Danıştay Kararı 10. Daire 2021/2848 E. 2023/61 K. 11.01.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2021/2848 E.  ,  2023/61 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/2848
Karar No : 2023/61

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- …
2- …
3- …
4- …
VEKİLLERİ : Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVALILAR) : 1- … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : Av. …
2- … Valiliği
VEKİLİ : Av. …

İSTEMLERİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Ankara ili, Çankaya ilçesi, Kızılay semti, Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan Güvenpark civarında 13/03/2016 tarihinde meydana gelen terör saldırısı sonucunda davacılar … ile …’ın oğlu, … ve …’ın kardeşi olan …’ın vefatında davalı idarelerin sorumluluklarının bulunduğundan bahisle … için 25.000,00 TL (miktar artırımı ile 114.912,80 TL), … için 25.000,00 TL (miktar artırımı ile 146.535,39 TL) maddi tazminat ile olay nedeniyle yaşanan elem ve ızdırabın karşılığı olarak … için 1.000.000,00 TL, … için 1.000.000,00 TL, … için 500.000,00 TL, … için 500.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; sosyal risk ilkesi uyarınca davacı …’ın maddi tazminat isteminin kabulü ile 114.912,80 TL maddi tazminatın 25.000,00 TL’lik kısmının davalı idarelere başvuru tarihi olan 10/03/2017 tarihinden, 89.912,80 TL’lik kısmının ise miktar artırım tarihi olan 20/12/2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idareler tarafından davacıya ödenmesine, davacı …’ın maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 103.848,90 TL maddi tazminatın 25.000,00 TL’lik kısmının davalı idarelere başvuru tarihi olan 10/03/2017 tarihinden, 78.848,90 TL’lik kısmının ise miktar artırım tarihi olan 20/12/2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idareler tarafından davacıya ödenmesine, davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile … için 150.000,00 TL, … için 150.000,00 TL, … için 50.000,00 TL, … için 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı idarelere başvuru tarihi olan 10/03/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idareler tarafından davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; davacılar tarafından yapılan istinaf başvurusunun reddi, davalı idarelerce yapılan istinaf başvurusunun kısmen kabulü, kısmen reddi ile … İdare Mahkemesince verilen kararın, davacı …’ın maddi tazminat isteminin kabulü ile davacı …’ın maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile kısmen reddine ilişkin kısımlarına yönelik tarafların istinaf başvurularının reddine; kararın, davacılar … ve … lehine hükmedilen maddi tazminata işletilecek yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmı ile davacıların manevi tazminat istemlerinin kabulüne ilişkin kısımlarının kaldırılmasına,114.912,80 TL maddi tazminatın 25.000,00 TL’lik kısmının davalı idarelere başvuru tarihi olan 10/03/2017 tarihinden, 89.912,80 TL’lik kısmının ise miktar artırım dilekçesinin davalı idarelere tebliğ tarihi olan 26/12/2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idareler tarafından davacı …’a ödenmesine, 103.848,90 TL maddi tazminatın 25.000,00 TL’lik kısmının davalı idarelere başvuru tarihi olan 10/03/2017 tarihinden, 78.848,90 TL’lik kısmının ise miktar artırım dilekçesinin davalı idarelere tebliğ tarihi olan 26/12/2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idareler tarafından davacı …’a ödenmesine, davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine, davacılar … için 50.000,00 TL, … için 50.000,00 TL ve … için 15.000,00 TL, … için 15.000,00 TL olmak üzere toplam 130.000,00 TL manevi tazminatın davalı idarelere başvuru tarihi olan 10/03/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle adı geçen davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, hükme esas alınan hesap raporunda müteveffanın gelirinin hatalı tespit edildiği, 5233 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesi uyarınca bağlanan aylıkların maddi tazminat hesabında yarar olarak dikkate alınmasının hatalı olduğu, hükmedilen manevi tazminat tutarlarının yetersiz olduğu, faiz başlangıç tarihinin olay tarihi olması gerektiği, manevi tazminata ilişkin kısım yönünden hatalı şekilde kendileri lehine hükmedilenden daha fazla vekalet ücretinin davalı idareler lehine hükmedildiği, nisbi harcın kendilerine tamamlatılmasının hatalı olduğu iddialarıyla kararın aleyhlerine olan kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idareler tarafından, olayın bir terör olayı olduğu ve 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, manevi tazminat 5233 sayılı Kanun’da düzenlenmediğinden sorumluluklarının bulunmadığı, davacılar için belirlenen manevi tazminatın düzenlenme amacına aykırı şekilde yüksek belirlendiği iddialarıyla kararın aleyhlerine olan kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davacılar ve davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, karşılıklı olarak temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmuştur.
