Danıştay Kararı 10. Daire 2018/565 E. 2022/6043 K. 14.12.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2018/565 E.  ,  2022/6043 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2018/565
Karar No : 2022/6043

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) :
1- Kendi adına asaleten, … ve … adlarına velayeten …
2- …
3- …
4- …
5- …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- … Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : 1. Hukuk Müşaviri Yrd. …
2- … Valiliği
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından; Adana ili, Yüreğir ilçesi, … Mahallesi, …Sokak, No:…adresinde 11/10/2015 tarihinde yapılan sokak düğününde müzisyenlik yapan yakınları İbrahim …’ın terör örgütü lehine eylem yapan göstericiler tarafından silahla vurularak hayatını kaybetmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek uğranıldığı iddia edilen zararlara karşılık çocuklar … ve … için ayrı ayrı 1.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi, imam nikahlı eş … için 1.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi, anne …için 10.000,00 TL, kardeşler … için 5.000,00 TL, … için 5.000,00 TL … için 5.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; eylemin gerçekleştiği mahallede yapılan ve yaklaşık 50 metre mesafede bulunan düğünün ilgili idari birimden izin alınmaksızın ve bilgi verilmeksizin yapıldığı, olay günü gün içerisinde belli aralıklarla tekrarlanan terör eylemlerinin emniyet birimlerince bastırıldığı ve tekrar toplanabilecek gruplara karşı ekiplerin hazır bekletildiği, dava konusu olayın yaşandığı sokakta düğün sahipleri ile terör eylemine katılan kişiler arasında meydana gelen tartışmanın ilk defa adres bilgisiyle birlikte saat 20.50’de, silahlı saldırının ise saat 21.02’de 155 polis imdat hattına yapılan telefon araması ile emniyet birimlerine bildirildiği, saat 21.04 sıralarında emniyet birimlerince yapılan gazlı müdahaleler ile olay yerine ulaşılmaya çalışıldığı ve yaklaşık saat 21.11 sıralarında olay yerine varıldığı, davacıların yakınının yaralanmasına ve sonrasında vefat etmesine neden olan silahlı saldırının terör örgütü üyeleri olan göstericilerce gerçekleştirildiği ve zırhlı ekiplerce olaya yapılan müdahalede idareye kusur atfedilecek bir gecikme söz konusu olmadığı, dolayısı ile de olayda davalı idarelerin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu … İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacılar tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından; eylem yapan göstericilerin ellerindeki pompalı tüfekler ve diğer çeşitli silahlar ile düğün alanındaki insanlara rastgele ateş açmaya başladığı, açılan bu ateş sonucu yakınları ile diğer başka bir vatandaşın yaşamını yitirdiği, olayla ilgili …Cumhuriyet Başsavcılığı’nca … ve … numaralı iki ayrı soruşturma açıldığı, eylemcilerin düğün sahiplerini tehdit etmesi nedeniyle düğün alanından bir çok kişinin emniyet birimlerini aradığı, olayın meydana geldiği yer ile …İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün arasının yaklaşık 500 metre olduğu, olayın emniyete haber verilmesinden sonraki yaklaşık sekiz saatlik süreçte, idare tarafından terör faaliyetlerine yeterince müdahale edilip terör örgütü yandaşları hakkında işlem yapılmadığı gibi vatandaşın can ve mal güvenliğinin korunması için gerekli tebirlerin de alınmadığı, bu nedenle eylemcilerin düğün yerini basarak orada bulunan insanların ölmesine sebebiyet vermesinde idarenin ağır hizmet kusurunun bulunduğu, olayda, idarenin hizmet kusuru bulunmaması durumunda sosyal risk ilkesi uyarınca tazminata karar verilip verilemeyeceğinin açıklığa kavuşturulması gerektiği, nitekim Danıştay kararlarında da terör olayları nedeniyle meydana gelen zararlardan idarenin kusuru bulunmasa dahi sorumlu olacağının kabul edildiği, öte yandan düğünün idari makamlardan izin alınmadan yapılmasının idarenin sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir olgu olmadığı, kaldı ki yakınlarının düğün sahibi olmadığı, düğün için izin alınıp alınmadığının meydana gelen ölüm olayına ve idarenin sorumluluğuna etkisinin bulunmadığı belirtilerek Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından davacıların temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dosyanın incelenmesinden; 11/10/2015 tarihinde Adana ilinin farklı