Danıştay Kararı 10. Daire 2022/1734 E. 2022/6334 K. 21.12.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2022/1734 E.  ,  2022/6334 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2022/1734
Karar No : 2022/6334

KARARIN DÜZELTİLMESİNİ
İSTEYEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : 1. Hukuk Müşaviri Yrd. V. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına dair Danıştay Onuncu Dairesinin 11/10/2021 tarih ve E:2016/3155 K:2021/4673 sayılı kararının; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 16/06/2013 tarihinde … için Kızılay’da düzenlenen cenaze törenine katılmak amacıyla bulunduğu Kurtuluş kavşağında kamuoyunda akrep olarak bilinen araçtan atılan gaz bombası fişeğinin başına gelmesi sebebiyle yaralanması olayında idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle tazminat ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 500,00 TL (miktar artırımı sonrası 116.495,32 TL) maddi ve 40.000 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince; davacının Kanuna aykırı olarak izinsiz bir şekilde düzenlenen, demokratik gösteri sınırlarını aşan, yasa dışı örgütlerin boy gösterdiği ve şiddet olaylarının yer aldığı eylem ve gösteriye bilerek ve isteyerek aktif bir biçimde katılmış olması nedeniyle takdiren %75 oranında müterafik kusurunun bulunduğu dikkate alındığında, zarar görenin kusuru oranında idarenin tazmin sorumluluğu azalacağından bilirkişi raporunda 116.995,32 TL hesaplanan maddi zararın davacının kusuruna isabet eden oranda indirilmesi sonucu 29.250,00 TL maddi tazminata hükmedilmesi gerektiği, olayın oluş şekli, zararın niteliği ve müterafik kusur da dikkate alınarak davacıya takdiren 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesinin hakkaniyete uygun olacağı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, davacının maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 29.250,00 TL maddi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 10/06/2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 10.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat istemleri yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

Daire kararının özeti: Tarafların karşılıklı temyiz başvurusu üzerine Danıştay Onuncu Dairesince, olayın gerçekleştiği yerde davacının emniyet güçlerine yönelik herhangi bir eyleminin de bulunmadığı anlaşıldığından, meydana gelen olayda davalı idarenin tam kusurlu olması nedeniyle İdare Mahkemesi kararının, davacının %75 oranında müterafik kusuru bulunduğuna yönelik kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varıldığı, öte yandan, İdare Mahkemesince, davacının iş gücü kaybı nedeniyle oluşan maddi zararının hesaplanması için, 2016 yılının ilk altı ayı için kamuda veya serbest piyasada çalışan bir sosyal hizmet uzmanının aldığı net maaş tutarının, ilgili meslek kuruluşlarından veya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan sorularak ve alanında uzman bilirkişiye yaptırılacak inceleme sonucu düzenlenecek rapor esas alınarak, davacının maluliyet oranı dikkate alınıp gerçek zararının tespit edilmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, internet üzerinden yapılan araştırma sonucuna göre bulunan maaş esas alınarak yapılan hesaplamayı içeren bilirkişi raporunu hükme esas alan mahkeme kararında bu yönüyle de hukuka uyarlık bulunmadığı, diğer taraftan, İdare Mahkemesince, 15/09/2015 tarihinde kayda giren miktar artırımı dilekçesinin davalı idareye tebliğ edilip dosyanın tekemmülünün sağlanmadığının anlaşılması karşısında, yeniden düzenlenecek bilirkişi raporunun taraflara tebliğinden sonra miktar artırımı müessesinin işletilip dosyanın tekemmülünün sağlanması; tazminat talebinin reddine dair … tarih ve …sayılı işlemin iptali istemi yönünden ise söz konusu işlemin ön karar niteliğinde idari davaya konu olabilecek bir işlem olmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

KARAR DÜZELTME
