Danıştay Kararı 10. Daire 2020/6099 E. 2020/6456 K. 16.12.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2020/6099 E.  ,  2020/6456 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/6099
Karar No : 2020/6456

KARAR DÜZELTME
İSTEMİNDE BULUNAN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Valiliği
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_ÖZETİ : Danıştay Onuncu Dairesi’nin 26/11/2019 tarih ve E:2019/2401; K:2019/8797 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesi uyarınca düzeltilmesine karar verilmesi istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Şırnak ili, Merkez ilçesi, Dereler köyü, Dedeören mezrasında ikamet etmekte iken yaşanan terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kalındığından ve halen köye dönüş yapılamadığından bahisle, 05/07/2013 tarihinden sonra uğranıldığı ileri sürülen mal varlığına ulaşamamadan kaynaklı devam eden maddi zararların tazmini istemiyle 30/10/2014 tarihinde yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin Şırnak Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … K: … sayılı kararıyla; Mahkemenin E: … sayılı esasında kayıtlı dava dosyasında yapılan ara kararlara istinaden sunulan Şırnak İl Jandarma Komutanlığının 04/06/2014 tarihli yazısı, Şırnak Valiliği Proje Koordinasyon Merkezi Köye Dönüş Bürosunun … tarih ve … sayılı yazısı ve eki ile dosyaya sunulan diğer tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, söz konusu köy/mezranın halen yerleşim açısından güvenli bir yer olmadığı, davacının 05/07/2013 tarihinden başvuru yaptığı tarihe kadar olan mal varlığına ulaşamama nedeniyle uğradığı zararlarının tazminine karar verilmesi gerekirken, söz konusu zararların tazmini istemiyle yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu zımnen ret kararının iptaline karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Dairemizin 26/11/2019 tarih ve E:2019/2401; K:2019/8797 sayılı kararıyla; 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27/07/2004 tarihinden sonra meydana gelen zararlar bakımından Kanun’un 6. maddesinde belirlenen süreler içinde, 19/07/1987 ile 27/07/2004 tarihleri arasında meydana gelen zararlar bakımından ise 5233 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesinde öngörülen süre içinde idareye başvurulabileceği; mal varlığına ulaşılamadığı iddia edilen Köyün, İdare Mahkemesi tarafından yapılan ara kararlar sonucu dosyaya sunulan bilgi ve belgelere göre, idareye yapılan başvuru tarihine kadar olan dönemde güvenlik nedeniyle yerleşime uygun olmaması nedeniyle boş olduğunun anlaşıldığı, bu bakımdan davalı idarenin diğer temyiz iddiaları yönünden yapılan incelemede; davacının, 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonraki bir tarih olan 05/07/2013 sonrası için mal varlığına ulaşamaması nedeniyle meydana gelen zararının karşılanması istemiyle idareye yaptığı 30/10/2014 tarihli başvurunun, Kanun’un 6. maddesi kapsamında idareye yapılmış bir başvuru olduğu, bu duruma göre, davacının idareye başvurduğu tarihten geriye doğru 1 yıllık döneme, bir başka ifadeyle 30/10/2013 tarihinden davacının idareye yapmış olduğu başvuru tarihine kadar olan dönemle sınırlı olarak Mahkemece dava konusu işlemin kısmen iptaline karar verilmesi gerekirken, Kanun’un 6. maddesinde öngörülen süre içinde idari başvuru yapılmayan 05/07/2013-30/10/2013 tarihleri arasındaki dönemi de kapsayacak şekilde dava konusu işlemin tamamının iptali yolunda verilen kararda hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle, Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

