Danıştay Kararı 10. Daire 2021/5093 E. 2022/736 K. 16.02.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2021/5093 E.  ,  2022/736 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/5093
Karar No : 2022/736

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF(DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, 15/07/2016 tarihinde Fethullahçı terör örgütü tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi kapsamında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde açılan ateş sonucu ömür boyu başkasının bakım ve yardımına muhtaç olacak şekilde yaralandığından bahisle iş gücü kaybı ve bakıcı giderleri karşılığı 100,00 TL (miktar artırımı ile 1.619.383,24 TL) maddi tazminatın ve 100.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; söz konusu yaralanma olayı sonrasında davacıya ait zararın tespit edilebilmesi için Mahkemelerinin 02/03/2018 tarihli ara kararı ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesi üzerine 04/06/2018 tarihinde mahkeme kaydına alınan bilirkişi raporunda, bedensel gücünün %96’sını kaybeden ve bir başkasının yardımına ve bakımına muhtaç hale gelen davacının iş gücü kaybına karşılık maddi tazminatın 1.619.383,24 TL olduğunun belirtildiği, daha sonra davacıya Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından aylık bağlandığının Mahkemelerince tespit edilmesi üzerine bu husus göz önünde bulundurularak davacının zararına karşılık gelen tazminatın yeniden hesaplanılmasının istenildiği, 31/01/2019 tarihli ek bilirkişi raporunda davacının iş gücü kaybı ve bakıcı giderinden doğan zararının 965.768,89 TL olarak tespit edildiği, anılan bilirkişi raporları taraflara tebliğ edilmesi üzerine davacı tarafından verilen 01/10/2019 tarihli dilekçe ile talep edilen tazminat miktarının ilk bilirkişi raporu uyarınca 1.619.383,24 TL’ye yükseltildiği, Mahkemelerince 31/01/2019 havale tarihli bilirkişi ek raporunun hükme esas alınır nitelikte olduğu görülerek, davacının uğradığı maddi ve manevi zararın sosyal risk ilkesi uyarınca davalı idarece tazmin edilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 965.768,89 TL tutarındaki maddi tazminatın 100,00 TL’lik kısmının idareye başvuru tarihi olan 19/06/2017 tarihinden itibaren, 965.668,89 TL’lik kısmının miktar artırım dilekçesinin verildiği 01/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine; davacının manevi tazminat isteminin 30.000,00 TL’sinin kabulüyle hükmedilen 30.000,00 TL tutarındaki manevi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 19/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talepler yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu … İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca davalı idarenin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davalı idare tarafından, olayda sosyal risk ilkesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, davacının maddi ve manevi zararının ödenen tazminat ve bağlanan maaş ile giderildiği, Mahkemece hükmedilen tazminat miktarlarının yüksek olduğu iddialarıyla Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabulü kısmen reddi ile davanın maddi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının bozulmasına, manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmının onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının 15/07/2016 tarihinde Fethullahçı terör örgütü tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi kapsamında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde açılan ateş sonucu yaralandığı, Hacettepe Üniversitesi’nce düzenlenen … tarihli ve … sayılı engelli sağlık kurulu raporunda, ateşli silah yaralanması sonucunda bedensel gücünün %96’sını kaybettiğinin tespit edildiği, olaya ilişkin olarak davacıya İçişleri Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunun farklı tarihlerdeki kararlarıyla toplam 333.123,20 TL nakdi ödenmesine karar verildiği, davacı tarafından 19/06/2017 tarihinde davalı idareye başvurularak olay nedeniyle uğranılan zararlar karşılığında 200.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesinin talep edildiği, yapılan başvurunun cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; 5. maddesinde, Devletin temel amaç ve görevlerinin, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu; 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan (maddi ve manevi) zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un “Vazife malulü aylığı bağlanması ve diğer haklar” başlıklı 7. maddesinde, “(1) 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemi ile bu eylemin devamı niteliğindeki eylemler sebebiyle hayatını kaybeden veya malul olan sivillere 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamında bağlanacak aylıklarının hesabında aynı fıkranın (h) bendi hükümleri esas alınır ve kendileri ile hak sahipleri, söz konusu (h) bendi kapsamında bulunanlara ilgili mevzuatında sağlanan diğer haklardan aynı şekilde yararlandırılır. Ancak, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı, malulün ya da ölenin kendisine bağlanacak aylıktan az olamaz. Ayrıca, bunlar hakkında 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun nakdi tazminat hükümleri uygulanır. Bunların aylık başlangıç tarihine kadar olan genel sağlık sigortası primi dahil kendi sigortalılığı sebebiyle tahakkuk eden prim ve prime ilişkin her