Danıştay Kararı 10. Daire 2022/3582 E. 2023/2 K. 09.01.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2022/3582 E.  ,  2023/2 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2022/3582
Karar No : 2023/2

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) :1- …
2- …
3- …
VEKİLLERİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : …Bölge İdare Mahkemesi …İdari Dava Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

DAVANIN KONUSU : Davacılar tarafından, karın ağrısı şikayetiyle Kastamonu Devlet Hastanesine başvuran yakınlarının, yanlış teşhis ve tedavi uygulanması ile sevk işleminin kusurlu yapılması nedeniyle hayatını kaybettiği iddiasıyla, davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığını ileri sürdükleri zararlarına karşılık toplam 10.000,00 TL maddi ve 500.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

YARGILAMA SÜRECİ :
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla; her ne kadar 10/08/2018 ve 28/02/2019 tarihli bilirkişi raporlarında davalı idareye atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı belirtilmiş ise de, 08/10/2016 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile Kastamonu Devlet Hastanesine başvuran ve batın tomografisi çekilerek abdominal aort anevrizması teşhisi konulan davacılar murisinin, aort cerrahisinin özellikli bir ameliyat olması ve Kastamonu ilinde ilgili tek hekim olan Dr. …’nin tek başına bu ameliyatı yapamayabileceği nedenleri ile acil olarak sevk edilmesi gerektiği halde; 08/10/2016 tarihinde aynı gün cerrahi müdahale veya ileri tetkiklerin yapılabileceği bir merkeze sevk edilmeyerek, rahatsızlığına herhangi bir tedavi ve müdahale imkanı bulunmadığı açık olan Kastamonu Devlet Hastanesine 10/10/2016 tarihinde tekrar gelmesi önerisiyle taburcu edildiği ve dolayısıyla 10/10/2016 tarihine kadar aort rüptürü olma riskinin 08/10/2016 tarihinde sevk işlemini yapmayan hastane personelince üstlenildiğinin kabul edilmesi gerektiği ve bu süre içinde de riskin gerçekleştiği, ayrıca dosya içerisinde yer alan “ambulans sevk genel bilgileri”ne göre 09/10/2016 tarihi saat 11.48’de acil tıp teknisyenine bildirimin yapıldığı, ambulansın çıkış saatinin ise saat 14.26 olduğunun anlaşıldığı, aort anevrizması rüptürü tanısı konulan ve ölüm riski taşıdığı için her geçen dakikanın önem arzettiği hastanın transfer işlemi başlatılmayarak, tedavi ve müdahale imkanı bulunmadığı açık olan Kastamonu Devlet Hastanesinde saat 11.48’den saat 14.26’ya kadar bekletildiği ve dolayısıyla da hastaya etkin bir acil müdahale yapılamadığının açık olduğu, yaşam hakkının korunması gerekli olan en değerli haklardan olduğu dikkate alındığında, etkin bir acil müdahale imkanı sağlamayan Yataklı Sağlık Tesislerinde Acil Servis Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ hükümlerinin ise bu duruma gerekçe gösterilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, maddi zararın tespiti amacıyla dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan 16/04/2019 tarihli raporda, davacılardan …’in destekten yoksun kaldığı tutarın 119,724.12 TL olarak hesaplandığı, sağlık hizmetinin kusurlu yürütülmesi nedeniyle davacıların yakınlarını kaybetmeleri sonucu ağır elem, üzüntü, sıkıntı duyduklarının açık olduğu, Adli Tıp Kurumu 8. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 10/08/2018 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen “gerekli şartlar sağlanıp ameliyat edilse bile abdominal aort anevrizmasının ölüm riskinin yüksek olduğu (literatüre göre USA de %53, UK de % 65,90)” hususu da dikkate alınarak, takdiren …için 15.000,00 TL, …için 15.000,00 TL, …için ise 20.