Danıştay Kararı 10. Daire 2018/4175 E. 2022/6463 K. 26.12.2022 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2018/4175 E.  ,  2022/6463 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2018/4175
Karar No : 2022/6463

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : …

İSTEMLERİN_KONUSU :… Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının, davacı tarafından manevi tazminatın kısmen reddine ve faiz başlangıç tarihine ilişkin kısımlarının; davalı idare tarafından aleyhlerine ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından; 01/06/2013 tarihinde İstanbul ili, Beşiktaş ilçesinde gezi parkı eylemleri olarak bilinen olaylar sırasında, göstericilere müdahale eden kolluk güçlerince atılan biber gazı fişeğinin yüzüne denk gelmesi sonucunda sol gözünü tamamen yitirdiğinden ve sağ gözünde kısmi görme kaybı oluştuğundan bahisle uğradığı ileri sürülen zararlara karşılık 200.000,00 TL (miktar artırımı sonucu 555.197,00 TL) maddi, 500.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla; her ne kadar davalı idarenin meydana gelen toplumsal olaya müdahale etme hakkı bulunsa da müdahalenin mümkün olduğu kadar insan bedenini yaralayıcı nitelikte olmaması gerektiği, bu çerçevede biber kapsülünün ilgililere zarar vermemesi için havaya doğru belirli bir açıyla ateşlenmesi gerektiği, aksi halde göstericilere doğru direkt olarak ateş edilmesi halinde biber kapsülünün vatandaşlara isabet etme ve dolayısıyla ciddi yaralanmalara sebebiyet verme ihtimalinin bulunduğu, öte yandan, davalı idarenin bu müdahale nedeniyle olaylar ile ilgisi bulunmayan kişilerin uğradığı zararı karşılamakla mükellef olduğu, dosya kapsamında mevcut bilgi ve belgelerin tetkikinde, davacının olay günü emniyet birimlerince müdahale edilen grup içerisinde yer aldığına ilişkin hiçbir bilgi ve belgenin dosyaya ibraz edilmediği, nitekim davalı idarenin savunma dilekçesinde, davacının olaylara katılmamış olması halinde dahi gerekli önlemlerin alınması gerektiğinin ifade edildiği, diğer taraftan Mahkemelerinin 26/06/2015 tarihli ara kararı uyarınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen Adli Tıp 2. İhtisas Kurulunun …tarih ve … sayılı raporunda, davacıda meydana gelen yaralanmanın biber gazı kapsülünün isabet etmesi ile doğru orantılı olduğu, ayrıca bu isabetin kapsülün sekme sonucu davacının yüzüne isabet etmesinden değil davacının yüzüne doğrudan isabet ile oluşmasının tıbben mümkün olduğu yönünde görüş ve kanaate varıldığı, bu durumda, toplumsal olaylara katıldığı davalı idarece ortaya konamayan davacının, müdahale sınırının aşılması sonucu doğrudan yüzüne isabet edecek şekilde biber gazı kapsülü ile yaralanması suretiyle meydana gelen zarar karşılığı belirlenecek tazminat miktarının davalı idarece davacıya ödenmesi gerektiği, yine Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun …tarih ve … sayılı raporunda, olay nedeniyle davacıda %37 oranında iş gücü kaybı bulunduğunun belirtildiği, davacının maddi zararının tespiti maksadıyla yaptırılan bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu ve olayın meydana geliş şekli, davacının yaşı, yaralanmanın meydana geldiği vücut uzvu ve niteliği, davacının duyduğu acı ve elem dikkate alınarak manevi tazminata hükmedilmesi ve hükmedilen tazminat tutarlarına dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 555.197,00 TL maddi tazminatın ve 500.000,00 TL manevi tazminatın davalı idarece davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesince; İdare Mahkemesi kararının, davacının maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı, ancak kararın gerekçe kısmında yer verilmekle birlikte hüküm kısmında yasal faize ilişkin herhangi bir belirlemeye gidilmediği, buna göre davacı lehine hükmedilen manevi tazminatın tamamı ile maddi tazminat tutarının dava dilekçesinde yer alan kısmına, davalı idareye başvuru tarihi olan 22/05/2014 tarihinden, miktar artırımı suretiyle talep edilen 355.197,00 TL’lik kısmına ise davalı idarenin temerrüde düştüğü 27/03/2017 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiği; ayrıca hükmedilen tazminat tutarları üzerinden hesaplanan nispi karar harcının, yargılama giderlerine dahil edilerek davada haksız çıkan idare üzerinde bırakılmasının hukuka aykırı olduğu, hesaplanan nispi karar harcının yargılama giderleri arasına dahil edilmeyerek tümüyle haksız çıkan taraf, bir başka ifade ile davalı idare üzerinde bırakılması gerektiği; diğer taraftan manevi tazminatın amaç ve kapsamı gözetildiğinde Mahkemece hükmedilen manevi tazminat tutarının fahiş olduğu, olay nedeniyle davacının uğramış olduğu manevi zarara karşılık takdiren 250.