Danıştay Kararı 10. Daire 2019/5522 E. 2023/622 K. 16.02.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/5522 E.  ,  2023/622 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/5522
Karar No : 2023/622

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin temyiz isteminin reddine ilişkin … tarih ve E:…, K:… Temyiz No:… sayılı kararı ile davanın esasına yönelik … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, 26/12/2010 tarihinde şiddetli başağrısı şikayeti ile başvurduğu Uşak Devlet Hastanesinde yapılan enjeksiyon sonucu, bacağında siyatik sinir hasarı ve buna bağlı güçsüzlük oluşmasında idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık 30.000,00 TL maddi, 90.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacının bacağında meydana gelen sinir hasarının enjeksiyon sonucunda meydana geldiği görülmekte ise de, idarenin maddi ve manevi tazmin sorumluluğundan bahsedebilmek için hizmet kusurunun varlığının tespit edilmesi gerektiği, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda da olayda enjeksiyonun yanlış yere veya hatalı uygulandığı yolunda bir tespit yapılmadığının görüldüğü, olayda hizmet kusuru bulunmayan davalı idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı, dolayısıyla davacı tarafın maddi ve manevi tazminat isteminin reddi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine, reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 3.600,00 TL avukatlık ücretinin davacı tarafından davalıya ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kesin olarak reddine karar verilmiştir.
Anılan karara karşı davacı tarafından, temyiz başvurusunda bulunulması üzerine; … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:…, Temyiz No:… sayılı kararıyla; kesin nitelikteki karara karşı davacının temyiz isteminin reddi gerektiği belirtilerek davacının temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, dava değerinin temyiz sınırının üstünde olduğu, hatalı enjeksiyon ile komplikasyon arasında davalı idare lehine ayrım yapılarak raporda yaşanan hadisenin komplikasyondan kaynaklandığının belirtildiği, idarenin enjeksiyonun doğru yapılıp yapılmadığı ile ilgili kayıtları tutma yükümlülüğünün bulunduğu, bu yükümlülüğünü yerine getirmemesinin lehine yorumlanamayacağı, enjeksiyonun doğru şekilde uygulandığının ispatlanamadığı, enjeksiyon uygulanırken kişisel özelliklerinin göz ardı edildiği, zayıf ve ince kas yapısına sahip olduğu, yazılı onam alınmadığı, raporda hatalı enjeksiyon ile komplikasyon arasında ayırıcı tanı yapılamadığı belirtilmişken hangi gerekçe ile idare lehine komplikasyon nitelendirmesi yapıldığının anlaşılamadığı, enjeksiyon sonrasındaki uygulamalarda da aksaklık bulunduğu, bu kısmın incelenmediği, diazem ve dikloron isimli ilaçların karıştırılarak uygulanmasının hatalı olduğu, diazemin dikloron ile birlikte kullanılamayacağı iddialarıyla temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılarak davacının esasa yönelik temyiz isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
… Bölge İdare Mahkemesi …İdare Dava Dairesinin temyiz isteminin reddine ilişkin … tarih ve E:…, K:…, Temyiz No:… sayılı kararının incelenmesi:
2577 sayılı Kanun’un 46. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, konusu yüzbin Türk lirasını aşan vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemler hakkında açılan davalar hakkında verilen kararların temyiz edilebileceği hükme bağlanmış olup aynı Kanun’un ek 1. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, bu Kanun’da öngörülen parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulandığından, temyizen incelenerek bozulması istenilen Bölge İdare Mahkemesi kararının verildiği 2017 yılı için temyiz sınırı 103.000,00 TL olarak belirlenmiş bulunmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, davanın, davacı tarafından, 26/12/2010 tarihinde şiddetli başağrısı şikayeti ile başvurduğu Uşak Devlet Hastanesinde yapılan enjeksiyon sonucu, bacağında siyatik sinir hasarı ve buna bağlı güçsüzlük oluşmasında idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık 30.000,00 TL maddi, 90.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açıldığı görülmektedir.
