Danıştay Kararı 10. Daire 2019/10546 E. 2020/3080 K. 21.09.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2019/10546 E.  ,  2020/3080 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/10546
Karar No : 2020/3080

TEMYİZ EDENLER (DAVACILAR): 1- …
2- …
3- …
4- …
VEKİLLERİ: …
KARŞI TARAF (DAVALI): …Üniversitesi Rektörlüğü
VEKİLİ: …

İSTEMİN_KONUSU: … İdare Mahkemesinin v tarih ve E: …, K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, davacılardan …’nun … Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsünde 01/10/2012 tarihinde yapılan bel fıtığı ameliyatında sırt atardamarının kesilmesi nedeniyle iç kanama meydana geldiği, bunun sonucunda da kalıcı felç ve ölüm riskinin halen devam ettiği, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla davacılardan … için … TL maddi, … TL manevi, eşi … ile çocukları … ve …’nun her biri için … TL manevi olmak üzere toplam … TL maddi, … TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararıyla; maddi tazminat isteminin reddi, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü kısmen reddi, reddedilen maddi tazminat istemi yönünden nispi olarak hesaplanan vekalet ücretine hükmedilmesi yolundaki kararın, Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesinin 27/02/2017 tarih ve E:2016/6242, K.2017/947 sayılı kararıyla, reddedilen maddi tazminat tutarı üzerinden nispi olarak hesaplanan vekalet ücretine ilişkin kısmı ile manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının bozulması, diğer kısımlarının onanması üzerine bozma kararına uyularak ve bozulan kısım yönünden ele alınan dosyada, manevi tazminat isteminin reddine, reddedilen maddi ve manevi tazminat istemleri için ayrı ayrı … TL olmak üzere toplam … TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI:Davacılar tarafından, ameliyatın olası risk ve komplikasyonlarına yönelik bir izahat yapılmadığı, imzalanan onam formunun da matbu şekilde hazırlandığı, hastanın ve ameliyatın özelliklerine ve olası sonuç ve komplikasyonlarına yönelik açıklama bulunmadığı, belgelerin şuuru açık olan hasta tarafından imzalanması gerekirken eşi tarafından imzalandığı, iç kanama ve damar kesilmesinin normal bir komplikasyon olduğunun bilinmesine rağmen, kalp damar cerrahisinin bulunmadığı bir yerde ameliyat yapıldığı, vahim yaralanma ve ölüm riski karşısında hastanın ambulans ile başka bir hastaneye sevk edildiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI: Davalı idare tarafından, dava konusu olayda, davalı idareye ve hastane personeline atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı, dosya kapsamında bulunan Adli Tıp Raporunun da bu yönde olduğu, manevi tazminata hükmedilebilmesi için gereken şartların oluşmadığı, oluşmuşsa dahi manevi tazminata faiz uygulanamayacağı, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ: …
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılardan …, bel ve sağ bacak ağrısı şikayeti ile … Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsüne başvurmuş, bel fıtığı tanısıyla … Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsünde 01/10/2012 tarihinde ameliyata alınmış, sağ L5 hemilaminektomi, sağdan L5-S1 mikrodiskektomi ve foraminotomi ameliyatı yapılmıştır.
Postoperatif erken dönemde yapılan batın MR tetkikinde paravertebral alanda hematom görülmesi üzerine iliak arter yaralanması ön tanısıyla tekrar entübe edilerek anjio yapılmak üzere … Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş, burada girişimsel radyoloji tarafından sağ iliak artere stent greft yerleştirildikten sonra yoğun bakıma alınmış, durumunun stabilleşmesi üzerine 03/10/2012 tarihinde servise alınmış, buradaki takiplerinden sonra da 16/10/2012 tarihinde taburcu edilmiştir.