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın davacılara ödenmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; olayda, davalı idarenin yürüttüğü sağlık hizmetinde kusurunun olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumu 8. İhtisas Kurulundan alınan 10/08/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Kişinin ölümünün abdominal aort anevrizması rüptürü ve gelişen komplikasyonları (iç kanama) sonucu meydana gelmiş olduğu, adli dosyada kayıtlı bilgilerde kişinin 08/10/2016 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile Kastamonu Devlet Hastanesine başvurduğu, GKS:15 TA:110/60 wbc:14,83 PLT:188 Hb:14,20 Hct:44,5 Glu:191 üre:48,2 kre:1,75 ürik asit:8 CKMB:21,4 CK:261 Troponın I:0,147 olduğu, genel cerrahi konsültasyonunda batın rahat, defans rebound olmadığı, batın BT incelemede abdominal aortada en geniş yerinde 6 cm ölçülen anevrizmatik genişleme olduğu, kardiyovasküler cerrahi konsültasyonu yapılan hastaya poliklinik kontrolü ve ürolojik poliklinik kontrolü önerildiği, kardiyovasküler cerrahi konsültasyonunda acil patoloji düşünülmediği, pazartesi günü ileri tetkik amacıyla ayaktan sevki için hasta çağırıldığı, 09/10/2016 tarihinde yeniden başvurduğu, rüptüre aort anevrizması tanısı ile Ankara’ya sevk edilirken ambulansta kötüleşmesi üzerine götürüldüğü Çankırı Devlet Hastanesinde öldüğünün kayıtlı olduğu, kişiye ait grafilerin incelenmesinde 08/10/2016 tarihli kontrastsız batın BT de abdominal aort cidarı kalsifiye izlenmiş olup, renal arter düzeyinde en geniş çapı 58 mm ölçüldüğü, 09/10/2016 tarihli kontrastlı torakoabdominal BT anjiyoda infrarenal düzeyde aort anevrizmatik olup yaklaşık 1,5 cm çapında mural trombüs ile çevrili olduğu görüldüğü, bu seviyede aort rüptür olmuş olup kontrast madde sağ perirenal ve parpaortik loja doğru ekstravaze olduğu, perihepatik alanda serbest sıvı olduğu izlendiği dikkate alındığında, acil serviste görevli Dr. …, Dr. …ve konsültan hekim Genel Cerrahi uzmanı Dr. … tarafından doğru tetkik ve konsültasyonların istenerek doğru tanının konulmuş olduğu, Dr. …, Dr. …ve Dr. …tarafından yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, 08/10/2016 tarihinde abdominal aort anevrizma tanısı konulan hastaya Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanı Dr. … tarafından kontrastlı tomografi tetkiki çekilmesinin gerekli olduğu, ancak hastanın 08/10/2016 tarihinde GKS:15 TA:110/60 Hb:14,20 Hct:44,5, kliniği stabil olması dikkate alındığında pazartesi ileri merkeze sevk edilmek üzere çağırılarak taburcu edilmesinin uygun olduğu, aort cerrahisi özellikli bir ameliyat olduğundan ilgili hekim Dr. …’nin tek başına bu ameliyatı yapamayabileceğinden acil olarak sevk etmesinin uygun olduğu, gerekli şartlar sağlanıp ameliyat edilse bile abdominal aort anevrizamasının ölüm riski yüksek olduğu (literatüre göre USA de %53 , UK de % 65,90) olduğu” şeklinde görüş ve kanaatlere yer verildiği, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanlığında görevli Dr. Öğr. Üyesi …ve Prof. Dr. …tarafından tarafından düzenlenen 28/02/2019 tarihli raporda; “Hastayı bizzat değerlendiren hekimlerce acil cerrahi müdahele gerektirir bir patoloji saptanmadığı, elektif şartlarda tedavisinin yapılması amacıyla bir planlama yapıldığının anlaşıldığı, hastanın o anki klinik durumunun müşahade gerektirip gerektirmediği hastayı bizzat muayene eden hekimlerce alınacak bir karar olduğu, ancak hasta 09/10/2016 tarihinde tekrardan aynı şikayetle acil servise başvurduğundaki tetkiklerinde ‘Aort rüptürü’ tanısı konulduğu, hızlıca gerekli müşahade ve müdahalelerin yapılmış, ilgili hastanede ileri cerrahi veya girişimsel işlem olanağı olmadığı gerekçesiyle ileri bir merkeze sevk için girişimlerde bulunulduğu ve sevkin gerçekleştirildiği, ilgili hekimlerin hastaya müdahalelerinde ve tedavi planlarında usulüne uygun davrandıkları kanaatinin oluştuğu” görüş ve kanaatine yer verildiği, anılan raporların birlikte değerlendirilmesinden davacıların