türlü borçları Sosyal Güvenlik Kurumunca terkin edilir. (2) Birinci fıkra kapsamına giren ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamında emeklilik ikramiyesine müstahak olanların emeklilik ikramiyeleri, en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) 115 katından az olmamak üzere, 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümleri esas alınarak ödenir. Birinci fıkra kapsamına girmekle birlikte emeklilik ikramiyesine müstahak olmayan sivillerden yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak ve başkasının yardım ve desteğine muhtaç olacak derecede malul olanların kendileri ile ölenlerin kanuni mirasçılarına en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) 170 katı, diğer malullere ise en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) 115 katı tutarında ek tazminat, nakdi tazminata ilişkin esas ve usuller çerçevesinde ilgili kurumlar tarafından ödenir. (3) Birinci fıkra kapsamına giren eylemler sebebiyle hayatını kaybeden, malul olan veya yaralanan kamu görevlileri ve siviller ile bunların hak sahipleri veya kanuni mirasçılarına, bu madde veya ilgili mevzuatı uyarınca ödenen gelir, aylık, emekli ikramiyesi, nakdi tazminat ve ek tazminatlar haczedilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 37. maddesinin 1. fıkrasında, “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari , mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”; 2. fıkrasında, “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümleri uygulanır.” kuralı bulunmaktadır.
675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin “Gazilik Unvanı Verilenler” başlıklı 14. maddesinde, “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemi ile bu eylemin devamı niteliğindeki eylemler sebebiyle malul olan kamu görevlileri ve siviller ile bu eylemlerin devamı niteliğindeki eylemlerin ortaya çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinin sağlanmasında yardımcı ve faydalı oldukları sırada yaralanan kamu görevlileri ve sivillere, yaralanma derecesine bakılmaksızın gazilik unvanı verilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesiyle “bilirkişi” konusunda atıfta bulunulan 6100 sayılı Kanun’un 266. maddesinde, “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” kuralı yer almaktadır.
Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bilirkişilerce düzenlenen rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerektiği açıktır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A) TEMYİZ İSTEMİNE KONU KARARIN, DAVALI İDARENİN SORUMLULUĞU AÇISINDAN İNCELENMESİ:
Dava konusu olayın ve yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, 15/07/2016 tarihinde Fethullahçı terör örgütü tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi karşısında ülkesini savunmak amacıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde bulunduğu sırada helikopterden açılan ateş sonucu yaralanarak kendisine 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 14. maddesi uyarınca gazilik unvanı verilen davacının uğradığı zararların, tıpkı kamu görevlisinin uğradığı zararların giderilmesinde olduğu gibi kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazmin edilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.

B)TEMYİZ İSTEMİNE KONU KARARIN, DAVACININ MADDİ TAZMİNAT İSTEMİNİN KISMEN KABÜLÜNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN İNCELENMESİ:
Bakılan uyuşmazlıkta, davacı tarafından ateşli silah yaralanması sonucunda bedensel gücünün %96’sını kaybetmesi nedeniyle uğradığı çalışma gücü kaybından doğan gelir kaybı ve başkasının bakımına muhtaç hale gelmesi nedeniyle bakıcı ücretinden oluşan zararının giderilmesinin istenildiği, meydana gelen olay neticesinde davacının uğradığı maddi zararın tespit edilmesi amacıyla Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 04/06/2018 havale tarihli bilirkişi raporunda, olaydan önce ayakkabıcılık yaparak geçimini sürdüren davacının gelirinin asgari ücret düzeyinde olduğunun kabul edildiği, yapılan hesaplama neticesinde davacının uğradığı iş gücü kaybı ve bakıcı giderinden oluşan toplam zararının 1.619,283,24 TL olduğu yönünde tespite yer verildiği, davacı tarafından söz konusu rapora itiraz edilmeden sunulan 01/10/2018 havale tarihli miktar artırım dilekçesi ile dava dilekçesinde istenilen 100,00 TL tutarındaki maddi tazminatın 1.619,283,24 TL’ye çıkarıldığı, ardından Mahkemece, davacıya Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan aylıkların yarar kabul edilmesi suretiyle yeniden hesaplama yapılması için bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verildiği, bunun üzerine Mahkemeye sunulan 31/01/2019 havale tarihli bilirkişi ek raporunda, davacının uğradığı iş gücü kaybı ve bakıcı giderinden doğan zararının 965.768,89 TL olduğu yönünde görüş bildirildiği, Mahkemece bu rapor hükme esas alınarak davacının maddi tazminat isteminin 965.768,89 TL’sinin kabulüne, fazlaya ilişkin istemi yönünden davanın reddine karar verildiği görülmekte ise de; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, iş gücü kaybı ile bakıcı giderinden doğan zararın ayrı kalemler olmasına rağmen birlikte hesaplandığı, ödenecek bakıcı gideri tutarına da iş gücü kaybı oranının uygulanması sonucu davacının 965.768,89 TL maddi zararının olduğu yönünde tespite yer verildiği görülmektedir.
