Danıştay Kararı 10. Daire 2019/6549 E. 2020/6521 K. 17.12.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/6549 E.  ,  2020/6521 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2019/6549
Karar No: 2020/6521

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Üniversitesi Rektörlüğü
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının davacı tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde tarafına uygulanan tetkik ve tedavilerde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla 5.000,00 TL maddi ve 290.000,00 TL manevi olmak üzere toplamda 295.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dosya nezdinde yaptırılan bilirkişi incelemesi uyarınca düzenlenen Adli Tıp Kurumu Adli Tıp 2. İhtisas Kurulunun … tarih ve … sayılı raporu doğrultusunda davacıya Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde yapılan tetkik ve tedavilerde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayalı olduğu ileri sürülerek Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, olayda idarelerinin hizmet kusurunun bulunmadığının bilirkişi raporuyla sabit olduğu belirtilerek davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulması, maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının ise onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

TEMYİZ İSTEMİNE KONU MAHKEME KARARININ, MADDİ TAZMİNAT İSTEMİNİN REDDİNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN;

HUKUKİ DEĞERLENDİRME;
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın maddi tazminatın reddine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

TEMYİZ İSTEMİNE KONU MAHKEME KARARININ, MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNİN REDDİNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN;

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY:
Davacı, Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde 22/05/2008 tarihinde canlı donörden böbrek transplantasyonu operasyonu olarak 24/06/2008 tarihinde hastaneden taburcu edilmiş, ancak ilerleyen süreçte kreatininin yükselmesi, sık sık enfeksiyon kapması ve ateş yükselmeleri sebebiyle aralıklarla hastaneye yatmaya başlamış, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan USG ve diğer tahliller sonucunda katetere ait görünüm saptanması üzerine ameliyat sırasında böbrekte kalan kateterin çıkartılmasının ihmal edildiği ve bunun da enfeksiyona sebebiyet vererek böbrek yetmezliğine neden olduğu, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla davalı idareye başvurmuş, yapılan başvurunun reddi üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
İdare Mahkemesince olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespitine yönelik olarak Adli Tıp 2. İhtisas Kurulundan alınan 04/02/2015 tarihli raporda sonuç olarak; “Kronik böbrek yetmezliği olan davacıya 22/05/2008 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde canlı donörden yapılan böbrek nakli ameliyatının endikasyonu bulunduğu, tedavi ve takibinin aynı şart ve ahvalde yapılan tıbbi uygulamalara benzer şekilde tıp kurallarına uygun olarak gerçekleştirildiği, taburcu edildikten sonra döndüğü İstanbul’da takip ve tedavisinin devam ettirildiği, tranplante böbreğin gerçekte başka bir insana ait olması nedeniyle bu böbrekte tedricen gelişen fonksiyonel kapasitedeki düşme ve rejeksiyon hallerinin alınan tüm önlem ve tedavi girişimlerine rağmen beklenen, fakat önlenemeyen bir komplikasyon olarak değerlendirildiği, her ne kadar ameliyat esnasında davacının vücudunda katater unutulduğundan bahsedilmiş ise de, dosyada mevcut 05/03/2010 tarihli üst batın BT’si ile 13/03/2013 tarihli ultrasonografisinin kurulumuzca incelenmesinde söz konusu katetere ait olabilecek imaj görülmediği cihetle; davalı hekimlere atfı kabil ihmal ya da kusur tespit edilmediği oybirliği ile mütalaa olunur.” yönünde görüş bildirilmiştir.
Davacıya ait İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinin 29/03/2010 tarihli epikriz raporunda “kateter imajı saptandığı, operasyon gerektiği, operasyon için hastanın nakil olduğu merkezde daha iyi değerlendirilebileceği” yönünde tespitlere yer verilmiş, davacının Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde muayene olması üzerine hakkında düzenlenen 14/04/2010 tarihli Üst Batın Ultrasonografi raporunda yine aynı şekilde” katetere ait görünüm saptantığı” belirlenmiş, ayrıca davacı tarafından dosyaya sunulan özel bir görüntüleme ve tanı merkezinin 05/04/2013 tarihli raporunda “katater” tespiti yapılmıştır. Her ne kadar davacının karnında kateter unutulduğu iddiasına yönelik olarak bilirkişi raporunda yapılan incelemede katetere ait olabilecek imaj görülmediği belirtilse de tıbbi kayıtlardaki bu çelişki davacının idarenin kusurunun bulunduğu yönünde ömür boyu şüphe duymasına bunun ise endişe ve üzüntüye yol açacağı açıktır.
Bu durumda, olayda hatalı tıbbi uygulama yapıldığı ortaya konulamadığından maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, yukarı belirtildiği şekilde, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacıda ömür boyu sürebilecek endişe ve üzüntü oluşacağından davacının manevi tazminat talebinin, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilerek makul ölçülerde değerlendirilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2. Davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, davacının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının ONANMASINA,
4. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.