Sonrasında bazı şikayetleri olan …, derin ven trombozu tanısıyla tedavi görmüş, adı geçenin sağ üreterine pigtail takılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Bunun yanında, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devlet tarafından, özel ya da kamu hastanelerine hastaların yaşamını koruyacak nitelikteki tedbirleri alma zorunluluğu getiren yasal ve düzenleyici çerçevenin konulmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülük, hastaları, tıbbi müdahalelerin bu bağlamda meydana getirebileceği ağır sonuçlardan mümkün olabildiğince koruma gerekliliğine dayanmaktadır. Böylelikle, taraf devletler, bu yükümlülük uyarınca, hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında sorgulanmaları ve hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde kendilerini bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri amacıyla gereken düzenleyici yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler (Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009).
11/04/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesinde “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir.” hükmü yer almaktadır.
5013 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan 16/03/2004 tarih ve 2004/7024 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi)”nin “Amaç ve konu” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Sözleşmenin Tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayrım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına alacaklardır.”; “Mesleki standartlar” başlıklı 4. maddesinde; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” kurallarına yer verilmiştir. Sözleşme, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, anılan düzenlemede her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Diğer taraftan, Sözleşmenin “Muvafakat” başlıklı (II) numaralı bölümünde yer alan 5. maddesinde “muvafakat” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesiyle muvafakatin kapsamı belirlenmiştir.
Türk Tabipler Birliğince kabul edilen Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde ise “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. …” kuralına yer verilmiştir.
01/08/1998 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği’nin davacıya tıbbi müdahale yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan haliyle 15. maddesinde, “Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. …”, 22. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.”, “Rızanın Kapsamı” başlıklı 31. maddesinde de, “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbi işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik’te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilir.” düzenlemeleri yer alır.
Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerin riskleriyle ilgili olarak aydınlatılması ve rızalarının alınmasını gerektirmekte olup, aydınlatma ve rızanın alınmaması hali, sağlık hizmetinin kusurlu yürütüldüğü sonucunu doğurmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu olayda, Adli Tıp Kurumu 2. Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan 24/04/2015 tarih ve 2015/18349/1762 sayılı raporda; “Semptomatik bel fıtığının tedavisinde cerrahinin uygulanabildiği, cerrahi esnasında cerrahi alan komşuluğunda bulanan damar ve sinir yapılarında istenmeyen hasarlanmaların oluşabildiğinin tıbben bilindiği, kişinin bel ve sağ bacak ağrısı şikayeti ile … Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsüne başvurduğu, bel fıtığı tanısı konulduğu ve … Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsünde 01/10/2012 tarihinde ameliyata alındığı, sağ L5 hemilaminektomi, sağdan L5-S1 mikrodiskektomi ve foraminotomi operasyonu uygulandığı, kişinin postoperatif erken dönemde yapılan batın MR tetkikinde paravertebral alanda hematom görülmesi üzerine iliak arter yaralanması ön tanısıyla tekrar entübe edilerek anjio yapılmak üzere … Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği, burada yoğun bakıma alındığı, girişimsel radyoloji tarafından sağ iliac artere stent greft yerleştirildiği ve kanamasının kontrol altına alındığının tıbbi belgelerde kayıtlı olduğu, kişide ameliyat sonrası ortaya çıkan tablonun bu tür ameliyatlardan sonra her türlü özene rağmen oluşabilen herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmal izafe edilemeyen ‘komplikasyon’ olarak nitelendiği, kişiye konulan tanı ve yapılan ameliyat ve oluşan komplikasyonun yönetiminin tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, kişinin tedavisinde görev alan sağlık çalışanlarına atfı kabil kusur tespit edilmediği” yönünde görüş bildirilmiştir.
