Danıştay Kararı 10. Daire 2019/6515 E. 2020/7212 K. 30.12.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/6515 E.  ,  2020/7212 K.

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6515
Karar No : 2020/7212

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR): …, …, …, …
ve … ‘ya velayeten kendi adına asaleten …
VEKİLLERİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı (… Kurumu)
VEKİLİ : Av. Huk. Müş. …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının davacılar tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, yakınları … ‘nın doğum yapmak amacıyla Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurması üzerine doğum sonrası gerçekleşen rahatsızlık ve komplikasyonlar sonucu vefat etmesinde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla eş … için 50.000,00 TL maddi, 80.000,00 TL manevi, çocuklar …, …, … için ayrı ayrı 40.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi, diğer çocuklar … ve … için ayrı ayrı 50.000,00 TL maddi, 80.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla; Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun … tarih ve … sayılı raporunda, doğum eylemi ve sonrası ameliyata katılan ve ameliyattan sonra tedavi yapan hekimlere kusur atfedilemediğinden dava konusu olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, Mahkeme kararına esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunun hükme esas alınacak nitelikte olmadığı, rapora itiraz etme imkanının sağlanmadığı, Mahkemece eksik inceleme sonucu karar verildiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I) sayılı cetvelde yer alması nedeniyle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca taraf sıfatını haiz bulunduğundan bakılan davada hasım mevkiine alınan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun, 25/08/2017 tarih ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 203/1-ğ maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I) sayılı cetvelden çıkartılarak anılan Kanun Hükmünde Kararname’nin 184. maddesi ile Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü adıyla Sağlık Bakanlığının hizmet birimi olarak teşkilatlandırıldığı anlaşıldığından dosya Sağlık Bakanlığı husumetiyle ele alınarak Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
İLGİLİ MEVZUAT:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükme bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesiyle “bilirkişi” konusunda atıfta bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun’un 447. maddesinin 2. fıkrası ile mevzuatta 1086 sayılı Kanun’a yapılan atıfların, 6100 sayılı Kanun’un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
6100 sayılı Kanun’un “Bilirkişi raporunun verilmesi” başlıklı 280. maddesinde; bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği; raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise; tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda aktarılan düzenlemeler uyarınca, Mahkemelerce esas hakkında karar verilmeden önce, bilirkişi raporunun birer örneğinin taraflara tebliğ edilmesi ve bilirkişi raporuna tarafların itiraz edebilmelerine olanak tanınması, uygulanması zorunlu bir usul kuralıdır.
Dava dosyanın incelenmesinden; Mahkemece, 12/01/2015 tarihli ara kararı ile Adli Tıp Kurumu Başkanlığından, dava konusu olay hakkında İstanbul 26. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen kovuşturma kapsamında Adli Tıp Kurumundan alınan raporun temin edildiği, ancak rapor örneğinin taraflara tebliğ edilmeden esas hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmeden ve taraflara rapora itiraz hakkı tanınmadan, hukuki dinlenilme hakkının kısıtlanması suretiyle davanın esası hakkında karar verilmesinde usul hükümlerine ve adil yargılanma hakkına uygunluk görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/12/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; 141. maddesinde de davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının, yargının görevi olduğu, hükme bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesiyle “bilirkişi” konusunda atıfta bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun’un 447. maddesinin 2. fıkrası ile mevzuatta 1086 sayılı Kanun’a yapılan atıfların, 6100 sayılı Kanun’un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı kuralı getirilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un “Bilirkişi raporunun verilmesi” başlıklı 280. maddesinde; bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği; raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise; tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
Hükme esas alınan rapora yönelik yorumda/itirazda bulunma konusunda, etkin ve pratik imkânların sağlanmaması, adil bir yargılamanın gerçekleşmesini sağlayacaktır. Ancak raporundan hükümle birlikte haberdar olunması hali tek başına kararın bozulması sebebini oluşturmayacağından, yargılamanın bütününde, taraflara raporu incelemeleri, yorumda ve itirazda bulunabilmeleri için pratik ve etkin imkânların sunulmuş olup olamadığının incelenmesi gerektiği açıktır.
Somut olayda, hükme esas ve Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporun bu davada davacılara tebliğ edilmediği; ancak davacılar yakınının vefatı nedeniyle 26. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen kovuşturma kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporun, anılan Mahkemece taraflara gönderildiği; yargılama sürecinde, davacıların; raporu inceleme, yorumda bulunma imkânı olduğu görülmektedir.
Davacılar vekilinin temyiz dilekçesi incelendiğinde de, raporun tebliğ edilmemesi hususuna itirazı bulunmakla birlikte, asıl iddiasının; rapor alınan Adli Tıp Kurumunun, davalı Sağlık Bakanlığına bağlı olduğu, bu rapora itibar etmedikleri, bu nedenle tarafsız bilirkişi heyetinden rapor alınmasının ve davanın bu doğrultuda incelenmesi olduğu anlaşılmaktadır.
Gelinen bu aşamada, hükme esas alınan, Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen ve davacıların zaten haberdar oldukları raporun; bu dava kapsamında, davacı tarafa tebliğinin, adil yargılama hakkının kullanılması sonucunu doğurmayacağı açıktır.
Bu durumda; davacılar yakınının 06/10/2011 tarihinde vefatı nedeniyle açılan ve doğrudan yaşam hakkını ilgilendiren davanın temyiz aşamasında, bilirkişi raporunun; somut verilere dayanıp dayanmadığı, bilimsel değerlendirme içerip, içermediği; bilirkişi raporunun hükme esas alınması halinde, kişilerin anayasal haklarını korumaya yönelik yeterli yargısal güvence sağlayıp sağlamayacağı yönünden değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği, bu inceleme yönteminin, adil yargılama hakkının kullanılması ve yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesine uygun olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenle, temyize konu İdare Mahkemesi kararının, açıklanan çerçevede incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerekirken, aksi yönde oluşan Daire kararına katılmıyorum.