yakınına uygulanan tedavi ve sevk işlemlerinde davalı idareye ve idare çalışanlarına atfedilebilecek bir kusur bulunduğuna yönelik bir tespit bulunmadığı gibi kusursuz sorumluluktan da söz edilme olanağı bulunmadığından, tazminat istemlerinin reddi gerekmekte iken kabulü yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle, davalı idarenin istinaf isteminin kabulüne, Kastamonu İdare Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, ilk başvuruda tespit edilen aort anevrizmasının özelliği itibarıyla acil cerrahi müdahale gerektirdiği ve yakınların aynı gün sevk edilmesi gerektiği, yakınlarının ikinci başvuruda uzunca bir süre sevk edilmeksizin bekletildiği ve tedavide gecikildiği, bilirkişi raporlarında sevke ilişkin işlemlerin ayrıntılı olarak incelenmediği ve bu raporların hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı, Kastamonu ilinde yetişmiş doktor ve tedavi imkanının bulunmaması nedeniyle davalı idarenin gerekli organizasyonu sağlayamadığı ve sağlık hizmetinin kuruluşunda ve işleyişinde eksiklik ve aksaklık olması nedeniyle hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacıların temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Bünyesinde risk taşıyan sağlık kamu hizmetinin yürütülmesi neticesinde meydana gelen zararların kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazmininin mümkün olmadığı, kusur sorumluluğun ise, teknik bir konu olması nedeniyle, salt hakimin hukuki bilgisiyle tespit edilemeyeceği, hükme esas alınabilecek nitelikteki bir bilirkişi raporu uyarınca tespit edilebileceği açıktır. Öte yandan, kamu hizmetinin yürütülmesi aşamasında kusur bulunup bulunmadığı hususunun bilirkişi raporlarındaki tespitler uyarınca hakimince değerlendirileceği, ayrıca bilirkişi raporunun hükme esas alınıp alınamayacağına da hakimince karar verileceği kuşkusuzdur. Uyuşmazlıkta ise, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığına yönelik bilirkişi raporlarının davacıların iddiasını karşılayacak mahiyette ve yeterli açıklamaları içeren, anlaşılır bir nitelikte olmadığı görülmüştür. Hal böyle olunca, davalı idarenin hizmet kusurunun tespitine yönelik Adli Tıp Kurumu Başkanlığının ilgili üst kuruluşundan yeni bir rapor alınmak suretiyle karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz isteminin REDDİNE,
2. …Bölge İdare Mahkemesi …İdari Dava Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı temyize konu kararının ONANMASINA,
3. Temyiz yargılama giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına, kullanılmayan …TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacılara iadesine, artan posta ücretinin iadesine,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın …İdare Mahkemesine gönderilmesine, 09/01/2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

(X) – KARŞI OY :
Dava dosyasının incelenmesinden; 08/10/2016 tarihinde şiddetli karın ağrısı şikayeti ile Kastamonu Devlet Hastanesine başvuran davacılar yakını için batın tomografisi çekilerek abdominal aort anevrizması teşhisi konulduğu, aynı gün ‘pazartesi günü polikliniğe gelmesi’ önerisiyle taburcu edildiği, 09/10/2016 tarihinde genel durum bozukluğu ile yeniden hastaneye başvuran davacılar yakınının, aort anevrizması rüptürü tanısı ile Ankara’ya sevk edilirken ambulansta kötüleşmesi üzerine götürüldüğü Çankırı Devlet Hastanesinde vefat ettiği, davacılar tarafından yanlış teşhis ve tedavi uygulanması ve sevk işleminin hatalı olması nedeniyle yakınlarının vefat etmesinde hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla, uğradıklarını ileri sürdükleri zararlara karşılık …ve … için ayrı ayrı 150.000,00 TL, …için 200.000,00 TL olmak üzere toplam 500.000,00 TL manevi tazminat ile destekten yoksun kalınması nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı görülmektedir.