Bu bağlamda, 2577 sayılı Kanun’un 46. maddesi kapsamında davanın konusu tazminat isteminin Bölge İdare Mahkemesinin kararın verildiği 2017 yılı için 103.000,00 TL olan temyiz parasal sınırının üzerinde, toplam 120.000,00 TL olması nedeniyle temyize tabi olduğu sonucuna ulaşıldığından, istinaf başvurusunun reddi yolundaki kararın “kesin” olduğu gerekçesiyle, temyiz isteminin reddine yönelik … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenlerle; … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin temyiz isteminin reddine ilişkin … tarih ve E:…, K:…, Temyiz No:… sayılı kararı kaldırılarak, … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının esasının incelenmesine geçildi:
A) Temyize Konu Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Maddi Tazminat İsteminin Reddine Yönelik İdare Mahkemesi Kararına Karşı Yapılan İstinaf Başvurusunun Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmı, usul ve hukuka uygun olup, davacı tarafından ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
B) Temyize Konu Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Reddedilen Maddi Tazminat Nedeniyle Davalı İdare Lehine 3.600,00 TL Nispi Vekalet Ücretine Hükmedilmesine Yönelik İdare Mahkemesi Kararına Karşı Yapılan İstinaf Başvurusunun Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
02/01/2017 tarih ve 29936 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve İdare Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla uyuşmazlığa uygulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13. maddesinde; “(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 inci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” düzenlemesi,
Aynı Tarifenin “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10. maddesinde ise “(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Öte yandan Tarife’nin ikinci kısmının ikinci bölümünün 17. satırında; İdare ve Vergi Mahkemelerinde takip edilen davalar için ödenecek ücret duruşmasız ise (a) bendine göre 990,00 TL olarak belirlenmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davanın, hizmet kusuru sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen zararın karşılığı olarak 30.000,00 TL maddi ve 90.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açıldığı, İdare Mahkemesince, davanın reddine ve reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi olarak belirlenen 3.600,00 TL vekalet ücretinin davacı tarafından davalı idareye ödenmesine karar verildiği, davacının bu karara karşı yaptığı istinaf başvurusunun da temyize konu kararla reddedildiği anlaşılmaktadır.
Maddi tazminat talebiyle açılan davalarda, kabul edilen tazminat miktarının önemli bir kısmının vekalet ücreti olarak davalı idareye ödenmesi, açılan tazminat davasını davacı açısından anlamsız hale getirmekte, bazı olaylarda ise, davacının dava açılmadan önceki durumundan daha kötü bir duruma girmesine neden olmakta, bu durum, gerek Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir. Tümden ret ya da kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanan maddi tazminat davalarında, taraflar lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, kişilerin hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal etmeden ne şekilde hesaplanacağı konusunda Tarife’nin 10. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına paralel bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle, reddedilen maddi tazminatın Tarife’nin üçüncü kısmına göre belirleneceğine ilişkin Tarife hükmünün ihmal edilmesi hakkaniyete daha uygun olacaktır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar uyarınca, reddedilen maddi tazminat istemi yönünden maktu 990,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, İdare Mahkemesince 3.600,00 TL nispi vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuki isabet görülmediğinden anılan kısım hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
C) Temyize Konu Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Manevi Tazminat İsteminin Reddine Yönelik İdare Mahkemesi Kararına Karşı Yapılan İstinaf Başvurusunun Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
26/12/2010 tarihli Uşak Devlet Hastanesi acil servis hastane formunda davacının sağ kalça bölgesinden dikloron ve diazem isimli ilaçların intramüsküler olarak uygulandığı belirtilmiştir.
Enjeksiyon sonrası his kaybı ve yürüyememe şikayeti ortaya çıkan davacıya, 27/12/2010 tarihinde Uşak Devlet Hastanesi nöroloji polikliniği kayıtlarına göre nöropati tanısı koyulmuştur.
Uşak Devlet Hastanesinin 20/01/2011 tarihli EMG (elektronöromiyografi) incelemelerinde, davacıda siyatik sinir hasarıyla uyumlu bulgular saptanmıştır.
Davacı tarafından, hatalı enjeksiyon sonucu sağ bacağının sakat kaldığı iddiasıyla, maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle 04/11/2011 tarihinde adli yargıda dava açıldığı, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih E:…, K:… sayılı kararı ile yargı yolu bakımından görevsizlik nedeniyle davanın dava şartı noksanlığından reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince olayda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumu … İhtisas Kurulu tarafından dosyaya sunulan 11/11/2015 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Dava konusu olayda, kişiye glüteal bölgeden intramüsküler enjeksiyon yapıldığının belirlendiği, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği” görüş ve kanaati bildirilmiş; 10/10/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda da özetle; “hatalı enjeksiyon veya ilacın kimyasal maddenin tesiri ile sinirde oluşan harabiyetin klinik bulgularının aynı olacağı ikisi arasında ayırıcı tanı yapılamadığı, dava dosyasının tetkikinde enjeksiyonun yanlış yere uygulandığına dair tutanak gibi herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı, tıp biliminde komplikasyon olarak adlandırılan durumun öngörülüp önlenemez durumlar için kullanıldığı, zaman içerisinde benzer olaylar nedeniyle yapılan tıbbi araştırma ve bilimsel yayınlar kanalıyla yapılan tartışmalarda komplikasyonların neler olduğunun belirlendiği” görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Mahkemece, anılan raporlar doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş olup, davacının istinaf başvurusu da reddedilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün hizmet kusuruna dayanması asli prensip olmakla beraber, zararın idarenin de dahil olduğu bir faaliyet sırasında meydana gelmesi ve öncesinde ya da sonrasında aksayan bazı durumların tespiti de önem arz etmektedir.