… İdare Mahkemesinin, Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesinin 27/02/2017 tarih ve E:2016/6242, K.2017/947 sayılı kararına konu, … tarih ve E: …, K: … sayılı kararında, “Adli Tıp Kurumundan alınan raporda da belirtildiği üzere, yapılan işlemlerde davalı idareye atfedilebilecek hizmet kusuru bulunmadığı anlaşılmakla birlikte, operasyon öncesi komplikasyon ve riskler konusunda davacının yeterli olarak bilgilendirilmediği, başka bir ifade ile ameliyat sonucu iç kanama yaşanabileceği, silikon idrar sondası ve pigtail takılabileceği veya kısmi felç yaşanabileceği ile ilgili davacının bilgilendirilmediği, ameliyatın muhtemel riskleri bilinmesine rağmen (iç kanama ihtimali) Kalp-Damar Cerrahisi bulunmayan bir enstitüde ameliyatın yapılmış olması nedeniyle hizmet kusuru bulunduğu, davacının maddi kaybının karşılanmasına olanak bulunmamakla birlikte, ameliyatla ilgili eksik bilgilendirme nedeniyle davacının duyduğu acı ve üzüntü nedeniyle manevi zararların tazmini gerektiği” gerekçesiyle davacı … için … TL, diğer davacılar olan eş ve iki çocuğun her biri için … TL olmak üzere toplam … TL manevi tazminatın, dava tarihinden (11/09/2013) itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı idareden alınıp davacılara verilmesi gerektiği sonucuna varılarak manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesinin anılan kararıyla, “davalı idare tarafından 05/05/2016 tarihli temyiz dilekçesi ekinde davacılara ait Hasta Tedavi Kabul Formu, Hasta Bilgilendirme ve Onam Kağıdı fotokopilerinin dosyaya sunulduğu, tarafların iddia ve savunmalarının tümüyle incelenebilmesi için söz konusu belge ve kayıtların araştırılarak bir karar verilmesi gerektiği, İdare Mahkemesi aşamasında incelemesi yapılmayan söz konusu form ve belgelerin getirtilerek Adli Tıp Kurumu Raporundaki tespitlerle birlikte değerlendirilmesi gerekeceğinden, kararın manevi tazminat talebinin kabulüne ilişkin kısmında eksik inceleme nedeniyle hukuka uyarlık görülmediği” gerekçesiyle anılan Mahkeme kararının manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmı bozulmuştur.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini tam ve eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Bakılan davada, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının, Danıştay (Kapatılan) Onbeşinci Dairesinin 27/02/2017 tarih ve E:2016/6242, K.2017/947 sayılı kararıyla, tarafların iddia ve savunmalarının tümüyle incelenebilmesi için söz konusu ameliyata ilişkin belge ve kayıtların (Hasta Tedavi Kabul Formu, Hasta Bilgilendirme ve Onam Kağıdı) araştırılarak bir karar verilmesi, bu form ve belgelerin getirtilerek Adli Tıp Kurumu Raporundaki tespitlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle eksik incelemeye dayandığı sonucuna varılarak bozulduğu; bu karar üzerine alınan işbu temyize konu kararda ise, davacıların manevi tazminat isteminin söz konusu ameliyata ilişkin Hasta Tedavi Kabul Formu, Hasta Bilgilendirme ve Onam Kağıdı ile varsa onama dair diğer belge ve kayıtların asıllarının getirtilmesi suretiyle Adli Tıp Kurumu Raporundaki tespitlerle birlikte değerlendirilmesi gerekirken, anılan belge ve kayıtlara yönelik bir araştırma yapılmaksızın, dolayısıyla Adli Tıp Kurumu Raporundaki tespitler bu belgelerle birlikte değerlendirilmeksizin davacıların manevi tazminat isteminin reddedildiği görülmektedir.
Bu durumda Mahkemece, söz konusu ameliyata ilişkin Hasta Tedavi Kabul Formu, Hasta Bilgilendirme ve Onam Kağıdı ile varsa onama dair diğer belge ve kayıtların asıllarının getirtilmesi, Adli Tıp Kurumu Raporundaki tespitlerin bu belge ve kayıtlar ile birlikte yeniden değerlendirilmesi suretiyle manevi tazminat istemi hakkında yeniden bir karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından, eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın reddi yolundaki temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/09/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.