Danıştay Kararı 10. Daire 2020/3706 E. 2023/126 K. 16.01.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2020/3706 E.  ,  2023/126 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/3706
Karar No : 2023/126

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Üniversitesi Rektörlüğü
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, 06/05/2011 tarihinde başvurduğu Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Araştırma ve Uygulama Hastanesi Acil Servisinde stajyer hemşire tarafından uygulanan ağrı kesici enjeksiyon nedeniyle engelli hale geldiği iddiasıyla, davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığını ileri sürdüğü zararlarına karşılık 20.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; davacının istinaf isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi ile …İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına, maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ve 459.656,00 TL maddi tazminatın, 20.000,00 TL’lik kısmının idareye başvuru tarihinden, kalan 439.656,00 TL’lik kısmının ise miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, takdiren 1.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, maddi tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporunun, en son kazanç esas alınarak düzenlenmediğinden, hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı, artırılan maddi tazminata da idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği, hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu; davalı idare tarafından, bilirkişi raporu uyarınca hizmet kusurunun bulunmadığı ve enjeksiyonun stajyer hemşire tarafından yetkili personelin gözetim ve denetimi altında yapılıp yapılmadığı açık olmadığından tazminat ödenmesi koşullarının oluşmadığı, hesap bilirkişisi raporunun hatalı olduğu, yargı harçlarından muaf oldukları ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Taraflarca, karşılıklı olarak temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :

MADDİ OLAY :
Davacı 06/05/2011 tarihinde ağrı şikayetiyle Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Araştırma ve Uygulama Hastanesi Acil Servisine başvurmuş, yapılan muayene sonrasında dismenore (adet sancısı) teşhisi konulmuş ve … isimli ağrı kesici ilaç hastanede görevli stajyer hemşire tarafından enjeksiyon yoluyla davacıya uygulanmış, davacı tarafından enjeksiyon sonrasında bir bacağının kısa kaldığı, uygulanan tedavide hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla 20.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın 06/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Olaya ilişkin olarak … Asliye Ceza Mahkemesince alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun … tarih ve … karar numaralı raporunda özetle, “Her ne kadar yapıldığı iddia olunan enjeksiyona dair olay tarihi ve sonrasına ait tıbbi bir kayıt ve belge mevcut dava dosyasında bulunmamış olmasıyla birlikte Rehber ve … kızı, 22/10/1989 doğumlu … hakkında düzenlenen mevcut adli ve tıbbi belgelerin incelemesinde; dava konusu olayda kişiye sağ gluteal bölgeden intramuskuler enjeksiyon yapıldığının anlaşıldığı, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği, uygulamanın olay tarihinde stajyer oalrak çalışan sağlık personeli tarafından tek başına herhangi bir sorumlu gözetmen eşliğinde olmadan yapılıp yapılmadığı hususunun ilgili mevzuata göre Mahkemenizce değerlendirilmesi gerektiği” yönünde görüş belirtilmiştir.
… İdare Mahkemesince, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun sonuç kısmında yer alan “davacıya enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından, tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği,” tespitinin birlikte değerlendirilmesinden; enjeksiyonun tek başına stajyer hemşire tarafından yapılmış olmasında enjeksiyonu yapan sağlık personeli ve ekjeksiyon yapılması talimatı veren ilgili hekime sırf bu nedenle de bir kusur atfedilmemiş olması nedeniyle, uğranıldığı iddia edilen zararda davalı idareye atfedilen herhangi bir kusur bulumadığından, meydana gelen olayda davacının uğradığını iddia ettiği zararların hizmet kusuru ilkesi uyarınca tazmininin söz konusu olmadığı ve kusursuz sorumluluk ilkesine göre de davalı idarenin sorumlu tutulmasına hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
… Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; Adli Tıp Kurumu raporunda, uygulamanın olay tarihinde stajyer olarak çalışan sağlık personeli tarafından tek başına herhangi bir sorumlu gözetmen eşliğinde olmadan yapılıp yapılmadığı hususunun ilgili mevzuata göre Mahkemece değerlendirilmesi gerektiği yönünde görüş belirtildiği, dava dosyasında bulunan belgelerden, davacıya enjeksiyon yapan …’ın olay tarihi itibarıyla Sağlık Meslek Lisesi 4. Sınıf öğrencisi olduğunun, işi öğrenmesi için doktor ve hemşirelerin onayı ile o sırada acil servise gelen davacıya enjeksiyon yaptığının, ancak …’ın olay tarihi itibarıyla acil serviste stajyer öğrenci olarak bulunmadığının, enjeksiyon yapılırken acil serviste görevli doktor ve hemşirelerin gözetiminde olmadığının anlaşıldığı, Adli Tıp Kurumu raporunda, davacıda oluşan arazın enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir bir komplikasyonu olduğu ve uygulanan tıbbi işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu yönünde görüş belirtilmişse de, enjeksiyon uygulamasının yetkili bir sağlık personelince veya onun gözetimi ve denetimi altında yapılmasının gerektiği, yetkisiz öğrenci tarafından sağlık görevlilerinin denetimi ve gözetimi olmadan yapılmasının sunulan sağlık hizmetinin özensiz ve denetimsiz biçimde kusurlu olarak işletildiğini gösterdiği ve oluşan zararın davalı idarece tazmin edilmesinin gerektiği, davacının rahatsızlığının devam edip etmediğinin tespiti ile son durumunun belirlenmesi amacıyla Gazi Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınan raporda, sağda siyatik sinirin ağır parsiyel nöropatisinin tespit edildiği ve %25 oranında vücut fonksiyon kaybı bulunduğunun belirtildiği, davacının efor kaybı da nazara alınarak maddi zararlarının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu, ayrıca bu olay nedeniyle yaşanılan elem ve üzüntünün karşılığı olmak üzere davacıya takdiren 1.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesi gerektiği gerekçesiyle, davacının maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ve 459.656,00 TL maddi tazminatın, 20.000,00 TL’lik kısmının idareye başvuru tarihinden, kalan 439.656,00 TL’lik kısmının ise miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, 1.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde ise, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetine yönelik tam yargı davalarında, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Öte yandan; Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükme bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin 1. fıkrasında, bu Kanun’da hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; ancak, davanın ihbarının Danıştay, mahkeme veya hâkim tarafından re’sen yapılacağı kurala bağlanmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, davanın taraflarının, müdahillerin ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduğu; 61. maddesinin 1. fıkrasında, taraflardan birinin, davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği; 66. maddesinde ise, üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabileceği hükümleri yer almaktadır.
Ayrıca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesinde, hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüş; aynı Kanun’un 280. maddesinde, bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği, raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği; 281. maddesinin 1. fıkrasında, tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Temyize Konu Kararın Hizmet Kusurunun Tespitine Yönelik Kısmının İncelenmesi;
Enjeksiyon uygulamasının yetkili personelin denetim ve gözetimi altında yapılması gerektiği, uyuşmazlıkta ise, enjeksiyonun yetkili olan personelin denetim ve gözetimi altında yapılmadığı hususu dosya kapsamında yapılan incelemede neticesinde anlaşıldığından, Bölge İdare Mahkemesinin davalı idarenin hizmet kusuruna ve tazmin sorumluluğuna yönelik gerekçesinde hukuki isabetsizlik bulunmamıştır.
Temyize Konu Kararın Maddi Tazminat İsteminin Kabulüne Yönelik Kısmının İncelenmesi;
Tazminat hukukunda, çağın gereklerine uygun olarak geliştirilen içtihatlarla, kişinin kalıcı sakatlığı nedeniyle uğramış olduğu beden gücü kaybına bağlı olarak gelirinde ve dolayısıyla mal varlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi “güç (efor) kaybı tazminatı” olarak adlandırılan tazminatın ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir. Beden gücü kaybına uğrayan kişinin günlük yaşamını ve çalışma hayatını sürdürebilmesi için zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç (efor) sarf ettiği gerçeğinden hareket edilerek zararı, bir anlamda, bu “fazladan sarf edilen gücün” oluşturduğu esası benimsenmiştir. Bu doğrultuda, idari faaliyetlerin neden ve etkisiyle kamu görevlilerinin veya diğer kişilerin güç (efor) kaybına dayanan maddi zararının idare hukukunun ilke ve kuralları uyarınca idarece tazmin edilmesi gerektiği hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin mal varlığının (patrimuanın) aktifinde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan toplam zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde ve gücünde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir.
