Danıştay Kararı 10. Daire 2019/11273 E. 2023/504 K. 13.02.2023 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/11273 E.  ,  2023/504 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/11273
Karar No : 2023/504

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- … , 2- …, 3- …

TEMYİZ EDEN (DAVALILAR) : 1- … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : 1. Hukuk Müşaviri Yrd. V. …
2- … Valiliği
VEKİLİ : Av. …

İSTEMLERİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, yakınları …’in 13/03/2016 tarihinde Ankara ili, Çankaya ilçesi, Kızılay semti, Güvenpark’ta meydana gelen patlamada vefat etmesi nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri zararlarının genel hükümler çerçevesinde tazmini gerektiğinden bahisle müteveffanın eşi … için 10.000,00 TL (miktar artırımı ile 592.410,28 TL), kızı … için 10.000,00 TL (miktar artırımı ile 31.597,85 TL), oğlu … için 10.000,00 TL maddi olmak üzere toplam 30.000,00 TL (miktar artırımı ile 634,008,13 TL) maddi tazminatın ve her bir davacı için ayrı ayrı 200.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 600.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava konusu olay sebebiyle meydana gelen zararların sosyal risk ilkesi kapsamında karşılanması gerektiği; maddi tazminat istemleri yönünden, hükme esas alınabilecek nitelikte bulunan bilirkişi raporunda, davacılar … için 592.410,28 TL, … için 31.597,85 TL maddi zararın hesaplandığı, …’in ise maddi zararının bulunmadığının belirtildiği gerekçesiyle … için 592.410,28 TL, … için 31.597,85 TL maddi tazminatın 10.000,00 TL’lik kısmının idareye başvuru tarihinden, kalan kısımlarının ise miktar artırım dilekçesinin idareye tebliği tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine, davacılardan …’in maddi tazminat isteminin reddine; manevi tazminat istemleri yönünden, tazminat istemine konu olan terör olayının meydana geliş şekli ve olay sonrası yaşanılan süreç dikkate alındığında, duyulan elem ve ızdırabın karşılığı olarak davacı … için 75.000,00 TL, … ve … için ayrı ayrı 50.000,00 TL olmak üzere toplam 175.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; davalıların istinaf istemlerinin reddine, istinafa konu kararın esasa ilişkin kısmının onanmasına, davacıların istinaf istemlerinin kabulüne, kararın nispi harca ilişkin kısmının kaldırılmasına, 54.580,25 TL nispi karar harcının, dava açılırken davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 4.214,76 TL’nin mahsubu sonucu geriye kalan 50.965,49 TL’lik kısmının davacılara tamamlattırılmasına, 54.580,25 TL nispi harcın davalı idarelerce davacılara verilmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından; dava konusu olayın meydana gelmesinde idarenin ağır kusuru bulunduğu, hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğu, nispi harcın taraflarına yükletilmesinin hatalı olduğu ileri sürülmektedir. Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından; olayın terör olayı olması ve 5233 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmamış olması nedeniyle Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. Davalı Ankara Valiliği tarafından; olayın terör olayı olduğu, maddi tazminat hesabının 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılması gerektiği, hükmedilen manevi tazminat miktarının hakkaniyete uygun olmadığı, idarelerinin harçtan muaf olduğu ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından savunma verilmemiştir. Davalı idareler tarafından, davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Bölge İdare Mahkemesi kararının kısmen açıklamalı onanması, kısmen bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dosyanın incelenmesinden; Ankara ili, Çankaya ilçesi, Kızılay semti, Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan Güvenpark’ta 13/03/2016 tarihinde Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü servislerinin park alanı girişi yakınlarında, terör örgütü mensuplarınca bomba yüklü araç ile canlı bomba saldırısı gerçekleştirmesi sonucunda biri polis olmak üzere 229 vatandaşın yaralandığı, dokuzu polis olmak üzere 37 vatandaşın hayatının kabyettiği olayda, olay yerinde bulunan davacı … yaralanmış, eşi … ise hayatını kaybetmiştir.
Davacılar tarafından, yakınları …’in vefat etmesi sebebiyle uğranıldığı iddia edilen maddi zararlarının karşılanması istemiyle Ankara Valiliği’ne 19/04/2016 tarihinde başvuruda bulunulmuş, Ankara Valiliği 1 No’lu Zarar Tespit Komisyonunca, davacıların maddi zararlarına karşılık olarak 32.640,65 TL ödenmesine karar verilmiş, ancak davacılar tarafından bu tutar kabul edilmeyerek 26/08/2016 tarihli uyuşmazlık tutanağı imzalanmıştır.
