Danıştay Kararı 10. Daire 2021/7201 E. 2022/6208 K. 20.12.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2021/7201 E.  ,  2022/6208 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/7201
Karar No : 2022/6208

DAVACILAR : 1- … Derneği
2- … Derneği
VEKİLLERİ : Av. ..

DAVALI : … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

DAVANIN_KONUSU : 20/07/2013 tarih ve 28713 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin, aynı fıkranın (d) bendinde yer alan “Uzaktan” ibaresinin, 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinin, 14. maddesinin ikinci fıkrasının, 17. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Tam süreli” ibaresinin, 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesinin, aynı maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinin, 30. maddesinin yedinci fıkrasının ilk cümlesinin, 33. maddesinin, 36. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendinin iptali istenilmiştir.

DAVACILARIN_İDDİALARI :
Davacılar tarafından;
– Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine ilişkin olarak, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda, acil tıp teknisyeni ve çevre sağlığı teknisyeninin yer almadığı, anılan Kanun’un 3. maddesinin (ş) bendinde işyeri hemşiresi tanımına yer verildiği, diğer sağlık personelinin işyeri hemşiresi veya sağlık memuru olacağının açık olduğu, Kanunda yer almayan acil tıp teknisyeni ve sağlığı teknisyenine yetki verilmesinin Anayasa’nın 124. maddesine aykırı olduğu, davalı idare tarafından alanın ihtiyaçları doğrultusunda insan gücü planlamasının oluşturulmadığı, ayrı bir disiplin dalı olan işyeri hemşireleri yerine acil tıp teknisyeni ve çevre sağlığı teknisyeni istihdamına olanak tanındığı, idarenin işlemlerini Anayasa, uluslararası sözleşmeler, kanun gibi üst hukuk normlarına uygun olarak ve temelde kamu yararı amacıyla tesis etmesinin zorunluluk olduğu, acil tıp teknisyenliği ve çevre sağlığı teknisyenliğinin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgisi olmayan meslek grupları olduğu, eğitim içeriklerinde bu alana ilişkin bir yetkinlik kazandırılmadığı,
– Yönetmeliğin 4. maddesinin (d) bendindeki “Uzaktan” ibaresinin, 30. maddesinin yedinci fıkrasının ilk cümlesi ve 33. maddesine ilişkin olarak, işyeri hemşireliğinin, üniversitelerin halk sağlığı anabilim dallarında lisansüstü eğitim ile yetkinlik kazandırılan bir alan olduğu, lisansüstü eğitim sırasında teorik ve uygulamalı eğitim yapıldığı, Yönetmelik ile kamu yararına olan uygulamadan ayrılarak kısa süreli eğitim programlarının oluşturulduğu, uzaktan eğitim ile eğitimin ve niteliğinin olumsuz etkileneceği, uzaktan eğitimin işyeri hemşirelerinin üstlendiği görev ile örtüşmediği ve bu yolla nitelikli bir eğitim verilemeyeceği, 33. maddede diğer sağlık personeli için uygulamalı eğitime yer verilmediği, çalışanların sağlığını geliştirme, hastalıkları ve iş kazalarını önleme, iş sağlığına ilişkin politikaların üretilmesi sürecinde yer alma gibi görevlerde uygulamalı eğitimin zorunlu olduğu,
– Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bendlerine ilişkin olarak, (c) bendinin uluslararası sözleşmeler ile Devlete yüklenen yükümlülüklerle uyuşmadığı, (ç) bendinin işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin ekip halinde sunulması gerekliliği ile bağdaşmadığı,