Uyuşmazlıkta, davacının dava konusu olay nedeniyle % 25 oranında bedensel güç kaybına uğradığı, bu nedenle günlük yaşamını ve çalışma hayatını emsallerine ve eskiye nazaran daha fazla güç (efor) sarf ederek sürdürmek zorunda kalması nedeniyle maddi zararının bulunduğu açık olup, davacının güç (efor) kaybından doğan zararı;
Aktif dönemde, zarara uğranılan tarihten itibaren yasal emeklilik yaşı kabul edilen 65 yaşın sonuna kadar asgari geçim indirimi (AGİ) dahil net asgari ücrete (2022 yılına kadar AGİ dahil, 2022 yılından sonra AGİ hariç olmak üzere) çalışma gücü kaybı olan % 25 oranının uygulanması; pasif dönemde ise, davacının 65 yaşını ikmalinden TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosuna göre belirlenen muhtemel yaşam süresinin sonuna kadar geçecek süre için -bir çalışmanın karşılığı olmaması nedeniyle- AGİ hariç net asgari ücrete yine çalışma gücü kaybı oranının uygulanması suretiyle ortaya çıkacak miktarların toplanması suretiyle hesaplanmalıdır.
Söz konusu hesaplamada, gelecek yılların asgari ücretlerinin bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihte bilinen net asgari ücret miktarının her yıl %10 artırılmak ve %10 iskontoya tabi tutulmak suretiyle belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda; Bölge İdare Mahkemesince, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacının efor (güç) kaybından kaynaklanan maddi zararının bilirkişi marifetiyle hesaplanarak bir karar verilmesi gerekmekte olup, hükme esas alınabilecek nitelikte olmayan bilirkişi raporu uyarınca verilen maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmında hukuki isabet görülmemiştir.
Temyize Konu Kararın Manevi Tazminat İsteminin Kısmen Kabulüne, Kısmen Reddine Yönelik Kısmının İncelenmesi;
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının duyulan elem ve ıstırabı giderecek bir oranda olması gerekmektedir.
Dava konusu olayda, olayın gerçekleşme şekli ve zararın niteliği dikkate alındığında, Bölge İdare Mahkemesince takdir edilen manevi tazminat miktarının, uğranılan zarara göre orantısız ve düşük kaldığı, duyulan elem ve ıztırabı kısmen de olsa giderecek düzeyde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda; temyize konu kararın, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin kısmında hukuki isabet görülmemiştir.
Temyize Konu Kararın Faiz Başlangıç Tarihine ve Hükmedilen Nispi Karar Harcına Yönelik Kısmının İncelenmesi;
Bölge İdare Mahkemesince yeniden verilecek olan kararda, hükmedilen tazminat miktarlarının tamamına, davalı idarenin temerrüte düştüğü tarih olan, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi kapsamında yapılan başvurunun tebliğ edildiği tarihten itibaren faiz işletilmesi gerektiği; davanın sonucuna göre hükmedilecek olan nispi karar harcı yönünden ise, davacı tarafından peşin ödenen miktarın davalı idareden alınarak davacıya verilmesi, kalan kısmının ise davalı idareye tamamlatılması gerektiği şeklinde hüküm kurulması gerektiği kuşkusuzdur.
Temyize Konu Kararın Davanın İhbarına Yönelik Kısmının İncelenmesi;
Bölge İdare Mahkemesince, davalı idarenin tazmin yükümlülüğünün bulunduğuna hükmedilerek kısmen kabul, kısmen ret kararı verildiği dikkate alındığında; davalı idare, dava konusu olaya ilişkin olarak sorumluluğu olan kişi veya kişilere rücu edebileceğinden, bu kişilerin menfaatlerinin etkileneceği açıktır.
Bölge İdare Mahkemesince de davanın res’en ilgililere ihbar edilmesi yönünde karar alındığı, ancak, bu kararın menfaatleri etkilenebilecek olan ilgililere değil de davalı idareye tebliğ edildiği görülmüştür.
Bu itibarla; yukarıda belirtilen Kanun hükümlerinde öngörülen davanın ihbarı için geçerli koşulların oluştuğu anlaşılmakta olup, Bölge İdare Mahkemesince, davalı idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek kişi veya kişilerin tespit edilerek davanın res’en ilgili veya ilgililere ihbar edilmesi ve bu kişi veya kişilerin dava kapsamında hükme esas alınacak raporlar ile davanın esasına yönelik beyanlarının alınması sonrasında esas hakkında karar verilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 16/01/2023 tarihinde kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.