Danıştay Kararı 10. Daire 2019/6331 E. 2020/4042 K. 21.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/6331 E.  ,  2020/4042 K.

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6331
Karar No : 2020/4042

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : …. Bakanlığı
(Mülga … Kurumu)
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACILAR) : Kendi Adına Asaleten Çocukları … ve
…’ya Velayeten …
VEKİLLERİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, murisleri olan …’nın Bursa Devlet Hastanesinde gördüğü tıbbi müdahaleler nedeniyle hayatını kaybetmesi sonucu uğranıldığı ileri sürülen … için 1.000,00 TL (miktar artırım ile 119.996,32 TL), … için 1.000 TL (miktar artırım ile 26.904,87 TL), … için 1.000 TL (miktar artırım ile 13.355,24 TL) maddi, davacılardan her biri için 30.000,00’er TL manevi olmak üzere toplam 3.000 TL (miktar artırım ile 160.256,43 TL) maddi, 90.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararıyla; olaya ilişkin olarak ilgililer hakkında yürütülen ceza soruşturması kapsamında Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan … tarih ve … sayılı raporda özetle, kişinin 21/08/2012 tarihi saat 11:05’te fenalaştığı, bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayetiyle ambulans çağrılması üzerine acil doktoru …’ın hastayı olay yerinde 10 dakika muayene ettiği, alınan ifadesine göre İYE tanısı ile Emojet ampul uyguladığı dikkate alındığında, bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayeti olan hastanın EKG’sinin çekilmemesi ve hastaneye sevk edilmemesi nedeniyle kusurlu olduğu, yönünde görüş bildirildiği, dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile anılan rapor birlikte değerlendirildiğinde, davacıların yakını …’nın ölümünde davalı idarenin ağır hizmet kusurunun bulunduğu, davacıların maddi zararlarının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde hazırlanan … tarihli raporda, …’nın ölümü nedeniyle, davacılardan …’nın destekten yoksun kaldığı tutar 119.996,32 TL, …’nın 26.904,87 TL, …’nın ise 13.355,24 TL olduğunun belirtildiği, bu durumda, davacılardan … için 119.996,32 TL, … için 26.904,87 TL, … için 13.355,24 TL olmak üzere toplam 160.256,43 TL maddi zararın davalı idarece yasal faiziyle birlikte tazmin edilmesi gerektiği, dava konusu olayda, davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle davacıların eşi ve annelerini kaybetmeleri sonucu ağır elem, üzüntü, sıkıntı duydukları, davacılardan … için takdiren 20.000,00 TL, çocuklar … ve … için (ayrı ayrı) 30.000,00 TL olmak üzere toplam 80.000,00 TL manevi tazminat istemlerinin karşılanması, fazlaya ilişkin talebin ise reddi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle davacıların toplam 160.256,43 TL maddi tazminat isteminin kabulüne, toplam 80.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin fazlaya ilişkin kısmının reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, olayda davalı idarenin ağır hizmet kusurunun bulunmadığı, hükmedilen tazminat tutarının çok yüksek olduğu, destekten yoksun kalma payları hesabının Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğu, harçtan muaf olmasına rağmen nispi karar harcına davalı idare aleyhine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I) sayılı cetvelde yer aldığı cihetle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 2/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca taraf sıfatını haiz bulunduğundan bakılan davada hasım mevkiine alınan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’nun, 25/08/2017 tarih ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 203/1-ğ maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I) sayılı cetvelden çıkartılarak anılan Kanun Hükmünde Kararname’nin 184. maddesi ile Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü adıyla Sağlık Bakanlığının hizmet birimi olarak teşkilatlandırıldığı anlaşıldığından, dosya sadece Sağlık Bakanlığı husumetiyle ele alınıp, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenerek dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılar murisi …’nın, 21/08/2012 tarihinde saat 11.05’te evinde bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayetiyle fenalaştığı, bunun üzerine saat 11.16’da kızı tarafından ambulans çağrıldığı, saat 11.21’de gelen sağlık ekibinin hastayı muayene ettiği, bilincinin açık T.A.:11/8 olduğu, idrar yolu enfeksiyonu tanısıyla antiemetik bir ilaç olan Emojetin kas içine enjekte edilerek saat 11.32’de evden ayrıldıkları, ancak hastanın şikayetlerinin artması üzerine saat 12.05’te tekrar ambulans çağrıldığı, saat 12.11’de daha önce gelen sağlık ekibinin eve ulaştığı, müteveffanın tansiyonunun alınamadığı, bilincinin konfüze olduğu, bunun üzerine ambulansla Bursa Devlet Hastanesine götürüldüğü, burada serebrovasküler olay?, aort disseksiyonu? ön tanılarıyla kan tetkikleri ile kranyo CT ve toraks CT istendiği, kranyo CT çekildiği, ancak toraks CT çekilirken kardiyak arrest geliştiği, resüsitasyona cevap alınamaması üzerine saat 14.30’da ex kabul edildiği, yapılan otopsisinde kişinin ölümünün kalp hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğunun saptandığı, davacılar tarafından, 27/06/2013 tarihinde dava konusu olay nedeniyle uğranılan zararların tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunulduğu, bu başvurunun reddi üzerine 12/09/2013 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Öte yandan, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2, 3 ve 16. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, ilgililer hakkında başlatılan ceza soruşturması kapsamında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan … tarih ve … sayılı raporda özetle, “kişinin 21/08/2012 tarihi saat 11:05’te fenalaştığı, bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayetiyle ambulans çağrılması üzerine doktor …’ın hastayı olay yerinde 10 dakika muayene ettiği, alınan ifadesine göre İYE tanısı ile Emojet ampul uyguladığı dikkate alındığında, bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayeti olan hastanın EKG’sinin çekilmemesi ve hastaneye sevk edilmemesi nedeniyle kusurlu olduğu”, kişiye müdahalede bulunan diğer doktorların uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu, ilgili diğer doktorlara atfı kabil kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.
Kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği yönündeki tıbbi ihmale dayalı tam yargı davalarında, hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ilk derece mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesinde, bilirkişinin somut tıbbi verileri kullanarak, sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle her türlü şüpheden uzak, nesnel bir sonuca varması ve buna göre de somut gerekçelerle kanaat bildirmesi gerekmekte olup, bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bununla birlikte bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Doğrudan sağlık hakkını ilgilendiren bu tür davalarda, olayların oluşumuna ilişkin olarak delilleri değerlendirmekle görevli olan mahkemelerce, somut verilere dayanmayan, bilimsel değerlendirme içermeyen, yalnızca varsayıma dayalı olarak görüş bildiren bilirkişi raporlarının hükme esas alınması halinde, kişilerin anayasal haklarını korumaya yönelik yeterli yargısal güvence sağlanmamış olacaktır.
Davacılar murisi …’nın, 21/08/2012 tarihinde saat 11.05’te evinde bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayetiyle fenalaşması üzerine çağrılan ambulansta gelen doktor … hakkında görevi kötüye kullanmak ve taksirle ölüme neden olmak suçları dolayısıyla açılan ceza davasında … Asliye Ceza Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararıyla, taksirle ölüme neden olma suçu bakımından, ölüm olayının kalp krizinden gerçekleşmesi ve alınan doktor raporunda müdahale edildiği takdirde dahi hastanın kurtulmasının kesin olmadığının belirtilmesi karşısında atılı suçun unsurları oluşmadığından beraatine, görevi kötüye kullanmak suçu bakımından, göğüs ağrısı bulantı ve kusma şikayeti olan hastanın EKG’sinin çekilmemesi ve hastaneye götürülmemesi nedeniyle kusurlu olduğu, bu şekilde görevini ihmal ettiğinden 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın temyiz edilmemek suretiyle taksirle ölüme neden olma suçu yönünden 26/06/2014 tarihinde, görevi kötüye kullanmak suçu yönünden 18/07/2014 tarihinde kesinleştiği görülmektedir.
İdare Mahkemesince hükme esas alınan raporda, müteveffanın 21/08/2012 tarihi saat 11:05’te fenalaşması üzerine bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayetiyle ambulans çağrıldığı, doktor …’ın hastayı olay yerinde 10 dakika muayene ettiği, bulantı, kusma ve göğüs ağrısı şikayeti olan hastanın EKG’sinin çekilmemesi ve hastaneye sevk edilmemesi nedeniyle kusurlu olduğu belirtilmekle birlikte, hastanın EKG’sinin çekilmemesi ve hastaneye sevk edilmemesinin ölüme ne oranda etkisinin olduğu hususunda değerlendirme yapılmadığı, ayrıca Adli Tıp Kurumu raporunda kardiyoloji uzmanı katılımı olmadan görüş bildirildiği, adı geçen doktorun müteveffanın ölümüne taksirle sebebiyet vermediği de dikkate alındığında, davacılar murisinin vefatında davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının açık ve net olarak ortaya konmadığı, anılan bilirkişi raporunun, yeterli, objektif, bilimsel açıklama ve değerlendirmeleri içermediği ve hükme esas alınabilecek nitelikte bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, müteveffanın muayene ve tedavi sürecine ilişkin dosyadaki tüm belgelerin Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, ilgili (kardiyoloji uzmanı gibi) uzmanların oluşturduğu İhtisas Dairesi Kurulundan, davacılar murisinin bulantı kusma göğüs ağrısı şikayetleri bulunduğu dikkate alındığında, EKG’sinin çekilmesi ve hastaneye sevk edilmesinin gerekip gerekmediği, EKG’sinin çekilmemesi ve hastaneye sevk edilmemesinin hastanın ölümünde etkisinin olup olmadığı, hastaneye götürüldükten sonraki süreçte teşhis ve tedavisinde gecikme bulunup bulunmadığı, teşhis sürecinde gereken dikkat ve özenin gösterildiğinden söz edilip edilemeyeceği, müteveffaya uygulanan tıbbi ameliyelerin tıp kurallarına uygun şekilde yapılıp yapılmadığı hususlarında, taraf iddialarının açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı bir rapor alınarak, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda; uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan, müteveffaya, Bursa Devlet Hastanesinde yapılan tıbbi ameliyelerde idarenin hizmet kusuru bulunduğundan hayatını kaybettiğinden bahisle uğranıldığı iddia edilen toplam 160.256,43 TL maddi, 90.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi isteminden kaynaklanan işbu davanın ihbarı için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile anılan maddenin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 61. ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca gerekli koşulların oluştuğu anlaşılmakta olup, Mahkemece, esastan yeniden karar verilirken dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek kişi veya kişilerin tespit edilerek davanın res’en ilgililere davaya müdahil olabilme haklarını kullanabilmelerini teminen davanın ihbarı gerektiği açıktır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın kısmen kabulü, kısmen reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararının kabule ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.