– Yönetmeliğin 14. maddesinin ikinci fıkrası ve 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesine ilişkin olarak, söz konusu düzenlemelerin 6331 sayılı Kanun ve dava konusu Yönetmelikle ulaşılmak istenen amaçla örtüşmediği, İş sağlığı hizmetlerinin sunumunun işyeri hekimi, işyeri hemşiresi, iş hijyenisti, iş psikoloğu, iş güvenliği uzmanı, beslenme uzmanı gibi üyelerden oluşan multidisipliner bir ekip çalışmasını gerekli kıldığı, nitekim 1161 sayılı ILO Sözleşmesinin 9. maddesinde iş sağlığı hizmetlerinin çok disiplinli olması gerektiğinin ifade edildiği, ILO’nun 112 sayılı tavsiye kararında, iş sağlığı hizmetlerinin ekip halinde sunulması gerekliliğinden söz edildiği, aynı kararın 17. maddesinde ekipte işyeri hemşiresinin de görevlendirileceğine değinildiği, davalı idare tarafından yayımlanan Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgelerinde iş sağlığı ve Güvenliğinin çok disiplinli bir yaklaşım içermesi nedeniyle hijyenistler, epidemiyologlar, toksiloglar ve ergonomi uzmanlarının da ekibe dahil edilmesinin gerektiğine vurgu yapıldığı, özel bilgi ve beceriye sahip grubun işyeri sağlık ve güvenlik hizmetlerine katılmalarının engellenmesinin hem çalışanların sağlığını olumsuz etkileyeceği hem de bir meslek grubunu atıl duruma düşüreceği, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerindeki ekip üyelerinin üstlendikleri rollerin birbiriyle farklı olduğu, işyeri hekiminin tam gün çalıştırıldığı işyerlerinde işyeri hemşirelerinin çalıştırılma zorunluluğunun öngörülmemesinin, işçi sağlığının korunması amacıyla bağdaşmadığı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 01/07/2010 tarih ve YD İtiraz No:2010/561 sayılı kararıyla işyeri hemşirelerinin iş sağlığı ve güvenliği ekibinin üyesi olduğu, bu hizmetlerin yürütülmesinde görevlendirilmesinin kamu yararı ve hizmet gerekleri ile uyumlu olduğuna karar verildiği,
– Yönetmeliğin 17. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Tam süreli” ibaresine ilişkin olarak, düzenleme ile işyeri hemşirelerinin mesleki bilgi birikimini artırmasına yönelik tanınan hakkın yalnızca tam süreli iş sözleşmesi ile çalışan işyeri hemşirelerine tanınmasının uygulamada eşitsizlik yaratacağı, 4857 İş Kanunu’nun 5. maddesinde, işverenin esaslı sebepler olmadıkça farklı işlem yapamayacağının kurallaştırıldığı, esaslı ayrım yapmayı gerektiren bir neden bulunmadığı, dava konusu Yönetmeliğin, 4857 sayılı Kanun ile işverenin eşit davranma yükümlülüğünü yok saydığı, kısmi süreli çalışanların ücretinden kesinti yapılması nedeniyle bu durumun daha az mesleki eğitimlere katılmamaya ya da hiç katılmamaya yol açacağı,
– Yönetmeliğin 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesine ilişkin olarak, 4857 sayılı Kanun’un çalışma süresinden sayılan hallerin düzenlendiği 66. maddesinin (b) bendinde, işçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmesi halinde yolda geçen sürelerin de çalışma süresinden sayılacağının düzenlendiği, dava konusu Yönetmelik ve dayanağı Kanun ile işverene karşı sorumlu tutulan işyeri hemşirelerinin çalışma sürelerinin hukuka aykırı biçimde uzatılmasının Anayasa’nın 124. maddesine aykırı olduğu,

– Yönetmeliği 36. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendine ilişkin olarak, halk sağlığı hemşireliği anabilim dallarında yürütülen lisansüstü eğitim içeriğinde, işyeri hemşireliği ile ilgili teorik ve uygulamalı eğitimin sürdürüldüğü, bu alanda yetişmiş insan gücünün Yönetmelikte dikkate alınmamasının halk sağlığı hemşireliği yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan hemşirelerin bu alandaki birikimini kullanmasının önüne geçtiği, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile bağdaşmadığı, düzenlemede halk sağlığı hemşirelerine yer verilmemesinin eksik düzenleme olduğu,
ileri sürülmüştür.

