünde bulundurulduğunda dava açma hakkı bulunduğundan söz edilemez.
Öte yandan, söz konusu tebligat, davalı idarece vergi ve cezanın cebren takibi için davacı nezdinde takibata geçilmesine ve haciz işlemlerine de imkan vermeyeceğinden davada menfaat alakasından da söz edilemez.
Bu durumda, tasfiyeye giren ve dosyadaki belgelerden tasfiyesinin henüz sonuçlanmadığı anlaşılan yükümlü şirket hakkında düzenlenen ödeme emirlerine karşı usulüne uygun bir tebliğ sonucunda yalnızca tasfiye memuru dava açma hakkına sahip bulunduğundan olayın bu kapsamda ve 2577 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin 3 (c) fıkrası ve 15 inci maddesinin 1 (b) fıkrası gözönünde bulundurularak öncelikle dava açma ehliyeti açısından irdelenmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, mahkemece, bu hususlar dikkate alınmadan esasa girilerek ödeme emirlerinin iptal edilmesinde isabet bulunmadığından kararın açıklanan gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ile karara karşıyız.