Danıştay Kararı 10. Daire 2019/6340 E. 2020/3580 K. 12.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/6340 E.  ,  2020/3580 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6340
Karar No : 2020/3580

TEMYİZ EDEN (DAVACI): …
VEKİLİ: Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI): … Üniversitesi Rektörlüğü
VEKİLİ: Av. …

İSTEMİN_KONUSU: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacı tarafından, Van İpekyolu Devlet Hastanesinde tüberküloz şüphesiyle Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevki sonrasında, yanlış olarak tüberküloz teşhisi konulduğu ve tedavi uygulandığından bahisle idarenin hizmet kusuru işlediği ileri sürülerek uğranılan zararlara karşılık … TL maddi, … TL manevi tazminatın yanlış tedavinin başladığı 10/06/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K:… sayılı kararıyla; olaya ilişkin olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyelerince hazırlanan bilirkişi raporunda özetle, davacının özellikle tomografi bulgularının tüberküloz hastalığını düşündürdüğü balgam numunesinde yapılan ARB boyama negatif olsa da görüntüleme bulguları ile hastanın klinik semptomları nedeniyle tecrübi antitüberküloz tedaviye başlamanın genel tıp bilgisine uygun olduğu, bu tür vakalarda tercübi tedaviye başlanmayıp 2 ay sonra tanı kesinleşip tedaviye başlanmasının hastanın sağlığı açısından ve bulaşıcılık özelliği olan tüberküloz hastalığının toplum sağlığı açısından daha ciddi tehdit oluşturabileceği, ayrıca uygulanan tedavinin davacı üzerinde tazminat gerektirecek şekilde kalıcı ya da geçici zarar bıraktığına ilişkin herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı, davalı idareye ve hekimlere atf-ı kabil kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirildiği, bu itibarla, davacıya Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde konulan tüberküloz teşhisinde hizmet kusuru bulunmadığının anlaşıldığı, davacıya tazminat ödenmesine imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından, röntgen ve tahlil sonuçları negatif olmasına rağmen tüberküloz tedavisi başlandığı, bu tedavide kullanılan ilaçların sağlıklı bir insanda bazı şikayetlere yol açma ihtimalinin bilirkişi raporunda irdelenmediği, bilirkişi raporuna itiraz süresi dolmadan karar verildiği, dosyanın Adli Tıp Kurumuna bilirkişi incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI: Davalı idare tarafından, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ: …
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacının, rahatsızlanarak 24/05/2010 tarihinde Van İpekyolu Devlet Hastanesine başvurduğu, yapılan tetkik ve tahliller sonucu tüberküloz şüphesiyle Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildiği, burada yapılan tahlil ve tetkiklerin ardından tüberküloz tanısıyla tedavi ve takip için Van Verem Savaş Dispanserine sevk edildiği, 09/06/2010 tarihinde bir aylık tüberküloz tedavisine başlandığı, daha sonra 12/07/2010 tarihinde İzmir Suat Eren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan muayenesinde pnömoni teşhisiyle tüberküloz teşhisinin kaldırıldığı, bu hususun Verem Savaş Dispanserine bildirilmesi üzerine, “Türberküloz değildir” kararı verilerek dosyasının kapatıldığı anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Öte yandan, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2, 3 ve 16. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 08/12/2014 tarihli bilirkişi raporunda özetle, davacının özellikle tomografi bulgularının tüberküloz hastalığını düşündürdüğü, balgam numunesinde yapılan ARB boyama negatif olsa da görüntüleme bulguları ile hastanın klinik semptomları nedeniyle tecrübi antitüberküloz tedaviye başlamanın genel tıp bilgisine uygun olduğu, bu tür vakalarda tercübi tedaviye başlanmayıp 2 ay sonra tanı kesinleşip tedaviye başlanmasının hastanın sağlığı açısından ve bulaşıcılık özelliği olan tüberküloz hastalığının toplum sağlığı açısından daha ciddi tehdit oluşturabileceği, ayrıca uygulanan tedavinin davacı üzerinde tazminat gerektirecek şekilde kalıcı ya da geçici zarar bıraktığına ilişkin herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı, davalı idareye ve hekimlere atf-ı kabil kusur bulunmadığı, yönünde görüş bildirilmiştir.
Söz konusu raporda, davacının özellikle tomografi bulgularının tüberküloz hastalığını düşündürdüğünün belirtildiği ancak konuyla ilgili göğüs hastalıkları uzmanı katılımı olmadan olay hakkında görüş verildiği anlaşılmaktadır.
Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, davacının muayene ve tedavi sürecine ilişkin dosyadaki tüm belgelerin Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, ilgili (göğüs hastalıkları uzmanı gibi) uzmanların oluşturduğu İhtisas Dairesi Kurulundan, taraf iddialarının açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı bir rapor alınarak, davacıya konulan teşhis ve uygulanan tedavinin tıp kurallarına uygun olup olmadığı, bu teşhisin yanlış olması durumunda, uygulanan tedavinin davacı üzerinde kalıcı veya geçici bir zarar bırakıp bırakmayacağı, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı hususlarının belirlenmesi gerekirken, uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Öte yandan, davacıya, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde hatalı olarak tüberküloz teşhisi konulmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranılan zararlara karşılık toplam … TL tazminatın ödenmesine karar verilmesi isteminden kaynaklanan işbu davanın ihbarı için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile anılan maddenin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 61. ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca gerekli koşulların oluştuğu anlaşılmakta olup, Mahkemece, esastan yeniden karar verilirken dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek kişi veya kişilerin tespit edilerek davanın res’en ilgililere davaya müdahil olabilme haklarını kullanabilmelerini teminen davanın ihbarı gerektiği açıktır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.