Danıştay Kararı 10. Daire 2021/7193 E. 2022/6000 K. 14.12.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2021/7193 E.  ,  2022/6000 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/7193
Karar No : 2022/6000

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

DAVANIN_KONUSU : Davacı tarafından, 20/07/2013 tarih ve 28713 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinin, 7. maddesinin ikinci fıkrasının, 8. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin, 12. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının ve 36. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendinin iptali istenilmektedir.

DAVACININ_İDDİALARI :
Davacı tarafından;
– İşyeri hekimliği hizmetinin taşeronlaştırıldığı, işletmelerde ana çalışma sistemi haline getirildiği, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda, işyeri hekimliği hizmetinin sağlanmasında ana kuralın işyerinde istihdam olması gerektiğinin ve istisnanın uygulama alanlarının yönetmelikle belirleneceğinin düzenlendiği, Yönetmelikte her tehlike sınıfındaki bütün işyerlerinde dışardan hizmet alınabileceğinin düzenlenmiş olmasının 6331 sayılı Kanun’a aykırı olduğu; 6331 sayılı Kanun’da yer alan, belirlenen görevleri hangi hallerde işverenin kendisinin üstlenebileceğinin yönetmelikle düzenleneceğine ilişkin hükme rağmen, Yönetmelikte ilgili ölçütlerin belirlenmeyip, gerekli niteliği taşıyan işverenin her halde bu görevleri üstlenebileceğinin düzenlendiği, bu durumun işyeri hekimliğinin doğasına ve 6331 sayılı Kanun’a aykırı olduğu,
– Kamu işyerlerinde çalışan birden çok kurum tabibinden sadece bir veya ikisinin işyeri hekimliği için görevlendirilebileceği, bu nedenle kurum dışında işyeri hekimliği yapamayacakları, diğer tabiplerin ise kurum içi görevlendirmenin dışında kaldıkları için kurum dışında işyeri tabipliği yapabilecekleri, bu bakımdan kamuda çalışanların kendi kurumlarında yapacakları işyeri hekimliklerinin 7. maddenin ikinci fıkrası hükmünün dışında olduğunun belirtilmesinin hizmetin işleyişine zarar vermeyeceği gibi eşitsizliği de önleyeceği, vardiyalı çalışma yapılan işyerlerinde, işyeri hekiminin bütün vardiyalarda belli bir süre işyerinde bulunması zorunlu olmasına karşın, çalışma süresinin işyeri hekimleri arasında bölünememesinin işyeri hekiminin kendi çalışma süresinin bölünmesine sebep olacağı, tek işyeri hekiminden böyle bir çalışma yapmasının beklenemeyeceği, tam gün işyeri hekiminin görevlendirilmesi gereken vardiyalı çalışan işyerlerinde çalışma süresinin en çok ikiye bölünebileceğinin Yönetmeliği 7. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmemiş olmasının eksik düzenleme olduğu,
– İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak en az 150 saat teorik ve pratik eğitim alan halk sağlığı uzmanlarının işyeri hekimi ve işyeri hekimliği eğitici belgesini istekleri halinde doğrudan/sınava tabi tutulmaksızın alabilmelerine olanak tanıyan düzenlemenin kaldırıldığı, idarenin bu konuda takdir yetkisi bulunmakla beraber takdir yetkisinin idare hukuku kurallarına ve Danıştay içtihatlarına göre kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlı ve bu yönlerden denetime tabi olduğu, işyeri hekimliği ile ilgili teorik ve pratik eğitim almış olan halk sağlığı uzmanlarının söz konusu hükmün kapsamından çıkarılma gerekçesinin anlaşılamadığı, eğitimleri süresince belli bir süre iş sağlığı ve güvenliği eğitimi alanında teorik ve pratik ders alan halk sağlığı uzmanı ya da halk sağlığı doktorası yapmış tabiplerin, işyeri hekimliği ve işyeri hekimliği eğitici belgesi verilmesine ilişkin düzenlemeden hariç tutulmasına ilişkin Yönetmelik hükümlerinin, eksik düzenleme nedeniyle hukuka aykırı hale geldiği,