ilçelerinde PKK/KCK terör örgütü yandaşlarınca, cadde ve sokakların trafiğe kapatılması ve güvenlik güçlerine, toplu taşıma araçlarına taşlı, molotof kokteylli, el yapımı parça tesirli bombalı eylem yapılması talimatı doğrultusunda eylemler yapıldığı, dava konusu olayda da PKK/KCK terör örgütü yandaşı bir grubun söz konusu eylemler sırasında kolluk kuvvetlerinden kaçarak Adana ili, Yüreğir ilçesi, … Mahallesi … Sokak’ta düğün yapılan adrese gelerek burada saklanmak istedikleri, düğün sahiplerinin karşı çıkması üzerine aralarında çıkan tartışma sonucunda düğünde müzisyenlik yapan davacılar yakını…’ın öldürüldüğü, davacılar tarafından, olay sebebiyle maddi ve manevi zarara uğranıldığından bahisle tazminat istemiyle 06/05/2016 tarihinde Adana Valiliği’ne başvuruda bulunulduğu, anılan başvurunun 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilerek Adana Valiliği 1 No.lu Zarar Tespit Komisyonunun … tarih ve … sayılı kararı ile 5233 sayılı Kanun gereğince … mirasçılarına pay edilmek üzere 32.640,65 TL tazminat ödenmesine karar verilerek sulhname imzalanması için davacıların davet edildiği, davacılar tarafından, belirlenen tazminatın kabul edilmemesi sonucu 24/08/2016 tarihinde uyuşmazlık tutanağının düzenlendiği, anılan tutanağın düzenlenmesinden önce 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi kapsamında 60 gün içinde cevap verilmediğinden bahisle istemlerinin reddedildiği varsayılarak idarenin hizmet kusuruna dayanılarak 09/08/2016 tarihinde bakılan davanın açıldığı görülmektedir.
Olayla ilgili olarak …Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen … sayılı soruşturma dosyasında kasten öldürme olayında ölüm sonucuna sebebiyet veren kurşunun kim tarafından ateşlendiğinin tespit edilemediği, soruşturma kapsamında beyanları alınan kişilerin ifadelerinde de, olayın kim tarafından ne şekilde gerçekleştirildiği yönünde yorum ve değerlendirmeler ötesinde beyanda bulunmadıkları, bu nedenle de şüphelilerin üzerilerine atılı suçu işlediklerine dair haklarında kamu davasının açılmasını gerektirecek yeterlilikte her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, eyleme katılan … isimli kişinin sanık olarak yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davası sonucunda verilen … tarihli ve E:…, K:… sayılı karar ile “Silahlı Terör Örgütü Adına Suç İşleme, Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama, Kamu Görevlisine Karşı Görevi Yaptırmamak İçin Direnme” suçundan mahkumiyet kararı verildiği, temyiz edilen söz konusu kararın halen Yargıtay … Ceza Dairesinde olduğu anlaşılmaktadır.
A) Temyize Konu Kararın, İdare Mahkemesi Kararının Maddi Tazminat Talebinin Reddine İlişkin Kısmına Yapılan İstinaf Başvurusunun Reddine Dair Kısmının İncelenmesi:
İLGİLİ MEVZUAT:
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un, olay tarihinde yürürlükte olan halleriyle 1. maddesinde, ”Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ”Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.”; 9. maddesinde, ”Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Bakanlar Kurulu, nakdî ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanunî sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.” hükümleri; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin “Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde yapılacak ödemeler” başlıklı 21. maddesinde de, “Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara, altı katı tutarını geçmemek üzere, onda birinin doktor veya sağlık kurulu raporu ile belirlenen iş ve güce engel olma süresi ile çarpımı sonucunda belirlenecek tutarda, b) Çalışma gücü kaybı derece ve oranları için ekli cetvelde (EK-D) belirlenen katı tutarında, c) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır.” kuralı bulunmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden; olayın gerçekleştiği bölgede yaşanan terör eylemlerine ilişkin Emniyet Birimince 11/10/2015 tarihinde saat 22.05’te tutulan olay tutanağında, “11/10/2015 tarihi saat 13:30 sıralarında, İlimiz … Mahallesi …Caddesi ve top sahasının yanındaki sokak üzerinde bir kısmının yüzleri kapalı PKK/KCK terör örgütü yandaşı grubun olduğu, cadde üzerinde taşlarla ve çöp konteynırlarıyla yolu trafiğe kapattıkları bilgisinin alınması üzerine TEM Şube Müdürlüğü ve Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü