Danıştay Kararı 10. Daire 2019/6979 E. 2023/766 K. 23.02.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/6979 E.  ,  2023/766 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2019/6979
Karar No: 2023/766

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

TEMYİZ EDEN MÜDAHİL
(DAVALI YANINDA) : …

DİĞER MÜDAHİL
(DAVALI YANINDA) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACILAR) : Kendi adına asaleten …, … ve …’ya velayeten …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMLERİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının kabule ilişkin kısmının davalı idare ve müdahil … tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, murisleri …’nun Fatsa Devlet Hastanesinde davacılardan …’nun doğumu sırasında uygulanan sezaryen ameliyatı ve sonrasında gelişen komplikasyonlar ile yanlış teşhis ve tedavi sebebiyle 05/11/2008 tarihinde vefat etmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık her bir davacı için ayrı ayrı 10.000,00 TL olmak üzere toplam 40.000,00 TL (miktar artırımı sonrası eş … için 480.881,10 TL, çocuklardan … için 14.212,14 TL ve … için 18.334,69 TL olmak üzere toplam 515.272,41 TL) maddi ve her bir davacı için ayrı ayrı 200.000,00 TL olmak üzere toplam 800.000,00 TL manevi tazminatın ölüm tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; ceza dava dosyasına sunulan Adli Tıp Kurumu raporu ile davalı idare personeli olan doktorun kusurunun sabit olduğunun anlaşıldığı, davanın çözümünde yeterli bilgi ve açıklamaları içerdiği anlaşılan hesaba yönelik bilirkişi raporuna yapılan itirazların yerinde görülmediği, manevi tazminat yönünden ise, manevi zararı doğuran olayın davacıların yakınlarının ölümü olması, ölen kişinin toplum içesindeki konumu, manevî zararı doğuran davalı idare eyleminin etkisi ve niteliği, hizmet kusurunun ağırlığı, zarar gören ile diğer davacılar arasındaki yakınlık ilişkisi dikkate alınarak takdir edildiği gerekçesiyle davanın, davacılardan … için 480.881,10 TL, çocuklardan … için 14.212,14 TL, … için 1.844,48 TL ve … için 18.334,69 TL maddi tazminat istemine ilişkin kısmının kabulüne, … için talep edilen 8.155,52 TL’lik kısmının ise reddine, … ile çocuklar … ve … için kabul edilen maddi tazminat taleplerinin 10.000,00’er TL’si ile … için kabul edilen 1.844,48 TL’nin davalı idareye başvuru tarihi olan 20/03/2014 tarihinden itibaren; … için 470.881,10 TL, çocuklardan … için 4.212,14 TL ve … için 8.334,69 TL’lik miktar artırımlarının ise miktar artırım tarihi olan 04/06/2018 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacılara ödenmesine, davacıların manevi tazminat isteminin, … ile …, … ve … için ayrı ayrı 100.000,00’er TL olmak üzere toplam 400.000,00 TL’lik kısmının kabulü ile anılan tutarın davalı idareye başvuru tarihi olan 20/03/2014 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davalı idare tarafından, olayın komplikasyon olarak değerlendirilebileceği, kusur bulunmadığı, buna rağmen ağır hizmet kusurunun varlığıyla tazminata hükmedildiği, hükmedilen manevi tazminatın fahiş olduğu, manevi tazminata idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilemeyeceği iddialarıyla; müdahil … tarafından, Ceza Mahkemesinde verilen kararın kesinleşmediği, Adli Tıp Kurumu raporunda tarafına kusur yüklenmesine rağmen kusur ile meydana gelen ölüm hadisesi arasındaki illiyet bağına yer verilmediği, hasta ve yakınlarının kendi istekleriyle izinli olarak evine gittiği, burada hekimin kusuru olmadığı, hastanın evinde rahatsızlığının artması sonrası hastayı sevk eden hekimin başka bir hekim olduğu, hasta yakınlarının ambulans yerine, kendi tercihleri ile özel araçla sevk yapmalarında tarafına kusur yüklenemeyeceği, hastanın asıl sorunları ve tedavisinin müdahaleyi yapan Dr. … olduğu, sevk edildiği hastanede vefat ettiği, olayda, komplikasyon ve malpraktis ayırımı yapılmadığı, hükmedilen tazminat miktarının günün sosyal ekonomik koşullarına göre fahiş olduğu iddialarıyla temyize konu kararın kabule ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır,

