Danıştay Kararı 10. Daire 2019/5604 E. 2022/6371 K. 22.12.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/5604 E.  ,  2022/6371 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/5604
Karar No : 2022/6371

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR):
1- …
2- …
3- …
VEKİLLERİ: Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI): … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ: Av. …

İSTEMİN_KONUSU: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

DAVANIN_KONUSU: Davacılar tarafından, yakınları …’nün öksürük, kanlı balgam (hemoptizi) ve göğüs ağrısı şikayetleriyle ilk olarak 13/11/2015 tarihinde başvurduğu Nazilli Devlet Hastanesinde yapılan teşhisin ve uygulanan ilaç tedavisinin hatalı olması sebebiyle vefat ettiği ileri sürülerek toplam 2.000,00 TL maddi, 600.000,00 TL manevi tazminatın davanın açıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

YARGILAMA SÜRECİ:
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince, davacıların istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI: Davacılar tarafından, olayda organizasyon kusuru bulunduğu, kontrastlı tomografi incelemesi yapılması gerektiği, hastaneye benzer şikayetlerle yapılan başvurular dikkate alınarak hastada akciğer embolisinin düşünülmemesinin hatalı olduğu, bu durumun Adli Tıp Kurumu raporunda değerlendirilmediği, Transamine isimli pıhtılaşmayı kolaylaştıran ilaca hiç başlanılmaması gerektiği, kesildiğine dair de herhangi bir kaydın bulunmadığı, bilirkişi raporunda ilacın kesilmemesinin kusur teşkil edip etmediğinin değerlendirilmediği, raporu hazırlayan heyette ortopedi ile kalp ve damar cerrahisi uzmanlarının bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI: Davalı idare tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ: …
DÜŞÜNCESİ: Temyiz istemlerinin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin REDDİNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz yargılama giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına, artan posta ücretinin istemleri halinde iadesine,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın … İdare Mahkemesine gönderilmesine, 22/12/2022 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

(X) KARŞI OY:
Kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının tıbbi ihmal nedeniyle ihlal edildiği iddiasıyla açılan tam yargı davalarında, hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ilk derece mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesinde, bilirkişinin somut tıbbi verileri kullanarak, sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle her türlü şüpheden uzak, nesnel bir sonuca varması ve buna göre de somut gerekçelerle kanaat bildirmesi gerekmekte olup; bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Buna ek olarak, bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Doğrudan sağlık hakkını ilgilendiren bu tür davalarda, olayların oluşumuna ilişkin olarak delilleri değerlendirmekle görevli olan mahkemelerce, somut verilere dayanmayan, bilimsel değerlendirme içermeyen, yalnızca varsayıma dayalı olarak görüş bildiren bilirkişi raporlarının hükme esas alınması halinde, kişilerin anayasal haklarını korumaya yönelik yeterli yargısal güvence sağlanmamış olacaktır.
Dosyanın incelenmesinden;
a) Müteveffanın Nazilli Devlet Hastanesinde 16 gün içerisinde toplam 8 defa farklı polikliniklerde muayene edildiği, ilk olarak verem savaş dispanserine başvurmasının ardından 13/11/2015 tarihinde öksürük ve kanlı balgam (hemoptizi) nedeniyle kontrol amaçlı gönderildiği, burada çekilen filmin göğüs hastalıkları polikliniğinde incelendiği ve buna ek olarak kontrastsız toraks tomografi tetkikinin istenildiği,
b) 15/11/2015 tarihinde nefes darlığı ve öksürük şikayetiyle acil servise başvurduğu, acil serviste görevli hekimin beyanına göre, genel durumu iyi olduğu için göğüs hastalıkları polikliniğine başvurması önerilerek taburcu edildiği, ertesi gün göğüs hastalıkları uzmanı tarafından muayene edildiği, pnömoni (zatürre) teşhisi konulup, kan tükürmeye yönelik pıhtılaşmayı kolaylaştırıcı ilaç (Transamine) reçete edilerek kontrol önerildiği,
c) 18/11/2015 tarihinde sol ayakta ağrı şikayetiyle ortopedi bölümüne başvurduğu, kalp ve damar cerrahisi polikliniğine yönlendirildiği, yapılan ultrason incelemesinde bacakta pıhtı görüldüğü, bu nedenle, uzman hekimin beyanına göre göğüs hastalıkları uzmanının reçete ettiği pıhtılaşmayı kolaylaştırıcı ilacın kesilmesi gerektiğinin kendisine söylendiği, ayrıca kanın pıhtılaşmasını önleyen, düşük molekül ağırlıklı heparin türü Innohep isimli ilacın da reçete edildiği,
ç) 25/11/2015 tarihinde göğüs hastalıkları polikliniğinde kontrol muayenesinin yapıldığı, düzenlenen epikrizde şikayetinin olmadığına yönelik ibarenin yer aldığı, uzman hekim tarafından da daha önce kendisince reçete edilen Transamine isimli ilacın sonlandırıldığının beyan edildiği,
d) 26/11/2015 tarihinde kalp ve damar cerrahisi uzmanınca muayene edildiği, Coumadin isimli pıhtılaşmayı önleyen bir ilacın daha reçete edildiği,
e) 29/11/2015 tarihinde acil servise göğüs ağrısı şikayetiyle başvurduğu, akut miyokardiyal enfarktüs (kalp krizi) tanısıyla yapılan kan tahlilinin ardından anjiyografi incelemesi yapılması amacıyla Aydın Devlet Hastanesine sevk edildiği, damar sertliği tespit edilerek yapılan 9 günlük tedavi sonucunda pulmoner tromboemboli (akciğer embolisi) sebebiyle 08/12/2015 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar İdare Mahkemesince hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, müteveffanın tedavisine katılan hekimler hakkında ayrı ayrı değerlendirme yapılarak atf-ı kabil kusur bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiş ise de; söz konusu raporda, ilaç tedavisinin ilk aşamasında reçete edilen Transamine isimli ilacın verilmesinin ve Innohep isimli ilacın dozunun müteveffa açısından uygun olup olmadığı ve göğüs hastalıkları polikliniğine ilk başvurusunda istenilen kontrastsız tomografi incelemesinin hastalığın teşhisi bakımından yeterli olup olmadığı hususlarında detaylı bir bilimsel incelemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle; yukarıda belirtilen hususların açıklığa kavuşturulması ve bu bağlamda tedavi sürecinin uygun yürütülüp yürütülmediği noktasında bir bütün halinde yeniden değerlendirme yapılması amacıyla, Adli Tıp Üst Kurulundan tarafların iddialarının dikkate alındığı, tutarlı, anlaşılır ve bilimsel değerlendirmeler içeren bir rapor alınarak olayda hizmet kusuru bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekirken, uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararına karşı davacılar tarafından yapılan istinaf başvurularının reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiş olup, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyuyla aksi yöndeki Daire kararına katılmıyoruz.