Danıştay Kararı 10. Daire 2020/951 E. 2020/4577 K. 05.11.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2020/951 E.  ,  2020/4577 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/951
Karar No : 2020/4577

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : 1- …
2- … (kendi adlarına asaleten çocukları …, …, … ve …u’na velayeten)
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacıların yakını 22/09/2015 tarihinde 7 yaşında olan …’nın Şanlıurfa ili, … ilçesi, … yakınından geçen sulama kanalına düşerek hayatını kaybetmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık olarak davacı anne … için 1.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi, davacı baba … için 1.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi; kardeşler …, …, … ve …’un her biri için 20.000,00’er TL manevi olmak üzere toplam 182.00,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …. İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; olayın özel ve teknik bilgi gerektiren yönünün açıklığa kavuşturulması amacıyla yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda; “Boğulma olayının vuku bulduğu yerin köy yerleşik alanı dışında gayri meskun alan olduğu, köy yerleşim alanına 400 metre mesafede, köy alanı dışında tarım arazisi üzerine kaçak yapılan müteveffanın evine ise 40 metre mesafede olduğu, keşif esnasında olayın meydana geldiği battı-çıktı üzerinde fiziksel mukavemeti yüksek malzemeden imal edilmiş kafes ile güvenlik tedbirinin alındığı, ancak olay yeri tespit tutanağı ve ifade tutanaklarında olay esnasında herhangi bir güvenlik sisteminin bulunmayıp 120×120 ebatındaki battı-çıktı ağzının açık olduğu, davalı DSİ Genel Müdürlüğü’nün 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun 2 inci maddesinde belirtilen görevlerini yerine getirmeyerek hizmet kusuru işlediği ve yukarıda açıklanan sebeplerle %20 oranında kusurlu olduğu; müteveffanın ailesinin dikkat ve özenle gözetim sorumluluğu kusurunun olduğu, olayın meydana gelmesinde %80 kusurlu olduğu” yönünde tespitlere yer verildiği, davacıların uğradıkları maddi zararın tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda, davacı annenin destekten yoksun kalma niteliğindeki maddi zararının 53.913,60 TL, davacı babanın ise 25.272,00 TL olarak hesaplandığı, söz konusu bilirkişi raporları hükme esas alınmak suretiyle meydana gelen olayda davalı idarenin %20 oranında kusurlu olduğu; müteveffanın ailesinin %80 oranında kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 10.782,22 TL maddi tazminatın 1.000,00TL’sinin 05/11/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte kalan 9.782,22 TL miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği 23/06/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacı …’na ödenmesine; 5.054,40 TL maddi tazminatın 1.000,00 TL’sinin 05/11/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte kalan 4.054,40 TL’nin miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği 23/06/2017 tarihinden itibaren hesaplanacak olan yasal faizi ile birlikte davacı …’na ödenmesine; davacıların manevi tazminat istemleri yönünden davacı … için 10.000,00 TL, baba … için 10.000,00 TL, kardeş … için 4.000,00 TL, kardeş … için 3.000,00 TL, kardeş … için 2.000,00 TL ve kardeş … için 1.000,00 TL olmak üzere toplam 30.000,00 TL manevi tazminatın 05/11/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin talepler yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; olayın gerçekleşme şekli, olay tarihinde müteveffa çocuğun yaşı dikkate alındığında İdare Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporundaki kusur taksiminin hakkaniyete uygun olmadığı, 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanununda kendisine yüklenilen görevleri gereği gibi yerine getirmeyen davalı idarenin olayın meydana gelmesinde %50 oranında hizmet kusuru bulunduğu, diğer yandan Medeni Kanunda öngörülen bakım ve gözetim sorumluluklarını gereği yerine getirmeyen anne ve babanın ise %50 oranında müterafik kusuru olduğu gerekçesiyle davalı idarenin istinaf başvurusunun reddine, davacıların istinaf başvurusunun kabulü ile … İdare Mahkemesi’nce verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın kaldırılmasına, davacıların maddi tazminat taleplerinin kabulü ile anne için 58.782,00 TL, baba için 27.876,00 TL olmak üzere toplam 86.658,00 TL maddi tazminatın, 2.000,00 TL’si için idareye başvurunun yapıldığı 05/11/2015 tarihinden, geri kalan 84.658,00 TL’si için ikinci miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği 10/05/2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine; manevi tazminat taleplerinin kabulü ile anne ve babanın her bir için 50.000,00 TL ve kardeşlerin her biri için 20.000,00 TL olmak üzere toplam 180.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvurunun yapıldığı 05/11/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davalı idare tarafından, olayın meskun mahal dışında gerçekleştiği, ayrıca ailenin bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihmali neticesinde yaşanan olayda idarelerine yükletilecek hizmet kusurunun bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının meydana gelen olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Ancak, hizmet kusuru esasına göre idarenin tazmin sorumluluğuna gidilebilmesi için idarenin yapmakla görevli olduğu kamu hizmetini yerine getirirken hizmetin örgütlenmesinde, denetlenmesinde ve gerekli önlemlerin alınmasında yükümlülüklerini yerine getirmediğinin açıkça belirlenmesi, üçüncü kişi ya da zarara uğrayanın kusuru gibi idarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldıran ya da azaltan durumların araştırılması gerekmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı ile 125. maddesinde düzenlenen idarenin sorumluluğuna ilişkin hükümler birlikte değerlendirildiğinde, devletin kişilerin yaşama hakkının korunması açısından negatif yükümlülüklerinin yanında pozitif yükümlülüklerinin de bulunduğu (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50), bu kapsamda devletin öncelikle yaşama hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeleri yapması ve bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri alması gerektiği açıktır.