görevlileri olarak olay yerine intikal edildiği, bir kısmının yüzleri kapalı yaklaşık 80-90 kişilik terör örgütü yandaşı grubun olduğu, grubun terör örgütü ve teröristbaşı Adullah Öcalan lehine, ‘Biji Serok Apo – Apocular burada – şehit namırın’ şeklinde slogan attıkları, kolluk görevlilerini gören grubun herhangi bir ikaza mahal bırakmadan silahlı, molotof kokteylli, EYP (El Yapımı Patlayıcı)’li, havai fişekli ve taşlı saldırıda bulunmaları üzerine sorumlu amir tarafından zırhlı araçlarda bulunan megafonla, yaptıklarının kanunsuz olduğu, 2911 sayılı Yasa’ya muhalefet ettikleri ve dağılmamaları halinde zor kullanılacağı belirtilerek grubun ikaz edildiği, yapılan ikazlara grubun aldırmadığı ve saldırılarını devam ettirdikleri, yapılan 3. ikazdan sonra grubun dağılmaması üzerine olay yerinde bulunan mevcut kuvvetle yakalama yapmak ve grubun eylemlerine son vermek amacıyla gruba Toma ve Shortland zırhlı araçlar ile müdahale edildiği, gösterici grubun ara sokaklara kaçarak dağıldığı, saat 16:35 sıralarında ara sokaklara kaçan gösterici grup üyelerinin tekrar toplanarak …Caddesi üzerinde ateş yakmaları, güvenlik görevlilerine yönelik ve kamu düzenini bozmaya yönelik korsan gösteri eylemine devam etmeleri dikkate alınarak …Mahallesi …Caddesi üzerinde bekleme halinde olası korsan gösteri eylemine tedbir alındığı, belirli zaman aralıklarında ara sokaklarda toplanarak …Caddesi üzerine çıkan korsan gösterici grup tarafından kolluk görevlilerine yönelik olarak silahlı, molotof kokteylli, EYP’li havai fişekli ve çok sayıda taşlı saldırıda bulunulduğu, gruba gerekli ikazlar yapılarak müdahaleler edildiği, grubun ara sokaklara kaçarak dağıldığı, saat 20:30 sıralarında eylemci grubun … Mahallesi arka sokaklarından …Polis Merkezi Amirliğine kadar gelerek molotof kokteyli saldırılarda bulunmaya devam ettiği, yapılan müdahalelerden sonra eylemci grubun ara sokaklara kaçarak dağıldığı, korsan gösteri eyleminin saat 22:00 sıralarında son bulduğu, korsan gösteri eylemine müdahalede bulunan görevlilere yönelik olarak gösterici grup üyeleri tarafından yaklaşık 55-60 adet molotof kokteyli, 1 tane el yapımı patlayıcı, silahlı, 10-15 havai fişekli ve çok sayıda taşlı saldırılarda bulunulduğu” hususlarının belirtildiği görülmektedir.
Öte yandan; terör örgütü çizgisinde faaliyet gösteren internet sitelerinde yayımlanan haberler doğrultusunda PKK/KCK terör örgütü yandaşlarının cadde ve sokakları trafiğe kapatmaları, güvenlik güçlerine, toplu taşıma araçlarına taşlı, molotof kokteylli, el yapımı parça tesirli bombalı eylem yapmaları talimatı doğrultusunda Adana ilinin farklı ilçelerinde aynı tarihte eylemler yapıldığı, davacılar yakınının da söz konusu eylemler sırasında vurularak hayatını kaybettiği, olayın oluş şekli ve niteliği, gerçekleştirildiği tarih göz önüne alındığında terör eylemi niteliğinde olduğu, olay öncesinde söz konusu terör eylemi ile ilgili herhangi bir ihbar veya istihbari bilginin olmadığı, olay günü yapılan ihbarlar neticesinde gecikmeksizin müdahalede bulunulduğu, güvenlik hizmetinin yürütülmesinde idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluğunu doğuracak başkaca bir hususun da bulunmadığı anlaşıldığından, davacıların söz konusu terör olayına ilişkin maddi tazminat istemlerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Davacıların genel hükümlere göre dava açmaları, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki haklarından vazgeçtikleri anlamına gelmediğinden, Mahkemece maddi tazminat isteminin 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenmesi, bu itibarla ara kararı verilmek suretiyle Zarar Tespit Komisyonundan 5233 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmeliğe göre dava konusu olay sebebiyle hak sahibi olan davacı veya davacıların tespiti istenerek, gelen bilgi ve belgelere göre Mahkemece zarar miktarının 5233 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesine göre hesaplanması gerekmektedir.
5233 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği’nin 21. maddesinde, (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın, ölüm halinde 50 katı tutarında nakdi ödeme yapılacağı; söz konusu hesaplamalarda ödemeye ilişkin valinin veya bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınacağı kurala bağlanmıştır.
