Danıştay Kararı 10. Daire 2021/7228 E. 2023/631 K. 16.02.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2021/7228 E.  ,  2023/631 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/7228
Karar No : 2023/631

TEMYİZ EDENLER (DAVACILAR) : 1- … 2- …
VEKİLİ : Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLLERİ : Hukuk Müşaviri Av. … Hukuk Müşaviri …

İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, …’ın baş ağrısı şikayetiyle müracaat ettiği Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan enjeksiyon neticesinde %41 oranında engelli duruma geldiği ve meydana gelen zararın davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı iddiasıyla, … için 500.000,00 TL maddi ve 250.000,00 TL manevi, … için 150.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 02/07/2016 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ve … için 50.000,00 TL, … için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 55.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 27/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; davacıların istinaf başvurusunun reddine, davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, kısmen reddine ve … için 15.000,00 TL, … için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 27/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine, ilk derece Mahkemesince hükmedilen manevi tazminatın fazlaya ilişkin kısmının kaldırılmasına karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, …’ın yıllarca yürüyemediği, sakat kaldığından dolayı geçimini sağlayamadığı, eşinin ve kendisinin büyük acı ve ızdırap duyduğu, bu nedenlerle hükmedilen manevi tazminat miktarının yetersiz olduğu; davalı idare tarafından, bilirkişi raporu uyarınca hizmet kusuru bulunmadığından manevi tazminata hükmedilemeyeceği, yazılı onam alınmasının dava konusu olayda bir zorunluluk olmadığı ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davalı idare ve davacılar tarafından, karşılıklı temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davalı idarenin temyiz isteminin reddi, davacıların temyiz isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi ile temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanması, manevi tazminat isteminin kısmen reddine, kısmen kabulüne ilişkin kısmının ise bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılardan …’a, 02/07/2016 tarihinde baş ağrısı şikayeti ile Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Polikliniğine başvurması üzerine, yapılan muayenenin ardından sol kalçadan “miyadren” isimli ilaç intramuskuler enjekte edilmiş, sonrasında bacağında uyuşukluk, hissizlik şikayetleri ile başvurduğu çeşitli merkezlerde “siyatik sinir lezyonu” tanısı konulmuştur. İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Engelli Sağlık Kurulu Raporunda davacı …’ın siyatik sinir lezyonu teşhisiyle %41 oranında engelli olduğu saptanmıştır.
Davacılar tarafından, davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararlarının tazmini talebiyle yapılan başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine bakılmakta olan dava açılmıştır.
Olayda, davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla Mahkemece bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumu … İhtisas Kurulunca düzenlenen … tarih ve … karar numaralı raporda, “Kişiye uygulanan enjeksiyon tedavisinin endikasyonunun bulunduğu, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile nadir de olsa sinir hasarına neden olabildiklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonun tekniğine uygun yapılması durumunda da önlenemeyecek şekilde ortaya çıkabildiği, dava konusu olayda enjeksiyonun tekniğinin yanlışlığına ya da uygulanan bölgenin uyumsuzluğuna dair herhangi bir tıbbi delil tanımlanmadığı, dolayısıyla enjeksiyon işlemi sonrası ortaya çıkan peroneal sinirde daha belirgin olmak üzere siyatik sinir hasarının komplikasyon olarak nitelendirildiği, bahse konu komplikasyonun tedavisine yönelik gerekli girişimlerin yapılmış olduğu, komplikasyon yönetiminin uygun olduğu, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğine; yapılan işlemlerin tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, söz konusu sağlık hizmetini sağlık personeli aracılığı ile yürüten idarenin hizmet işleyişinde hata bulunmadığı ” yönünde görüş belirtilmiştir.