KARAR DÜZELTME
TALEP EDENİN_İDDİALARI : Davacı vekili tarafından; Daire bozma kararının hukuk devleti ilkesinin alt ilkelerinden olan hukuk güvenliği ilkesine, eşitlik ilkesine, içtihat birliğine aykırı olduğu, aynı konu ve sebeplerle aynı veya komşu ildeki kişilerce ve yine bizzat müvekkili tarafından 2002 yılı ile 2013 tarihleri arasındaki zararların tazmini talebiyle yapılan başvuruların zımnen reddi üzerine açılan iptal davalarında … İdare Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının Danıştay Onbeşinci Dairesinin 2015 yılının ilk yarısında verdiği kararlarıyla onandığı, bu kararlara güvenilerek idari başvuruda bulunulup dava açıldığı, dolayısıyla verilen bozma kararının hukuk güvenliği ilkesi ile eşitlik ilkesine ve içtihat birliğine aykırılık teşkil ettiği; bozma kararının adil yargılanma hakkının alt ilkelerinden olan hak arama hürriyetine ve mahkemeye erişim hakkına da aykırı olduğu, zira yaşadığı köyünü, mal varlığını iradesi dışında terk etmek zorunda kalan müvekkilinin ve benzer durumdakilerin hak arama arayışını, 5233 sayılı Kanunun çıktığı 2004 yılından sonra meydana gelen herhangi bir bireysel olay ile aynı çerçevede ve sıkı şekil şartlarına tabi tutarak değerlendirmenin hakkaniyet, somut olay adaleti ve hak arama hürriyeti ile bağdaşmadığı, öte yandan, kişilere her yıl idari başvuru yapma ve dava açma külfetini yüklemenin usul ekonomisine, kamu yararına, mahkemeye erişim hakkına aykırı bir yaklaşım olduğu; yine bozma kararının hakkaniyete ve 5233 sayılı Kanunun ruhuna aykırı olduğu, köyün halen boş olduğu göz önünde tutulduğunda, olayın yeni bir olay olmadığı, geçmişte başlayıp halen devam eden bir olay olduğu, yeni tarihli olaylara uygulanan 5233 sayılı Kanunun 6. maddesinin bu başvuruda uygulanamayacağı, devam eden bir zararın varlığı mevcutken her yıl başvuru yapılması zorunluluğu getirilmesinin Kanunun ruhu ile bağdaşmadığı, son başvuru tarihi olan 30/05/2008 tarihinden sonra devam eden zararlar için yapılan başvuruda 30/05/2007 tarihinden başvuru tarihine kadar olan zararların davalı idarece değerlendirilmesinin hakkaniyete uygun olduğu; nihayetinde bozma kararının hukuki menfaat ilkesine ve usul ekonomisine aykırı olduğu, 5233 sayılı Kanunda öngörülen ve uygulamada ödenen tarımsal zararların dönemsel olduğu, yani yıllık ürün hasılatının dikkate alındığı, bu nedenle Mahkemenin 14 aylık zararın ödenmesi yönündeki kararına rağmen davacının 1 yıllık zararının karşılanacağı bu bakımdan bozma kararında davalı idare yönünden herhangi bir hukuki menfaat bulunmadığı ve buna rağmen verilen bozma kararının da usul ekonomisine aykırı olduğu ileri sürülerek Daire kararının düzeltilmesi istenilmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI :Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ :Karar düzeltme isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesi’nin 26/11/2019 tarih ve E:2019/2401; K:2019/8797 sayılı kararı kaldırılarak uyuşmazlık yeniden incelendi:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Şırnak ili, Merkez ilçesi, Dereler köyü, Dedeören mezrasında ikamet etmekte iken yaşanan terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kalındığından ve halen köye dönüş yapılamadığından bahisle, 05/07/2013 tarihinden sonra uğranıldığı ileri sürülen mal varlığına ulaşamamadan kaynaklı devam eden maddi zararların tazmini istemiyle 30/10/2014 tarihinde yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin Şırnak Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararının iptali istenilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesinin 1. fıkrasında, ”Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.” hükmü düzenlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacı …’un UYAP sistemi üzerinden alınan nüfus kayıt örneğinin incelenmesinden, temyize konu … İdare Mahkemesinin E: … , K: … sayılı kararının verildiği 09/10/2015 tarihinden sonra 13/02/2017 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.
2577 sayılı Kanun’un 26. maddesinin 2. fıkrasının “yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal edilir.” hükmünden kastedilen; münhasıran ölenin şahsına sıkı sıkıya bağlı olan, başkalarına devir ve temliki veya miras yoluyla intikali mümkün olmayan haklarla ilgili davalardır. Bunun dışında, Türk Medeni Kanunu hükümleri uyarınca, ölene ait bulunan bütün haklar, mallar ve borçlar mirasçılara geçeceğinden, açılmış bulunan bu tür davaları ölenin mirasçılarının takip etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu durumda; İdare Mahkemesince, davacının vefat etmiş olması sebebiyle 2577 sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca usul kuralları gözetilerek yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesinin uygulanmasını teminen, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının BOZULMASINA,
2. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 16/12/2020 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

(X) KARŞI OY :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesinde, dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar, gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar, dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verileceği, yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçelerin iptal edileceği, dosyanın işlemden kaldırılmasına dair kararların diğer tarafa tebliğ edileceği kurala bağlanmıştır.
UYAP kayıtlarının incelenmesinden, davacının Mahkeme kararı tarihinden sonra dosya temyiz aşamasındayken 13/02/2017 tarihinde vefat ettiği, bu sebeple Dairemizce temyize ilişkin verilen kararın davacıya tebliğ edilemediği, temyize yönelik Daire kararımızın davayı takip eden davacı vekiline tebliğ edildiği ve bu vekil tarafından karar düzeltme isteminde bulunulduğu, dosyanın bu aşamaya yönelik tekemmülü sağlanmadan Danıştaya gönderildiği; ayrıca dosya işlemden kaldırıldıktan sonra varsa davayı takip hakkı kendisine geçenin dosyanın işleme konulması talebiyle başvurması halinde yargılama safahatının geriye götürülmeyip kaldığı yerden devamının sağlanması yargılama süresinin gereksiz uzatılmaması ve usul ekonomisi yönlerinden adil yargılanma hakkına daha uygun düşeceğinden, 2577 sayılı Kanun’un 26/1. maddesinin Dairemizce verilen temyiz kararının tebliği aşamasına yönelik olarak uygulanmak üzere dava dosyasının Mahkemeye gönderilmesi gerektiği oyuyla Mahkeme kararının salt davacının ölümü nedeniyle bozulması yönündeki Daire kararına katılmıyoruz.