…İdare Mahkemesinin, 5233 sayılı Kanun’un bazı madde ve ibarelerinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle yaptığı başvuru üzerine Anayasa Mahkemesince verilen …tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; “Gösterge ve katsayı rakamlarının her yıl artış göstermesi nedeniyle, son işlem tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınmasının, tazminat alacaklısının lehine bir uygulama olduğu açıktır.” tespit ve gerekçesine yer verilmiş olup, bu husus Dairemiz kararlarında da benimsenmiştir.
Buna göre, Zarar Tespit Komisyonu tarafından hesaplanan tazminatlarda, miktarın hak sahibi tarafından kabul edilmeyip uyuşmazlık tutanağı imzalanarak dava açılması halinde Mahkemece yapılacak hesaplarda son işlem tarihi olarak uyuşmazlık tutanağı tarihinin esas alınması gerekmektedir.
Bu doğrultuda uyuşmazlık tutanağının düzenlendiği 24/08/2016 tarihindeki memur aylık kat sayısı ile (7000) gösterge rakamının çarpımı sonucunda bulunan miktarın Yönetmeliğin 21. maddesinin (c) bendine göre elli katı tutarında belirlenecek maddi tazminatın hak sahipleri tespit edilmek suretiyle miras payları oranında ödenmesine karar verilmesi gerekirken, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararına karşı davacılar tarafından yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, işbu bozma kararı üzerine yeniden verilecek kararda 5233 sayılı Kanun gereği maddi tazminata hak kazanacak olan hak sahiplerinin mirasçı olması gerektiği, imam nikahlı eşin mirasçılık durumunun bulunmadığı hususunun da dikkate alınması gerekmektedir.
B) Temyize Konu Kararın, İdare Mahkemesi Kararının Manevi Tazminat Talebinin Reddine İlişkin Kısmına Yapılan İstinaf Başvurusunun Reddine Dair Kısmının İncelenmesi:
İLGİLİ MEVZUAT:
İdare, Anayasanın 125. maddesinde de belirtildiği üzere, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin kusura dayalı ya da kusursuz sorumluluğu yanında, Anayasanın öngördüğü sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olarak ve bu temel üzerinden, kolektif sorumluluk anlayışı çerçevesinde bilimsel ve yargısal içtihatlar ile geliştirilen sosyal risk ilkesi, Anayasa’da öngörülen amaçların gerçekleştirilmesine yöneliktir.
Sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağan dışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır. Genel bir ifade ile “terör olayları” olarak nitelenen eylemlerin, Devlete yönelik olduğu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olaylarda zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı bilinmekte ve gözlenmektedir. Sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan kişiler, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar görmektedirler. Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların ise, özel ve olağan dışı nitelikleri dikkate alınıp, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece, yukarıda açıklanan sosyal risk ilkesine göre, topluma pay edilmesi suretiyle tazmini hakkaniyet gereği olup, sosyal devlet ilkesine de uygun düşecektir.
Terör eylemleri nedeniyle mağdur olan bireylerin zararlarının sulh yoluyla ödenebilmesi amacıyla 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 27/07/2004 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Kanun’un 1. ve 2. maddesiyle, Kanun kapsamında sulhen karşılanacak zararların maddi zarar ile sınırlı olduğu açıkça hükme bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlığın çözümü, 5233 sayılı Kanun’un yürürlüğünden sonra meydana gelen terör olayları nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen manevi zararların, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi kapsamında sosyal risk ilkesi uyarınca tazmin edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
5233 sayılı Kanun’un gerekçesinde, “Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. … Ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. … Bu çerçevede… Terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması … amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır.” denilmekle birlikte, komisyonlarda tartışılan manevi zararlara ilişkin olarak Kanunda olumlu ya da olumsuz her hangi bir ibare yer almamaktadır.
Yine konuya ilişkin yasama çalışmalarından anlaşıldığı üzere, sözü edilen Kanunun temel amaçlarından biri de yargı dışı bir yöntem geliştirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bu konuda yapılan başvuruları sona erdirip, bireyler aleyhine oluşan dengenin iç hukukta geliştirilen usullerle yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, 5233 sayılı Kanun çıkarılmadan önce Danıştay içtihatları ile terör olayları nedeniyle uğranılan manevi zararların Anayasa’ya dayalı olarak sosyal risk ilkesi uyarınca tazmini olanaklı iken, yasama organınca, özellikle yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açar nitelikte ve manevi tazminat ödenmesini engellemek amacına yönelik böyle bir kanunun yürürlüğe konulduğu söylenemez.
