Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/10560 E. , 2022/5954 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/10560
Karar No : 2022/5954
DAVACI : … Derneği
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN_KONUSU : 04/02/2018 tarih ve 30322 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in 4. maddesi ile değiştirilen 24/03/2013 tarih ve 28597 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin “İlave Ücret Alınması” başlıklı 1.9.1. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarının iptali istenilmektedir.
DAVACININ_İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu düzenlemeler ile yapılan değişikliklerin hastaların ve vatandaşların aleyhine, özel hastanelerin lehine olduğu, acil hizmetlere erişimi ve özel sağlık kuruluşları tarafından alınan kanun dışı ilave bedellerin takibini ve hesap sorulabilirliğini engellediği; dava konusu edilen altıncı fıkraya ilişkin olarak, düzenleme ile acil sağlık hizmetlerinden yararlandırılma süresinin 24 saat ile sınırlandırılarak, acil hallerde özel hastaneye başvurulması halinde hastanın taburcu edilinceye kadar sunulan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınmaması yönündeki düzenlemenin kaldırıldığı, değişiklik öncesinde hastanın acil haller nedeniyle sağlık hizmeti sunucusuna başvurması halinde taburcu edilinceye kadar sunulan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınmayacağı yönünde bir düzenlemeye yer verilmişken, dava konusu düzenleme ile hastanın taburcu edilmesi yerine acil servislerde 24 saat içerisinde stabilizasyonu (istikrara kavuşturulması) esasının getirildiği, başvurudan itibaren hastanın 24 saat içerisinde stabilize edilerek ilgili kliniğe yatışı veya başka bir hastaneye sevk ile acil halin sona ereceği, acil servislerdeki acil girişimsel işlemler ile 24 saat içinde acil gözlem ünitelerinde uygulanan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınmayacak olduğu, 24 saat dolduktan sonra ilave ücret alınabilecek olduğu, bu ücretin alınabilmesi için acil halin sona erdiği ve devam eden işlemlerin ilave ücrete tabi olduğuna dair hasta ya da yakınına yazılı bilgi verilmesi gerektiği, önceden hasta taburcu edilene kadarki acil hizmetler ücretsizken değişiklikler ile getirilen şartların amacının anlaşılamadığı, acil durumda sosyal devlet ve sosyal güvenlik hakkına güvenerek özel sağlık kurumuna başvuran vatandaşın mağdur olacağı, vatandaşın ayrıntılı fatura isteme hakkının düzenleme ile elinden alındığı, dava konusu düzenlemenin hukuki dayanağının bulunmadığı; dava konusu hüküm ile değiştirilen Sağlık Uygulama Tebliğinin 1.9.1. maddesinin yedinci fıkrasının önceki halinde, özel sağlık kurum ve kuruluşlarının ilave ücret aldıkları durumda sigortalının talebi üzerine hastaya sunulan hizmetlerini, Sosyal Güvenlik Kurumu ve sigortalıdan tahsil edilen ilave ücretlerini gösteren Sağlık Uygulama Tebliği eki EK-1/B’de yer alan hastaya sunulmuş olan hizmetleri ve ilave ücretleri gösterir belgeyi düzenleyerek hastaya vermek zorunda olduğu, söz konusu değişiklikten sonra belgenin sadece yataklı tedavi sonucu taburcu olan hastalara verileceği, ayaktan tedavilerde bu belgenin verilme zorunluluğunun kalktığı, ayaktan tedavilerde hastaların kendilerinden alınan ilave ücretleri görme, Sağlık Uygulama Tebliği ile kıyaslama, özel sağlık kurumuna yaptırım uygulanmasını isteme olanağının kalmadığı, dava konusu düzenlemede yatan kamu menfaatinin anlaşılamadığı, ihlallerin çoğunun ilave ücret konusunda ayakta tedavilerde yapıldığı, hastaların bunu çoğu zaman sorgulayamadığı, önüne çıkarılan faturayı ödediği, ayrıntılı fatura verme yükümlülüğünün sadece yatan hastalarla sınırlandırılmasının hasta haklarına aykırı olduğu; düzenlemelerin kamu düzenine ve menfaatine aykırı olduğu, iptaline karar verilmesi gerektiği iddia edilmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, dava konusu düzenlemelerin 5510 sayılı Kanun’un 72. maddesi uyarınca oluşturulan Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu kararları ve bilimsel komisyonlarda alınan kararlar ile Kuruma iletilen talepler ve diğer uygulamada karşılaşılan sıkıntılar sonucu yapıldığı, Sağlık Uygulama Tebliğinde 1.7.1. maddesinin üçüncü fıkrasında acil halin tanımının yapıldığı, bu tanıma uygun olarak maddede de 24 saat düzenlemesi yapıldığı, durumu acil hal tanımına uyan hastaların sağlık güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın, kamu ve özel tüm sağlık kuruluşlarınca tedavi masraflarının karşılanacağı, ödeme gücü olup olmadığına bakılmaksızın acil hastaların kabul edilerek tedavi yapmakla yükümlü olunduğu, özel sağlık hizmeti sunucuları ve vakıf üniversiteleri acil servislerinde acil hal kapsamında sunulan sağlık hizmetleri