Davalı Ankara Valiliği tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Bölge İdare Mahkemesi kararının maddi tazminata ilişkin kısmının onanması, manevi tazminata ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacıların duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
13/03/2016 tarihinde Ankara ili, Çankaya ilçesi, Kızılay semti, Güvenpark’ta meydana gelen patlamada hayatını kaybeden …’ın annesi, babası ve kardeşi olan davacılar tarafından, yakınlarının ölümü nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri maddi ve manevi zararların karşılanması istemiyle davalı İçişleri Bakanlığına ve Ankara Valiliğine yaptıkları 10/03/2017 tarihli başvuruların reddedilmesi üzerine, uğradıkları zarara karşılık maddi ve manevi tazminat ödenmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, ”Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ”Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.”; 7. maddesinde, ”Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar”; 9. maddesinde, ”Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Cumhurbaşkanı, nakdî ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanunî sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.”
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un genel gerekçesinde ise, ”Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten ve Anayasa metnine dahil olan Başlangıç Kısmında ‘Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu…’ belirtilmiş; Cumhuriyetin niteliklerini gösteren Anayasanın 2 nci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyetinin ‘toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı… sosyal bir hukuk devleti’ olduğu vurgulanmıştır.
Kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. Objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir.
Temelde Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerinin zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmektedir. Terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. Devleti ve toplumu hedef alan fiillerden doğan zararın mağdur kişinin üzerinde bırakılması, hak ve nesafet kurallarıyla bağdaşmaz. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.
Öte yandan, Bakanlar Kurulunun 23/06/2003 tarih ve 2003/5930 sayılı Kararıyla kabul edilip 24/07/2003 tarih ve 25178 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ‘Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar’ın ‘Yargının işlevselliği ve kapasitesinin artırılması suretiyle etkin bir yargı sisteminin tesis edilmesi’ başlığı altındaki (24.14.1.1.) numaralı tablodaki 18 inci sırada ‘Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın beklenen yürürlük tarihi 2004 yılı olarak belirlenmiştir.
Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonunda, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 19/07/1987 tarihi ile 30/11/2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları, verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır.” ifadelerine yer verilmiştir.
Öte yandan, 5233 sayılı Kanun’un bazı kısımlarına yönelik olarak Elazığ İdare Mahkemesi’nin yaptığı somut norm denetimi (itiraz) başvurusu üzerine verilen Anayasa Mahkemesi’nin 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararında, “…5233 sayılı Yasa’nın 9. maddesi, terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde ödenecek maddi tazminat miktarı ile ödeme usulünün belirlenmesini düzenleyen bir kuraldır.
Toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelen özel ve olağandışı zararların karşılanmasında, devletin ödeme gücü, ekonomik durumu, zarar görenlerin sayısı, zarar doğuran olayların uzun süreli ve yaygın olması gibi nedenleri gözeterek idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesi Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmaz…” değerlendirmesinde bulunularak itirazın reddine karar verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın ve aynı olaya ilişkin temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; 13/03/2016 tarihinde Ankara ili, Çankaya ilçesi, Kızılay semti, Güvenpark’ta meydana gelen patlama nedeniyle zarara uğrayan davacı/davacılar tarafından, olayda davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmüş, ancak İdare Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından olayda davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varılmış, davacılar tarafından dosyalarda bulunan olaya ilişkin bilgi ve belgelerin değerlendirilmediği ileri sürülerek temyiz aşamasında da hizmet kusuruna ilişkin iddialar tekrarlandığından, Dairemizce öncelikle bu hususa ilişkin olarak davacıların temyiz iddiaları doğrultusunda dava konusu olay değerlendirilmiştir.
Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru / kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Dairemizin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelerin bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğu bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir.
Bu nedenle, idarenin / idarelerin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin kusur / kusursuz sorumluluğunun tespiti için olay öncesinde olaya ilişkin ihbar veya istihbari bilgi ve belge olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Olay öncesinde olaya ilişkin istihbari bilgi ve belge var ise idarenin bu konuda özel bir önlem almaması neticesinde oluşan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumlu tutulacağı açıktır.
İncelenen dosyalarda İdare Mahkemeleri tarafından verilen ara kararları üzerine dosyalara giren bilgi ve belgelere göre; … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasına Ankara Valiliği tarafından sunulan cevabi yazıda; 01/11/2016-31/03/2016 tarihleri arasında Ankara ilinde alınan emniyet tedbirlerinin ve Ankara’da meydana gelen olayların liste halinde sunulduğu, 20/02/2016 tarihinde Başkent Güvenlik Eylem Planı’nın hazırlandığı ve 09/03/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinin belirtildiği, aynı dosyada İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 06/07/2017 tarihli yazısında; olay öncesinde olaya ilişkin istihbari bilgi elde edilemediği, olayla ilgili somut duyum bulunmadığı, yine İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 11/07/2017 tarihli yazısında; Ocak-Şubat-Mart aylarında emniyete ulaşan ve gerekli birimlerle paylaşılan genel nitelikteki muhtemel eylemlere ilişkin yazıların sunulduğu, … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasına ibraz edilen Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü’nün 12/10/2016 tarihli yazısında da, olaya ilişkin ihbarın bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.