DAVALININ_SAVUNMASI :
Davalı idare tarafından;
– Usule ilişkin olarak, davacı derneklerle hiçbir ilgisi bulunmayan acil tıp teknisyeni ve çevre sağlığı teknisyenlerine tanınan haklar nedeniyle davacı dernek üyelerinin ihlal edilen ve/veya zedelenen kişisel ve güncel herhangi bir menfaatinin bulunmadığı, davanın öncelikle ehliyet yönünden reddi gerektiği, davanın en geç 18/09/2013 tarihinde açılması gerekirken 19/09/2013 tarihinde açılan davanın süresinde açılmadığı,
– Yönetmeliğin 4. maddesinin (b) bendine ilişkin olarak, Kanunlarda tüm teknik detaylara yer verilmesinin kanun yapma tekniğine aykırı olduğu, iş sağlığı ve iş güvenliği gibi teknik olan ve sürekli gelişen bir alanda mevzuatın dinamik bir yapıya kavuşmasının önemli olduğu, kanunla belirlenen sınırlar dahilinde uygulamaların ayrıntılarının alt düzenlemelere bırakılmasının kaçınılmaz olduğu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30. maddesindeki hüküm uyarınca, diğer sağlık personelinin nitelikleri, görevlendirilmeleri, görev yetki ve sorumlulukları gibi hususların yönetmelikle düzenleneceğinin açık olduğu, Kanun hükmünde yer alan sağlık personeli ibaresinden işyeri hemşiresi veya sağlık memurunun anlaşılmasının hukuken mümkün olmadığı, dava dilekçesinde ileri sürülen diğer sağlık personelinin işyeri hemşiresi olduğunu destekleyen herhangi bir alt düzenleme ya da üst normun bulunmadığı, diğer sağlık personelinin nitelikleri de dahil dava konusu Yönetmeliğin Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak hazırlandığı,
– Yönetmeliğin 4. maddesinin (d) bendindeki “Uzaktan” ibaresinin, 30. maddesinin yedinci fıkrasının ilk cümlesi ve 33. maddesine ilişkin olarak, uzaktan eğitim sisteminin dünyanın gelişmiş ülkelerinde kullanılan verimliliği çeşitli kuruluşlarca kanıtlanmış bir sistem olduğu, uzaktan eğitimin tek başına bir anlam ifade etmediği, Yönetmelik hükmü uyarınca uygulanacak silsilenin ilk aşamasının uzaktan eğitim olduğu, uzaktan eğitimin tamamlanmasının ardından yüz yüze eğitim aşamasına gelindiği,
– Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine ilişkin olarak, (c) bendindeki düzenlemenin ILO sözleşmesine ve 6331 sayılı Kanundaki düzenlemeye uygun olduğu,
– Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi, 14. maddesinin 2. fıkrası ve 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesine ilişkin olarak, Yönetmeliğin dayanağı olan 6331 sayılı Kanun’un 6. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Tam süreli işyeri hekimi görevlendirilen işyerlerinde, diğer sağlık personeli görevlendirilmesi zorunlu değildir.” açık hükmünün yer almakta olduğu, Yönetmelikle yapılan düzenlemenin Kanun hükmüyle aynı yönde olduğu, iş sağlığı hizmetlerinde görev alması beklenenin profesyonel işyeri hekimleri olduğu, ancak ülkemizde hekim sayısının yetersiz olmasından kaynaklanan sıkıntılardan dolayı her işyerine bir hekimin bakamadığı, bu düzenleme ile işyeri hekiminin bulunmadığı durumlarda diğer sağlık personeli olarak nitelendirilen kişilerin görev yapması ile çalışanların iş sağlığı hizmetlerine erişiminin mümkün kılındığı, Yönetmelik hazırlanırken Almanya, Yunanistan, Portekiz, Danimarka, Avusturya, Hollanda, Kanada, Japonya, Fransa, Fillandiya, İspanya gibi pek çok ülke örneğinin incelendiği, dava dilekçesinde belirtilenin aksine özel bilgi ve beceriye sahip grup olan işyeri hemşirelerinin iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerine katılımının engellenmesinin söz konusu olmadığı, Yönetmeliğin 19. maddesinde yer alan “Tam süreli işyeri hekiminin görevlendirildiği işyerlerinde, diğer sağlık personeli görevlendirilmesi şartı aranmaz. Ancak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin daha etkin sunulması amacıyla bu işyerlerinde, işyeri hekiminin talebi ve işverenin uygun görmesi halinde diğer sağlık personeli görevlendirilebilir.” düzenlemesiyle, işyeri hekiminin talebi ve işverenin uygun görmesi halinde işyeri hekimi tam süreli çalışsa