TALEP EDENİN_İDDİALARI : Davalı tarafından, olayın zarar görenin kendi kusuruyla meydana geldiği, zarar ve eylem arasında illiyet bağının kesildiği, ceza yargılamasının sonucunun beklenmesi gerektiği, ağır zarar ve ağır kusurun bir arada bulunması halinde manevi tazminata hükmedilebileceği ileri sürülerek Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın düzeltilmesi istenilmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Düzeltilmesi istenen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, ileri sürülen nedenlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesine uymadığı, bu nedenle istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Karar düzeltme isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi hükmüne uygun bulunduğundan, karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesinin 11/10/2021 tarih ve E:2016/3155, K:2021/4673 sayılı kararı kaldırılarak tarafların temyiz istemi yeniden incelendi:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
…Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü 2. sınıf öğrencisi olan davacının, 16/06/2013 tarihinde, Ankara’da Gezi Parkı olayları sırasında ölen … için Kızılay’da düzenlenmek istenen cenaze törenine katıldığı sırada güvenlik güçlerinin müdahalesi sonrasında Kurtuluş istikametine doğru kaçtığı, saat 13:47 sıralarında Kolej yönünden Kurtuluş istikametine doğru gelen ve kamuoyunda akrep aracı olarak bilinen araçtan Kurtuluş Kavşağı’nda atılan gaz bombası fişeğinin başına isabet etmesi sebebiyle yaralandığı, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 28/01/2015 tarihinde düzenlenen engelli sağlık kurulu raporunda; görme yetisinde kayıp ve kranial defekt (kafatası kırığı) sebebiyle günlük aktiviteyi orta derecede etkileyen baş ağrısının mevcut olduğu teşhisi konularak bu rahatsızlık sebebiyle %10 oranında engelli olduğuna ve engelinin sürekli olduğuna kanaat getirildiği, ayrıca Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu tarafından 18/09/2014 tarihinde düzenlenen raporda; davacının yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, kemik kırığına neden olduğu, parçalı kırığın yaşam fonksiyonlarını (4) ağır derecede etkilediği yönünde görüş bildirildiği, davacı tarafından 10/06/2014 tarihinde yapılan başvurunun 24/07/2014 tarihinde reddi üzerine olayda davalı idarenin hizmet kusuru olduğundan bahisle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 500,00 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle 12/09/2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Tazminat hukukunda asıl olan, ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunması olup, hizmet kusuru nedeniyle idarenin sorumluluğuna gidebilmek için ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunması şarttır. Zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabildiği hallerde öncelikle idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkesine göre zararın tazmin edilip edilmeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu sebeple, hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında bu hizmetten doğan nedenlerle kişilerin uğradığı zararların hizmetin sahibi idarece karşılanması esas olmakla birlikte, tazminata hükmedilirken, olayın meydana geliş şekline göre zarara uğrayan kişilerin de kusurlu olup olmadığının, dolayısıyla olayda müterafik kusur bulunup bulunmadığının da ortaya konulması gerekmektedir.
Müterafik kusur (ortak kusur), zarara uğrayanın; zararın doğumuna veya zararın artmasına yardım (etki) etmesidir. Böyle bir durumda, zarara uğrayana veya mirasçılarına ödenecek tazminat miktarları müterafik kusur oranında orantısal olarak azaltılmalıdır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; olay mahallinde bulunan tanıkların, yürütülen adli soruşturma kapsamında alınan ifadesinde; kaldırımda yürüyen insanlara gaz bombası ve plastik mermi atıldığı, davacının bir an yere düştüğü, oradan geçen bir beyin cerrahi doktorunun ilk müdahaleyi yaptığı, sivil bir araçla Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldüğü, olay mahallinde bulunan mobese görüntülerinin yürütülen soruşturma kapsamında Jandarma Genel Komutanlığında görevli görüntü inceleme uzmanlarınca yapılan analizine ilişkin uzmanlık raporunda özetle; üç farklı kameranın da görüş alanı içerisinde, araçtan gaz fişeği atılma anı ile … olduğu değerlendirilen şahsın düşme anını aynı anda gösteren görüntü karesinin olmadığının tespit edildiği, ancak şahsın yere düşme zamanı, akrep polis aracının şahsın yere düşmesinden hemen sonra görüntüye girmesi, aynı aracın şahsın kamera görüş açısında görüntüden çıktığı istikamete gaz fişeği atması gibi hususların zaman ve yer bakımından uyum sağladığı, bu nedenle de …’un gaz fişeği atılarak başından yaralanması olayının, belirtilen aracın kule kısmında yer alan şahıs tarafından gerçekleştirildiği kanaatine varıldığı görülmektedir.
