Danıştay Kararı 10. Daire 2019/1162 E. 2019/2899 K. 15.04.2019 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/1162 E.  ,  2019/2899 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/1162
Karar No : 2019/2899

TEMYİZ EDEN (DAVALI) :
VEKİLİ :
KARŞI TARAF (DAVACILAR) :
VEKİLLERİ :
MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) :
İSTEMİN KONUSU :…. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…/…, K:…/… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :

Dava konusu istem : Davacıların çocuğu küçük ‘nın 30/05/2004 tarihinde geçirdiği trafik kazasının ardından kaldırıldığı … Devlet Hastanesi’nde yürütülen tedavi sürecinde gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle sol gözünün görme fonksiyonunu kaybettiğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık …-TL maddi ve …-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …. İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…/…, K…/…. sayılı kararda; Danıştay Onbeşinci Dairesinin 22/02/2018 tarih ve E:2017/1751, K:2018/2018 sayılı kararı ile … tarih ve E:…/…, K:…/…sayılı İdare Mahkemesi Kararının, maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanması, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının ise bozulması üzerine bozma kararına uyularak, “Dosyada yer alan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun 17.12.2007 tarih ve 7437 sayılı raporunda, kaza günü çekilen (30.05.2004 tarihli) kranial BT ve 6 adet grafinin tetkikinde; sol orbita lateral duvarında deplase kırık, sol orbita tabanında maksilla sinüs anterior duvarı içine alan çökme kırığı, sol zygomada kırık, sol orbita medial duvarında ve etmoid sinüs üst posterior kesiminde kırık, sol orbita perforasyonu ve hemoraji saptandığının belirtildiği, kaza sonrası geldiği acil serviste yapılan muayenesinde çocuğun sol gözünün altında ciltte kesi olduğunun görüldüğü, göz çukurundaki kemiklerde kırıkların, göz altında ciltte kesinin olmasına rağmen gerek acil serviste gerekse yatırıldığı serviste kaldığı süreçte göz konsültasyonu istenerek göz muayenesinin yaptırılmadığı görülmektedir. Dosyada yer alan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Genel Kurulu raporlarında da kaza sonrası ilk göz muayenesinin olayı izleyen 8. günde yapılmasının eksik bir tıbbi işlem olduğu belirtilmektedir.
Adli Tıp Genel Kurulu raporunda yer alan “sol gözdeki yaralanmanın çok ağır olduğu, sol gözün içeriğinin kısmen boşaldığı ve optik sinir kesisi de bulunması göz önüne alındığında bu düzeydeki ağır orbita yaralanmalarında görme kaybının beklenebilir bir sonuç olduğu, optik sinir kesilerinde zamanında ameliyat olsa bile görme fonksiyonunun geri gelmesinin mümkün olmadığının tıbben bilindiği, dolayısıyla hekimin eylemiyle ortaya çıkan görme kaybı arasında illiyet bağı bulunmadığı” yönündeki tespitler uyarınca davacıların çocuğunda gelişen görme kaybı ile sağlık hizmeti kapsamındaki tıbbi uygulamalar arasında uygun illiyet bağı kurulamamış ise de, çocuğun hastanede kaldığı süreçte göz muayenesinin yaptırılmamış olmasının sağlık hizmetinin gerektiği gibi yürütülmediği, bu nedenle görme kaybının geliştiği yönünde şüphe, endişe ve üzüntüye yol açtığı görüldüğünden, olayın oluş şekli ve zararın derecesi ve niteliği dikkate alınarak, yaşanan elem ve üzüntünün hafifletilebilmesi amacıyla davacı lehine takdiren…-TL manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmüştür.” gerekçesiyle davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüyle, …-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, Adli Tıp Kurumu Raporunda illiyet bağının bulunmadığı açıkça tespit edilmişken, bilimsel olmayan bir yaklaşımla, olayda hizmet kusurunun olduğu sonucuna ulaşılarak tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ….
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :

İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2.Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…/…, K:…/… sayılı kararının temyize konu kısmının ONANMASINA,
3.2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15/04/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