için kişilerden herhangi bir ilave ücret talep edilemeyeceği, dava konusu değişiklik ile acil hal durumunda öncelikle ilk 24 saat içinde hastanın stabilizasyonunun sağlanmasının esas alındığı, acil servislerden kabul edilerek doğrudan uygulanan acil girişimsel işlemler ve hastanın durumunun stabilize edilmesi için yapılan sağlık hizmetlerinden ilave ücret alınmadığı, 24 saati geçen durumlarda ise hastayı muayene eden hekim tarafından yapılan değerlendirme ile acil halin sona erip ermediği kararı verilebileceğinden acil halin devamı halinde de ilave ücret alınmayacağının mevzuatta yer aldığı, ancak hasta stabilizasyonu sağlandıktan sonra hastaya/hasta yakınına “acil halin sona ermesine ilişkin bilgilendirme formu”nun imzalatılması ile birlikte acil halin sona erdiğine bundan sonra verilecek sağlık hizmetleri için ilave ücret alınabileceğine ilişkin bilgilendirme yapılmak zorunda olduğu, ayakta tedavilerde de hasta belge istediğinde her zaman verilebileceği, dava konusu işlemlerin usul ve kanuna uygun olduğu, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ :…
DÜŞÜNCESİ : Dava konusu Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 1.9.1. maddesinin altıncı fıkrası yönünden, anılan Tebliğ’in 1.7.1. maddesinin üçüncü fıkrasında acil halin, “Ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığı veya başka sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlar” olarak tanımlandığı, anılan tanımda geçen 24 saat ibaresinin, acil hallerin 24 saat ile sınırlandırılmasına yönelik dava konusu değişikliğe gerekçe olamayacağı, nitekim tanımda ilk 24 saatte müdahalenin zorunlu olduğu hallerin acil hal olarak nitelendirileceğinin belirtildiği, ilave ücret alınamayacak acil hallerin 24 saatle sınırlandırılacağı yolunda bir düzenleme bulunmadığı, dolayısıyla düzenlemede değişikliğe gidilmesinin gerekçelerinin idare tarafından somut olarak ortaya konulamadığı, bu durumda, hastanın acil servise başvurusu ile başlayan sürecin, stabilize edildiğinde sona ereceği açık olmakla birlikte, acil hallerde hiç bir ilave ücret alınamayacağı yolundaki Kanuni düzenleme dikkate alındığında, bu durumu 24 saat ile sınırlandıran düzenlemede hukuka uyarlık bulunmadığından, dava konusu Tebliğ’in 1.9.1. maddesinin altıncı fıkrasının iptaline; anılan Tebliğ’in 1.9.1. maddesinin yedinci fıkrası yönünden düzenleme hukuka uygun bulunduğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI :…
DÜŞÜNCESİ : 04.02.2018 tarih ve 30322 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in 4. maddesi ile Sağlık Uygulama Tebliğinin “ilave ücret alınması” başlıklı 1.9.1. maddesinin 6. ve 7. fıkralarında yapılan değişiklikler açısından, söz konusu değişikliğin hasta mağduriyetine ve aleyhine özel hastahaneler lehine bir düzenleme olduğu, vatandaşın özel sağlık kuruluşlarındaki acil hizmetlere erişimi engellenerek, özel sağlık kuruluşları tarafından alınan ilave bedellerin takibi ve hesap sorulabilirliği azalttığı, özel sağlık kuruluşlarının aldıkları ilave ücretleri kolaylıkla örtbast edebileceği, ilave ücretleri kuruluşların herkesin göreceği yere asması ve Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirmesi gerektiği, özel sağlık kuruluşkarının ilave ücret aldıkları durumlarda sigortalının talebi üzerine hastaya sunulan hizmetleri Sosyal Güvenlik Kurumu ve sigortalıdan tahsil edilen ilave ücretleri gösteren SUT eki EK/1-B de yer alan hastaya sunulmuş olan hizmetleri ve ilave ücretleri gösterir belgeyi düzenleyerek hastaya vermek zorunda olduğu, ilgili düzenleme öncesinde Kurumca karşılanan sağlık hizmet bedellerinin 100,00-TL’yi aşması halinde bu hizmetleri ve varsa ilave ücretleri gösterir SUT eki belgeyi yatan hasta tedavilerinde en geç taburcu olduğu tarihte, diğer tedavilerde ise işlemin yapıldığı tarihte hastaya vermek zorunda olduğu, dava konusu değişiklikten sonra yatarak tedavilerde….. 100 TL’yi geçmesi halinde bu hizmetleri varsa ilave ücretleri gösterir Sağlık Uygulama Tebliği eki belgeyi en geç hastanın taburcu olduğu tarihte hastaya vermek zorunda olduğu ve sözkonusu bilgiler aynı süreler içerisinde elektronik ortamda verilebileceği şeklini aldığı, söz konusu değişiklikten sonra belgenin sadece yataklı tedavi sonucu taburcu olan hastalara verileceği, ayaktan tedavilerde bu belgenin verilme zorunluluğunun kalktığı, ayaktan tedavilerde hastaların kendilerinden alınan ilave ücretleri görme, Sağlık Uygulama Tebliği ile kıyaslama, özel sağlık kurumuna yaptırım uygulanmasını isteme olanağının kalktığı, düzenlemede yatan kamu menfaatinin anlaşılamadığı, ihlallerin çoğunun ilave ücret konusunda ayakta tedavilerde yapıldığı, hastaların bunu çoğu zaman sorgulamadığı, önüne çıkarılan faturayı ödediği, ayrıntılı fatura verme