dahi bu kişileri görevlendirme imkanının verildiği, diğer sağlık personeli istihdamının amacının tam zamanlı işyeri hekimi bulunmayan işyerlerinde Yönetmelikte belirtilen süreler dikkate alınarak çalışanların sağlık gözetimine yardımcı olunmasının sağlanması olduğu, tam süreli işyeri hekimin istihdam edildiği işyerlerinde amacın çalışanlara işyerinde poliklinik veya hastane hizmeti vermek olmadığı, buradaki temel hedefin 6331 sayılı Kanun’da öngörüldüğü üzere çalışanların icra ettikleri işten kaynaklanan hastalıklara yakalanmalarının önlenmesi, bu konuda gerekli tedbirlerin alınması ve eğer meslek hastalığına yakalanan varsa mevzuatın uygulanmasına yardımcı olunarak ilgili kuruluşların uyarılması olduğu,
– Yönetmeliğin 17. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Tam süreli” ibaresine ilişkin olarak, tam süreli iş sözleşmesi ile görevlendirilen diğer sağlık personelinin seminer, panel gibi organizasyonlara katılabilme iznini tam süreli çalıştığı için ancak işverenden alabildiği, kısmi süreli iş sözleşmesi ile görevlendirilen diğer sağlık personelinin seminer, panel gibi organizasyonlara işverenin izni olmadan katılabilecek zamana sahip olduğu, iddia edilenin aksine tam süreli çalışanın kısmi süreli çalışana göre meydana gelecek eşitsizliğin giderilmesi için yapılmış bir düzenleme olduğu,
– Yönetmeliğin 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesine ilişkin olarak, iptali istenen “Birden fazla işyeri ile kısmi süreli iş sözleşmesi yapıldığı takdirde bu işyerleri arasında yolda geçen süreler haftalık kanuni çalışma süresinden sayılmaz.” düzenlemesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 66. maddesinin (b) bendinde yer alan düzenlemenin tamamen farklı durumları düzenlediği,
– Yönetmeliği 36. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendine ilişkin olarak, Yönetmeliğin amacının herhangi bir meslek grubunun hak ve yetkilerini düzenlemek değil, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk hak ve yükümlülüklerini düzenlemek olduğu, diğer taraftan çeşitli mesleklere sahip kişiler iş sağlığı ve güvenliği alanında profesyonel olarak hizmet vereceklerse bu durumda aranacak şartlar, görev ve yetkileri belirleme konusunda 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un mülga 12. maddesinde yer alan hüküm gereğince, Bakanlığın yetkili otorite olduğu, bu itibarla iş sağlığı ve güvenliğinin multidisipliner bir alan olmasından da kaynaklı olarak diğer sağlık personeli eğitici belgesinin en az beş yıllık mesleki tecrübeye sahip iş sağlığı ve güvenliği veya iş sağlığı programında doktora yapmış olanlara verilmesinin Bakanlıkça uygun görüldüğü,
savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararı doğrultusunda yargılama giderleri ile sınırlı olarak yeniden bir karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : Dava, davacı dernekler tarafından, 20/07/2013 gün ve 28713 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının b bendinin, aynı maddenin d bendinde yer verilen “uzaktan” ibaresinin, 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının c ve ç bentlerinin, 14’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının, 17’nci maddesinin 2’nci fıkrasında yer verilen “tam süreli” ibaresinin, 19’uncu maddesinin 2’nci fıkrasının ilk cümlesinin, aynı maddenin 3’üncü fıkrasının 2’nci cümlesinin, 30’uncu maddesinin 7’nci fıkrasının ilk cümlesinin, 33’üncü maddesinin, 36’ncı maddesinin 2’nci fıkrasının a bendinin 1 numaralı alt bendinde “halk sağlığı hemşireliği” ifadesine yer verilmemesi nedeniyle iptali istemleriyle açılmıştır.
Davalı idare tarafından usüle ilişkin olarak ileri sürülen itirazlar yerinde görülmeyerek, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
18/12/2014 gün ve 29209 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 28’inci maddesiyle, dava konusu Yönetmeliğin 5’inci maddesi yürürlükten kaldırıldığından, bu kısma ilişkin olarak karar verilmesine yer bulunmamaktadır.