Terör eylemleri sonucu oluşan olaylar incelendiğinde, bir taraftan hayvanlara, ağaçlara, ürünlere, ev ve ev eşyalarına ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen zararlar, yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm nedeniyle uğranılan zararlar ya da kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklı maddi zararlar yanında, esasen terör eylemlerine maruz kalan vatandaşların hayatları boyunca çektikleri ve çekecekleri üzüntü, acı, elem ve psikolojik buhran, vb. gibi manevi zararların da mevcut olduğu ve bu manevi zararların büyük sıkıntılara yol açacağı hususu inkar edilemez bir gerçektir. Dolayısıyla, idare hukuku kuralları çerçevesinde Anayasa’ya dayalı olarak geliştirilen bir ilke uyarınca manevi zararların karşılanma olanağının, içeriği itibarıyla engelleyici bir hüküm taşımayan yasa ile ortadan kaldırıldığından bahsedilmesi olanaksızdır.
Kaldı ki, manevi tazminat, kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlamaktadır. Tam yargı davalarının ve manevi tazminatın belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve varsa idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı olacak şekilde belirlenmesi, bununla birlikte olayın meydana geliş şekli, idari faaliyetin niteliği ve idarenin sorumluluk sebebi gözetilerek hakkaniyetli bir tutarı aşmaması gerekmektedir. İşte bu niteliğinden dolayı sorumluluk hukukunun genel çerçevesinde manevi tazminatın miktarı her bir olay ve birey yönünden yargı yerlerince farklı şekilde değerlendirileceğinden, manevi tazminat miktarının idare organlarınca takdir edilmesini sağlayacak şekilde yasayla belirlenmesi de müessesenin niteliği ile bağdaşmayacağından, yasa koyucunun bunu Kanun’da açıkça öngörmesini beklemek de gerçekçi değildir.
Ayrıca 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat ödenmesine ilişkin benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi, terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleşen zararlara ilişkin manevi tazminat taleplerinin karşılanması için 5233 sayılı Kanun’da hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduklarını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun’un maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanun olduğunu, 2577 sayılı Kanun’un 12. ve 13. maddelerinde idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanındığını belirterek idareye yaptıkları başvuru ve açtıkları davayı tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi’nce verilen 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararın manevi zararlara ilişkin bölümünde, “…5233 sayılı Yasa, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının özellikle yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması amacıyla hazırlanmış bir yasadır. Yasa bu yönüyle zarara uğrayan vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıkta yargı yoluna gidilmeden alternatif bir çözüm yöntemi getirmiştir…
5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararların da tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasadır. Bu Yasa idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişletmekle birlikte, aynı zamanda terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararlardan sadece ‘maddi’ olan kısmının sulh yoluyla tazminine ilişkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yasa’da bu zararlardan ‘manevi’ olan kısmın idareden talep edilemeyeceğine ilişkin bir hükme yer verilmediği gibi, 12. maddede ‘sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır’ denilerek Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasına paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu nedenle itiraz konusu ibare, idarenin sorumluluk alanını daraltan veya idari işlem veya eylemlere karşı yargı yolunu kapatan bir hüküm içermemektedir….” gerekçelerine yer verilmiştir.
Anılan Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, 5233 sayılı Kanun, idarenin terör olaylarına dayalı kusursuz sorumluluk alanını genişleten, oluşan zararların yargı yoluna başvurmadan sulh yoluyla ödenmesini öngören, bu yönüyle uyuşmazlığın sadece maddi zararlara ilişkin kısmının yargı dışı alternatif bir yöntemle giderilmesini sağlayan, ancak manevi zararların karşılanmasını da engellemeyen nitelikte bir kanundur.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 18888/02 nolu başvuruya konu 12/01/2006 günlü Aydın İçyer – Türkiye kararının 81. paragrafında, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Kaynaklanan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunla ilgili olarak “Tazminat kanununda yalnız maddi zararlar için tazminat talep etme olanağının bulunduğu doğru olsa da Kanun’un 12. maddesinin idari mahkemelerde manevi zarar için tazminat talep etme olanağı verdiği görülmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.
Dolayısıyla, terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanun’un öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerekmektedir.
Buna göre, Mahkemece, davacıların uğradığını iddia ettiği manevi zarara ilişkin olarak, genel hükümler çerçevesinde yapılacak değerlendirme sonucu olayın ve zararın ağırlığını ortaya koyacak, öte yandan idarenin sorumluluk sebebi ve olayın meydana geliş şeklini de gözetecek şekilde makul ve hakkaniyetli bir tutar manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesi kararına yönelik davacıların istinaf isteminin reddine ilişkin temyize konu …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. Davanın reddine ilişkin … İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın …Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 14/12/2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.