Ayrıca, dava dilekçesinin incelenmesinden, davacının uğradığını ileri sürdüğü zararın gelir kaybı, güç (efor) kaybı ve bakıcı gideri kalemlerinden oluştuğunu belirttiği, bu nedenle hesaplamanın da belirtilen kalemleri içerecek şekilde yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.
Dava konusu uyuşmazlığın gelir kaybına ilişkin kısmının incelenmesi:
Uyuşmazlıkta, olaydan önce ayakkabıcılık yaptığı belirtilen davacının, zararı doğuran eylemden önce asgari ücret düzeyinde gelirinin bulunduğu, olaydan sonra 6749 sayılı Kanunun 7. maddesi (667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesi) uyarınca 22/11/2016 tarihli karar ile vazife malulü olarak emekliye ayrıldığı, 01/10/2016 tarihinden itibaren 3713 sayılı Kanunun 21. maddesinin (j) bendi uyarınca tarafına aylık bağlandığı ve 2330 sayılı Kanun gereğince nakdi tazminat ödendiği görülmektedir.
Bu durumda, davacının olay nedeniyle gelirinde azalma bulunup bulunmadığının tespit edilmesi amacıyla yaptırılacak bilirkişi incelemesinde, zararı doğuran olay olmasaydı davacının yasal olarak terhis olacağı tarihten içtihadi emeklilik yaşı olan 60 yaşına kadar aktif dönemde elde etmesi muhtemel geliri (asgari geçim indirimi dahil asgari ücret) ile emekli olacağı kabul edilen 60 yaşından TRH 2010 yaşam tablosuna göre muhtemel yaşam süresi sonuna kadar alacağı emekli aylıklarının peşin sermaye tutarları zarar; 6749 sayılı Kanunun 7. maddesi (667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesi) ve 3713 sayılı Kanunun 21. maddesinin (j) bendi uyarınca bağlanan emekli aylığı ile 2330 sayılı Kanun uyarınca ödenen nakdi tazminatın güncellenmiş halinin yarar kabul edilmek suretiyle hesaplama yapılması, bu hesaplama neticesinde davacının gelirinde azalma olduğu tespit edilmesi halinde Mahkemece bu tutar kadar maddi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
Dava konusu uyuşmazlığın güç (efor) kaybı zararına ilişkin kısmının incelenmesi:
Tazminat hukukunda, çağın gereklerine uygun olarak geliştirilen içtihatlarla, kişinin kalıcı sakatlığı nedeniyle uğramış olduğu beden gücü kaybına bağlı olarak gelirinde ve dolayısıyla mal varlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi “güç (efor) kaybı tazminatı” olarak adlandırılan tazminatın ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Beden gücü kaybına uğrayan kişinin günlük yaşamını ve çalışma hayatını sürdürebilmesi için zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç (efor) sarf ettiği gerçeğinden hareket edilerek zararı, bir anlamda, bu “fazladan sarf edilen gücün” oluşturduğu esası benimsenmiştir. Bu doğrultuda, idari faaliyetlerin neden ve etkisiyle kamu görevlilerinin veya diğer kişilerin güç (efor) kaybına dayanan maddi zararının idare hukukunun ilke ve kuralları uyarınca idarece tazmin edilmesi gerektiği hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin mal varlığının (patrimuanın) aktifinde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan toplam zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde ve gücünde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir.
Uyuşmazlıkta, davacının dava konusu olay nedeniyle %96 oranında çalışma gücü kaybına uğradığı, dolayısıyla günlük yaşamını ve çalışma hayatını emsallerine ve eskiye nazaran daha fazla güç (efor) sarf ederek sürdürmek zorunda kalması nedeniyle maddi zararının bulunduğu açık olup, davacının güç (efor) kaybından doğan zararı;
Aktif dönemde, zarara uğranılan tarihten itibaren içtihadi emeklilik yaşı kabul edilen 60 yaşın sonuna kadar asgari geçim indirimi (AGİ) dahil net asgari ücrete (2022 yılına kadar AGİ dahil, 2022 yılından sonra AGİ hariç olmak üzere) çalışma gücü kaybı olan % 96 oranının uygulanması; pasif dönemde ise, davacının 60 yaşını ikmalinden TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosuna göre belirlenen muhtemel yaşam süresinin sonuna kadar geçecek süre için -bir çalışmanın karşılığı olmaması nedeniyle- AGİ hariç net asgari ücrete yine çalışma gücü kaybı oranının uygulanması suretiyle ortaya çıkacak miktarların toplanması suretiyle hesaplanmalıdır.