Öte yandan; Anayasanın 124’üncü maddesinin uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan halinde, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilecekleri, belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından, Yönetmelikle yapılan düzenlemenin üst normlara ve hukuka uygun olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Buna göre; Yönetmeliğin diğer maddelerinin iptali istemine gelince:
Davada bir kısmı iptal istemine konu edilen İşyerihekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görevli işyeri hekimlerinin ve diğer sağlık personelinin nitelikleri, belgelendirilmeleri, eğitimleri, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun (18/12/2014 gün ve 29209 sayılı Resmi Gazeteyle değişik) 3, 24, 27, 30 ve 31’inci maddeleri ile, 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 ve 12’nci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının ş bendinde, işyeri hemşiresinin, 25/2/1954 tarihli ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununa göre hemşirelik mesleğini icra etmeye yetkili, iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş işyeri hemşireliği belgesine sahip hemşire/sağlık memurunu, ifade ettiği; 30’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinin 2 numaralı alt bendinde, işyeri sağlık ve güvenlik birimi ile ortak sağlık ve güvenlik biriminde görev alacak işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin nitelikleri, işe alınmaları, görevlendirilmelerine, görev, yetki ve sorumlulukları, görevlerini nasıl yürütecekleri, işyerinde çalışan sayısı ve işyerinin yer aldığı tehlike sınıfı göz önünde bulundurularak asgari çalışma sürelerine, işyerlerindeki tehlikeli hususları nasıl bildirecekleri, sahip oldukları belgelere göre hangi işyerlerinde görev alabileceklerine; 5 numaralı alt bendinde ise, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin eğitimleri ve belgelendirilmelerine, unvanlarına göre kimlerin hangi sınıf belge alabileceklerine, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli eğitimi verecek kurumların belgelendirilmelerine, yetkilendirilmeleri ile eğitim programlarının ve bu programlarda görev alacak eğiticilerin niteliklerinin belirlenmesine ve belgelendirilmelerine, eğitimlerin sonunda yapılacak sınavlar ve düzenlenecek belgelere ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş; 2’nci fıkrasında da, birinci fıkranın (b) bendine göre işyeri hekimi ve diğer sağlık personeline dair çıkarılan yönetmelikte yer alan işyeri hekimi ve diğer sağlık personelinin eğitim programları, çalışma süreleri, görev ve yetkilerine ilişkin hususlarda Sağlık Bakanlığının uygun görüşünün alınması gerektiği, açıkça ifade edilmiştir. 6331 sayılı Kanunun 6’ncı maddesinde, belirli niteliklere sahip işyerlerine mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işverenlere; çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirme yükümlülüğü getirilmiştir. Söz konusu hükümlere dayanılarak yayımlanan İşyerihekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin b bendinde, “diğer sağlık personeli” ibaresinin iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görevlendirilmek üzere Bakanlıkça belgelendirilmiş hemşire, sağlık memuru, acil tıp teknisyeni ve çevre sağlığı teknisyeni diplomasına sahip olan kişiler ile Bakanlıkça verilen işyeri hemşireliği belgesine sahip kişileri; aynı maddenin d bendinde, “eğitim proğramı” ibaresinin uzaktan, yüz yüze ve uygulamalı eğitimlerden oluşan, ders tarih ve saatleri, eğitici ve katılımcıları kapsayan bir bütünlüğü ifade ettiği, belirtilmiştir.