Olayda, davalı idarenin yürüttüğü sağlık hizmetinde kusurunun olup olmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumu 8. İhtisas Kurulundan alınan 10/08/2018 tarihli bilirkişi raporunda, “08/10/2016 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile Kastamonu Devlet Hastanesine başvurduğu, batın tomografisi çekilerek abdominal aort anevrizması teşhisi konulduğu, pazartesi günü polikliniğe gelmesi önerisiyle taburcu edildiği, 09/10/2016 tarihinde yeniden başvurduğu, rüptüre aort anevrizması tanısı ile Ankara’ya sevk edilirken ambulansta kötüleşmesi üzerine götürüldüğü Çankırı Devlet Hastanesinde öldüğü bildirilen …ve …oğlu 10/04/1947 doğumlu …hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bulunan veriler değerlendirildiğinde, kişinin ölümünün abdominal aort anevrizması rüptürü ve gelişen komplikasyonları (iç kanama) sonucu meydana gelmiş olduğu, adli dosyada kayıtlı bilgilerde, kişinin 08/10/2016 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile Kastamonu Devlet Hastanesine başvurduğu, GKS:15 TA:110/60 wbc:14,83 PLT:188 Hb:14,20 Hct:44,5 Glu:191 üre:48,2 kre:1,75 ürik asit:8 CKMB:21,4 CK:261 Troponın I:0,147 olduğu, genel cerrahi konsültasyonunda batın rahat, defans rebound olmadığı, batın BT incelemede abdominal aortada en geniş yerinde 6 cm ölçülen anevrizmatik genişleme olduğu, kardiyovasküler cerrahi konsültasyonu yapılan hastaya poliklinik kontrolü ve ürolojik poliklinik kontrolü önerildiği, kardiyovasküler cerrahi konsültasyonunda acil patoloji düşünülmediği, pazartesi günü ileri tetkik amacıyla ayaktan sevki için hasta çağırıldığı, 09/10/2016 tarihinde yeniden başvurduğu, rüptüre aort anevrizması tanısı ile Ankara’ya sevk edilirken ambulansta kötüleşmesi üzerine götürüldüğü Çankırı Devlet Hastanesinde öldüğünün kayıtlı olduğu, kişiye ait grafilerin incelenmesinde 08/10/2016 tarihli kontrastsız batın BT de abdominal aort cidarı kalsifiye izlenmiş olup, renal arter düzeyinde en geniş çapı 58 mm ölçüldüğü, 09/10/2016 tarihli kontrastlı torakoabdominal BT anjiyoda infrarenal düzeyde aort anevrizmatik olup yaklaşık 1,5 cm çapında mural trombüs ile çevrili olduğu görüldüğü, bu seviyede aort rüptür olmuş olup kontrast madde sağ perirenal ve parpaortik loja doğru ekstravaze olduğu, perihepatik alanda serbest sıvı olduğu izlendiği dikkate alındığında, acil serviste görevli Dr. …, Dr. …ve konsültan hekim Genel Cerrahi uzmanı Dr. …tarafından doğru tetkik ve konsültasyonların istenerek doğru tanının konulmuş olduğu, Dr. …, Dr. …ve Dr. …tarafından yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, 08/10/2016 tarihinde abdominal aort anevrizma tanısı konulan hastaya Kalp ve Damar Cerrahisi uzmanı Dr. … tarafından kontrastlı tomografi tetkiki çekilmesinin gerekli olduğu ancak hastanın 08/10/2016 tarihinde GKS:15 TA:110/60 Hb:14,20 Hct:44,5, kliniği stabil olması dikkate alındığında pazartesi ileri merkeze sevk edilmek üzere çağırılarak taburcu edilmesinin uygun olduğu, aort cerrahisi özellikli bir ameliyat olduğundan ilgili hekim Dr. …’nin tek başına bu ameliyatı yapamayabileceğinden acil olarak sevk etmesinin uygun olduğu, gerekli şartlar sağlanıp ameliyat edilse bile abdominal aort anevrizmasının ölüm riskinin yüksek olduğu (literatüre göre USAde %53 , UK de % 65,90)” şeklinde; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanlığında görevli Dr. Öğr. Üyesi …ve Prof. Dr. …tarafından