Özellikle de sağlık hizmeti gibi bünyesinde risk unsuru taşıyan hizmet alanlarında, sağlıktan sorumlu olan idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Esasen Anayasa’nın 56. maddesi de “Devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemekle ve bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirmekle” ilgili pozitif bir yükümlülük getirmiştir.
Öte yandan, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devlet tarafından, özel ya da kamu hastanelerine hastaların yaşamını koruyacak nitelikteki tedbirleri alma zorunluluğu getiren yasal ve düzenleyici çerçevenin konulmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülük, hastaları, tıbbi müdahalelerin bu bağlamda meydana getirebileceği ağır sonuçlardan mümkün olabildiğince koruma gerekliliğine dayanmaktadır. Böylelikle, taraf devletler, bu yükümlülük uyarınca, hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında sorgulanmaları ve hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde kendilerini bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri amacıyla gereken düzenleyici yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler (Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009).
11/04/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesinde “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir.” hükmü yer almaktadır.
5013 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan 16/03/2004 tarih ve 2004/7024 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi)”nin “Amaç ve konu” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Sözleşmenin Tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayrım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına alacaklardır.”; “Mesleki standartlar” başlıklı 4. maddesinde; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” kurallarına yer verilmiştir. Sözleşme, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, anılan düzenlemede her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Diğer taraftan, Sözleşmenin “Muvafakat” başlıklı (II) numaralı bölümünde yer alan 5. maddesinde “muvafakat” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesiyle muvafakatin kapsamı belirlenmiştir.
01/08/1998 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği’nin davacıya tıbbi müdahale yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan haliyle 15. maddesinde, “Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. …”, 22. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.”, “Rızanın Kapsamı” başlıklı 31. maddesinde de, “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbi işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik’te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilir.” düzenlemeleri yer alır.
Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerin riskleriyle ilgili olarak aydınlatılması ve rızalarının alınmasını gerektirmektedir.
Öte yandan, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Tam yargı davalarının ve manevi tazminatın belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı olacak şekilde belirlenmesi, bununla birlikte olayın meydana geliş şekli ve idari faaliyetin niteliği gözetilerek hakkaniyetli ve makul bir tutarı aşmaması gerekmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacıda gelişen sinir hasarının enjeksiyon uygulamasının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına dair dosya içerisinde delil bulunmaması karşısında, davacıda meydana gelen sinir hasarının oluşmasında davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açıkça ortaya konulamadığından, uyuşmazlıkta maddi tazminata hükmedilmesi koşulları oluşmamıştır.
Bununla birlikte, enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılarak onay verme hakkı elinden alınmış olacağından, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan manevi zararın, manevi tazminatın yukarıda belirtilen niteliği gözetilerek takdiren belirlenecek makul bir miktarın ödenmesine hükmedilmesi suretiyle karşılanması gerekecektir.
Bu durumda Mahkemece, davalı idare tarafından davacıya enjeksiyonun sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve davacının bu işleme rıza gösterdiğine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamının alınıp alınmadığı araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu durum araştırılmadan, eksik inceleme ile manevi tazminat talebinin reddinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Bu itibarla, Bölge İdare Mahkemesi kararının, manevi tazminat isteminin reddine yönelik İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kısmen KABULÜNE, kısmen REDDİNE,
2. Temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının maddi tazminat isteminin reddine yönelik İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kısmının ONANMASINA, reddedilen maddi tazminat nedeniyle davalı idare lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesine ve manevi tazminat isteminin reddine yönelik İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kısımlarının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesine gönderilmesine, 16/02/2023 tarihinde kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.