Danıştay Kararı 10. Daire 2022/5472 E. 2023/413 K. 09.02.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2022/5472 E.  ,  2023/413 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2022/5472
Karar No : 2023/413

DAVACI : … Birliği
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Genel Müdürlüğü / …
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN_KONUSU : 06/07/2022 tarihli ve 31888 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Basın İlan Kurumu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı “Basın Ahlak Esaslarına Dair Genel Kurul Kararı”nın iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu düzenleme ile Kanunla düzenlenmesi gereken birçok hususun idarenin kanuniliği ilkesine aykırı olarak alt düzenleyici işlemle düzenlendiği, kullanılan kavramların, birçok temel hak ve özgürlüğün sınırlanmasına ve yasaklanmasına sebep olacak şekilde soyut ve belirsiz olduğu, “internet haber sitesi” ve “sosyal ağ hesapları” ibarelerinin 195 sayılı Kanun’da yer almadığı, muğlak ifadelerle idareye geniş bir takdir yetkisi tanındığı, dava konusu düzenlemenin dayanağı olan Kanun maddesinin belirlilik ilkesine aykırı olduğunun Anayasa Mahkemesi kararı ile de ortaya konulduğu, bu nedenle dava konusu düzenlemelerin de belirlilik ilkesine aykırı olduğu, düzenleme ile kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı uygulamaların gelişmesine ve mahkemeye erişim hakkının engellenmesine de sebebiyet verileceği ileri sürülmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu tarafından Basın Ahlak Esasları ile ilgili inceleme ve değerlendirmelerin 28 yıl önce hazırlanan ve süreç içerisinde birkaç kez tadil edilen 129 sayılı Genel Kurul kararı çerçevesinde gerçekleştirildiği, aradan geçen süre zarfında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de basın sektöründe büyük değişimlerin yaşandığı ve basın meslek etiği bakımından da bu değişimlere bağlı olarak değerlendirilmesi gereken yeni konu ve tartışmalar ortaya çıktığı, özellikle internetin taşıdığı hız faktörünün etkisiyle doğruluğu teyit edilemeyen içeriklerin çoğaldığı, bu içeriklerin yazılı basına da yansıdığı ve dijital ortamda hızla yayıldığı hususları göz önünde bulundurularak işleyişin etkin ve verimli hale getirilmesi, şikâyetlerin günün gerekliliklerine uygun bir şekilde teknolojik imkânlardan yararlanılarak da alınabilmesi amaçlarıyla yeni bir Basın Ahlak Esaslarının kabulü yoluna gidildiği, esasen 60 yıldır uygulanmakta olan ilkelerin tekrar edildiği, şikâyet dosyalarının ele alınmasına ilişkin hukuki öngörülebilirlik ilkesi çerçevesinde usuller getirildiği, 195 sayılı Kanun’un 49. maddesinin, Kanun’un kabul edilip yayımlandığı 1961 yılından bugüne değin hiçbir değişikliğe uğramadığı, Kanun maddesinde geçen “basın ahlak esasları” ifadesinin metnin kabul edildiği halinde yer aldığı ve günümüze kadar da geldiği, maddenin halen de yürürlükte olduğu, Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulunun basın ahlak esaslarına aykırılık nedeniyle uzun yıllardır inceleme yaptığı, dava konusu Genel Kurul kararı alınırken Anayasa Mahkemesi kararının henüz Resmi Gazete’de duyurulmadığı, bu nedenle Genel Kurulun yapısal sorun olmasına rağmen basın ahlak esaslarını belirlediğine dair bir algı oluşturmanın yerinde olmadığı, daha önce bu konuda herhangi bir hukuki tereddüt yaşanmadığı, kaldı ki, Anayasa Mahkemesi’nin 195 sayılı Kanun’un 49. maddesini iptal etmediği, anılan maddenin hâlihazırda yürürlükte olduğu, gazetelerin uzun yıllardır internet adresleri üzerinden de ek gösterge aldığı, bu ek göstergenin alınmasının da basın ahlak ve esaslarına aykırı haber yapılmamasına bağlandığı, itiraz mercii olarak Asliye Hukuk Mahkemesinin belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, Basın İlan Kurumu’nun kanun koyucu yerine geçerek ayrı bir itiraz yolu belirleyemeyeceği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca hazırlanan Tetkik Hakiminin raporu ve sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra, davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin dava dilekçesi 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi yönünden incelenerek gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
İlgili Mevzuat;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, idari işlemler hakkında; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar, “iptal davaları” olarak tanımlanmıştır.
Anılan Kanun’un “Dilekçeler üzerine ilk inceleme” başlıklı 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendinde, dava dilekçesinin, davacının dava açma ehliyeti olup olmadığı yönünden inceleneceği; “İlk inceleme üzerine verilecek karar” başlıklı 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde de, davacının, dava açma ehliyetinin bulunmadığı anlaşıldığında davanın reddine karar verileceği hükümlerine yer verilmiştir.

Hukuki Değerlendirme:
İdarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte, her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören yasa koyucu, 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasında iptal davaları için “menfaat ihlali”ni, subjektif ehliyet koşulu olarak getirmiştir.
İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek yanlı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen işlemlerin, ancak bu idari işlemle doğrudan meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunludur. Aksi halde, her idari işlemle dolaylı da olsa bir menfaat ilgisi kurulmak suretiyle dava açılmasını kabul etmek, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması şartının ihlali sonucunu doğurur.