-İşyeri hekimlerinin sunması gereken en az hizmet süresinin yıllar içerisinde düşürüldüğü, bunun yanı sıra işyeri hekiminin tam gün çalışmasını gerektiren işçi sayılarının Yönetmeliğin 12. maddesi ile bir kat artırıldığı, belirlenen sürelerde işyeri hekimliğinin layıkıyla yapılmasına olanak bulunmadığı, işyerlerinde kullanılan üretim tekniklerindeki iyileşme sebebiyle işyeri hekimliği hizmetine artık daha az ihtiyaç olduğu iddia edilemeyeceği gibi işyeri hekimliğinin artık daha hızlı sunulabileceğine ilişkin bir keşfin de söz konusu olmadığı, diğer yıllar içinde iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin bir iyileşmenin olmadığının resmi istatistiki verilerle sabit olduğu, işyeri hekimliği en az sürelerinin azaltılmasının işverenleri gözeten bir yaklaşım olduğu, 6331 sayılı Kanun’un 30. maddesinde, işyeri hekimlerinin işyerinde çalışan sayısı ve işyerinin yer aldığı tehlike sınıfı göz önünde bulundurularak asgari çalışma sürelerinin Bakanlık tarafından çıkartılacak yönetmelikle belirleneceğinin belirtildiği, söz konusu sürelerin keyfi olarak belirlenemeyeceği, işyeri hekimliği hizmetinin çalışanların sağlık ve yaşam hakkıyla doğrudan bağı gözetilerek sürelerin gereği gibi ifa edilmesine olanak verecek şekilde belirlenmesi gerektiği,
ileri sürülmüştür.

DAVALININ_SAVUNMASI :
Davalı idare tarafından;
– Usule ilişkin olarak, dava açma ehliyeti yönünden Birlik üyelerinin menfaatlerinin nasıl ihlal edildiği/etkilendiği hususunun ortaya konulamadığı ileri sürülmüş, davanın 2577 sayılı Kanun uyarınca süresinde açılıp açılmadığının tetkiki ile süresinde açılmadığının tespiti halinde süre yönünden reddine karar verilmesi istenilmiş,
– SGK istatistiklerine ilişkin tabloya bakıldığında,1000 kişiden fazla çalışanı olan dolayısıyla tam zamanlı işyeri hekimi görevlendirme yükümlülüğü bulunan işyeri sayısının 279 olduğu, bunun toplam işyeri sayısına oranının %0,02 nin altında olduğu, kaldı ki, 279 işyerinin tamamının çok tehlikeli sınıfta yer almadığı, davacının iddialarının aksine tam zamanlı işyeri hekimi istihdam eden işyerlerinin istisna olduğu, işverenin işyeri hekimliği belgesine sahip olması durumunda kendi işyerinin işyeri hekimliğini yapabileceğine ilişkin düzenlemede hukuk aykırı bir hususun bulunmadığı,
– Yönetmeliğin 7. maddesinin üçüncü fıkrasının, aynı maddenin ikinci fıkrasının istisnası olduğu, 2012 yılı SGK istatistik tablosuna göre, başka işyerlerinde 30 saate kadar işyeri hekimliği yapılması durumunda, Yönetmeliğin 12. maddesine göre az tehlikeli sınıfta yer alanlarda, çalışan başına ayda en az 4 dakika hizmet verileceğinden, belirtilen tablodaki istatistiki verilere göre 450 den fazla çalışanı olan işyeri sayısının 1349 olduğu, bunun toplam işyerine oranının %0,09 olduğu, bu istisnai durum için maddenin iptal edilmesinin %99,91 oranındaki işyerlerini olumsuz etkileyeceği, kaldı ki, davacının tahminlerinin somut bir veriye dayanmadığı,
– İşyeri hekimliği belgesine sahip olmak için gerekli eğitim programı süresinin teorik kısmının 180 saatten, uygulama kısmının 40 saatten ve toplamda 220 saatten az olmaması gerektiğinin ilgili Yönetmeliğin 30. maddesinde belirtildiği, 150 saatlik eğitim yeterli olmayacağından davacının iddialarına katılmanın mümkün olmadığı,
– Yönetmeliğin iptali istenilen hükümlerinin dayanağı Kanun’a uygun olduğu ve davanın reddi gerektiği,
savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararı doğrultusunda vekalet ücreti ve yargılama giderleri ile sınırlı olarak yeniden bir karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : Dava, davacı Birlik tarafından 20/07/2013 gün ve 28713 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının b ve c bentlerinin, 7’nci maddesinin 2’nci fıkrasının, 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasının c bendinin, 12’nci maddesinin 1, 2, 3 ve 4’üncü fıkralarının ve 36’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının a bendinin 2 numaralı alt bendinin iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idare tarafından usüle ilişkin olarak ileri sürülen itirazlar yerinde görülmeyerek, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
18/12/2014 gün ve 29209 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 28’inci maddesiyle, dava konusu Yönetmeliğin 5’inci maddesi yürürlükten kaldırıldığından, bu kısma ilişkin olarak karar verilmesine yer bulunmamaktadır.
