Danıştay Kararı 10. Daire 2022/775 E. 2023/354 K. 08.02.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2022/775 E.  ,  2023/354 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2022/775
Karar No : 2023/354

KARARIN DÜZELTİLMESİNİ
İSTEYEN (DAVACILAR) : 1- …, …, …, …, … ve …’a velayeten,
kendi adına asaleten …
2- …
3- …
VEKİLİ : Av. ….

KARARIN DÜZELTİLMESİNİ
İSTEYEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMLERİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanmasına, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına dair Danıştay Onuncu Dairesinin 15/09/2021 tarih ve E:2019/6590, K:2021/4087 sayılı kararının; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi uyarınca taraflarca düzeltilmesi istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından; murisleri …’ın Bismil 1 No.lu Aile Sağlığı Merkezinde yapılan enjeksiyon sonrasında fenalaşarak ilaç anafilaksisi geçirmesi sonucu vefat etmesi olayında davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla toplam 100.000,00 TL maddi ve 135.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olayla ilgili olarak Adli Tıp Kurumunca düzenlenen … tarih ve … sayılı raporda; kişinin ölümünün ilaç anafilaksisi sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin muayenesi sonucu reçete edilen ilaçların konulan tanıya uygun olduğu, ilaç anafilaksisinin yapılan ilacın dozu ve yapılış şekliyle ilgisinin olmadığı, öngörülemez ve önlenemez bir klinik tablo olduğu, kişinin ilaçlara karşı alerjisi olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmadığından reçete edilen antibiyotiğin enjekte edilmesi sonucu ortaya çıkan anafilaktik reaksiyon nedeniyle davalı idareye kusur atfedilemeyeceği yolunda görüş belirtildiği anlaşıldığından, olayda idarenin bir hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Davacıların temyiz başvurusu üzerine Danıştay Onuncu Dairesince, temyize konu kararın maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanmasına, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir.