Söz konusu hesaplamada, gelecek yılların asgari ücretleri, bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihte bilinen net asgari ücret miktarı her yıl %10 artırılmak ve %10 iskontoya tabi tutulmak suretiyle belirlenmelidir.
Ayrıca, yukarıda “gelir kaybı” bölümünde yapılacak denkleştirme (yarar-zarar hesabı) sonucu davacının halen yararının bulunması halinde, kalan yarar tutarının, ilgilinin efor kaybı zararından indirilerek yapılacak denkleştirme sonucu ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Dava konusu uyuşmazlığın bakıcı giderine ilişkin kısmının incelenmesi;
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacıya ödenecek bakıcı giderinin, muhtemel yaşam süresi boyunca asgari ücret, işveren sigorta primi vd işsizlik priminden oluşan tutarın peşin sermaye değeri üzerinden hesaplandığı görülmektedir.
Uyuşmazlıkta, mükerrer ödemeye sebebiyet verilmemesi açısından Mahkemece öncelikle davacıya 5434 sayılı Kanun’un, 6495 sayılı Kanun’un 92. maddesi ile değişik ek 77. maddesi uyarınca vazife malulllüğü aylığı dışında asgari ücretin net tutarının iki katı ilave ödeme (bakıcı ücreti ödemesi) yapılıp yapılmadığının araştırılması gerekmektedir.
Davacıya söz konusu Kanun kapsamında bakıcı ücreti ödenmediği tespit edildiği takdirde, tazminatın toplu ödenmesine karar verilen durumlarda, bakıma muhtaç kişinin hesaplanan muhtemel yaşam süresinden daha erken bir tarihte vefatı halinde, idare aleyhine sebepsiz zenginleşme ortaya çıkabildiğinden ve ödenen tazminatlar geri istenebildiğinden, Mahkemece bakıcı giderine ilişkin maddi tazminat hesabının aşağıda belirtilen ilkelere göre yapılması gerekmektedir. Buna göre;
1-Bakımı üstlenilen kişinin hayatta olduğunun belgelendirildiği sürece bakıcı giderlerinin ödenmesine karar verilmesi,
2-Ödemenin her takvim yılı başında yıllık peşin olarak yapılması,
3-Bakımı üstlenilen kişinin bakıcı giderine ilişkin maddi tazminat tutarının, aylık brüt asgari ücret üzerinden hesaplanması,
4-Anılan kriterler dikkate alınarak, olay tarihi ile mahkemece verilecek karar tarihi arasında geçen süre için bakıcı gideri tazminat tutarının bir bütün olarak hesaplanması, bu tutarının yasal faiziyle birlikte tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi ve bu kısım açısından nispi vekalet ücretine hükmedilmesi,
5-Mahkemece verilecek karar tarihinden sonraki dönemler için yapılacak bakıcı gideri tazminatına ilişkin ödemelerin, davalı idarece re’sen kişinin yaşadığı tespit edilmek ve ilgili yıldaki brüt asgari ücret üzerinden hesaplanmak suretiyle her takvim yılının başında peşin olarak yapılmasına karar verilmesi ve bu kısım açısından maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte, davacıların temyiz başvurusunun bulunmadığı görüldüğünden, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde Bölge İdare Mahkemesince yaptırılacak olan hesaplama neticesinde, temyiz isteminde bulunmayan davacı lehine hükmedilecek olan maddi tazminat tutarının, aleyhe bozma ve hüküm verme yasağı gereği, İdare Mahkemesi kararı ile davacıya ödenmesine karar verilen tutarı (965.768,89 TL) aşamayacağı da açıktır.
Bu durumda, Bölge İdare Mahkemesince, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde yapılacak inceleme sonucu yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.

B) TEMYİZ İSTEMİNE KONU KARARIN, DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNİN KISMEN KABULÜNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN İNCELENMESİ:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın, davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
2. Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin … İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının maddi tazminatın kabulüne ilişkin kısmının BOZULMASINA, manevi tazminatın kabulüne ilişkin kısmının ONANMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 16/02/2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.