Öte yandan; Anayasanın 124’üncü maddesinin uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan halinde, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilecekleri, belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından, Yönetmelikle yapılan düzenlemenin üst normlara ve hukuka uygun olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Buna göre; Yönetmeliğin diğer maddelerinin iptali istemine gelince:
Davada bir kısmı iptal istemine konu edilen İşyerihekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görevli işyeri hekimlerinin ve diğer sağlık personelinin nitelikleri, belgelendirilmeleri, eğitimleri, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esaslarını düzenlemek amacıyla, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 30’uncu maddesi ile 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 ve 12’nci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının ı bendinde, işyeri hekiminin, iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş, işyeri hekimliği belgesine sahip hekimi, ifade ettiği; 30’uncu maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinin 2 numaralı alt bendinde, işyeri sağlık ve güvenlik birimi ile ortak sağlık ve güvenlik biriminde görev alacak işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin nitelikleri, işe alınmaları, görevlendirilmelerine, görev, yetki ve sorumlulukları, görevlerini nasıl yürütecekleri, işyerinde çalışan sayısı ve işyerinin yer aldığı tehlike sınıfı göz önünde bulundurularak asgari çalışma sürelerine, işyerlerindeki tehlikeli hususları nasıl bildirecekleri, sahip oldukları belgelere göre hangi işyerlerinde görev alabileceklerine; 5 numaralı alt bendinde ise, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personelinin eğitimleri ve belgelendirilmelerine, unvanlarına göre kimlerin hangi sınıf belge alabileceklerine, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli eğitimi verecek kurumların belgelendirilmelerine, yetkilendirilmeleri ile eğitim programlarının ve bu programlarda görev alacak eğiticilerin niteliklerinin belirlenmesine ve belgelendirilmelerine, eğitimlerin sonunda yapılacak sınavlar ve düzenlenecek belgelere ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş; 2’nci fıkrasında da, birinci fıkranın (b) bendine göre işyeri hekimi ve diğer sağlık personeline dair çıkarılan yönetmelikte yer alan işyeri hekimi ve diğer sağlık personelinin eğitim programları, çalışma süreleri, görev ve yetkilerine ilişkin hususlarda Sağlık Bakanlığının uygun görüşünün alınması gerektiği, açıkça ifade edilmiştir.
6331 sayılı Kanunun 6’ncı maddesinde, belirli niteliklere sahip işyerlerine mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işverenlere; çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirme yükümlülüğü getirilmiştir. Söz konusu hükümlere dayanılarak yayımlanan İşyerihekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 4’üncü maddesinin g bendinde, “işyeri hekimi” ibaresinin iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilmiş işyeri hekimliği belgesine sahip hekimini, ifade ettiği belirtilmiştir.
Bu durumda; sağlıklı insan gücü alanlarında kamu ve özel sektörü kapsayacak şekilde nüfus yapısı ile sağlık hizmeti verecek personelle ilgili araştırma yapılarak ülke genelinde dağılımın belirlenmesi; kesintisiz verilmesi gereken ve ertelenemez nitelikteki sağlık hizmetlerinin dengeli sağlanması konusunda görevli olan Sağlık Bakanlığının uygun görüşü alınarak işyeri hekimlerinin görevlendirilmeleri, çalışma süreleri belirlenmiş olup, yönetmeliğe göre hesaplanan çalışma sürelerinin birden fazla işyeri hekimine bölünemeyeceğine ilişkin düzenlemede üst norma aykırılık görülmemiştir. Kaldı ki, vardiyalı çalışılan işyerlerinde, işverene vardiyaya uygun görevlendirme yapma imkanı getirilmiştir.
