Danıştay Kararı 10. Daire 2021/6103 E. 2022/774 K. 16.02.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2021/6103 E.  ,  2022/774 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/6103
Karar No : 2022/774

KARARIN DÜZELTİLMESİNİ
İSTEYEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_ÖZETİ : Danıştay Onuncu Dairesince verilen 23/09/2020 tarih ve E:2015/4644, K:2020/3219 sayılı kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesine karar verilmesi istenilmektedir.

SAVUNMANIN_ÖZETİ : Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ: …
DÜŞÜNCESİ : 2577 sayılı Kanun’un 54. madddesinde öngörülen nedenler bulunmadığından, kararın düzeltilmesi isteminin açıklama eklenmek suretiyle reddedilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, işin gereği görüşüldü:
Dava, Van ili, Tuşba ilçesi, … mahallesi, … mevkii, … pafta, … nolu parsel üzerinde evi bulunan davacı tarafından, davalı idarece Van-Özalp-İran Hududu Devlet yolu genişletme çalışmaları sırasında yol seviyesinin yükseltilmesi ve duvar örülmesi nedeniyle taşınmazda ve üzerindeki yapıda değer kaybı meydana geldiği ileri sürülerek … Sulh Hukuk Mahkemesinin … D. İş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu ile belirlenen 132.630,50 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesinde, “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.” hükmü yer almaktadır.
Anılan Kanun hükmünün “Hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz” ilkesine dayandığı kabul edilmektedir. Bu ilke hak ve adalet düşüncesine de [4271 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 2] uygun düşmektedir. Zarar gören kendi davranışıyla zarara neden olmuş ise bu zarar başkasına yüklenmemeli, payı ayrılmak suretiyle zarar verenin sorumlu olacağı miktar tespit edilmelidir. (Oser/ Schönenberger, Borçlar Hukuku, Adalet Bakanlığı yayını, Recai Seçkin çevirisi, s. 409). Zarar görenin kusurunun ağır kusur kapsamında olduğunun tespit edildiği durumlar ise illiyet bağını kesen sebepler kapsamında olduğundan illiyet unsuru gerçekleşmediği için sorumluluk da söz konusu olmayacaktır.
Öte yandan, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda öngörülen istisnalar dışında, yerleşmelerin sağlıklı ve planlı olarak yapılabilmesi için belediye mücavir alan sınırları içinde veya dışında kalan yerlerde yapılacak tüm yapılar için ruhsat alınması gerektiği kanunun emredici hükmüdür. Bu yükümlülüğe riayet edilmeyerek ruhsat alınmaksızın inşa edilen yapıların mülkiyet hakkına yönelik hukuki korumadan yararlanmasına imkan bulunmamaktadır. Ruhsatsız olarak yapılan yapıların maliklerine hak kazandırması mümkün olmadığı gibi hukuken korunmaya değer bir nitelik taşımadıkları da tartışmasızdır.
Bu kapsamda, davacının taşınmazında ve üzerindeki evinde meydana geldiği ileri sürülen değer kaybına yönelik değerlendirme yapılırken, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı örneği ile taşınmazın tapu kaydındaki beyan ve takyidatlar da getirtilerek taşınmazın imar planındaki yapılaşma koşullarının, ayrıca taşınmazın arsa mı, yoksa arazi vasfında mı olduğunun, uyuşmazlığa konu taşınmaz üzerindeki mevcut yapının ise yapı kullanma izin belgesinin bulunup bulunmadığı, şayet yapı ruhsatsız ise ruhsata bağlanma imkanlarının olup olmadığı veya davacının başvurusu kapsamında imar affı uyarınca ruhsata bağlanıp bağlanmadığı araştırılarak, bu bağlamda yol genişletme çalışmalarının taşınmaz üzerindeki etkisinin yapıların kullanımı ve ulaşım olanaklarına göre değer kaybına sebep olup olmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu tespitlerin ardından;
1) Yapının bulunduğu parselin imar mevzuatı uyarınca yapılaşmaya yasak yerlerden olduğu ve söz konusu yerde fiili olarak da yapılaşmanın olmadığı ortaya konulursa, söz konusu yerde yasak olmasına rağmen davacının izinsiz yapı yaptığı tespit edilmiş olacağından, yol yapım çalışmaları nedeniyle bu yapıda değer kaybı oluştuğundan bahisle idarenin herhangi bir tazminat yükümlülüğü doğmayacaktır.
2) Yapının bulunduğu parselin imar mevzuatı uyarınca yapılaşmaya izin verilen yerlerden olduğunun ortaya konulması durumunda ise, yapıya ilişkin olarak yapı kullanma izin belgesinin bulunmadığı, ruhsat alınmadığı veya imar affı uyarınca ruhsata bağlanmadığı tespit edilirse, meydana gelen zararda davacının müterafik kusuru olduğu kabul edilerek bu kusur durumu dikkate alınarak tazminatın belirlenmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, davalı idare tarafından sunulan savunma dilekçesinde, davanın yüklenici firma … Nakliye İnşaat ve Taahhüt İthalat İhracat Limited Şirketi’ne ihbarının talep edildiği ancak Mahkemece buna ilişkin bir karar verilmediği görülmekte olup, Dairemizin bozma kararı üzerine yeniden yapılacak yargılamada Mahkemece davanın ihbarı isteminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile anılan maddenin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 61. ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca değerlendirilerek, ihbar isteminin kabulüne ya da reddine karar verilmesi, ihbar isteminin kabulü halinde ise buna dair tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
Danıştay dava daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verilen kararları hakkında, ancak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmaya devam edilen) 54. maddesinde yazılı nedenlerle kararın düzeltilmesinin istenebileceği açık olup, kararın düzeltilmesi dilekçesinde öne sürülen hususların ise, anılan maddede yazılı nedenlerden hiçbirine uymadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, kararın düzeltilmesi isteminin yukarıda belirtilen açıklama ile reddine, 16/02/2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.