Davacıların manevi zararların karşılanması istemiyle İçişleri Bakanlığına yaptığı 22/08/2016 tarihli başvurunun tevdi edildiği Ankara Valiliğince, manevi zararlar hakkında 5233 sayılı Kanun kapsamında işlem yapılamayacağının bildirilmesi üzerine ise davacılar tarafından bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un, 1. maddesinde, ”Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ”Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar; 7. maddesinde, ”Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar”; 8. maddesinin 1. fıkrasında, ”7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.”; 9. maddesinde, ”Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Cumhurbaşkanı, nakdî ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanunî sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.”; 12. maddesinde, “Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.” hükümleri bulunmaktadır.
Anılan Kanun’a dayanılarak çıkarılan Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin “Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde yapılacak ödemeler” başlıklı 21. maddesinde de, “Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara, altı katı tutarını geçmemek üzere, onda birinin doktor veya sağlık kurulu raporu ile belirlenen iş ve güce engel olma süresi ile çarpımı sonucunda belirlenecek tutarda, b) Çalışma gücü kaybı derece ve oranları için ekli cetvelde (EK-D) belirlenen katı tutarında, c) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır.” kuralı bulunmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A) Temyize Konu Kararın, Manevi Tazminata İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen kararın manevi tazminata ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın anılan kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Her ne kadar, İdare Mahkemesince hükmedilen manevi tazminatın başvuru tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmiş ise de, başvuru tarihi açıkça belirtilmediğinden ve uyuşmazlıkta davacılar tarafından maddi ve manevi tazminat istemiyle iki ayrı başvuru yapıldığından, karışıklılığa mahal vermemek amacıyla manevi tazminat yönünden İçişleri Bakanlığına 22/08/2016 tarihinde başvuru yapıldığı dikkate alınarak hükmedilen 175.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihi olan 22/08/2016 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davacılara ödenmesi gerektiği açıktır.

B) Temyize Konu Kararın, Maddi Tazminata İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Davacılar tarafından, yakınları …’in terör örgütünce gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucu vefat ettiğinden bahisle zararlarının genel hükümlere göre tazmininin istenilmesi karşısında, olayda öncelikle idarenin hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir.
Nitekim, Dairemizin yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zarar ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idareye atf-ı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk halinin bulunup bulunmadığının ortaya konulması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme yapılarak karar verilmesi gerektiği yönündedir.
Bu nedenle idarenin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin kusurlu / kusursuz sorumluluğunun tespiti için olay öncesinde olaya ilişkin ihbar veya istihbari bilgi ve belge olup olmadığının araştırılması gerekmektedir. Olay öncesinde ve olaya ilişkin istihbari bilgi- belge var ise idarenin bu konuda özel bir önlem almaması neticesinde oluşan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumlu tutulacağı açıktır.
Dava dosyası ile uyuşmazlık konusu olay ile ilgili olarak açılan diğer dava dosyalarında bulunan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; … İdare Mahkemesinin E:… sayılı esasına kayıtlı dosyada verilen ara kararına Ankara Valiliği tarafından sunulan cevabi yazıda; 01/11/2016-31/03/2016 tarihleri arasında Ankara ilinde alınan emniyet tedbirlerinin ve meydana gelen olayların liste halinde sunulduğu, 20/02/2016 tarihinde Başkent Güvenlik Eylem Planı’nın hazırlandığının ve 09/03/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinin belirtildiği, aynı dosyada İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 06/07/2017 tarihli yazısında; olay öncesinde istihbari bilgi elde edilemediği, olayla ilgili somut duyum bulunmadığı, yine İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 11/07/2017 tarihli yazısında; Ocak-Şubat-Mart aylarında emniyete ulaşan ve gerekli birimlerle paylaşılan genel nitelikteki muhtemel eylemlere ilişkin yazıların sunulduğu, … İdare Mahkemesinin E:… sayılı esasına kayıtlı dosyada bulunan Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü’nün 12/10/2016 tarihli yazısında; olaya ilişkin ihbarın bulunmadığının belirtildiği, ayrıca olay sonrası İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi ve Polis Başmüfettişi tarafından hazırlanan