Ayrıca olay sonrası İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi ve Polis Başmüfettişi tarafından hazırlanan Araştırma Raporunda; yaşanan terör olaylarının engellenmesinin sadece bir ilin sınırları içinde alınacak tedbirlerle sağlanamayacağı, ülke içinde ve sınırlarımız dışında alınması gereken önlemler olduğu, olaya ilişkin ön inceleme yapılmasına gerek olmadığı, disiplin soruşturmasına gerek olmadığı, idari ve mali yönden herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı yönünde tespitlerde bulunulduğu görülmüştür.
Buna göre, davalı idarenin / idarelerin hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesinin, olay öncesinde olaya ilişkin istihbari bilginin yer, zaman, kişi unsurlarından bir ya da bir kaçının belirli olacak şekilde idarece bilinmesi ve idarenin bu bilgiye rağmen gerekli önlemi almaması halinde söz konusu olacağı değerlendirildiğinde; dava konusu olayda emniyet birimlerinde olay öncesinde olaya ilişkin herhangi bir ihbarın ya da istihbari bilginin bulunmadığı, ayrıca eylem ile idari faaliyet arasında herhangi bir illiyet bağı olmadığı anlaşıldığından, idarenin / idarelerin hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Olaya sebebiyet veren canlı bomba olan şahsın, Balıkesir’de eğitim görürken Diyarbakır BDP Gençlik Şöleni’ne katıldıktan sonra Suriye’ye gidip PKK-KCK terör örgütüne katıldığı, ailesinin kayıp başvurusunda bulunduğu, terör örgütüne üye olma suçundan hakkında arama kararı bulunduğu, olayda kullanılan araçla ilgili istihbari bilgi-belge olmadığı hususları dosya kapsamından anlaşılmış, davacı / davacıların hakkında arama kararı olan bir kişi tarafından gerçekleştirilen eylem nedeniyle davalı idare / idarelerin hizmet kusuru iddiaları hakkında ise; idarenin ilgili şahsa yönelik hukuki ve idari tüm işlemleri yaptığı, bir süre yurt dışında da bulunan şahsın yasa dışı yollarla ülkeye giriş yaptığı, bu nedenle idareye atfedilecek bir kusurun bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Davacı … ve …’ın Maddi Tazminat İstemlerine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Her ne kadar davacılar tarafından dava konusu olay nedeniyle uğradıkları maddi zararların genel tazminat hukuku ilkeleri kapsamında sosyal risk ilkesine dayanılarak karşılanması gerektiği ileri sürülmüşse de; 5233 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de açıklandığı üzere, anılan Kanun’un yürürlüğünden sonra meydana gelen ve idarenin kusur ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı terör olaylarında da anılan Kanun’un uygulanması, bu nedenle maddi zarar talebinin 5233 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesince de yukarıda gerekçesine yer verilen kararında; hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olan idarenin, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödeyeceği tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesinin Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Bu halde Bölge İdare Mahkemesince; olayın terör olayı olduğu ve olayda idareyi kusurlandıracak herhangi bir ihbar, istihbari bilgi ve belgenin bulunmadığı, idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluk sebeplerinin olmadığı gözetilerek uyuşmazlığın maddi tazminata ilişkin kısmının, sosyal risk ilkesinin kanunlaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun kapsamında çözümlenmesi gerekirken, genel hükümler çerçevesinde sosyal risk ilkesi esas alınarak davacılardan …’a ve …’a destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurularının reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Davacıların Manevi Tazminat İstemlerine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Manevi zarar; kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, ölüm veya uğranılan diğer cismani zarar nedeniyle duyulan acı ve ızdırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran belli ağırlıktaki her türlü üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmektedir. Kendisinin veya yakınlarının uğradığı tecavüz, saldırı veya meydana gelen bir ölüm olayı sonucunda; fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.
Manevi tazminat, kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın ve tam yargı davalarında takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı bir miktarda olması gerekmektedir.
Bölge İdare Mahkemesince, aynı olayda hayatını kaybeden kişilerin yakınlarının açmış olduğu davalarda, aynı derecede yakınlık bağı bulunan kişiler için farklı miktarlarda manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir.
Bakılan uyuşmazlıkta, Bölge İdare Mahkemesince davacılar … ve … için ayrı ayrı hükmedilen 50.000,00 TL’lik manevi tazminat tutarlarının yukarıda izah edilen nedenlerle Dairemiz içtihatlarına göre yüksek, davacılar … ve … için ayrı ayrı hükmedilen 15.000,00 TL’lik manevi tazminat tutarlarının ise Dairemiz içtihatlarına göre yetersiz olması nedeniyle manevi tazminatın amaç ve niteliği de dikkate alınarak yeniden takdiren belirlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan; işbu bozma kararı üzerine Bölge İdare Mahkemesince yeniden bir karar verileceğinden davacıların faiz, vekalet ücreti ve nispi harca ilişkin itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 11/01/2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.