yükümlülüğünün sadece yatan hastalarla sınırlandırılmasının hasta haklarına aykırı olduğu, acil sağlık hizmetlerinden yararlandırılma süresinin 24 saat ile sınırlandırılmış olduğu, acil hallerde özel hastahaneye başvurulması halinde hastanın taburcu edilinceye kadar sunulan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınmaması yönündeki düzenlemede değişikliğe gidildiği, değişiklik öncesi SUT 1.9.1. madde 6. fıkrada ” Hastanın acil haller nedeniyle sağlık hizmeti sunucusuna başvurması halinde taburcu edilinceye kadar sunulan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınmaz.” düzenlemesine değişiklik ile ” Hastanın acil servislerde 24 saat içinde stabilizasyonu esastır. Hastanın acil servise başvurusundan itibaren 24 saat içinde stabilize edilerek ilgili kliniğe yatışı ya da başka bir sağlık hizmeti sunucusunun yataklı kliniğine sevk edilmesiyle acil hal sona erer. Acil servislerden kabul edilerek doğrudan uygulanan acil girişimsel işlemler ile 24 saat içinde acil gözlem ünitelerinde uygulanan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınamaz. Hastadan ilave ücret alınabilmesi için hastaya/hasta yakınına acil halin sona erdiğine ve müteakip işlemlerin ilave ücrete tabi olduğuna ilişkin “Acil Halin Sona Ermesine İlişkin Bilgilendirme Formu” (EK-1/D) kullanılarak, yazılı bilginin imza karşılığı verilmesi zorunludur.” şeklinde değiştirilmiş olduğu, yeni düzenleme ile hastanın taburcu edilmesi yerine acil servislerde 24 saat içerisinde stabilizasyonu (istikrara kavuşturulması) esasının getirildiği, başvurudan itibaren hastanın 24 saat içerisinde stabilize edilerek ilgili kliniğe yatışı veya başka bir hastaneye sevk ile acil halin sona ereceği, acil servislerdeki acil girişimsel işlemler ile 24 saat içinde acil gözlem ünitelerinde uygulanan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınmayacak olduğu, 24 saat dolduktan sonra ilave ücret alınabilecek olduğu, bu ücretin alınabilmesi için acil halin sona erdiği ve devam eden işlemlerin ilave ücrete tabi olduğuna dair hasta ya da yakınına yazılı bilgi verilmesi gerektiği,önceden hasta taburcu edilene kadarki acil hizmetler ücretsizken neden değişiklikler ile şartlar getirildiğinin anlaşılamadığı, acil durumda sosyal devlet ve sosyal güvenlik hakkına güvenerek özel sağlık kurumuna başvuran vatandaşın mağdur olacağı, vatandaşın elindeki ayrıntılı fatura hakkının düzenleme ile elinden alındığı, 24 saat ileri sürülerek acil durumun sona erdiği, kalp krizi nedeniyle oluşan travmaların tedavisi için özel sağlık kuruluşunca belirlenen ilave ücretin ödenmesi gerektiği ve kabul edilmeme durumunda tedavi tamamlanmadan hastaneden çıkış işlemlerinin yapılacağı ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 73. maddesinde, “…
Sözleşmeli ve sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucuları, acil hallerde, sözleşmeli sağlık hizmetleri sunucuları ise Kurumun belirlediği sağlık hizmetleri için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden veya Kurumdan herhangi bir ilave ücret talep edemez…” düzenlemesi bulunmaktadır.
04/02/2018 tarih ve 30322 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği değişikliği ile Tebliğin 1.9.1 numaralı maddesi 6. fıkrasında aşağıdaki düzenlemeler yapılmıştır:
“(6) Hastanın acil servislerde 24 saat içinde stabilizasyonu esastır. Hastanın acil servise başvurusundan itibaren 24 saat içinde stabilize edilerek ilgili kliniğe yatışı ya da başka bir sağlık hizmeti sunucusunun yataklı kliniğine sevk edilmesiyle acil hal sona erer. Acil servislerden kabul edilerek doğrudan uygulanan acil girişimsel işlemler ile 24 saat içinde acil gözlem ünitelerinde uygulanan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınamaz. Hastadan ilave ücret alınabilmesi için hastaya/hasta yakınına acil halin sona erdiğine ve müteakip işlemlerin ilave ücrete tabi olduğuna ilişkin “Acil Halin Sona Ermesine İlişkin Bilgilendirme Formu” (EK-1/D) kullanılarak, yazılı bilginin imza karşılığı verilmesi zorunludur.”
Maddenin değişiklikten önceki halinde 1.9.1 numaralı maddenin 6. fıkrasında “Hastanın acil haller nedeniyle sağlık hizmeti sunucusuna başvurması halinde bu başvurusuna ilişkin taburcu edilinceye kadar sunulan tüm sağlık hizmetleri için hiç bir ilave ücret alınamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Davalı idare tarafından, Sağlık Uygulama Tebliğinin 1.7.1. maddesinin 3. fıkrasında acil halin tanımının yapıldığı; Sosyal Güvenlik Kurumu mevzuatına uygun olarak maddede de 24 saat düzenlemesi yapıldığı ileri sürülmekteyse de, Tebliğde acil hal, “Ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığı veya başka sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlar” olarak tanımlanmıştır.