Araştırma Raporunda; yaşanan terör olaylarının engellenmesinin sadece bir ilin sınırları içinde alınacak tedbirlerle sağlanamayacağı, ülke içinde ve sınırlarımız dışında alınması gereken önlemler olduğu, olaya ilişkin ön inceleme yapılmasına gerek olmadığı, disiplin soruşturmasına gerek olmadığı, idari ve mali yönden herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı yönünde tespitlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesinin, olay öncesinde olaya ilişkin istihbari bilginin yer, zaman, kişi unsurlarından bir ya da bir kaçının belirli olacak şekilde idarece bilinmesi ve idarenin bu bilgiye rağmen gerekli önlemi almaması halinde söz konusu olacağı değerlendirildiğinde; dava konusu olayda emniyet birimlerinde olay öncesinde olaya ilişkin herhangi bir ihbarın bulunmadığına ilişkin yazılar da göz önünde tutularak idarenin bu yönden hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Olaya sebebiyet veren canlı bomba olan şahsın, Balıkesir’de eğitim görürken Diyarbakır BDP Gençlik Şöleni’ne katıldıktan sonra Suriye’ye gidip PKK-KCK terör örgütüne katıldığı, ailesinin kayıp başvurusunda bulunduğu, terör örgütüne üye olma suçundan hakkında arama kararı bulunduğu, olayda kullanılan araçla ilgili istihbari bilgi-belge olmadığı, idarenin ilgili şahsa yönelik hukuki ve idari tüm işlemleri yaptığı, bir süre yurt dışında da bulunan şahsın yasa dışı yollarla ülkeye giriş yaptığı dikkate alındığında, bu yönden de idareye atfedilecek bir kusur bulunmamaktadır.
Ayrıca idari eylem ile davacının uğradığı zarar arasında illiyet bağı bulunmaması; bir başka ifadeyle zararın, idareye tümüyle yabancı üçüncü kişiler olan terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen canlı bomba eylemi sonucu meydana gelmesi karşısında; davalı idarenin kusursuz sorumluluğundan da söz edilemeyeceği görülmektedir.
Her ne kadar davacılar tarafından, dava konusu olay nedeniyle uğradığı maddi zararların genel tazminat hukuku ilkeleri kapsamında sosyal risk ilkesine dayanılarak karşılanması gerektiği ileri sürülmüşse de; 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğünden sonra meydana gelen ve idarenin kusur ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı terör olaylarında da anılan Kanun uygulanarak, zarar miktarının 5233 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesine göre hesaplanması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararında; “Gösterge ve katsayı rakamlarının her yıl artış göstermesi nedeniyle, son işlem tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınmasının, tazminat alacaklısının lehine bir uygulama olduğu açıktır.” tespit ve gerekçesine yer verilmiş olup, bu husus Dairemiz kararlarında da benimsendiğinden son işlem tarihi olarak uyuşmazlık tutanağı tarihinin esas alınması gerekmektedir.
Buna göre; Mahkemece yapılacak hesapta, uyuşmazlık tutanağı tarihindeki memur aylık kat sayısı ile (7000) gösterge rakamının çarpımı sonucunda bulunan miktarın, 50 ile çarpımı sonucu bulunacak maddi tazminatın davalı idarece ödenmesine karar verilmesi gerekirken, objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk ilkesi esas alınarak destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Bu itibarla, İdare Mahkemesi kararının, maddi tazminat istemlerinin kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki kısmına yönelik istinaf istemlerinin kısmen kabulü, kısmen reddine ilişkin temyize konu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi kararının maddi tazminata ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, Bölge İdare Mahkemesi kararında, 54.580,25 TL nispi karar harcından dava açılırken davacılardan peşin olarak tahsil edilen 4.214,76 TL’nin mahsubundan geriye kalan 50.365,49 TL’nin davacılara tamamlattırılmasına, 54.580,25-TL nispi karar harcının davalı idarelerden alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş ise de; konusu belli bir miktarı içeren davalarda, yargılama gideri içinde yer alan kalemlerden nispi karar harcı dışındaki harç, keşif ve bilirkişi ücreti ile posta giderinin, haklılık oranına göre davanın taraflarına yükletilmesi; hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden hesaplanacak nispi karar harcının ise, hükmedilen miktar yönünden bütünüyle haksız çıkmış olan davalı idareye yükletilmesi gerekmektedir. Bu nedenle işbu davada davalı idarelerce ödenmesi gereken bakiye nispi karar harcının davacılara tamamlattırılmasında hukuka uygunluk bulunmamakta olup yeniden verilecek kararda bu hususa da dikkat edilmesi gerektiği açıktır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin REDDİNE, davalı idarelerin temyiz istemlerinin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının manevi tazminata ilişkin kısmının yukarıda belirtilen açıklama ile ONANMASINA, maddi tazminata ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 13/02/2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.