Öte yandan; Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, ölümlü iş kazaları konusunda en yüksek orana sahip ülkeler arasında sayılan Türkiye’de, sadece ekonomik bir sorun olmayıp, toplumsal boyutları da bulunan teknik bir konu olan iş sağlığı ve güvenliği konusunun ivedilikle çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Esasen; 6331 sayılı Kanun da, iş kazaları ve meslek hastalıklarının olabildiğince azaltılması amacıyla uygulamaya konulmuştur.
İşçi sağlığının korunması ve iş güvenliğinin sağlanması ise; hangi sektörde olursa olsun işçilerin bedensel, ruhsal, sosyal durumlarını mümkün olan en üst düzeye çıkarmak, işçilerin çalışma koşulları yüzünden sağlıklarının bozulmasını önlemek, işçileri çalışmaları sırasında sağlığa aykırı etkenlerden ve tehlikelerden korumak, işçilerin fizyolojik ve psikolojik durumlarına en uygun mesleki ortamlarda çalışmalarını sağlamakla mümkün olabilecek; mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işveren tarafından işyeri hekimliği belgesi bulunan hekimi görevlendirilecektir.
Yönetmeliğin 8’inci maddesinin c bendinde ve 36’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının a bendinin 2 numaralı alt bendinde “halk sağlığı uzmanlığı veya halk sağlığı doktorasına sahip hekim” ifadesine yer verilmemesi nedeniyle iptali istenilmekte ise de; 3146 sayılı Kanunun uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan 12’inci maddesinin m bendinde, İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, diğer teknik ve sağlık personel ile işçilere eğitim vermek için kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet gösteren şirketler ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerini yetkilendirmek, gerektiğinde yetkilerini iptal etmek, hizmetin etkin ve verimli bir şekilde verilip verilmediğinin kontrol ve denetimini sağlamak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının eğitimleri sonundaki sınavları yapmak veya yaptırmak, belgelerini vermek, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmış; dolayısıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yetkileri belirtilmiş olup; söz konusu yetkiye dayanılarak hazırlanan, çeşitli mesleklere sahip kişilerin iş sağlığı ve güvenliği alanında profesyonel olarak işyeri hekimi veya işyeri hekimliği eğiticisi olarak hizmet vereceklerse, iş sağlığı ve güvenliği alanında, işyeri hekimliği için en az sekiz, eğitici belgesi için en az beş yıllık mesleki tecrübeye sahip iş sağlığı ve güvenliği veya iş sağlığı proğramında doktora yapmış olanlara verilmesini öngören yönetmelik hükmünde hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
İşyeri hekimlerinin çalışma süreleri ile ilgili düzenlemenin iptali istemine gelince;
İşyeri hekimlerinin çalışma süreleri de, 6331 sayılı Kanunun 30’uncu maddesinde, işyeri hekimlerinin işyerinde çalışan sayısı ve işyerinin yer aldığı tehlike sınıfı göz önünde bulundurularak asgari çalışma sürelerinin Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle düzenleneceği kuralına uygun olarak, İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları Tebliği göz önüne alınarak belirlendiğinden, işyeri hekimlerinin az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde çalışan sayısına göre belirlenen sürelerle görevlendirilmelerine ilişkin düzenlemede hukuka ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmamaktadır. Kaldı ki; 18.12.2014 gün ve 29209 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan değişiklik ile az tehlikeli işyerinde çalışan işçi başına ayrılması gereken ayda en az 4 dakika, tehlikeli işyerinde ayda en az 6 dakika ve çok tehlikeli işyerinde ayda en az 8 dakika olan işyeri hekiminin hizmet süresi sırasıyla 5, 10 ve 15 dakikaya çıkarılmış, çalışan sayısı ise, tehlike sınıfına göre 2000, 1000 ve 750 olarak değiştirilmiştir.