Dava, ‘nın … tarihinde geçirdiği trafik kazasının ardından kaldırıldığı …Devlet Hastanesi’nde yürütülen tedavi sürecinde gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle sol gözün görme fonksiyonunu kaybettiğinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık …-TL maddi ve …-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesi tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen… tarih ve… sayılı raporda “olay sonrası ilk göz muayenesinin olayı izleyen sekizinci günde yapılmasının eksik bir tıbbi işlem olmakla birlikte, sol gözdeki yaralanmanın çok ağır olduğu, sol gözün içeriğinin kısmen boşaldığı, bu düzeydeki ağır orbita yaralanmalarında görme kaybının beklenebilir bir sonuç olduğu, hekimin eylemiyle ortaya çıkan görme kaybı bulunmadığı oybirliğiyle mütalaa olunur.” ifadelerine yer verilmiş; çocuğun geç muayene edilmesinin görme kaybı üzerinde etkisi olup olmadığı, erken muayene edilmesi halinde görme kaybının yaşanıp yaşanmayacağı açıklığa kavuşturulmadığından, İdare Mahkemesinin … tarihli ara kararıyla; idarenin tazmin sorumluluğunun belirlenmesi amacıyla dosya Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek, Adli Tıp Genel Kurulu aracılığıyla dosya üzerinden inceleme yaptırılmasına karar verilmiş, bu karar üzerine yapılan inceleme sonucunda Adli Tıp Genel Kurulu tarafından düzenlenen … tarih ve… sayılı raporda ise “olay sonrası ilk göz muayenesinin olayı izleyen sekizinci günde yapılmasının eksik bir tıbbi işlem olmakla birlikte, sol gözdeki yaralanmanın çok ağır olduğu, sol gözün içeriğinin kısmen boşaldığı ve optik sinir kesisi de bulunması göz önüne alındığında bu düzeydeki ağır orbita yaralanmalarında görme kaybının beklenebilir bir sonuç olduğu, optik sinir kesilerinde zamanında ameliyat olsa bile görme fonksiyonunun geri gelmesinin mümkün olmadığının tıbben bilindiği, dolayısıyla hekimin eylemiyle ortaya çıkan görme kaybı arasında illiyet bağı bulunmadığı” ifadelerine yer verilmiştir.
Tazminat hukukunda asıl olan, ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında illiyet bağının bulunması olup, hizmet kusuru nedeniyle idarelerin sorumluluğuna gidebilmek için ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında illiyet bağının bulunması gerektiği tartışmasızdır. Bakılan uyuşmazlıkta ise, dosyada mevcut bilirkişi raporlarında hekimin eylemiyle ortaya çıkan görme kaybı arasında illiyet bağı bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda davacı tarafından uğranıldığı iddia edilen zarardan davalı idareyi sorumlu tutmak hukuken olanaksızdır.
Açıklanan nedenlerle davalının temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :

1. 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunun 27 nci maddesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa eklenen geçici 8 inci madde ile 6545 sayılı Kanun ile idari yargıda kanun yollarına ilişkin getirilen hükümlerin zaman bakımından nasıl uygulanacağı düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, ivedi yargılama usulü hariç olmak üzere, 6545 sayılı Kanunla kanun yollarına ilişkin getirilen hükümler, bölge idare mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanacak, 20 Temmuz 2016 tarihinden önce verilmiş kararlar hakkında ise, kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan kanun yollarına ilişkin hükümler uygulanacaktır.
2. Kanun koyucu daha önce idari yargıda kanun yollarına ilişkin yapılan değişikliklerde düzenlenen geçiş hükümlerinden farklı olarak, geçici 8 inci maddede, “Danıştayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece verilen kararların, Danıştayda temyiz edileceği” yönünde bir düzenlemeye yer vermemiştir. Gerek 8/6/2000 tarihli ve 4577 sayılı Kanun, gerekse 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanunla idari yargıda kanun yollarına ilişkin hükümlerinde değişiklik yapılırken, 2577 sayılı Kanuna eklenen geçici 4 üncü ve geçici 6 ncı maddelerde açık geçiş hükümlerine yer verilerek, Danıştayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece verilen kararların, Danıştayda temyiz edileceği açık bir şekilde hükme bağlanmışken, kanun koyucu geçici 8 inci maddede böyle bir düzenlemeye bilinçli bir şekilde yer vermemiştir.
3. Kanun koyucu temyiz merciinin incelenmesinden geçmiş ilk derece mahkemesi kararları açısından bilinçli bir ayrım yaparak, adli yargı ile idari yargıda istinaf hükümlerinin zaman bakımından uygulanmasında farklı düzenlemeler öngörmüş, idari yargıdan farklı bir şekilde, kanun yolu aşamasında Yargıtay incelemesine tabi tutulan kararların tabi olacağı kurallara ilişkin açık geçiş hükümleri öngörmüş ve Ceza Muhakemesi Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve İş Mahkemeleri Kanununa ilişkin olarak kanun yollarına yönelik geçiş hükümleri düzenlenmiştir. Nitekim, gerek 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8 inci maddesine, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun geçici 3 üncü maddesine 1/7/2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanunun 33 üncü ve 34 üncü maddeleriyle “Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.” hükmü eklenirken, anılan 6723 sayılı Kanunun 13 üncü ve 14 üncü maddeleriyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27 nci ve 61 inci maddelerinde düzenleme yapılmasına rağmen, adli yargıdan farklı olarak, bölge idare mahkemelerinin göreve başladığı 20 Temmuz 2016 tarihinden önce Danıştayca verilen bozma kararları üzerine verilecek ilk derece mahkemesi kararları hakkında herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.
4. Yukarıda belirtilen gerekçelerle, 2577 sayılı Kanunun geçici 8 inci maddesinin açık hükmü ve kanun koyucunun adli yargı ve idari yargı bakımından konuya farklı yaklaşımı karşısında, 6545 sayılı Kanun ile idari yargıda kanun yollarına ilişkin getirilen hükümlerin, 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra verilen tüm kararlar hakkında uygulanacağından, 2577 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İstinaf başvurusuna konu olacak kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki hitap ve istekle bağlı kalınmaksızın dosyalar bölge idare mahkemesine gönderilir.” hükmü uyarınca, bölge idare mahkemesi istinaf incelemesine tabi olan dava dosyasının … İdare Mahkemesinin bağlı olduğu Gaziantep Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne usul yönünden katılmıyorum.