Öte yandan, olayla ilgili olarak şüpheli polis memuru … hakkında, “bilinçli taksirle yaralama” suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından, yargılamasının …Asliye Ceza Mahkemesinde yapılmak üzere, 23/05/2018 tarihinde iddianame düzenlendiği, ancak … Asliye Ceza Mahkemesince, davacının kaldırım üzerinde Cebeci istikametine yürümekteyken herhangi bir gösterinin bulunmadığı, yanında ve yakınında birlikte hareket ettiği başka herhangi bir kimsenin bulunmadığı, esasen gaz atılmasını gerektirecek bir durumun da olmadığı, eylemin kasten öldürmeye yönelik kasıtla işlendiğine dair iddiaların tartışılmasında hukuki zorunluluk bulunduğu, bu yönden tartışma yapma yetkisinin Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu sonucuna varılarak dosyanın Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi üzerine çıkan görev uyuşmazlığında, …Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesinin 28/06/2019 tarihli kararıyla, anılan yargılamanın Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yapılması gerektiği gerekçesiyle dosyanın … Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin 21/04/2021 tarih ve Başvuru Numarası:2018/2697 sayılı kararında özetle; “56. Somut olayda başvurucu, Savcılığa verdiği beyanında katıldığı gösteriye kolluğun müdahalesi sırasında başına gaz fişeği kapsülü isabet ettiğini söylemiş; başına gaz fişeği kapsülü isabet etmesi sonucunda yaralandığı şikâyetiyle hastanede tedavi altına alınmış; başvurucunun bu şikâyet nedeniyle tedavi altına alındığı yönünde sağlık raporları düzenlenmiş, epilepsi hastalığına yakalanması ile yaralanma olayı arasında illiyet bağı bulunduğu ise Adli Tıp Kurumu raporuyla tespit edilmiştir. Başvurucunun 18/12/2012 tarihli gösteriye katıldığı yönünde Ceza Mahkemesi kararı ile bu gösterilerde yaralandığını tespit eden İdare Mahkemesinin kararı dikkate alındığında başvurucunun katıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kolluğun müdahalesi sırasında yaralandığı ve kamu makamlarının bu durumun aksini ortaya koyamadığı anlaşılmaktadır. Bu aşamadan sonra güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğini ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü kamu makamlarına aittir.

58. Olayda her ne kadar görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği gerekçesiyle başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmişse de başvurucunun hangi eylemleri gerçekleştirdiği yönünde bir tespitte bulunulmamış, bir başka ifadeyle başvurucunun eylemleri somutlaştırılmamıştır (bkz. § 21). Öte yandan kolluğun yakalamaya veya etkisiz hâle getirmeye çalışırken başvurucuyu yaraladığı yönünde bir bulguya da rastlanmamıştır. Kaldı ki İdare Mahkemesi de başvurucunun yaralanması olayında idarenin hizmet kusuru olduğu sonucuna ulaşmış ve başvurucunun yaralandığı gösteriye katılması dışında bir kusurunun olduğundan bahsetmemiştir. Dolayısıyla güç kullanımının gerekliliği ve orantılığı kolluk birimlerince ortaya konulamamıştır.
59. Ayrıca başvurucunun kendi tutumundan dolayı kendisine karşı fiziksel güce başvurulduğunu düşünmeye sevk edecek bir delil soruşturma veya başvuru dosyasına yansımamıştır. Dolayısıyla başvurucuya yönelik güç kullanılmasının kaçınılmaz hâle geldiğinin kamu makamlarınca kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
60. Somut olayın gerçekleşme koşulları ve özellikleri, başvurucunun yaralanmasının niteliği ile başvurucu üzerindeki muhtemel fiziksel ve ruhsal etkileri dikkate alındığında kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen muamelenin belli bir ağırlık derecesine ulaştığı ve olayda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.
61. Bu tespitten sonra kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde, özellikle başvurucuda yarattığı etki nazara alındığında eylemin eziyet olarak nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.
62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” değerlendirmesine yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkta, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin bir bütün halinde değerlendirilmesinden; davacının Ankara’da Gezi Parkı olayları sırasında ölen … için Kızılay’da düzenlenmek istenen cenaze törenine katıldığı sırada güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaştığı, bu müdahaleden kaçmak amacıyla Kızılay istikametinden Kurtuluş istikametine doğru uzaklaşan davacının Kurtuluş kavşağında kaldırımda bulunduğu esnada kamuoyunda akrep aracı olarak bilinen araçtan atılan gaz bombası fişeğinin başına isabet etmesi sebebiyle yaralandığı, … Asliye Ceza Mahkemesinin 28/02/2019 tarihli görevsizlik kararında; davacının kaldırım üzerinde Cebeci istikametine yürümekteyken, herhangi bir gösterinin bulunmadığı, yanında ve yakınında birlikte hareket ettiği başka herhangi bir kimsenin bulunmadığı, esasen gaz atılmasını gerektirecek bir durumun da olmadığı, eylemin kasten öldürmeye yönelik kasıtla işlendiğine dair iddiaların tartışılmasında hukuki zorunluluk bulunduğu, bu yönden tartışma yapma yetkisinin Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu sonucuna varılarak dosyanın Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, nitekim her iki mahkeme arasında çıkan görev uyuşmazlığında, …Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesinin 28/06/2019 tarihli kararıyla, anılan yargılamanın Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yapılması gerektiği gerekçesiyle dosyanın … Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, sonuç olarak yukarıda aktarılan Anayasa Mahkemesi kararı da dikkate alındığında, davacının güvenlik güçlerinin olayın gerçekleştiği yerde yaptıkları uyuşmazlığa konu müdahaleyi gerektirecek eylemlerinin (müterafik kusura dayanak teşkil edecek fiillerinin) davalı idarece kanıtlanması gerektiği, oysa uyuşmazlıkta güç kullanımının gerekliliğinin ve orantılığının davalı idarece ortaya konulamadığı, nitekim olayın gerçekleştiği yerde davacının emniyet güçlerine yönelik herhangi bir eyleminin de bulunmadığı anlaşıldığından, meydana gelen olayda davalı idarenin tam kusurlu olması nedeniyle İdare Mahkemesi kararının, davacının %75 oranında müterafik kusuru bulunduğuna yönelik kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
İdare Mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan 21/01/2015 tarihli raporda engel oranının % 10 olarak tespit edildiği, efor kaybının hesaplanması amacıyla yaptırılan ve hükme esas alınan 23/07/2015 tarihli bilirkişi raporunda olay tarihinde sosyal hizmetler bölümü öğrencisi olan davacının 2016 yılında sosyal hizmet uzmanı olarak işe başlayacağı varsayımıyla sosyal hizmet uzmanı maaşının esas alındığı, PMF tablosu dikkate alınarak hesap yapıldığı, sonuç itibarıyla toplam zararın 116.995,32 TL olduğunun tespit edildiği, İdare Mahkemesince anılan bilirkişi raporu hükme esas alınarak ve % 75 müterafik kusur uygulanarak 29.250,00 TL maddi tazminat talebinin kabulü yolunda karar verildiği görülmektedir.
