Danıştay Kararı 10. Daire 2020/2543 E. 2020/4032 K. 21.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2020/2543 E.  ,  2020/4032 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2020/2543
Karar No : 2020/4032

DAVACI : … Partisi
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … / …

DAVANIN_KONUSU : 28/03/2020 tarih ve 2324 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 29/03/2020 tarih ve 31083 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin öncelikle tamamının, bu talebin kabul görmemesi halinde;
– 28. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendindeki “örgüt mensubu olan hükümlülerle ilgili olarak” ibaresinin,
– 30. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinin,
– 34. maddesinin 2. fıkrasının (a), (b), (c), (ç) bentleri ile 4. ve 7. fıkralarının,
– 41. maddesinin,
– 72. maddesinin 2. fıkrasının (d) ve (e) bentleri ile 3, 5, 6, 8 ve 9. fıkralarının,
– 74. maddesinin 2. fıkrasının (ğ), (h), (j), (k) ve (p) bentlerinin,
– 75. maddesinin 5. fıkrasının,
– 76. maddesinin 3. ve 4. fıkralarının,
– 101. maddesinin 2, 3, ve 4. fıkralarının,
– 104. maddesinin 1. fıkrasının,
– 105. maddesinin 1. fıkrasının iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı siyasi parti tarafından, dava konusu Yönetmeliğin Anayasa’ya, Uluslararası Sözleşmelere ve İnsan Haklarına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, usul yönünden davacının dava açma ehliyetinin olmadığı, esas yönünden ise dava konusu düzenlemelerin hukuka uygun olduğu savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ :…
DÜŞÜNCESİ :Siyasi parti tarafından açılan davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesi uyarınca tetkik hakiminin raporu dinlenildikten sonra dosya incelendi, gereği görüşüldü.

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Dava; 28/03/2020 tarih ve 2324 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 29/03/2020 tarih ve 31083 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin öncelikle tamamının, bu talebin kabul görmemesi halinde ise yukarıda belirtilen maddelerinin iptali istemiyle açılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk Devleti olduğu; 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğu; 80. maddesinde de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil bütün Milleti temsil edecekleri kurala bağlanmış olup, söz konusu temsilin siyasi bir temsil olduğu, hukuki anlamda dava açmaya vekâlet niteliği taşımadığı açıktır.
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun ”Genel Başkan” başlığını taşıyan 15. maddesinde; partiyi temsil yetkisinin genel başkana ait olduğu; kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydı ile parti adına dava açma ve davada husumet yetkisinin, genel başkana veya ona izafeten bu yetkileri kullanmak üzere parti tüzüğünün göstereceği parti mercilerine ait olduğu kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanunun 2. maddesinde, iptal davalarının, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabilecekleri kurala bağlanmıştır.
İptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte; her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören yasa koyucu, iptal davaları için menfaat ihlalini, subjektif ehliyet koşulu olarak aramaktadır.
İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulunun, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılması ve sürdürülmesine ilişkin bir sorun olması dolayısıyla, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.
İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idari işlemlerin, ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği kabul edilmektedir.
Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilgisinin varlığı, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisinin, hukuken korunması gereken bir menfaat bağının bulunması dava açma ehliyeti için gerekli sayılmaktadır.
Bu bağlamda; dava konusu Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik ile davacı Siyasi Parti arasında güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisinin bulunduğunun kabulüne olanak bulunmadığından, davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

KARAR SONUCU
Açıklanan nedenlerle;
1-Davanın EHLİYET YÖNÜNDEN REDDİNE,
2-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Kullanılmayan … TL yürütmenin durdurulması harcı ile artan posta ücretinin isteği halinde davacıya iadesine,
4- Kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca … TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5- Kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 (otuz) gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 21/10/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun ”Genel Başkan” başlığını taşıyan 15. maddesinde; partiyi temsil yetkisinin genel başkana ait olduğu; kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak kaydı ile parti adına dava açma ve davada husumet yetkisinin, genel başkana veya ona izafeten bu yetkileri kullanmak üzere parti tüzüğünün göstereceği parti mercilerine ait olduğu kurala bağlanmıştır.
Davacı siyasi partinin ülke menfaatini gözeterek ülke çapında kamu yararı için faaliyet göstermek üzere teşkilatlanmış bir tüzel kişiliği olduğu göz önüne alındığında, hem hukukun tesisi hem de kamu yararı için, uyuşmazlık konusu düzenlemeye karşı dava açma ehliyetinin olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, davanın esasının incelenmesi gerektiği oyuyla, aksi yöndeki karara katılmıyorum.