KARAR DÜZELTME
TALEP_EDENLERİN_İDDİALARI: Davacılar tarafından, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olduğu, müteveffaya zamanında ve gerekli müdahale yapılmadığı, olayda hizmet kusurunun bulunduğu, davalı idare tarafından, olayda hizmet kusurunun bulunmadığı, tazmin şartlarının gerçekleşmediği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Taraflarca savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Kararın düzeltmesi istemlerinin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Kararın düzeltilmesi dilekçelerinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi hükmüne uygun bulunduğundan, karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesinin 15/09/2021 tarih ve E:2019/6590, K:2021/4087 sayılı kararı kaldırılarak uyuşmazlık yeniden incelendi:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacıların yakını 13/08/2013 tarihinde öksürük şikayetiyle Diyarbakır Bismil Devlet Hastanesine başvurmuş ve burada kendisine “Aksef 750 mg” isimli ilaç reçete edilmiştir.
Bu ilacın aynı gün Bismil 1 No.lu Aile Sağlığı Merkezinde kas içine enjeksiyonu sonrası kişi bayılmış ve anafilaktik şok geçirmeye başlamıştır. Bunun üzerine Bismil Devlet Hastanesi acil servisine getirilmiş, burada kalbinin durması nedeniyle üç defa kardiyopulmoner resüsitasyon yapılmış, bilinci kapalı ve entübe olarak Dicle Üniversitesi Hastanesine sevk edilmiştir.
Yoğun bakıma yatırılan hastanın burada da birkaç kez kalbi durmuş ve müdahale edilmesine rağmen 14/08/2013 tarihinde vefat etmiştir.
Maddi ve manevi tazminat istemiyle davalı idareye yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan … tarih ve … sayılı raporda; “otopside alınan iç organların histopatolojik incelenmesinde kişinin ölümünün ilaç anaflaksisi sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin muayenesi sonucu reçete edilen ilaçların konulan tanıya uygun olduğu, ilaç anaflaksisinin yapılan ilacın dozu ve yapılış şekliyle ilgisinin olmadığı, öngörülemez ve önlenemez bir klinik tablo olduğu, adli dosya içerisinde kişinin ilaçlara karşı alerjisi olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmadığından reçete edilen antibiyotiğin intramüsküler olarak yapılması sonucu ortaya çıkan anaflaktik reaksiyon nedeniyle ilğili hekimlere, yardımcı sağlık personeline ve davalı idareye kusur atfedilemeyeceği” yolunda görüş bildirilmiştir.
Mahkemece, yukarıda anılan bilirkişi raporu hükme esas alınarak olayda idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla belirlenip hüküm altına alınmasını sağlamaktadır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
İdarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütme yükümlülüğünün bulunduğu tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesiyle “bilirkişi” konusunda atıfta bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun’un 447. maddesinin 2. fıkrası ile mevzuatta 1086 sayılı Kanun’a yapılan atıfların, 6100 sayılı Kanun’un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesinde, hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüş; “Bilirkişi raporunun verilmesi” başlıklı 280. maddesinde, bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği, raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği; “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise, tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu; 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiş iken, 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2., 3. ve 16. maddelerinde, yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.
Öte yandan; manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek şekilde makul ve hakkaniyete uygun bir miktar olarak belirlenmesi gerekmektedir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bakılan davada İdare Mahkemesinin 11/02/2015 tarihli ara kararıyla; Bismil 1 No.lu Aile Sağlığı Merkezinden davacıların murisi …’a yapılan enjeksiyona ait enjeksiyon defterinin okunaklı ve onaylı suretinin, Bismil Devlet Hastanesinden ise 13/08/2013 tarihinde göğüs polikliniği ve acil serviste tedavi gören …’a ait hasta dosyasının (hastanın yakınmaları, muayene bulguları, konsültasyon notları, tetkik ve tedavi evrakları dahil) tüm tıbbi bilgi ve belgelerin okunaklı ve onaylı suretinin istenilmesine karar verildiği görülmektedir. Söz konusu ara kararına Aile Sağlığı Merkezi tarafından cevap verilmemiş, Bismil Devlet Hastanesi Baştabipliği tarafından verilen cevapta ise, sistem değişikliği yapıldığından kuruma ait eski verilere ulaşılamadığı, bilgiler yeni sisteme aktarıldığında dosya ile ilgili bütün bilgi ve belgelerin gönderileceği ifade edilmiştir.
Olayda ortaya çıkan ilaç anafilaksisi, niteliği gereği derhal müdahale edilmesi gereken bir reaksiyon olduğundan, tedavi sürecinin bütün aşamalarına, özellikle de başlangıç aşamasına ilişkin tıbbi belgelerin mevcudiyeti, idarenin hizmet kusurunun tespiti bakımından önem arz etmektedir. Temyiz dilekçesinde yer alan gecikme ve ihmal iddiaları da göz önünde bulundurulduğunda, Bismil Devlet Hastanesi ve Aile Sağlığı Merkezinden olaya ilişkin olarak düzenlenen bütün tıbbi belgelerin yeniden istenilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda; kişinin ölümünün ilaç anaflaksisi sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin muayenesi sonucu reçete edilen ilaçların konulan tanıya uygun olduğu, ilaç anaflaksisinin yapılan ilacın dozu ve yapılış şekliyle ilğisinin olmadığı, öngörülemez ve önlenemez bir klinik tablo olduğu, adli dosya içerisinde kişinin ilaçlara karşı alerjisi olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmadığından reçete edilen antibiyotiğin intramüsküler olarak yapılması sonucu ortaya çıkan anaflaktik reaksiyon nedeniyle ilğili hekimlere, yardımcı sağlık personeline ve davalı idareye kusur atfedilemeyeceği, belirtilmişse de davacıların yakını …’ın anafilaktik şok geçirmesi sonrasında davacılar yakınına zamanında ve gerekli müdahalenin yapılıp yapılmadığı, davacılar yakınının hastaneye sevki esnasında bir gecikme yaşanıp yaşanmadığı, anafilaktik şoka karşı hemen kullanılabilecek bir ilaç olup olmadığı, böyle bir ilaç mevcut ise bu ilacın sağlık merkezinde ve davacılar yakınının sevk edildiği hastanede bulundurulup bulundurulmamasının bir eksiklik arz edip etmediği, bir eksiklik olarak değerlendiriliyorsa bu eksikliğin davacılar yakınının ölümüne bir etkisinin olup olmadığı hususlarında bir araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır. Halbuki davacıların dilekçeler aşamasında hizmet kusuruna ilişkin olarak ileri sürdükleri iddiaların anılan hususlara ilişkin olduğu görülmektedir.
Bu itibarla; Mahkemece yukarıda belirtiliği şekilde tedavi sürecine ilişkin gerekli araştırmanın yapıldıktan sonra konuyla ilgili uzman hekimlerin katılımının sağlandığı Adli Tıp Üst Kurulundan tarafların iddialarının dikkate alındığı, yukarıda belirtilen hususların açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı bir rapor alınarak davalı idarenin olayda bir hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan ve uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz isteminin KABULÜNE,
2. Davanın reddine ilişkin … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 08/02/2023 tarihinde kesin olarak oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :
Danıştay Dava Daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verilen kararları hakkında, ancak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinde yazılı nedenlerle karar düzeltme talebinde bulunulabilir. Bakılan dosyada yer alan karar düzeltme dilekçelerinde öne sürülen hususlar ise, anılan maddede yazılı nedenlerden hiçbirine uymamaktadır.
Bu nedenle, kararın düzeltilmesi istemilerinin reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesi ile Dairemiz kararına katılmıyorum.