Bu durumda; sağlıklı insan gücü alanlarında kamu ve özel sektörü kapsayacak şekilde nüfus yapısı ile sağlık hizmeti verecek personelle ilgili araştırma yapılarak ülke genelinde dağılımın belirlenmesi; kesintisiz verilmesi gereken ve ertelenemez nitelikteki sağlık hizmetlerinin dengeli sağlanması konusunda görevli olan Sağlık Bakanlığının uygun görüşü alınarak sağlık hizmeti ekibinde yer alan ve sağlık hizmetlerinde ihtiyaç duyulan sağlık personeli ve eğitim proğramı tanımlanmış olup, acil sağlık hizmetlerinin yurt sathında eşit, ulaşılabilir, kaliteli, süratli ve verimli olarak yürütülmesini sağlamak üzere “acil tıp teknisyeni ve çevre sağlığı teknisyeni” diplomasına sahip olanlara, sağlık hizmetlerinde çalışan diğer sağlık personeli arasında yer verilmesinde; teknolojik kolaylıklar göz önüne alınarak alternatif yöntemlerinden birisi olan uzaktan eğitimin proğram içerisinde tanımlanmasında üst norma aykırılık görülmemiştir. Ayrıca; Yönetmeliğin iptali istenilen 30’uncu maddesinin 7’nci fıkrasının ilk cümlesi ile 33’üncü maddesi, uzaktan eğitim proğramını tamamlayıcı ve açıklayıcı nitelikte, eğitimin kalitesini ve verimliliğini arttırmaya yönelik olarak uygulamaya konulmuş olup, düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan; Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, ölümlü iş kazaları konusunda en yüksek orana sahip ülkeler arasında sayılan Türkiye’de, sadece ekonomik bir sorun olmayıp, toplumsal boyutları da bulunan teknik bir konu olan iş sağlığı ve güvenliği konusunun ivedilikle çözüme kavuşturulması; iş kazaları ve meslek hastalıklarının olabildiğince azaltılması amacıyla uygulamaya konulan 6331 sayılı Kanunun 6’ncı maddesinin 3’üncü fıkrasında, tam süreli işyeri hekimi görevlendirilen işyerlerinde, diğer sağlık personeli görevlendirilmesinin zorunlu olmadığı hükmüne yer verilmiştir.
Bu kapsamda, işçi sağlığının korunması ve iş güvenliğinin sağlanması ise; hangi sektörde olursa olsun işçilerin bedensel, ruhsal, sosyal durumlarını mümkün olan en üst düzeye çıkarmak, işçilerin çalışma koşulları yüzünden sağlıklarının bozulmasını önlemek, işçileri çalışmaları sırasında sağlığa aykırı etkenlerden ve tehlikelerden korumak, işçilerin fizyolojik ve psikolojik durumlarına en uygun mesleki ortamlarda çalışmalarını sağlamakla mümkün olabilecek; mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işveren tarafından asıl olarak, işyeri hekimliği belgesi bulunan hekim görevlendirilecektir. İşveren tarafından tam süreli olarak yani İş Kanununa göre haftada 45 saat işyeri hekimi görevlendirilmesi halinde, diğer sağlık personelinin görevlendirilmesi zorunluluğunu ortadan kaldıran veya ihtiyaç bulunması halinin işyeri hekiminin talebine bağlayan düzenlemelerde üst norma ve kamu yararına aykırılık görülmemiştir. Kaldı ki, yeterince tam süreli görevlendirilebilecek işyeri hekiminin bulunmaması nedeniyle diğer sağlık personeli desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.
Ayrıca; mesleki gelişimlerine katkı sağlanması amacıyla kısmi süreli çalışanlara göre, sadece işveren izni ile katılabilecekleri çeşitli seminer, panel veya toplantılara katılma hakkının tam süreli iş sözleşmesi ile çalışan diğer sağlık personeline verilmesine; birden fazla işyeri ile kısmi süreli iş sözleşmesi imzalayan personelin, yolda geçen sürelerinin kanuni çalışma süresinden sayılmamasına ilişkin Yönetmeliğin 17’nci maddesinin 2’nci fıkrasında yer verilen “tam süreli” ibaresinde ve 19’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasının 2’nci cümlesinde de kamu yararına ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Yönetmeliğin 36’ncı maddesinin 2’nci fıkrasının a bendinin 1 numaralı alt bendinde “halk sağlığı hemşireliği” ifadesine yer verilmemesi nedeniyle iptali istenilmekte ise de; 3146 sayılı Kanunun uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan 12’inci maddesinin m bendinde, İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, diğer teknik ve sağlık personel ile işçilere eğitim vermek için kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet gösteren şirketler ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerini yetkilendirmek, gerektiğinde yetkilerini iptal etmek, hizmetin etkin ve verimli bir şekilde verilip verilmediğinin kontrol ve denetimini sağlamak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının eğitimleri sonundaki sınavları yapmak veya yaptırmak, belgelerini vermek, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmış; dolayısıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yetkileri belirtilmiş olup; söz konusu yetkiye dayanılarak hazırlanan, çeşitli mesleklere sahip kişilerin iş sağlığı ve güvenliği alanında profesyonel olarak hizmet vereceklerse, en az beş yıllık mesleki tecrübeye sahip iş sağlığı ve güvenliği veya iş sağlığı proğramında doktora yapmış olanlara verilmesini öngören yönetmelik hükmünde hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
