Danıştay Kararı 10. Daire 2022/521 E. 2023/1 K. 09.01.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2022/521 E.  ,  2023/1 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2022/521
Karar No : 2023/1

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- …
2- …
VEKİLİ : Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLLERİ : Hukuk Müşaviri Av. …
Hukuk Müşaviri …

MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

DAVANIN KONUSU : Davacılar tarafından, 02/08/2010 tarihinde Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hatalı olarak gerçekleştirilen total kalça protezi ameliyatı nedeniyle …’ın engelli hale geldiği iddiasıyla, davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığını ileri sürdükleri zararlarına karşılık … için 1.000,00 TL maddi ve 300.000.00 TL manevi, … için 1.000,00 TL maddi ve 200.000.00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

YARGILAMA SÜRECİ :
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; maddi tazminat istemlerinin reddine, manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine ve … için 100.000,00 TL, … için 50.000,00 TL olmak üzere toplam 150.000,00 TL manevi tazminatın davanın açıldığı tarih olan 08/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; tarafların ve davalı idare yanında müdahilin istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, Adli Tıp Kurumu raporunun gerekçeli olmaması ve davalı idarenin ve müdahil doktorun savunmalarına dayanılarak hazırlanması nedeniyle denetime elverişli olmadığı ve hükme esas alınamayacağı, davalı idarenin bilirkişi incelemesine esas alınacak tıbbi belgeleri kasten sakladığı; davalı idare tarafından, Adli Tıp Kurumu raporunda kusurlarının bulunmadığı belirtildiğinden tazmin şartlarının oluşmadığı, sistem değişikliği nedeniyle tetkiklerin dijital ortamda saklanamadığı ve hasta dosyası davacı tarafından alındığından dosyaya sunulamadığı, hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğu ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davalı idare tarafından, davacıların temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş; davacı ve davalı idare yanında müdahil tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemine konu kararının manevi tazminata işletilecek faiz başlangıç tarihi yönünden düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar, hükmedilen manevi tazminat miktarına işletilecek yasal faizin başlangıç tarihi dışındaki kısımlar yönünden usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu yönlerden bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, temyiz incelemesi sonunda Danıştay’ın, kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onayacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanun’un 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği kuralı yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, görevli olmayan adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Faiz en basit biçimiyle; idarenin tazmin borcu bağlamında, kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temürrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
Bakılmakta olan dava, davacılardan …’ın davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle engelli hale geldiği iddiasıyla uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle davalı idareye yapılan 17/08/2015 tarihli başvurunun zımnen reddi üzerine 08/12/2015 tarihinde açılmıştır.
İdare Mahkemesince, davacılar tarafından olay tarihinden itibaren yasal faiz istenilmesine karşın, kabulüne karar verilen toplam 150.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiş; temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararıyla da tarafların ve davalı idare yanında müdahilin istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir. Oysa, yukarıda aktarılan yerleşik Danıştay içtihadı uyarınca faiz başlangıç tarihi olarak idareye yapılan başvurunun tebliğ edildiği tarihinin esas alınması gerektiği açıktır.
Uyuşmazlıkta da, davacılar tarafından davalı idareye 17/08/2015 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunulduğu ve bu başvurun davalı idareye 20/08/2015 tarihinde tebliğ edildiği, davacıların idareye yaptığı başvurunun tebliğ edildiği tarihte idarenin temerrüde düştüğü kabul edilerek hükmedilen manevi tazminat tutarına başvurunun tebliğ edildiği tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu durumda; … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının hüküm fıkrasında yer alan “istinaf başvurularının reddine” ibaresinin, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca; “davalı idare ve davalı idare yanında müdahilin istinaf başvurularının reddine, davacıların istinaf başvurusunun ise 2577 sayılı Kanun’un 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, istinafa konu kararın hüküm fıkrasında yer alan ‘davacı … için 100.000 TL, davacı … için 50.000 TL manevi tazminatın, davanın açıldığı 08.12.2015 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle davacıya ödenmesine’ ibaresinin ‘davacı … için 100.000,00 TL, davacı … için 50.000,00 TL manevi tazminatın, davalı idareye yapılan başvurunun tebliğ edildiği 20/08/2015 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle davacıya ödenmesine’ şeklinde düzeltilerek reddine” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine, davacıların temyiz isteminin faiz başlangıç tarihi yönünden kabulüne, esastan reddine,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının yukarıda belirtildiği şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3. Temyiz yargılama giderlerinin istemde bulunan taraflar üzerinde bırakılmasına, artan posta ücretinin iadesine,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın … İdare Mahkemesine gönderilmesine, 09/01/2023 tarihinde manevi tazminat istemlerinin kabulüne ilişkin kısım yönünden oy birliğiyle, maddi tazminat istemlerinin reddine ilişkin kısım ile faiz başlangıç tarihi yönünden oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