Acil hal tanımı incelendiğinde, tanımda geçen 24 saat ibaresinin, acil halleri 24 saat ile sınırlandırılmasına yönelik dava konusu değişikliğe gerekçe olamayacağı sonucuna varılmaktadır. Nitekim tanımda ilk 24 saatte müdahalenin zorunlu olduğu hallerin acil hal olarak nitelendirileceği belirtilmekte olup, ilave ücret alınamayacak acil hallerin 24 saatle sınırlandırılacağı yolunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla düzenlemede değişikliğe gidilmesinin gerekçeleri idare tarafından ortaya konulamamıştır.
Bu durumda, hastanın acil servise başvurusu ile başlayan sürecin, stabilize edildiğinde sona ereceği açık olmakla birlikte, acil hallerde hiçbir ilave ücret alınamayacağı yolundaki Kanuni düzenleme dikkate alındığında, bu durumu 24 saat ile sınırlandıran düzenlemede hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Tebliğin 1.9.1. maddesinin 6. fıkrasının iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür.
Sağlık Uygulama Tebliğinin 1.9.1. maddesinin 7. fıkrasındaki değişiklikle Kurumla sözleşmeli/protokollü vakıf üniversiteleri ile özel sağlık kurum ve kuruluşları tarafından yatarak tedavilerde aynı başvuru numarası altında yapılan Kurumca karşılanan sağlık hizmeti bedellerinin toplamının 100,00-TL’ yi aşması halinde bu hizmetlerin Sağlık Uygulama Tebliği kodları ile ekleri de belirtilerek kurumca fiyatlar ve ilave alınan ücretlerin belirtilmesinin istendiği, bu bilgileri içeren “hastaya sunulmuş olan hizmetleri ve ilave ücreti gösterir belgenin Ek-1/B” hastaya verilmesinin zorunlu olduğu yönünde düzenleme yapıldığı, Sağlık Uygulama Tebliğinde ayakta tedavilerde bu belgenin verilme zorunluluğu söz konusu değişiklik ile kaldırıldığı davacı tarafından iddia edilse de 15/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa ve 11/10/2011 tarihli ve 663 Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 nci ve 40 ncı maddelerine dayanılarak hazırlanan “Hasta Hakları Yönetmeliğiin “tanımlar” başlıklı 4. maddesinin e) bendinde “Hasta hakları: Sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin, sırf insan olmaları sebebiyle sahip bulundukları ve Anayasa, milletlerarası andlaşmalar, kanunlar ve diğer mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklarını” ifade ettiği, “bilgi isteme” başlıklı 7. maddesinde “Hasta, sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanabileceği konusunda bilgi isteyebilir. Bu hak, hangi sağlık kuruluşundan hangi şartlara göre faydalanılabileceğini, sağlık kurum ve kuruluşları tarafından verilen her türlü hizmet ve imkanın neler olduğunu ve müracaat edilen kuruluşta verilen sağlık hizmetlerinden faydalanma usulüne öğrenme haklarını da kapsar. Bütün sağlık kurum ve kuruluşları, hastayı birinci fıkra uyarınca bilgilendirmek için yeterli teknik donanımı haiz birimi oluşturmak; bu birimde, hastaya kesin ve yeterli bilgi verebilecek nitelik ve ehliyete sahip personeli daimi olarak istihdam etmek ve hastanın ihtiyacı olan birimlere kolayca ulaşabilmesini temin etmek üzere, kuruluşun uygun yerlerinde bilgilendirici tabela, broşür ve işaretler bulundurmak gibi tedbirleri almak zorundadırlar.” düzenlemesine yer verildiği,” kayıtları inceleme” başlıklı 16. maddesinde “Hasta, sağlık durumu ile ilgili bilgiler bulunan dosyayı ve kayıtları, doğrudan veya vekili veya kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyebilir ve bir suretini alabilir. Bu kayıtlar, sadece hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili olanlar tarafından görülebilir.” düzenlemeleri kapsamında sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin teminat altına mevzuatla alınan haklarının düzenlendiği “Hasta Hakları Yönetmeliğine” göre hasta sağlık durumu ile ilgili bilgileri bulunan dosyasını ve kayıtlarını doğrudan veya vekili/ kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyip bir suret alabileceği göz önüne alındığında ayakta tedavilerde fertlerin her zaman kendilerine sunulan hizmet konusunda ayrıntılı fatura sağlık hizmeti sunucundan isteyebileceğine ilişkin yönetmelik hükmü karşısında Tebliğin dava konusu edilen bu düzenlemesinde maddelerinde dayanağı mevzuata aykırılık görülmemiştir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
04/02/2018 tarih ve 30322 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in 4. maddesi ile, 24/03/2013 tarih ve 28597 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin “İlave Ücret Alınması” başlıklı 1.9.1. maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları;
“(6) Hastanın acil servislerde 24 saat içinde stabilizasyonu esastır. Hastanın acil servise başvurusundan itibaren 24 saat içinde stabilize edilerek ilgili kliniğe yatışı ya da başka bir sağlık hizmeti sunucusunun yataklı kliniğine sevk edilmesiyle acil hal sona erer. Acil servislerden kabul edilerek doğrudan uygulanan acil girişimsel işlemler ile 24 saat içinde acil gözlem ünitelerinde uygulanan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınamaz. Hastadan ilave ücret alınabilmesi için hastaya/hasta yakınına acil halin sona erdiğine ve müteakip işlemlerin ilave ücrete tabi olduğuna ilişkin ‘Acil Halin Sona Ermesine İlişkin Bilgilendirme Formu’ (EK-1/D) kullanılarak, yazılı bilginin imza karşılığı verilmesi zorunludur.