Tazminat hukukunda, çağın gereklerine uygun olarak geliştirilen içtihatlarla, kişinin kalıcı sakatlıkları nedeniyle beden gücü kaybına bağlı olarak gelirinde, dolayısıyla mal varlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi güç (efor) kaybı tazminat olarak adlandırılan tazminatın ödenmesi gerektiği kabul edilmektedir. Beden gücü kaybına uğrayan kişinin aynı görevi zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç (efor) sarfıyla yaptığı gerçeğinden hareket edilerek zararı, bir anlamda, bu “fazladan sarf edilen gücün” oluşturduğu esası benimsemektedir. Bu doğrultuda kamu görevlilerinin, görevlerinin neden ve etkisinden kaynaklanan güç (efor) kaybına dayanan maddi zararlarının tazmin edilmesi gerektiğinde duraksama yoktur.
İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin mal varlığının (patrimuanın) aktifinde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan toplam zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde ve gücünde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir.
Uyuşmazlıkta, davacının dava konusu olay nedeniyle %10 oranında çalışma gücü kaybına uğradığı, dolayısıyla günlük yaşamını ve çalışma hayatını emsallerine ve eskiye nazaran daha fazla güç (efor) sarf ederek sürdürmek zorunda kalması nedeniyle maddi zararının bulunduğu açık olup, davacının güç (efor) kaybından doğan zararı;
Aktif dönemde, zarara uğranılan tarihten itibaren yasal emeklilik yaşına kadar asgari geçim indirimi (AGİ) dahil net asgari ücrete (2022 yılına kadar AGİ dahil, 2022 yılından sonra AGİ hariç olmak üzere) çalışma gücü kaybı olan %10 oranının uygulanması; pasif dönemde ise, davacının yasal emeklilik yaşını ikmalinden TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosuna göre belirlenen muhtemel yaşam süresinin sonuna kadar geçecek süre için -bir çalışmanın karşılığı olmaması nedeniyle- AGİ hariç net asgari ücrete yine çalışma gücü kaybı oranının uygulanması sonucu ortaya çıkacak miktarların toplanması suretiyle hesaplanmalıdır.
Söz konusu hesaplamada, işleyecek döneme ilişkin asgari ücretler, bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihte bilinen net asgari ücret miktarının her yıl %10 artırılması ve %10 iskontoya tabi tutulması suretiyle belirlenmelidir.
Bu durumda, Mahkemece hükme esas alınacak nitelik ve yeterlilikte olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak maddi tazminat isteminin kabulü yolunda verilen kararın bu kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, İdare Mahkemesince, 15/09/2015 tarihinde kayda giren miktar artırımı dilekçesinin davalı idareye tebliğ edilip dosyanın tekemmülünün sağlanmadığının anlaşılması karşısında, yeniden düzenlenecek bilirkişi raporunun taraflara tebliğinden sonra miktar artırımı müessesinin işletilip dosyanın tekemmülünün sağlanması; tazminat talebinin reddine dair … tarih ve …sayılı işlemin iptali istemi yönünden ise söz konusu işlemin ön karar niteliğinde idari davaya konu olabilecek bir işlem olmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği de açıktır.
Ayrıca, Mahkeme tarafından, hükmedilen manevi tazminata yasal faiz işletilmediği anlaşıldığından, yeniden yapılacak yargılama sonucu hükmedilecek manevi tazminat miktarına da davalı idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. Davanın kısmen kabulü davanın kısmen reddine ilişkin, … İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 21/12/2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.