İdare Mahkemesince, anılan raporlar hükme esas alınarak, sağlık hizmetinin yürütülmesinde idarenin hizmet kusuru tespit edilemediğinden maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, …’ın yapılacak olan enjeksiyonun olası sonuçları hakkında bilgilendirilip yazılı onamının alınmamış olduğu, davacının aydınlatılarak onay verme hakkının elinden alındığı ve bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işlemediği konusunda davacılarda endişe ve üzüntüye yol açtığının görüldüğü gerekçesiyle, maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ve …’a 50.000,00 TL, …’a 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesince de, davacıların duyduğu acı ve üzüntünün kısmen de olsa hafifletilmesi amacıyla, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilmek suretiyle bir tutarın belirlenmesi gerektiği ve ilk derece Mahkemesince hükmedilen manevi tazminatın yukarıda belirtilen ilkeye aykırı şekilde yüksek belirlendiği, buna göre manevi tazminatın amaç ve niteliği gereği …’a 15.000,00 TL ve …’a 5.000,00 TL manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği gerekçesiyle, davacıların istinaf başvurusunun reddi, davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen kabulü, kısmen reddi ile … için 15.000,00 TL, … için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi, 1. fıkrası, (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla belirlenip hüküm altına alınmasını sağlamaktadır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, mahkemece, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
İdarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütme yükümlülüğünün bulunduğu tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Esasen, Anayasa’nın 56. maddesi de Devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemek ve bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak onları denetleyerek yerine getirmek ile ilgili pozitif bir yükümlülük getirmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devlet tarafından, özel ya da kamu hastanelerine hastaların yaşamını koruyacak nitelikteki tedbirleri alma zorunluluğu getiren yasal ve düzenleyici çerçevenin konulmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülük, hastaları, tıbbi müdahalelerin bu bağlamda meydana getirebileceği ağır sonuçlardan mümkün olabildiğince koruma gerekliliğine dayanmaktadır. Böylelikle, taraf devletler, bu yükümlülük uyarınca, hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında sorgulanmaları ve hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde kendilerini bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri amacıyla gereken düzenleyici yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler (Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009).
11/04/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesinde “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir.” hükmü yer almaktadır.
5013 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan 16/03/2004 tarih ve 2004/7024 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi)”nin “Amaç ve konu” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Sözleşmenin Tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayrım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına alacaklardır.”; “Mesleki standartlar” başlıklı 4. maddesinde; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” kurallarına yer verilmiştir. Sözleşme, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, anılan düzenlemede her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Sözleşmenin “Muvafakat” başlıklı (II) numaralı bölümünde yer alan 5. maddesinde “muvafakat” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesiyle muvafakatin kapsamı belirlenmiştir.
01/08/1998 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği’nin davacıya tıbbi müdahale yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan haliyle 15. maddesinde, “Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. …”, 22. maddesi, 1. fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.”, “Rızanın Kapsamı” başlıklı 31. maddesinde de, “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbi işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik’te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilir.” düzenlemeleri yer alır.
Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerin riskleriyle ilgili olarak aydınlatılması ve rızalarının alınmasını gerektirmektedir.
Öte yandan, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Tam yargı davalarının ve manevi tazminatın belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı olacak şekilde belirlenmesi, bununla birlikte olayın meydana geliş şekli ve idari faaliyetin niteliği gözetilerek hakkaniyetli ve makul bir tutarı aşmaması gerekmektedir.
Buna göre, manevi tazminat takdir edilirken, davacı(lar) yönünden, manevi tatmin duygusunu sağlamaya yetecek, zarara yol açan idari faaliyet sonucu duyulan elem ve ızdırabın kişi üzerindeki etki ve ağırlığını karşılayacak düzeyde olmasına; davalı(lar) yönünden ise, hakkaniyet sınırlarını aşmayan, ölçülü, adil dengeyi sağlayacak ve aşırı mali külfet oluşturmayacak makul bir seviyede olmasına dikkat edilmesi gerektiği açıktır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A) Temyiz İstemine Konu Kararın, Maddi Tazminat İsteminin Reddine İlişkin Kısmı Yönünden İncelenmesi:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen Bölge İdare Mahkemesi kararının, maddi tazminat isteminin reddine yönelik kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
B) Temyiz İstemine Konu Kararın, Manevi Tazminat İsteminin Kısmen Kabulüne, Kısmen Reddine İlişkin Kısmı Yönünden İncelenmesi:
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının duyulan elem ve ızdırabı giderecek bir oranda olması gerekmektedir.
Dava konusu olayda, olayın gerçekleşme şekli ve zararın niteliği dikkate alındığında, Bölge İdare Mahkemesince takdir edilen manevi tazminat miktarının, uğranılan zarara göre orantısız ve düşük kaldığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının manevi tazminata ilişkin kısmında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin REDDİNE, davacıların temyiz isteminin kısmen REDDİNE, kısmen KABULÜNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının, maddi tazminat isteminin reddine yönelik kısmının ONANMASINA, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 16/02/2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.