(7) Kurumla sözleşmeli/protokollü vakıf üniversiteleri ile özel sağlık kurum ve kuruluşları, aynı başvuru numarası altında yatarak tedavilerde yapılan Kurumca karşılanan sağlık hizmeti bedellerinin toplamının 100 (yüz) TL’yi aşması halinde, bu hizmetleri ve varsa ilave ücret tutarını gösterir, SUT eki ‘Hastaya Sunulmuş Olan Hizmetleri ve İlave Ücreti Gösterir Belge’yi (EK-1/B) en geç hastanın taburcu olduğu tarihte hastaya vermek zorundadır. Söz konusu bilgiler aynı süreler içerisinde elektronik da verilebilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Davacı tarafından anılan değişikliklerin iptali istemiyle görülmekte olan dava açılmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
İlgili Mevzuat:
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 1. maddesine göre bu Kanunun amacı, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişileri güvence altına almak; bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek; sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usûl ve esasları düzenlemektir.
5510 sayılı Kanun’un “Finansmanı sağlanan sağlık hizmetleri ve süresi” başlıklı 63. maddesinde, genel sağlık sigortalısının ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını; hastalanmaları halinde sağlıklarını kazanmalarını; iş kazası ile meslek hastalığı, hastalık ve analık sonucu tıbben gerekli görülen sağlık hizmetlerinin karşılanmasını, iş göremezlik hallerinin ortadan kaldırılmasını veya azaltılmasını temin etmek amacıyla Kurumca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri ile bu hizmetlerin süresine dair usul ve esaslara yer verilmiş; birinci fıkrasının (b) bendinde “Kişilerin hastalanmaları halinde ayakta veya yatarak; hekim tarafından yapılacak muayene, hekimin göreceği lüzum üzerine teşhis için gereken klinik muayeneler, laboratuvar tetkik ve tahlilleri ile diğer tanı yöntemleri, konulan teşhise dayalı olarak yapılacak tıbbî müdahale ve tedaviler, hasta takibi ve rehabilitasyon hizmetleri, organ, doku ve kök hücre nakline ve hücre tedavilerine yönelik sağlık hizmetleri, acil sağlık hizmetleri, ilgili kanunları gereğince sağlık meslek mensubu sayılanların hekimlerin kararı üzerine yapacakları tıbbî bakım ve tedaviler” Kurumca finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri arasında sayılmıştır.
Anılan Kanun’un “Kurumca finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetleri” başlıklı 64. maddesinde, finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetleri, sayma yoluyla belirlenerek, maddede sayılan sağlık hizmetlerine ilişkin bedellerin karşılanmayacağı düzenlenmiştir. Buna göre anılan maddenin ikinci fıkrasında da “Kurumla sözleşmeli özel sağlık hizmet sunucuları ile Kurumla kısmi branş veya sağlık hizmeti alım sözleşmesi imzalamış olan vakıf üniversitesi sağlık hizmeti sunucuları, Kuruma bildirmiş oldukları hekimlerden sözleşme kapsamı branşlarda fiilen hizmet sunanlar tarafından verilen sağlık hizmetlerini, Kurumca belirlenen istisnalar hariç olmak üzere ve Kurum mevzuatına uygun olarak fatura edebilirler. Aksi takdirde, bu faturalara ait tutarlar Kurumca karşılanmaz.” hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanun’un “Kimlik tespiti ve acil haller” başlıklı 71. maddesinin üçüncü fıkrasında da, Kanun’un uygulamasında acil hallerin ve acil sağlık hizmetlerinin neler olduğuna, hangi yöntem ve ölçütlerle tespit edileceğine ilişkin hususların, Sağlık Bakanlığının uygun görüşü üzerine Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
Kanun’un “Sağlık hizmetlerinin ödenecek bedellerinin belirlenmesi” başlıklı 72. maddesinde ise, 65. madde gereği ödenecek gündelik, yol, yatak ve yemek giderlerinin Kurumca ödenecek bedellerini belirlemeye Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunun yetkili olduğu, Komisyonun, tıp eğitimini, hizmet basamağını, alt yapı ve kaynak kullanımı ile maliyet unsurlarını dikkate alarak sağlık hizmeti sunucularını fiyatlandırmaya esas olmak üzere ayrı ayrı sınıflandırabileceği, 63. madde hükümlerine göre finansmanı sağlanan sağlık hizmetlerinin Kurumca ödenecek bedellerini; sağlık hizmetinin sunulduğu il ve basamak, Devletin doğrudan veya dolaylı olarak sağlamış olduğu sübvansiyonlar, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, kanıta dayalı tıp uygulamaları, maliyet-etkililik ölçütleri ve genel sağlık sigortası bütçesi dikkate alınmak suretiyle, her sınıf için tek tek veya gruplandırarak belirlemeye yetkili olduğu belirtilmiştir.
