Danıştay Kararı 10. Daire 2019/6326 E. 2020/4036 K. 21.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/6326 E.  ,  2020/4036 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6326
Karar No : 2020/4036

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- …

6- …
VEKİLLERİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Üniversitesi Rektörlüğü

VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, murisleri …’nin Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi beyin sinir cerrahisi servisinde 13/09/2011 tarihinde geçirdiği ameliyat sonrasında hastane enfeksiyonuna maruz kalması nedeniyle 28/12/2011 tarihinde ölmesi olayında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle ölenin eşi … için 72.000,00 TL, engelli çocuğu … için 120.000,00 TL olmak üzere 192.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacıların herbiri için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 180.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 372.000,00 TL tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olaya ilişkin olarak Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan 28/05/2014 tarih ve 2467 sayılı raporda, kişinin şikayetleri nedeniyle götürüldüğü Kahramanmaraş Devlet Hastanesinde gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu, uygun endikasyon ile Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesine sevk edildiği, burada da gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu ve uygun endikasyon ile ameliyata alındığı, postop yoğun bakım ünitesinde takiplerinin yapıldığı, gerekli konsültasyonların yapıldığı, konsültasyonlar doğrultusunda uygun tetkikler yapılarak uygun antibioterapisinin verildiği, bu nedenlerle davalı idareye yönelik hizmet kusuru tespit edilemediği, yönünde görüş bildirildiği, ancak, müteveffanın vefatında hastane enfeksiyonun etkisinin ne olduğunun açıklanmadığı, anılan hastanede hastane enfeksiyonunun önlenmesi için uyulması gereken kuralların belirlendiği belirtilmekle birlikte anılan kurallara uyulması noktasında gerekli olan takibin davalı idarece yapılıp yapılmadığı ve anılan enfeksiyonun oluşmasında hastane personelinin ihmalinin bulunup bulunmadığı hususunun açıklanmadığı, ayrıca uyuşmazlığın esasının müteveffanın hastane enfeksiyonuna maruz kalması sebebiyle vefat etmesine dayanması hususu dikkate alındığında anılan kurulda enfeksiyon uzmanının yer alması gerekirken söz konusu kurulda enfeksiyon uzmanına yer verilmediği, Mahkemenin 25/06/2014 tarihli ara kararı üzerine bu hususların kesin ve net bir sonuca bağlandığı ek bilirkişi raporunun hazırlanmasının istenilmesi üzerine aynı İhtisas Kurulunca hazırlanan 22/10/2014 tarih ve 4049 sayılı raporda ise, kişinin şikayetleri nedeniyle götürüldüğü Kahramanmaraş Devlet Hastanesinde gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu, uygun endikasyon ile Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesine sevk edildiği, burada da gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu ve uygun endikasyon ile ameliyata alındığı, postop yoğun bakım ünitesinde takiplerinin yapıldığı, gerekli konsültasyonların yapıldığı, konsültasyonlar doğrultusunda uygun tetkikler yapılarak uygun antibioterapisinin verildiği, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesinde çalışan bir enfeksiyon komitesinin mevcut olduğu, ilgili mevzuata uygun olarak kontrol programının uygulandığı, düzenli olarak sağlık personeli eğitiminin yapıldığı, komitenin Sağlık Bakanlığının belirlediği kriterlere uygun olarak surveyans yaptığı ve hastane enfeksiyon hızları, etkenleri, direnç partnerleri hususlarını içeren surveyans raporu hazırlayarak ilgili bölümlere ilettiği, ilgili bölümlerin enfeksiyon hızları ve bu hızlardaki değişiklikler, enfeksiyon kontrolü ile ilgili toplantılar yapıldığı, değerlendirme sonuçlarının düzenli aralıklarla yönetime sunulduğu, enfeksiyon kontrolü antibiyotik ve dezenfektan kullanımı ile ilgili sterilazsyon uygulama politikalarının belirlendiği, bu nedenlerle davalı idareye yönelik hizmet kusuru tespit edilemediği, yönünde görüş bildirildiği, anılan raporlar ile dosyada bulunan diğer tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, davalı idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığının anlaşıldığı, söz konusu olaydan dolayı davalı idarenin, davacıların uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararların tazmini ile sorumlu tutulabilmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, dosya kapsamında bulunan ve davalı idarece sunulan yazıda, zaman zaman enfeksiyon kontrol önlemlerinde veya temizlik hizmetlerinde aksama meydana geldiği, bazı nedenlerle ilaç temin ihalelerinin ertelendiği, en etkili enfeksiyon tedavisi ilacının 26/08/2011-28/12/2011 tarihleri arasında davalı idareye bağlı hastanenin eczanesinde bulunmadığı hususlarının belirtildiği, davacılar murisi ile birlikte iki kişinin daha aynı tarihlerde hastane enfeksiyonu nedeniyle vefat ettiği hususunun raporda irdelenmediği, hastanenin