Davacı Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı, kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşudur.
Anayasanın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını düzenleyen 135. maddesinde; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kurulan kamu tüzelkişilikleri olduğu ve kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları düzenlenmiştir.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının genel nitelikteki düzenleyici işlemlere karşı, kural olarak, sadece kuruluş kanunlarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyeti bulunmaktadır.
Diğer taraftan, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 109. maddesine göre, Türkiye Barolar Birliği, bütün baroların katılımıyla oluşan, kamu kurumu niteliğinde, tüzel kişiliğe sahip bir meslek kuruluşu olup, 110. maddesinde görevleri sayılmış, 111. maddesinin birinci fıkrasında da “Türkiye Barolar Birliği, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamaz.” kuralına yer verilmiştir.
Yukarıda verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu Basın Ahlak Esaslarına Dair Genel Kurul Kararının avukatlık mesleği ile ilgili herhangi bir düzenleme getirmediği, 1136 sayılı Kanun’un 109. ve 110. maddelerinde barolara verilen “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevinin ise barolara avukatlık mesleği ile ilgili olmayan konularda tek başına dava açma imkanı vermediği dikkate alındığında, davacı Türkiye Barolar Birliğinin dava konusu Basın İlan Kurumu Genel Kurulu Kararına karşı dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi ve 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca DAVANIN REDDİNE,
2. Aşağıda dökümü yapılan … TL
yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Uyarınca belirlenen … TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 30 (otuz) gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 09/02/2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY:…
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, iptal davalarının, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabileceği hükme bağlanmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 109. maddesinde, Türkiye Barolar Birliğinin, tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğu belirtilmiş; 110. maddesinde, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak, Birliğin görevleri arasında sayılmıştır.
2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinde yer alan ve iptal davasının sübjektif ehliyet koşulu olan “menfaat ihlali”, içtihatlarda, dava konusu işlemle davacı arasında kurulan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Menfaatin kişisel olması, idari işlemin mutlaka davacı hakkında tesis edilmiş olması sonucunu doğurmamaktadır. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları davacının gerçek kişi, tüzel kişi, belde sakini olması gibi hususlar dikkate alınmak suretiyle ve her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliği de göz önünde tutularak belirlenmektedir.
Davacı kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının genel nitelikteki düzenleyici işlemlere karşı, kural olarak kuruluş yasalarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyeti bulunmaktadır. Nitekim, konuyla ilgili yasal düzenlemelerde de, bu kuruluşların amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları açık bir biçimde yer almıştır.
Diğer taraftan, 1136 sayılı Kanun’un 110 maddesinin 1. fıkrasının 17. bendinde yapılan yasal değişiklikten sonra birliğin; mesleki bir örgüt olmanın ötesinde hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı bir konuma sahip olduğu açıktır.
Danıştay kararları ışığında konuya bakıldığında; Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra açılan davalarda dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı saptanırken, iptal davasının genel amacının yanı sıra dava konusu idari işlemin, hukukun üstünlüğünü, hukuk devleti ilkesini, genel kamu yararını, Anayasa ile koruma altına alınan eşitlik, kişinin dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı gibi temel insan haklarını ihlal edip etmediğine ve yargı kararlarının uygulanmaması veya geçersiz kılınması gibi hukuk devleti ilkesini zedeleyen bir durumun olayda söz konusu olup olmadığına bakılarak menfaat ilgisinin olaya özgü, ancak daha geniş yorumlandığı görülmektedir.
Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, baro tarafından açılan bir davada 07/04/2005 tarih ve E:2003/417, K:2005/234 sayılı kararıyla; hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmakla görevli bulunan Baronun, dava konusu Yönetmelik hükümleri ile Anayasa’nın eşitlik ilkesinin, kişinin dokunulmazlığı ilkesinin, özel hayatın gizliliği ilkesinin, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı ilkesinin, temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ilkesinin ihlal edildiğini, öğrenim özgürlüğünün engellendiğini öne sürerek bakılan davayı açtığı göz önünde bulundurulduğunda, iptalini istediği Yönetmelik hükümleri ile menfaat ilgisinin bulunduğunun açık olduğu gerekçesiyle davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu kabul edilmiştir.
Dava konusu kararda, bir kamu hizmeti olan gazetecilik hizmetinin görülmesinde uyulacak Basın Ahlâk Esasları ile bu konuda Kurumca gerçekleştirilecek işlemlere ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
Davacı tarafından, dava konusu düzenlemenin, başta Anayasa olmak üzere ulusal ve uluslararası kişi hak ve hürriyetlerini esas alan temel düzenlemelere aykırı olduğu, ancak kanun ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılabileceği ileri sürülerek açılan davanın, basın ve ifade özgürlüğü gibi toplumun genelini ilgilendiren bir alana ilişkin olduğu ve bu özelliği itibarıyla genel kamu yararı ile ilgili bulunduğu açıktır.
Bu nedenle, hukukun üstünlüğünü koruma görevi ve yükümlülüğü bulunan davacı Türkiye Barolar Birliğinin, düzenlemenin değinilen niteliği de dikkate alındığında dava açma ehliyeti bulunduğundan, işin esasının incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerektiği oyuyla Daire kararına katılmıyorum.