Sonuç itibarıyla, Uluslararası düzeyde uygulanan sözleşmeler ve 6331 sayılı Kanun hükümleri ile ulaşılmak istenilen amaç, kurumsal fayda ve menfaat dikkate alındığında, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik olarak idareye tanınan takdir yetkisi çerçevesinde yürürlüğe konulan düzenlemelerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davacı Birlik tarafından ileri sürülen diğer iddialarda da yasal isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, 20/07/2013 gün ve 28713 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının b ve c bentlerinin iptali istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına; davanın diğer kısımlarının ise, reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 22/03/2021 tarih ve E:2020/489, K:2021/563 sayılı kararıyla Dairemizin 30/05/2019 tarih ve E:2014/324, K:2019/4588 sayılı kararının, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine ve yargılama giderlerinin tamamının davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmının bozulması üzerine, bozulan kısım hakkında Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Davacı tarafından, 20/07/2013 tarih ve 28713 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinin, 7. maddesinin ikinci fıkrasının, 8. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin, 12. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının ve 36. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendinin iptali istenilmiştir.
Dairemizin 30/05/2019 tarih ve E:2014/324, K:2019/4588 sayılı kararıyla, dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri ile 12. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları yönünden karar verilmesine yer olmadığına, Yönetmeliğin 7. maddesinin ikinci fıkrası, 8. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi, 12. maddesinin ikinci fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendi yönünden davanın reddine karar verilmiş ve yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılıp davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
Anılan kararın, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından, kararın esasına ilişkin kısmının onanmasına, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesine ve yargılama giderlerinin tamamının davacı üzerinde bırakılmasına ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 46. maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay dava daireleri kararlarına karşı Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği; 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 38. maddesinde, idari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların İdari Dava Daireleri Kurulunca temyizen inceleneceği hükme bağlanmış; 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 4. fıkrasında ise, Danıştay dava dairelerine, ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyizen bozulması halinde ısrar olanağı tanınmamıştır.
Bu itibarla, Dairemiz kararının davanın kısmen reddine, kısmen karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısmı kesinleştiğinden; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararına uyulmak suretiyle vekalet ücreti ve yargılama giderleri ile sınırlı olarak aşağıda belirtilen şekilde hüküm kurulmuştur.

İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin yargılama giderleri konusunda yollamada bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinin kapsamı” başlıklı 323. maddesinde,
“Yargılama giderleri şunlardır:
a) Celse, karar ve ilam harçları.
b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti.
h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler.”;
“Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde,
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
…” hükümlerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 331. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder.” kuralı yer almaktadır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık Ücreti” başlıklı 164. maddesinde, “Avukatlık ücreti, avukatın hukukî yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder.” hükmüne; 168. maddesinin son fıkrasında ise, “Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
6100 sayılı Kanun’un yukarıda yer verilen 331. maddesinde, davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlemesine yer verilmiş; böylece, kural olarak, yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi esası benimsenmiştir.
Bu duruma göre, idarenin iptal davasının konusunu oluşturan genel düzenleyici nitelikteki işlemlerinin, değiştirildiği, geri alındığı, ortadan kaldırıldığı durumlarda, konusu kalmadığından esası incelenemeyen davada, davacının haksız çıktığından, bu nedenle yargılama giderlerinden sorumlu olacağından söz edilemez.
Belirtilen hukuksal durum karşısında, bakılan uyuşmazlıkta davacının, karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kısım yönünden, davada haksız çıkan taraf olarak kabulüyle yargılama giderlerinin tamamından sorumlu tutulmasına olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla, kısmen karar verilmesine yer olmadığı, kısmen davanın reddi yolunda sonuçlanan davada, kararın verildiği 30/05/2019 tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 2019 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve yargılama giderlerinin haklılık oranında paylaştırılması gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. 02/01/2019 tarih ve 30643 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve kararın verildiği 30/05/2019 tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin haklılık oranlarına göre belirlenen 5/9’u olan … TL’nin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 4/9’u olan … TL’nin ise davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 14/12/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.