Kanun’un “Sağlık hizmetlerinin sağlanma yöntemi ve sağlık giderlerinin ödenmesi” başlıklı 73. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanuna göre sağlık hizmetlerinin, Kurum ile yurt içindeki veya yurt dışındaki sağlık hizmeti sunucuları arasında yapılan sözleşmeler yoluyla ve/veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından satın aldıkları sağlık hizmeti giderlerinin ödenmesi suretiyle sağlanacağı; altıncı fıkrasında, acil haller dışında sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından kişilerce satın alınan sağlık hizmeti bedellerinin Kurumca ödenmeyeceği kurala bağlanmış; yedinci fıkrasında ise, “Sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından acil hallerde alınan sağlık hizmeti bedeli, 72. madde gereği sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları için belirlenen bedeller esas alınarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere fatura karşılığı ödenir. Sözleşmeli ve sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucuları, acil hallerde, sözleşmeli sağlık hizmetleri sunucuları ise Kurumun belirlediği sağlık hizmetleri için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden veya Kurumdan herhangi bir ilave ücret talep edemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Hukuki Değerlendirme:
Dava konusu Tebliğ ile değişik Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 1.9.1. maddesinin altıncı fıkrasının incelenmesi:
Yukarıda bahsedilen 5510 sayılı Kanun’un “Finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri ve süresi” başlıklı 63. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, “acil hizmetler” finansmanı sağlanacak sağlık hizmetleri arasında sayılmış, aynı Kanun’un “Sağlık hizmetlerinin sağlanma yöntemi ve sağlık giderlerinin ödenmesi” başlıklı 73. maddesinde ise, acil haller dışında sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından, kişilerce satın alınan sağlık hizmeti bedellerinin Kurumca ödenmeyeceği, sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularından acil hallerde alınan sağlık hizmeti bedelinin, 72. madde gereği sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları için belirlenen bedeller esas alınarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere fatura karşılığı ödeneceği öngörülmüştür.
Aynı Kanun’un “Kimlik tespiti ve acil haller” başlıklı 71. maddesinin son fıkrasındaki düzenleme uyarınca Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen yetki çerçevesinde 18/04/2014 tarih ve 28976 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Genel Sağlık Sigortası Uygulamaları Yönetmeliği’nin 27. maddesinde “Acil hâller”in, ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbî müdahale gerektiren durumlar ile ivedilikle tıbbî müdahale yapılmadığı veya başka bir sağlık kuruluşuna nakli hâlinde hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlar olduğu, bu nedenle sağlanan sağlık hizmetlerinin acil sağlık hizmeti olarak kabul edileceği kurala bağlanmıştır.
Sağlık Bakanlığı tarafından 11/05/2000 tarih ve 24046 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği’nin 4. maddesinde ise, acil sağlık hizmetleri, acil hastalık ve yaralanma hallerinde, konusunda özel eğitim almış ekipler tarafından, tıbbi araç ve gereç desteği ile olay yerinde, nakil sırasında, sağlık kurum ve kuruluşlarında sunulan tüm sağlık hizmetleri olarak tanımlanmış olup; aynı Yönetmeliğin 15. maddesinde de, acil servislerin malzeme, personel, hizmet kıstasları, fizikî şartları ve diğer hususların Bakanlıkça belirleneceği düzenlenmiştir. Bu madde hükmü doğrultusunda -dava konusu düzenlemenin yayımlandığı tarihte yürürlükte bulunan- 16/10/2009 tarih ve 27378 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yataklı Sağlık Tesislerinde Acil Servis Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinde acil servis hizmetleri, ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri beklenmeyen durumlarda oluşan sağlık sorunlarında sakatlık ya da ölümden korunması amacıyla hastanın, acil serviste görevli sağlık personeli tarafından tıbbi araç ve gereç desteği ile değerlendirilmesi, tanısının konulması, tıbbi müdahale ve tedavinin yapılması için yataklı sağlık tesislerinde sunulan acil sağlık hizmeti şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu Tebliğ’in “Acil servislerde hasta kabul ve yatış işlemleri” başlıklı 14. maddesinin üçüncü fıkrasında “Acil servislerde hasta takibinin 24 saati geçmemesi esastır. Bu süre içerisinde kesin tanısı konulamamış veya yatış endikasyonu belirlenememiş hastalar ile yatış endikasyonu bulunan ve birden fazla kliniği ilgilendiren hastalar acil servis sorumlu tabibi veya nöbetçi uzman tabibince değerlendirilir ve tıbbi durumunun gerektirdiği en uygun uzmanlık dalına ait kliniğe yatışı yapılarak ilgili klinik şefi veya sorumlu uzman tabibine bilgi verilir. Yatışına karar verilen klinikte boş yatak bulunmaması hâlinde boş yatak bulunan uygun kliniklerden birisine yatırılarak hastanın takibi, bakım ve tedavisi ilgili olduğu klinik tarafından yapılır. Acil serviste kliniklere yatış bekleyen acil hastalara yatış önceliği verilir.” hükmüne yer verilmiştir. (Anılan Tebliğ 13/09/2022 tarih ve 31952 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yataklı Sağlık Tesislerinde Acil Servis Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ’in 16. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, anılan Tebliğ’in 4. maddesinde de acil servis hizmetleri, ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda hastaların sakatlık ya da ölümden korunması amacıyla yapılması gereken müdahale veya tedaviye yönelik acil serviste yapılan tıbbi hizmetleri şeklinde tanımlanmıştır. Bununla birlikte anılan Tebliğ’in acil servislerde hasta kabul, yatış ve konsültasyon işlemlerini düzenleyen 11. maddesinde de acil servislerde hasta takibinin 8 saati geçmemesinin esast olduğu, hastaların en geç 8 saat içerisinde ilgili kliniğe naklinin sağlanması gerektiği, bu süre içerisinde kesin tanısı konulamamış veya birden fazla kliniği ilgilendiren hastaların acil servis sorumlu tabibi tarafından değerlendirileceği ve ihtiyaç duyulduğu öngörülür ise tıbbi durumunun gerektirdiği en uygun uzmanlık dalına ait klinik veya tabip adına yatışının verileceği düzenlenmiştir.)