Sonuç itibarıyla, Uluslararası anlaşmalar ve 6331 sayılı Kanun hükümleri ile ulaşılmak istenilen amaç, kurumsal fayda ve menfaat dikkate alındığında, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik olarak idareye tanınan yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan düzenlemelerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davacı Dernekler tarafından ileri sürülen diğer iddialarda da yasal isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, 20/07/2013 gün ve 28713 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının c ve ç bentlerinin iptali istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına; davanın diğer kısımlarının ise, reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 22/03/2021 tarih ve E:2020/939, K:2021/562 sayılı kararıyla Dairemizin 12/06/2019 tarih ve E:2018/4681, K:2019/4677 sayılı kararının, yargılama giderlerinin tamamının davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmının bozulması üzerine, bozulan kısım hakkında Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Davacı tarafından, 20/07/2013 tarih ve 28713 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin, aynı fıkranın (d) bendinde yer alan “Uzaktan” ibaresinin, 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinin, 14. maddesinin ikinci fıkrasının, 17. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Tam süreli” ibaresinin, 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesinin, aynı maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinin, 30. maddesinin yedinci fıkrasının ilk cümlesinin, 33. maddesinin, 36. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendinin iptali istenilmiştir.
Dairemizin 12/06/2019 tarih ve E:2018/4681, K:2019/4677 sayılı kararıyla, dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentleri yönünden karar verilmesine yer olmadığına, Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi, aynı fıkranın (d) bendinde yer alan “Uzaktan” ibaresi, 14. maddesinin ikinci fıkrası, 17. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Tam süreli” ibaresi, 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi, aynı maddenin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi, 30. maddesinin yedinci fıkrasının ilk cümlesi, 33. maddesi, 36. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendi yönünden davanın reddine karar verilmiş ve yargılama giderinin tamamı davacılar üzerinde bırakılmıştır.
Anılan kararın, davanın reddine ve davacılar aleyhine yargılama giderine hükmedilmesine ilişkin kısımlarının davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından, kararın davanın reddine ilişkin kısmının onanmasına, yargılama giderlerinin tamamının davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay dava daireleri kararlarına karşı Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği; 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 38. maddesinde, idari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların İdari Dava Daireleri Kurulunca temyizen inceleneceği hükme bağlanmış; 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 4. fıkrasında ise, Danıştay dava dairelerine, ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyizen bozulması halinde ısrar olanağı tanınmamıştır.
Bu itibarla, Dairemiz kararının davanın kısmen reddine, kısmen karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısmı kesinleştiğinden; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararına uyulmak suretiyle yargılama giderleri ile sınırlı olarak aşağıda belirtilen şekilde hüküm kurulmuştur.

İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin yargılama giderleri konusunda yollamada bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinin kapsamı” başlıklı 323. maddesinde,
“Yargılama giderleri şunlardır:
a) Celse, karar ve ilam harçları.
b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti.
h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler.” ;
“Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde,
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
…” hükümlerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 331. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder.” kuralı yer almaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
6100 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 331. maddesinde, davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlemesine yer verilmiş; böylece, kural olarak, yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi esası benimsenmiştir.
Bu duruma göre, idarenin iptal davasının konusunu oluşturan genel düzenleyici nitelikteki işlemlerinin, değiştirildiği, geri alındığı, ortadan kaldırıldığı durumlarda, konusu kalmadığından esası incelenemeyen davada, davacının haksız çıktığından, bu nedenle yargılama giderlerinden sorumlu olacağından söz edilemez.
Belirtilen hukuksal durum karşısında, bakılan uyuşmazlıkta davacıların, karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısım yönünden, davada haksız çıkan taraf olarak kabulüyle yargılama giderlerinin tamamından sorumlu tutulmasına olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla, kısmen karar verilmesine yer olmadığı, kısmen davanın reddi ile sonuçlanan davada, yargılama giderlerinin haklılık oranında paylaştırılması gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin haklılık oranlarına göre belirlenen 1/8’i olan …TL’nin davalı idareden alınarak davacılara verilmesine, 7/8’i olan … TL’nin ise davacılar üzerinde bırakılmasına,
2. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 20/12/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.