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen reddi, kısmen kabulü ile temyize konu kararın …, … ve …’nun maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabulüne yönelik kısmının onanması; …’nun maddi ve menevi tazminat istemlerinin kabulüne yönelik kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :

MADDİ OLAY :
Dosyanın incelenmesinden, davacılar murisi …’nun gebelik süreci devam ederken 16/09/2008 tarihinde sancılarının başlaması üzerine müracaat ettiği Fatsa Devlet Hastanesinde mükerrer seksiyo (tekrarlanan sezaryen) ile canlı bebek dünyaya getirdiği, operasyon takiplerinde bulantı ve kusma şikayetlerinin olması üzerine semptomatik tedavi uygulandığı, şikayetlerinin geçmemesi nedeniyle 19/09/2008 tarihinde genel cerrahi konsültasyonu yapıldığı ve önerilerde bulunularak ilave tetkikler istenildiği, 28/09/2008 tarihinde peritonit, ileus tanısı ile cerrahi servisine nakledildiği ve hastanın izinli olarak evine gönderildiği, şikayetlerinin artması üzerine 29/09/2008 günü İstanbul’a yakınlarının isteği üzerine sevk edildiği, 03/10/2008 günü Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine girişi yapılarak aynı gün kolon perforasyonu ön tanısı ile operasyona alındığı, takiplerinde anterokütan fistül nedeniyle 30/10/2008 günü tekrar ameliyat edildiği, yoğun bakımda takip edilen hastanın 06/11/2008 günü vefat ettiği, olayda davalı idarenin kusuru bulunduğu iddiasıyla davacılar tarafından öncelikle 20/03/2014 tarihli dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istemiyle idareye başvuru yapıldığı, idare tarafından başvuruya herhangi bir cevap verilmemesi üzerine de bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
…’nun ölüm olayı ile ilgili olarak doktor … hakkında … Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan E:… sayılı dava dosyasına sunulan Adli Tıp Kurumu raporunda; “…mükerrer seksiyo ile doğum yapanlarda karın içi yapışıklıkların olmasının beklenir bir durum olduğu ve yapışıklıkları bulunan gebede 3. seksiyo sırasında yapışıklıklar nedeniyle barsak perforasyonu oluşabileceği, bu vakıada da sezeryan ameliyatı sonrasında kusma ve bulantı şikayetlerinin olması üzerine 19/09/2008 tarihinde istenilen genel cerrahi konsültasyonu sonucu önerilen takip ve tedavi neticesinde distansiyon azaldığı, karın ağrısı, defansrebaund olmadığı, lökositozu azaldığı, 22/09/2008 tarihinde gaz gaita çıkışı olması, ağızdan alıyor olması, bulantı ve kusması olmaması nedeniyle medikal tedaviye devam edildiği, 26/09/2008 tarihli batın Usg incelemesinde batında bol serbest sıvı ve yer yer sıvı içinde septalar ve hava imajları izlendiği, yaygın gaz nedeniyle barsakların değerlendirilemediği, diğer batın içi organlarda patoloji izlenmediği, hastanın genel durumunun iyi olması ve isteği üzerine izinli olarak evine gittikten sonra şikayetlerinin artması üzerine 29/09/2008 günü sevk edilmesi, sevk tarihinden 4 gün sonra üniversite hastanesine giriş yapması ve burada yapılan ameliyat sırasında batında saptanan bulgular ile biyopsi materyalinin patolojik incelemesinde, transmuralhemorajik nekroz, perforasyon alanı ve peritonit saptandığı birlikte değerlendirildiğinde; 26/09/2008 tarihinde batın Usg’de saptanan bulgular itibariyle hastanın ayakta direkt batın grafisi çekilerek akut batın yönünden hastanede müşahade altında tutulması gerektiği, sevk kararı alınması durumunda da sevk koşulları sağlanarak ambulans ile sevk edilmesi gerektiğinden, genel cerrahi uzmanı …’in kusurlu olduğu, doğumu gerçekleştiren kadın doğum uzmanı ile sonraki aşamada takip ve tedavisini yapan genel cerrahi uzmanı hekim tarafından yapılan takip ve tedavilerin ise tıp kurallarına uygun olduğu…” yönünde mütalaada bulunulduğu, söz konusu davada doktor …’in taksirle ölüme neden olma suçunu işlediği sabit görüldüğünden 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı ve cezasının 12.100,00 TL adli para cezasına çevrildiği görülmektedir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