tarafından düzenlenen 28/02/2019 tarihli raporda ise, “Hastayı bizzat değerlendiren hekimlerce acil cerrahi müdahele gerektirir bir patoloji saptanmadığı, elektif şartlarda tedavisinin yapılması amacıyla bir planlama yapıldığının anlaşıldığı, hastanın o anki klinik durumunun müşahade gerektirip gerektirmediğinin hastayı bizzat muayene eden hekimlerce alınacak bir karar olduğu, ancak hasta 09/10/2016 tarihinde tekrardan aynı şikayetle acil servise başvurduğundaki tetkiklerinde ‘Aort rüptürü’ tanısı konulduğu, hızlıca gerekli müşahade ve müdahalelerin yapıldığı, ilgili hastanede ileri cerrahi veya girişimsel işlem olanağı olmadığı gerekçesiyle ileri bir merkeze sevk için girişimlerde bulunulduğu ve sevkin gerçekleştirildiği, ilgili hekimlerin hastaya müdahalelerinde ve tedavi planlarında usulüne uygun davrandıkları kanaatinin oluştuğu” şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
10/08/2018 ve 28/02/2019 tarihli bilirkişi raporlarında, her ne kadar davalı idareye atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı belirtilmişse de, 08/10/2016 tarihinde karın ağrısı şikayeti ile Kastamonu Devlet Hastanesine başvuran ve batın tomografisi çekilerek abdominal aort anevrizması teşhisi konulan davacılar yakınının, aort cerrahisinin özellikli bir ameliyat olması ve Kastamonu ilinde ilgili tek hekim olan Dr. …’nin tek başına bu ameliyatı yapamayabileceği nedenleri ile acil olarak sevk edilmesi gerektiği halde, 08/10/2016 tarihinde aynı gün cerrahi müdahale veya ileri tetkiklerin yapılabileceği bir merkeze sevk edilmeyerek, rahatsızlığına herhangi bir tedavi ve müdahale imkanı bulunmadığı açık olan Kastamonu Devlet Hastanesine 10/10/2016 tarihinde tekrar gelmesi önerisiyle taburcu edildiği ve dolayısıyla 10/10/2016 tarihine kadar aort rüptürü olma riskinin 08/10/2016 tarihinde sevk işlemini yapmayan hastane personelince üstlenildiğinin kabul edilmesi gerektiği ve bu süre içinde de riskin gerçekleştiği, ayrıca dosya içerisinde yer alan ‘ambulans sevk genel bilgileri’ne göre 09/10/2016 tarihi saat 11.48’de acil tıp teknisyenine bildirimin yapıldığı, ambulansın çıkış saatinin ise saat 14.26 olduğunun görüldüğü, aort anevrizması rüptürü tanısı konulan ve ölüm riski taşıyan davacılar yakını için her geçen dakikanın önem arzettiği, transfer işlemi başlatılmayarak, tedavi ve müdahale imkanının bulunmadığı açık olan Kastamonu Devlet Hastanesinde saat 11.48’den saat 14.26’ya kadar bekletilmesi nedeniyle davacılar yakınına etkin bir acil müdahale yapılamadığının da açık olduğu değerlendirildiğinde, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Hal böyle olunca, …’in maddi zararın tespiti için yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hesaplanan 119.724,12 TL maddi tazminatın ve takdiren belirlenen … için 15.000,00 TL, … için 15.000,00 TL, … için 20.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın kabulü, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemlerinin ise reddi yolundaki Kastamonu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, anılan karara karşı davalı idarece yapılan istinaf başvurusunun reddi gerekmekte iken; davalı idarenin istinaf isteminin kabulüne, … İdare Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve davanın reddine yönelik verilen temyize konu …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği oyuyla, aksi yöndeki Daire kararına katılmıyoruz.