(X) – KARŞI OY :
Dosyasının incelenmesinden; …’ın sağ kalçada ağrı, yürümede güçlük şikayetiyle Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji servisine müracaat ettiği, yapılan muayene ile “sağ femur başı aseptik nekrozu” tanısı konularak 02/08/2010 tarihinde total kalça protezi uygulanmasına yönelik ameliyat edildiği, devam eden tedavi süreci içerisinde belirtilen şikayetlerinin geçmemesi ve yapılan ameliyatın etkileri nedeniyle birçok kez davalı idareye bağlı farklı sağlık kuruluşlarında tekrarlayan ameliyatlar geçirdiği, Çukurova Dr. Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesinden alınan 29/06/2015 tarihli Engelli Sağlık Kurulu Raporu ile engel oranının %69 olarak tespit edildiği ve davacılar tarafından, hizmet kusurundan kaynaklanan zararlarının tazmini için davalı idareye yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı idarenin tazmin yükümlülüğünün tespiti için bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumunun … İhtisas Kurulunca düzenlenen … tarih ve … karar numaralı raporunda; “02/08/2010 günü öncesine ait ameliyat öncesi radyolojik tetkiklerin Kurumumuzun 12/02/2018 gün ve 37 karar sayılı müzekkeresinde talep edilmiş olduğu halde gönderilemediği bildirildiğinden, kişiye yapılan 02/08/2010 günlü total kalça protezi ameliyatının endikasyonunun mevcut olup olmadığı hususunda değerlendirme yapılamadığı, ameliyat öncesi radyolojik tetkiklerin gönderilmesi halinde endikasyon açısından değerlendirme yapılabileceği, ameliyatın yapılma endikasyonunun varlığının kabulü halinde; ameliyat tekniğinin tıbben uygun olduğu, ameliyattan 1 yıl sonra aseptik gevşeme nedeni ile yeniden opere edildiği, kişiye çekilen grafilerin değerlendirilmesinde; eklem komşuluğundaki kemiklerinde osteonekrozlar olduğu, kişinin ileri derecede osteoporotik olması nedeni ile protezde erken dönem gevşemelerin olabileceği, aseptik gevşemenin bir komplikasyon olarak değerlendirildiği, bunun uzun süreli kortizon kullanımının beklenebilir sonuçlarından olduğu, daha sonraki süreçte gelişen enfeksiyon ve gevşeme durumlarının ilk ameliyat ile neden sonuç ilişkisinin bulunmadığı, bunların da uzun süreli kortizon kullanımının beklenebilir sonuçlarından olduğu, kişiye yapılan 02/08/2010 günlü ameliyatın tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, sağlık hizmetini sağlık personeli aracılığı ile yürüten idareye atfı kabil kusur bulunmadığı” şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır.
Öte yandan; dosya içerisinde yer alan tıbbi belgeler ve Mahkemesince verilen ara kararları incelendiğinde, davacının 02/08/2010 tarihinde geçirmiş olduğu ameliyat öncesinde alınmış yazılı onamına ilişkin herhangi bir belgenin de bulunmadığı görülmektedir.
Bu haliyle, zararlı sonucunun meydana gelmesine sebep olduğu iddia edilen ve kusur atfedilen ameliyata yönelik kayıtların davalı idarece tutulmamış olması nedeniyle hizmet kusurunun varlığı veya yokluğunun bilirkişi incelemesi marifetiyle ortaya çıkartılamadığı ve bu eksiklik nedeniyle de kusur atfedilen idare eylemi ile zararlı sonuç arasında illiyet bağının kurulamadığı sabit olduğundan, ayrıca, kusur atfedilen cerrahi girişim öncesinde davacının aydınlatılarak rızasının alınmadığı anlaşıldığından; sağlık hizmetinin işletilmesinde davalı idarece kusurlu davranıldığı kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca; Bölge İdare Mahkemesince, davacıların maddi tazminat istemlerinin reddine yönelik karara karşı yapmış oldukları istinaf başvurusu kabul edilerek, bu yönünden de bir değerlendirilme yapılmak suretiyle karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu itibarla, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat istemlerinin reddine ilişkin kısmının bozulması gerektiği oyuyla aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.

(XX) – KARŞI OY :
Davacılar lehine hükmedilen manevi tazminat tutarına işletilecek yasal faizin başlangıç tarihinin, davalı idareye başvuru tarihi olması gerekirken dava tarihi olarak alınması; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca kararın düzeltilerek onanmasını gerektiren, yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hata ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlık kapsamında bulunmayıp, anılan maddenin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca kararın bozulmasını gerektiren, hukuka aykırılık teşkil ettiğinden; Bölge İdare Mahkemesi kararının, bu hususta yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği oyuyla Daire kararına bu yönden katılmıyoruz.