A) Temyize Konu Kararın …, … ve …’nun Maddi ve Manevi Tazminat İstemlerinin Kabulüne Yönelik Kısımlarının İncelenmesi,
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın anılan kısımları usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

B) Temyize Konu Kararın …’nun Maddi Tazminat İsteminin Kabulüne Yönelik Kısmının İncelenmesi;
Eşin ölümü durumunda onun desteğinden yoksun kalan diğer eş yararına, kural olarak destekten yoksun kalınan süre ile sınırlı olarak hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerekmektedir. Sağ kalan eşin yeniden evlenmesi durumunda da, ölen eşin desteğine olan ihtiyacı yeni evlilik ile sona ereceğinden, sağ kalan eş yararına sadece yeniden evlenme tarihine kadar olan süre ile sınırlı olarak hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerekmektedir.
Temyize konu Mahkeme kararına esas alınan 10/04/2018 tarihli hesap bilirkişi raporunda, müteveffanın eşi … yönünden rapor tarihinden sonraki döneme ilişkin olarak hesaplanan tazminattan %9 oranında evlenme şansı indirimi uygulanmak suretiyle maddi zarar hesaplanmış ise de, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) sitemi üzerinden yapılan incelemede, davacılardan …’nun, 25/01/2010 tarihinde yeniden evlendiği anlaşıldığından yeniden evlenme tarihinden itibaren ölen eşin desteğine olan ihtiyacının sona erdiği açıktır.
Bu durumda; “gerçek mevcut iken varsayıma gidilemeyeceği” yolundaki tazminat hukuku ilkesi uyarınca, davacı …’nun destekten yoksun kalma zararının, eşinin ölüm tarihinden yeniden evlendiği tarihe kadar olan dönemle sınırlı olarak hesaplanması gerekirken, bu husus dikkate alınmadan yapılan hesaplama uyarınca adı geçen davacı yararına maddi tazminata hükmedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Diğer taraftan, ölenin eşine 5434 sayılı Kanun’a göre dul aylığı bağlanması, ölenin prim ödemek suretiyle kapsamında bulunduğu sosyal güvenlik sisteminin verdiği bir hak olup, idarenin tazmin sorumluluğunu doğuran olay nedeniyle sağlanan yarar niteliğinde bulunmadığından, davacı …’nun yeniden evlendiği tarihe kadar ödenen aylıklarla ilgili peşin sermaye değerlerinin idarece ödenmesi gereken tazminat tutarından indirilmemesi gerektiği de açıktır.

C) Temyize Konu Kararın …nun Manevi Tazminat İsteminin Kabulüne Yönelik Kısmının İncelenmesi;

Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Tam yargı davalarının ve manevi tazminatın belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı olacak şekilde belirlenmesi, bununla birlikte olayın meydana geliş şekli ve idari faaliyetin niteliği gözetilerek hakkaniyetli bir tutarı aşmaması gerekmektedir.

Bu durumda, dava konusu olay nedeniyle davacı … için hükmedilen manevi tazminat miktarının yüksek olduğu, özellikle davacı …’nun eşinin vefatından 15 ay sonra yeniden evlendiği de dikkate alındığında benzer olaylara göre daha yüksek belirlenmesini gerektiren özel bir durumun bulunmadığı kanaatine varıldığından, manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak hükmedilecek manevi tazminat miktarının davacı … bakımından yeniden belirlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, temyize konu kararın davacı …’nun manevi tazminat isteminin kabulüne yönelik kısmında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU :

Açıklanan nedenlerle;
1-Davalı idarenin ve müdahil …’in temyiz istemlerinin kısmen REDDİNE, kısmen KABULÜNE,
2-Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının davacılar …, … ve …’nun maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabulüne yönelik kısımlarının ONANMASINA, davacı …’nun maddi ve manevi tazminat isteminin kabulüne yönelik kısımlarının BOZULMASINA,
3-Bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4-2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/02/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.