Öte yandan, 24/03/2013 tarih ve 28597 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin 2.3. maddesinde de acil sağlık hizmetleri düzenlenmiş olup, anılan maddenin üçüncü fıkrasında -dava konusu düzenlemenin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan haliyle- “Kurum sağlık yardımlarından yararlandırılan kişilerin sözleşmesiz sağlık kurum veya kuruluşuna SUT’un 1.7 maddesinde tanımlanan acil haller nedeniyle müracaatı sonucu oluşan sağlık giderleri; acil tıbbi müdahale yapılmasını zorunlu kılan durumun müdahaleyi yapan hekim tarafından imzalanmış bir belge ile belgelendirilmesi ve Kurumca kabul edilmesi şartıyla karşılanır.” kuralı yer almaktadır.
Anılan hüküm ile atıf yapılan aynı Tebliğ’in 1.7. maddesinde ise provizyon işlemleri düzenlenmiş olup, kişinin sağlık hizmeti sunucularınca müracaatının, belirtilen istisnai haller nedeniyle yapılıp yapılmadığının değerlendirileceği, müracaatın sayılan istisnai nedenlerle yapılmış olması halinde, sadece söz konusu müracaat nedeni ile ilgili sağlık hizmeti bedellerinin faturalandırılabileceği, anılan istisnai hallerden birinin de “acil hal” olduğu kuralına yer verilmiştir. Bununla birlikte aynı hükümde “acil hal” tanımı yapılmış olup, buna göre, “Acil hal; ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlarda olayın meydana gelmesini takip eden ilk 24 saat içinde tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile ivedilikle tıbbi müdahale yapılmadığı veya başka bir sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatın ve/veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlardır. Bu nedenle sağlanan sağlık hizmetleri acil sağlık hizmeti olarak kabul edilir.” kuralına yer verilmiştir.
Bu çerçevede dava konusu Tebliğ’in 1.9.1. maddesinin altıncı fıkrasına bakıldığında, hastanın acil servislerde 24 saat içinde stabilizasyonunun esas olduğu; hastanın acil servise başvurusundan itibaren 24 saat içinde stabilize edilerek ilgili kliniğe yatışı ya da başka bir sağlık hizmeti sunucusunun yataklı kliniğine sevk edilmesiyle acil halin sona ereceği; acil servislerden kabul edilerek doğrudan uygulanan acil girişimsel işlemler ile 24 saat içinde acil gözlem ünitelerinde uygulanan tüm sağlık hizmetleri için ilave ücret alınamayacağı; hastadan ilave ücret alınabilmesi için hastaya/hasta yakınına acil halin sona erdiğine ve müteakip işlemlerin ilave ücrete tabi olduğuna ilişkin “Acil Halin Sona Ermesine İlişkin Bilgilendirme Formu” kullanılarak, yazılı bilginin imza karşılığı verilmesinin zorunlu olduğu anlaşılmakta olup, anılan hükümde, sunulan sağlık hizmetine ilişkin geri ödeme açısından ilgili mevzuatta belirlenen acil hâl tanımına uygun ve benzer yönde bir düzenleme yapıldığı, bunları aşan veya üst hukuk normlarına aykırılık teşkil edecek yeni bir kuralın getirilmediği, bu haliyle dava konusu düzenlemenin, üst norm kurallarına ve kamu yararı ile hizmet gereklerine uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu Tebliğ ile değişik Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 1.9.1. maddesinin yedinci fıkrasının incelenmesi:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkı” başlıklı 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancıların kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahip oldukları; kendileriyle ilgili başvurmaların sonucunun gecikmeksizin, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirileceği; herkesin, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun “Bilgi veya belgeye erişim” başlıklı 10. maddesine göre, kurum ve kuruluşlar, başvuru sahibine istenen belgenin onaylı bir kopyasını verirler. Yine aynı Kanun’un “Başvuruların cevaplandırılması” başlıklı 12. maddesinde de, kurum ve kuruluşların, bilgi edinme başvurularıyla ilgili cevaplarını yazılı olarak veya elektronik ortamda başvuru sahibine bildirecekleri, başvurunun reddedilmesi hâlinde bu kararın gerekçesinin ve buna karşı başvuru yollarının belirtileceği hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan, temel insan haklarının sağlık hizmetleri sahasındaki yansıması olan ve başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, diğer mevzuatta ve milletlerarası hukuki metinlerde kabul edilen “hasta hakları”nı somut olarak göstermek ve sağlık hizmeti verilen bütün kurum ve kuruluşlarda ve sağlık kurum ve kuruluşları dışında sağlık hizmeti verilen hallerde, insan haysiyetine yakışır şekilde herkesin hasta haklarından faydalanabilmesine, hak ihlallerinden korunabilmesine ve gerektiğinde hukuki korunma yollarını fiilen kullanabilmesine dair usul ve esasları düzenlemek amacı ile hazırlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, “Hasta hakları”, sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin, sırf insan olmaları sebebiyle sahip bulundukları ve T.C. Anayasası, milletlerarası andlaşmalar, kanunlar ve diğer mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklarını ifade eder, şeklinde tanımlanmıştır.
