Danıştay Kararı 11. Daire 1988/1255 E. 1999/3701 K. 19.10.1999 T.

11. Daire         1988/1255 E.  ,  1999/3701 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONBİRİNCİ DAİRE
Esas No : 1998/1255
Karar No: 1999/3701

Temyiz İsteminde Bulunan : …
Vekili : …
Karşı Taraf : Osmaniye Vergi Dairesi Müdürlüğü – OSMANİYE

İstemin Özeti : … ve … adi ortaklığı adına düzenlenen vergi inceleme raporunda önerilen kaçakçılık cezalı katma değer vergisine karşı ortaklardan birisi tarafından yapılan başvuru üzerine uzlaşılması sonucu düzenlenen tarhiyat öncesi uzlaşma tutanağının iptali istemiyle vefat eden diğer ortağın mirasçıları tarafından dava açılmıştır. … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararıyla; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 8/1-a maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, katma değer vergisi mükelleflerinin bu işleri yapanlar olduğu, aynı Kanunun 44.maddesinde ise, katma değer vergisinin bu verginin mükellefi gerçek veya tüzel kişiler adına tarh olunacağı, adi ortaklıklarda ise verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere ortaklardan herhangi birinin tarhiyata muhatap tutulabileceğinin açıklandığı, olayda ortaklardan biri tarafından uzlaşmaya gidilerek uzlaşıldığına göre uzlaşma sonucunun diğer ortağı ve dolayısıyla mirasçıları da bağlayacağının kabulü gerektiği, öte yandan, uzlaşma gerçekleştiğinden davacının tarhiyata yönelik iddialarında da isabet görülmediği gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davacı varisler tarafından, uzlaşmadan kendilerinin haberdar edilmediği, uzlaşmanın iki taraflı sonuç doğuran bir işlem olduğu, bu nedenle Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 44. maddesinin olaya uygulanamayacağı ileri sürülerek vergi mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Savcısı …’nun Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi : Borçlar Kanunu’nun 525., 530. Ve 533. maddelerinin incelenmesinden; adi ortaklıklarda şirket idaresi ortaklardan birine tevdi edilmiş olmadıkça şirket idaresinin bütün ortaklara ait olacağı, tayin edilmiş ve yetkileri açıkça belirtilmiş veya belli işleri yapmak üzere vekalet almış idareci veya ortak olmadığı takdirde ortaklardan birinin üçüncü bir kişi ile yapacağı tasarrufların ancak kendisini bağlayacağı, diğer ortak adına sonuç doğurmayacağı anlaşılmaktadır.
Olayda, tarhiyat öncesi uzlaşma isteyerek uzlaşan ortak (…) ortaklığı temsile yetkili olmadığı gibi, adi ortaklık adına uzlaşmada bulunma konusunda diğer ortaktan alınmış bir vekaleti de bulunmadığı anlaşılmış olup, yukarıda anılan yasal düzenlemeler uyarınca ihtilaf konusu uzlaşma tutanağının yalnızca uzlaşma isteyen ortak açısından sonuç doğuracağı, diğer ortak bakımından bir yükümlülük getirmeyeceği açıktır.
Öte yandan, ortaklığın 31.10.1992 tarihinde sona erdiği … isimli ortağın 8.5.1994 tarihinde vefat ettiği, uzlaşmanın ise 14.2.1997 tarihinde yapıldığı dikkate alındığında ortada “ortaklık” ve “ortak” mevcut bulunmadığından Katma Değer Vegisi Kanunu’nun 44. maddesinin de olaya uygulanması mümkün değildir.
Bu durumda, vergi incelemesinden ve tarhiyat öncesi uzlaşmadan haberdar olmadığını söyleyen ve bu nedenle uzlaşma tutanağının iptalini isteyen davacı varislerin ortaklık hisseleri dikkate alınarak uzlaşma tutanağının bu kısmının iptali gerekirken, davanın reddi yolundaki mahkeme kararında isabet görülmediğinden temyiz isteminin kabulü ile anılan kararın bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Borçlar Kanunu’nun “Adi Şirketler” ile ilgili “Şirket muamelesinin idaresi” başlıklı 525. maddesinde, “Akid ile veya karar ile münhasıran şerike veya müteaddit seriklere yahut üçüncü bir şahsa kat’i surette tevdi edilmiş olmadıkça şirket muamelelerinin idaresi bütün şeriklere aittir. … Tehirinde tehlike melhuz değilse şirkete umumi bir vekil nasbı ve alelade şirket muameleleri fevkindeki hukuki tasarrufların yapılması için bütün şeriklerin ittifakı lazımdır.”, aynı Kanunun “Temsil” başlıklı 533. maddesinde ise, “Şirket hesabına ve kendi namına bir üçüncü şahıs ile muameleye girişen şerik, bu üçüncü şahsa karşı yalnız kendisi alacaklı ve borçlu olur. Şirket veya bütün şerikler namına üçüncü bir şahıs ile şeriklerden biri muameleye giriştiği halde diğer şerikler ancak temsil hakkındaki hükümlere tevfikan üçüncü şahsın alacaklı veya borçlusu olurlar. Kendisine idare vazifesi tahmil edilen şerik, şirketi ve bütün şerikleri üçüncü şahıslara karşı temsil etmek hakkını haiz sayılır.” Hükümlerine yer verilmiş, 530. maddesinde de,” Kanunun bu babında veya şirket mukavelesinde diğer bir hüküm mevcut olmadıkça şirketi idare eden şerik ile diğer şerikler arasındaki münasebetler”in vekalet hükümlerine tabi olacağı açıklanmış bulunmaktadır.
Yukarıda yer alan düzenlemelere göre, adi ortaklıklarda şirket idaresi ortaklardan birine tevdi edilmiş olmadıkça şirket idaresinin bütün ortaklara ait olacağı, tayin edilmiş ve yetkileri açıkça belirtilmiş veya belli işleri yapmak üzere vekalet almış bir idareci yahut ortak olmadığı takdirde ortaklardan birinin üçüncü bir kişi ile yapacağı tasarrufların ancak kendisini bağlayacağı, diğer ortaklar adına sonuç doğurmayacağı anlaşılmaktadır.
Olayda, uzlaşma isteyerek uzlaşan ortak (…), ortaklığı temsile yetkili olmadığı gibi adi ortaklık adına uzlaşmada bulunma konusunda diğer ortaktan alınmış bir vekaleti de bulunmadığı anlaşılmış olup, yukarıda anılan yasal düzenlemeler uyarınca ihtilaf konusu tarhiyat öncesi uzlaşma tutanağının yalnızca uzlaşma isteyip uzlaşan ortak açısından sonuç doğuracağı, diğer ortak açısından herhangi bir yükümlülük getirmeyeceği açıktır.
Kaldı ki, uzlaşma konusu vergilerin 1992 yılına ilişkin olduğu, adi ortaklığın 31.10.1992 tarihinde sona erdiği, … isimli ortağın 8.5.1994 tarihinde vefat ettiği, uzlaşmanın ise 14.2.1997 tarihinde yapıldığı dikkate alındığında ortada “ortak” ve “ortaklık” mevcut bulunmadığından Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 44. maddesi hükmünün olaya uygulanması da mümkün değildir.
Bu durumda, vergi incelemesinden ve tarhiyat öncesi uzlaşmadan haberdar olmadığını söyleyen ve bu nedenle uzlaşma tutanağının iptalini isteyen davacıların ortaklık hissesi dikkate alınarak uzlaşma tutanağının bu kısmının iptali gerekirken, davanın reddi yolunda verilen vergi mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile … Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına 19.10.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.