enfeksiyon oluşmaması için gerekli tedbirleri almadığı, oluşan enfeksiyonu yok etmek için gerekli çalışmaların yapılmadığı, müteveffa ve yakınlarının hastane enfeksiyonu hakkında bilgilendirilmediği, aydınlatılmış onamlarının alınmadığı, hastanede bulunması zorunlu ilaçların bulundurulmadığı, ilaçların büyük çoğunluğunun müteveffa yakınları tarafından temin edildiği, enfeksiyon belirdiğinde derhal kullanılması gereken ilacın hastane eczanesinde olmamasının ağır hizmet kusuru olduğu ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, dosya kapsamında bulunan raporlar ve diğer bilgi belgeler birlikte değerlendirildiğinde, olayda davalı idareye atfedilebilecek bir hizmet kusuru bulunmadığı, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin 2. fıkrası uyarınca davacıların duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılar murisi …’nin, 25/08/2011 tarihinde şiddetli baş ağrısı ve bayılma şiakyetleriyle Kahramanmaraş Devlet Hastanesine başvurduğu, burada yapılan muayene ve tetkiklerin ardından 26/08/2011 tarihinde grade I subaraknoidal kanama tanısıyla Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi beyin cerrahisi yoğun bakım servisine sevk edildiği, 13/09/2011 tarihinde genel anestezi altında kraniektomi ile anterior comm anevrizmaya klemp takıldığı, postop takiplerinde enfeksiyona rastlanıldığı, 28/12/2011 tarihi saat 14:35’te kardiyak arrset geliştiği, yapılan resüsitasyona cevap alınmaması üzerine 15:20’de vefat ettiğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Öte yandan, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir. 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarih ve 304794 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 4 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2, 3 ve 16. maddelerinde yukarıda yer verilen hükümler aynı şekilde yeniden getirilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, olaya yönelik olarak Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunca hazırlanan 28/05/2014 tarih ve 2467 sayılı raporda özetle, “kişinin şikayetleri nedeniyle götürüldüğü Kahramanmaraş Devlet Hastanesinde gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu, uygun endikasyon ile Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesine sevk edildiği, burada da gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu ve uygun endikasyon ile ameliyata alındığı, postop yoğun bakım ünitesinde takiplerinin yapıldığı, gerekli konsültasyonların yapıldığı, konsültasyonlar doğrultusunda uygun tetkikler yapılarak uygun antibioterapisinin verildiği, bu nedenlerle davalı idareye yönelik hizmet kusuru tespit edilemediği” yönünde görüş bildirilmiş, Mahkemenin 25/06/2014 tarihli ara kararı ile, müteveffanın vefatında hastane enfeksiyonun etkisinin ne olduğunun açıklanmadığı, anılan hastanede hastane enfeksiyonunun önlenmesi için uyulması gereken kuralların belirlendiği belirtilmekle birlikte anılan kurallara uyulması noktasında gerekli olan takibin davalı idarece yapılıp yapılmadığı ve anılan enfeksiyonun oluşmasında hastane personelinin ihmalinin bulunup bulunmadığı hususunun açıklanmadığı, ayrıca uyuşmazlığın esasının müteveffanın hastane enfeksiyonuna maruz kalması sebebiyle vefat etmesine dayanması hususu dikkate alındığında anılan kurulda enfeksiyon uzmanının yer alması gerekirken söz konusu kurulda enfeksiyon uzmanına yer verilmediği gerekçesiyle, aynı İhtisas Kurulundan bu hususların kesin ve net bir sonuca bağlandığı ek bilirkişi raporunun hazırlanması istenilmiş, bunun üzerine hazırlanan 22/10/2014 tarih ve 4049 sayılı raporda ise özetle, “kişinin şikayetleri nedeniyle götürüldüğü Kahramanmaraş Devlet Hastanesinde gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu, uygun endikasyon ile Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesine sevk edildiği, burada da gerekli tetkiklerin yapılarak doğru tanının konulduğu ve uygun endikasyon ile ameliyata alındığı, postop yoğun bakım ünitesinde takiplerinin yapıldığı, gerekli konsültasyonların yapıldığı, konsültasyonlar doğrultusunda uygun tetkikler yapılarak uygun antibioterapisinin verildiği, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesinde çalışan bir enfeksiyon komitesinin mevcut olduğu, ilgili mevzuata uygun olarak kontrol programının uygulandığı, düzenli olarak sağlık personeli eğitiminin yapıldığı, komitenin Sağlık Bakanlığının belirlediği kriterlere uygun olarak surveyans yaptığı ve hastane enfeksiyon hızları, etkenleri, direnç partnerleri hususlarını içeren surveyans raporu hazırlayarak ilgili bölümlere ilettiği, ilgili bölümlerin enfeksiyon hızları ve bu hızlardaki değişiklikler, enfeksiyon kontrolü ile ilgili toplantılar yapıldığı, değerlendirme sonuçlarının düzenli aralıklarla yönetime sunulduğu, enfeksiyon kontrolü antibiyotik ve dezenfektan kullanımı ile ilgili sterilazsyon uygulama politikalarının belirlendiği, bu nedenlerle davalı idareye yönelik hizmet kusuru tespit edilemediği” yönünde görüş bildirilmiştir.
Kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının tıbbi ihmal nedeniyle ihlal edildiği iddiasıyla açılan tam yargı davalarında, hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ilk derece mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesinde, bilirkişinin somut tıbbi verileri kullanarak, sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle her türlü şüpheden uzak, nesnel bir sonuca varması ve buna göre de somut gerekçelerle kanaat bildirmesi gerekmekte olup, bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bununla birlikte bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Doğrudan sağlık hakkını ilgilendiren bu tür davalarda, olayların oluşumuna ilişkin olarak delilleri değerlendirmekle görevli olan mahkemelerce, somut verilere dayanmayan, bilimsel değerlendirme içermeyen, yalnızca varsayıma dayalı olarak görüş bildiren bilirkişi raporlarının hükme esas alınması halinde, kişilerin anayasal haklarını korumaya yönelik yeterli yargısal güvence sağlanmamış olacaktır.
İdare Mahkemesince hükme esas alınan raporda, davacılar murisinde acinetobacter, serratia marcescens, pseudomonas aeruginosa, staphylococcus haemolyticus, staphylococcus epidermidis ve klebsiella pneumoniae ssp pneumoniae bakterilerinin üreme sebeplerinin ne olduğu, bu bakterileri hangi aşamada kaptığı, bu bakterileri kapmasında davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı, davacılar murisinin vefatında bu bakterilerin etkisinin olup olmadığı, antibiyotik tedavisine rağmen bu bakterilerin görüldüğü dikkate alındığında enfeksiyona yönelik tedavinin yeterli olup olmadığı, bakterilerin duyarlılık test sonuçlarına göre uygun antibiyotik tedavisi yapılıp yapılmadığı, söz konusu hastanenin yoğun bakım servisinde 4 adet izolasyon odası bulunmasına, acinetobacter ve pseudomonas aeruginosa bakterilerinin davacılar murisi ile aynı dönemde aynı yoğun bakım servisinde bulunan iki hastada daha üremesine rağmen davacılar murisinin bu odalardan birine alındığına ilişkin bir kaydın bulunmadığı, izolasyon odasına alınmış ise tecrit uygulamasında bir gecikme olup olmadığı hususlarında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, ayrıca dava dosyası kapsamında 26/10/2011 ila 08/12/2011 tarihleri arasındaki kültür sonuçlarının da bulunmadığı, bu haliyle olayda davalı idarenin hizmet kusuru olup olmadığının açık ve net olarak değerlendirilmediği, anılan bilirkişi raporunun, yeterli, objektif, bilimsel açıklama ve değerlendirmeleri içermediği ve hükme esas alınabilecek nitelikte bulunmadığı görülmektedir.
Bu nedenle, davacılar murisinin, 26/10/2011 ila 08/12/2011 tarihleri arasındaki kültür ve antibiyogram sonuçlarının, davacılar murisi ile aynı dönemde aynı yoğun bakım servisinde bulunan dava dışı … ve … isimli hastalara ait kayıtların temin edilerek, söz konusu hastaların izolasyon odasına alınıp alınmadığı, alınmış ise hangi tarihten itibaren tecrit uygulaması yapıldığı hususları araştırılarak, davacılar murisinin tedavi sürecine ilişkin dosyadaki tüm belgelerin Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, ilgili uzmanların oluşturduğu Adli Tıp Üst Kurulundan, yukarıda belirtilen hususların açıklandığı, taraf iddialarının açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı bir rapor alınarak, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda; uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan, davacılar murisinin, söz konusu hastanedeki tedavisi sırasında hastane enfeksiyonuna maruz kalarak vefat ettiğinden bahisle uğranıldığı iddia edilen toplam 372.000,00 TL tazminatın ödenmesine karar verilmesi isteminden kaynaklanan işbu davanın ihbarı için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile anılan maddenin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 61. ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca gerekli koşulların oluştuğu anlaşılmakta olup, Mahkemece, esastan yeniden karar verilirken dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek kişi veya kişilerin tespit edilerek davanın res’en ilgililere davaya müdahil olabilme haklarını kullanabilmelerini teminen davanın ihbarı gerektiği açıktır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın reddine ilişkin temyize konu …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.