Anılan Yönetmeliğin “Bilgi İsteme” başlıklı 7. maddesinde “Hasta, sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanabileceği konusunda bilgi isteyebilir. Bu hak, hangi sağlık kuruluşundan hangi şartlara göre faydalanılabileceğini, sağlık kurum ve kuruluşları tarafından verilen her türlü hizmet ve imkanın neler olduğunu ve müracaat edilen kuruluşta verilen sağlık hizmetlerinden faydalanma usulüne öğrenme haklarını da kapsar.
Bütün sağlık kurum ve kuruluşları, hastayı birinci fıkra uyarınca bilgilendirmek için yeterli teknik donanımı haiz birimi oluşturmak; bu birimde, hastaya kesin ve yeterli bilgi verebilecek nitelik ve ehliyete sahip personeli daimi olarak istihdam etmek ve hastanın ihtiyacı olan birimlere kolayca ulaşabilmesini temin etmek üzere, kuruluşun uygun yerlerinde bilgilendirici tabela, broşür ve işaretler bulundurmak gibi tedbirleri almak zorundadırlar.” kuralı; “Kayıtları İnceleme” başlıklı 16. maddesinde ise, “Hasta, sağlık durumu ile ilgili bilgiler bulunan dosyayı ve kayıtları, doğrudan veya vekili veya kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyebilir ve bir suretini alabilir. Bu kayıtlar, sadece hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili olanlar tarafından görülebilir.” kuralı yer almaktadır.
Bu çerçevede uyuşmazlığa konu düzenleme irdelendiğinde, 24/03/2013 tarih ve 28597 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği’nin “İlave Ücret Alınması” başlıklı 1.9.1. maddesinin yedinci fıkrasında, “Kurumla sözleşmeli/protokollü vakıf üniversiteleri ile özel sağlık kurum ve kuruluşları, aynı başvuru numarası altında yapılan Kurumca karşılanan sağlık hizmeti bedellerinin toplamının 100 (yüz) TL’yi aşması halinde, bu hizmetleri ve varsa ilave ücret tutarını gösterir, SUT eki ‘Hastaya Sunulmuş Olan Hizmetleri ve İlave Ücreti Gösterir Belge’yi (EK-1/B) yatan hasta tedavilerinde en geç hastanın taburcu olduğu tarihte, diğer tedavilerde ise işlemin yapıldığı tarihte hastaya vermek zorundadır. Ancak hastanın istemesi halinde tutar sınırı olmaksızın sunulan tüm işlemleri ayrıntılı olarak gösteren bilgi ve belgeler hastaya verilmek zorundadır. Söz konusu bilgiler aynı süreler içerisinde elektronik ortamda da sağlanabilir.” kuralı yer almakta iken, dava konusu düzenleme ile Kurumla sözleşmeli/protokollü vakıf üniversiteleri ile özel sağlık kurum ve kuruluşlarının, aynı başvuru numarası altında yatarak tedavilerde yapılan Kurumca karşılanan sağlık hizmeti bedellerinin toplamının 100 (yüz) TL’yi aşması halinde, bu hizmetleri ve varsa ilave ücret tutarını gösterir, SUT eki “Hastaya Sunulmuş Olan Hizmetleri ve İlave Ücreti Gösterir Belge”yi (EK-1/B) en geç hastanın taburcu olduğu tarihte hastaya vermek zorunda olduğu, söz konusu bilgilerin aynı süreler içerisinde elektronik ortamda da verilebileceğinin kurala bağlandığı görülmektedir.
Davacı tarafından, dava konusu değişiklik ile, hastaya sunulmuş olan hizmetleri ve ilave ücretleri gösterir belgenin sadece yataklı tedavi sonucu taburcu olan hastalara verileceği, ayaktan tedavilerde bu belgenin verilme zorunluluğunun kalktığı, ayaktan tedavilerde hastaların kendilerinden alınan ilave ücretleri görme, Sağlık Uygulama Tebliği ile kıyaslama, özel sağlık kurumuna yaptırım uygulanmasını isteme olanağının kalmadığı, ayrıntılı fatura verme yükümlülüğünün sadece yatan hastalarla sınırlandırılmasının hasta haklarına aykırı olduğu iddia edilmektedir.
Bilgi edinme hakkı, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bağlamında vazgeçilmez haklardan biridir. Bu hakkın kullanımı bireylerin, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan iş ve işlemlerle ilgili olarak bilgi edinebilmesi, kamu yönetiminde ve sunulan hizmetlerde şeffaflığın sağlanması bakımından da önem arz etmektedir. Bu çerçevede, bilgi edinmeye ilişkin mevzuat uyarınca ve bunun yanı sıra sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin mevzuatla teminat altına alınan haklarının düzenlendiği Hasta Hakları Yönetmeliğine göre, hastanın, sağlık durumu ile ilgili bilgileri bulunan dosyasını ve kayıtlarını doğrudan veya vekili/kanuni temsilcisi vasıtası ile inceleyip bir suret alabileceği muhakkaktır.
Bu durumda, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca ayakta tedavilerde, fertlerin, her zaman kendilerine sunulan sağlık hizmeti konusunda ayrıntılı faturayı, hizmetin sunulduğu sağlık hizmeti sunucusundan isteyebileceği açık olup, dava konusu düzenlemenin bilgi edinme hakkını engelleyecek nitelikte olmadığı, bu hakkın kullanımının Anayasa ve Kanun hükümleriyle güvence altına alındığı, bu yönden dava konusu düzenlemede hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL
yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmasız işler için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra istemi halinde davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz gün) içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 13/12/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.