Bir idari hizmetin yürütülmesi aşamasında yaşama hakkının korunmasına yönelik alınacak idari tedbirlerdeki eksiklikler, devletin yaşama hakkının korunmasına yönelik yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğuracak, meydana gelen zarar ise idarenin sorumluluğu ilkesi gereğince tazmin edilecektir.
Bu bağlamda öncelikle somut olayın özelliğine göre idarenin yürüttüğü faaliyet incelenmeli ve idarenin bu faaliyeti nedeniyle alması gereken tedbirler belirlenmeli ancak bu durum davalı idare üzerinde aşırı bir yük oluşturacak şekilde yorumlanmadan idarenin sorumluluğunun sınırı tespit edilmelidir.
Somut olayda, sulama faaliyetlerinin niteliği itibarıyla kişilerin yaşamı ve vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermesi sebebiyle tehlikeli bir faaliyet olduğu bu bağlamda davalı idarenin sulama kanallarının işletilmesinde gerekli güvenlik tedbirlerini alarak; bu alanlarda istenmeyen ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçmek için makul ölçüler çerçevesinde gerekenleri yapması gerektiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Ancak, davalı idarenin yürüttüğü hizmetin niteliği ve boyutları göz önünde bulundurulduğunda; davalı idareden tüm tesislerinde her koşulda güvenlik tedbiri almasının beklenemeyeceği açıktır.
Bu nedenle, dava konusu uyuşmazlıkta boğulma olayının meydana geldiği yerin meskun mahal sınırları içinde bulunup bulunmadığının tespiti, davalı idarenin sorumluluğunun makul ölçüler içinde belirlenmesi konusundaki en önemli hususu teşkil etmektedir.
Zira, boğulma olayı meydana gelen yerin meskun mahal dışında bulunması durumunda davalı idareden vatandaşların yaşama hakkını korumak amacıyla sıkı güvenlik tedbirlerini alması beklenemeyecek, dolayısıyla idarenin sorumluluğundan söz edilemeyecektir. Sulama kanalının zaman içerisinde meskun mahalde kaldığının anlaşılması halinde söz konusu alanı yerleşime açan idarenin de sorumluluğunun bulunup bulunmadığı ayrıca incelenmelidir.
Dava konusu olayda, boğulma olayının meydana geldiği yerin, köy yerleşim alanına 400 metre mesafede, meskun mahal dışında olduğu anlaşıldığından, davalı idarenin yürüttüğü hizmetin teknik özellikleri dikkate alındığında yerleşim alanları dışında davalı idarenin önleyici tedbirleri alması beklenemeyeceğinden olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, meydana gelen olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekmekte iken davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yönündeki … İdare Mahkemesi kararına yönelik davalı idarenin istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın kısmen kabulü, kısmen reddine ilişkin … İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan davalı idarenin istinaf başvurusunun reddi, davacının istinaf başvurusunu kabulü yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 05/11/2020 tarihinde kesin olarak oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
İdarenin, kendisine görev olarak verilen kamu hizmetini yürüttüğü sırada; kişilerin, idarenin hizmet kusuru oluşturan eylemi nedeniyle uğradıkları özel ve olağandışı zararları tazminle yükümlü olduğu idare hukuku ilkelerindendir.
Meydana gelen olayda; davalı idarenin, etrafında yerleşim yeri bulunan sulama kanalında koruyucu güvenlik tedbirlerini almamış olması nedeniyle kusurlu olduğu açıktır.
Bununla birlikte, Mahkemece hükmedilen tazminat miktarlarına ilişkin olarak ise; davacıların destekten yoksun kalma niteliğindeki maddi zararlarının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen ve Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacıların destek paylarının yanlış hesaplandığı, davacı babadan yetiştirme giderlerinin düşülmediği, öte yandan hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğu görülmektedir.
Bu durumda, Bölge İdare Mahkemesi kararının davacıların maddi zararlarının yeniden hesaplanması ve hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olması sebebiyle bozulmasına karar verilmesi gerekirken, olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle verilen Daire kararına gerekçesi yönünden katılmıyoruz.