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen reddine, davacının istinaf başvurusunun kabulüne, 555.197,00 TL maddi tazminatın 200.000,00 TL’lik kısmının davalı idareye başvuru tarihi olan 22/05/2014 tarihinden itibaren, artırılan 355.197,00 TL’lik kısmının ise miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği 27/03/2017 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, davalı idarenin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile 250.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihi olan 22/05/2014 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacı tarafından; hükmedilen manevi tazminat tutarının yetersiz olduğu, tüm tazminat tutarına olay tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerektiği; davalı idare tarafından; olayla ilgili devam eden ceza davasının sonucunun beklenilmesi gerektiği, olay günü yasaların verdiği görevleri yerine getirmekten öte bir eylemlerinin olmadığı ve tazmin sorumluluğunun bulunmadığı, olayların merkezine doğru giden ve makul şekilde tedbir almayan davacının kusurlu, hükmedilen manevi tazminat tutarının ise fahiş olduğu, manevi tazminata faiz işletilemeyeceği, Bölge İdare Mahkemesi kararının aleyhine olan kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Taraflarca karşılıklı olarak temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin 2. fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı tarafından; 01/06/2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında İstanbul ili, Beşiktaş ilçesi, … Mahallesi, … Caddesi, No:…adresinde bulunan evinden dışarı çıktıktan sonra, gezi eylemlerine katılan eylemcileri dağıtmak amacıyla polisler tarafından atılan yoğun gaz bombaları yüzünden evine geri döndüğü ve biber gazından korunmak için deniz gözlüğü takarak tekrar dışarı çıkıp Beşiktaş Çarşısı istikametine doğru yürürken … Kitapevi karşısında bulunduğu esnada güvenlik güçleri tarafından atılan gaz fişeğinin yüzüne isabet etmesi sonucu sol gözünden yaralandığı iddia edilmiştir.
02/06/2013 tarihinde davacı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alınmış, anılan Hastane tarafından düzenlenen hasta epikriz raporlarında; davacının sol göz çevresinde kırıklar ve göz çukuru oluştuğu, solda glob (küre) bütünlüğünün bozulduğu, sol gözünden yapılan iki ameliyat sonucu fornikste izlenen şeffaf, sert cam ürününe benzeyen dört adet yabancı cisim çıkarılarak davacıya protez takıldığı belirtilmiştir.
Davacının şikayeti üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan soruşturma kapsamında alınan … tarihli ve … sayılı Adli Tıp Raporunda yaralanmanın, kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, birden fazla kemik kırığı olduğundan ağır (6) derecede hayat fonksiyonlarını etkileyecek nitelikte olduğu, sol gözde proteze bağlı görünümün belirli bir mesafeden, ilk bakışta belirgin olarak fark edildiğine göre yüzde sabit iz niteliğinde olduğu, organlardan birinin sürekli işlevini yitirilmesi niteliğinde olduğu belirtilmiştir.
İdare Mahkemesinin 26/06/2015 tarihli ara kararı ve 17/09/2015 tarihli naip hakim tezkeresiyle, davacının yüzündeki yaralanmanın ne tür bir cisim sonucu meydana geldiği, gaz fişeği ile örtüşüp örtüşmediği, şayet örtüşüyorsa yaralanmanın olağan bir ateşlemeden mi yoksa gaz tabancasının mevzuata aykırı olarak ateşlenmesinden mi kaynaklandığı, dolayısıyla davacının yaralanmasında davalı idare personelinin kusurunun olup olmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması, sonuçta varsa davalı idarenin kusur oranının ve davacıda oluşan iş gücü kaybının tespit edilmesi amacıyla bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen … tarihli ve … sayılı raporda özetle; davacı hakkında olayla ilgili düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerden elde edilen bilgiler ile Kurulda 03/12/2014 tarihinde yapılan muayenesi ile radyografilerinin incelenmesinde saptanan göz ve yüz bölgesindeki kemik kırıklarının ve yaralanmanın niteliği bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yaralanmanın gaz fişeği kapsülü isabeti ile husulünün mümkün olduğu, bu atışın sekme ile gelen kapsül ile oluşmasından ziyade davacının yüz (sol göz) bölgesine doğrudan isabet ile oluşmasının tıbben mümkün görüldüğü yönünde görüşe yer verilmiştir.
Davacı tarafından, olay nedeniyle uğradığı ileri sürülen zararlarına karşılık olarak maddi ve manevi tazminatın ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun … tarih ve … sayılı işlem ile reddi üzerine bakılmakta olan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare Mahkemesinin, meydana gelen olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, olay nedeniyle davacının uğradığı maddi ve manevi zararların davalı idarece tazmin edilmesi gerektiği yönündeki gerekçesi Dairemizce de uygun bulunmuştur.
A- Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Maddi Tazminata İlişkin Kısmının İncelenmesi:
1-Gelir Kaybı, Tedavi Masrafları ve Refakatçi Giderleri Yönünden:
Davacı tarafından dava dilekçesinde, olay nedeniyle oluşan tedavi masraflarının, refakatçi giderlerinin ve geçici iş göremezlik (gelir kaybı) nedeniyle oluşan maddi kayıplarının tazmininin istenildiği, ancak Mahkemece bu zarar kalemlerine ilişkin herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, davacı tarafından sunulan temyiz dilekçesinde, temyize konu kararın manevi tazminatın kısmen reddine ve faiz başlangıç tarihine ilişkin kısımlarının bozulmasının istenildiği, maddi tazminata ilişkin kısma yönelik temyiz talebinde bulunulmadığı dikkate alındığında; tedavi masrafları, refakatçi giderleri ve geçici iş göremezlik nedeniyle oluştuğu iddia edilen zararlar yönünden taleple bağlılık ilkesi ve aleyhe bozma yasağı gereği temyiz incelemesinin yapılmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
2-Efor (Güç) Kaybı Tazminatı Yönünden:
Tazminat hukukunda, çağın gereklerine uygun olarak geliştirilen içtihatlarla, kişinin uğramış olduğu kalıcı bedensel sakatlığının sebep olduğu iş gücü kaybının mevcut işini yürütmesine engel olmamasına bağlı olarak gelirinde ve mal varlığında bir eksilme olmamış olsa dahi “güç (efor) kaybı tazminatı” olarak adlandırılan tazminatın ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir. İş gücü kaybına uğrayan kişinin günlük yaşamını sürdürebilmesi ve mevcut işini yapabilmesi için zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç (efor) sarf ettiği gerçeğinden hareket edilerek zararı, bir anlamda, bu “fazladan sarf edilen gücün” oluşturduğu esası benimsenmiştir. Bu doğrultuda, idari faaliyetlerin neden ve etkisiyle kamu görevlilerinin veya diğer kişilerin güç (efor) kaybına dayanan maddi zararının idare hukukunun ilke ve kuralları uyarınca idarece tazmin edilmesi gerektiği hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin mal varlığının (patrimuanın) aktifinde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan toplam zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir.
Uyuşmazlıkta, davacının dava konusu olay nedeniyle günlük yaşamını ve çalışma hayatını emsallerine ve eskiye nazaran daha fazla güç (efor) sarf ederek sürdürmek zorunda kalması nedeniyle maddi zararının bulunduğu açıktır.
Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun .. tarih ve … sayılı raporunda, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin 22. maddesi ile Ek-3 sayılı ekinin B Cetvelinde yer alan meslekler esas alınmak ve davacının meslek grup numarası bildirilmediğinden “Grup 1 (Düz işçiler)” olarak kabul edilmek suretiyle maluliyet oranı % 37 olarak belirlenmiş, geçici iş göremezlik süresinin ise olay tarihinden 3 aya kadar uzayabileceği saptanmıştır.
İdare Mahkemesince, davacının olay nedeniyle iş gücü kaybından dolayı oluşan maddi zararının hesaplanmasının istenilmesi üzerine düzenlenen 03/03/2017 havale tarihli bilirkişi raporunda, … Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan davacının 2013 Haziran dönemi aylık kazancının, aynı dönemde yürürlükte olan net asgari ücretin yaklaşık 3,2 katı olduğu, dolayısıyla olay tarihinden itibaren yürürlükte olan net asgari ücretlerin 3,2 katından hareketle bilinen dönem (işleyen dönem) zararının hesaplanacağı belirtilmiş, bilinmeyen dönem (işleyecek aktif ve pasif dönem) zararı hesaplanırken, her yıl %10 artış ve %10 iskonto uygulanmış ve PMF Yaşam Tablosuna göre belirlenen bakiye yaşam süresi dikkate alınarak davacının iş gücü kaybından doğan maddi zararı 555.197,00 TL olarak hesaplanmıştır. Ayrıca anılan raporda, davacının 3 aylık geçici iş göremezlik süresince maaşını eksiksiz aldığı ve çalışamaması nedeniyle fazladan efor sarf etmesinin mümkün olmadığı, bu süreçte özel hayatında sarf ettiği fazladan eforun ise, manevi tazminatın konusu olduğu belirtilmiştir.
Gerek Adli Tıp Kurumunun meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespitine ilişkin raporu, gerekse hesap bilirkişisi raporu mevzuata uygunluk ve hesaplama yöntemi bakımından hükme esas alınabilecek nitelikte olmayıp davacının iş gücü kaybından dolayı oluşan maddi zararı aşağıda belirtilecek şekilde yeniden hesaplanmalıdır.
Öncelikle, Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun … tarih ve … sayılı raporuna esas alınan “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” incelendiğinde, Yönetmeliğin Beşinci Bölümünde yer alan hükümlerin ve bu arada “İş kazası ile meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü kayıp oranı tespitinde kullanılan cetveller” başlıklı 22. maddesinin bütünüyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan işçiler ile serbest meslek erbabının iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğradığı meslekte kazanma gücü kayıp oranının tespitine yönelik esas ve usulleri düzenlediği görülmektedir. Uyuşmazlığa konu olayda, kusurlu idari eylem nedeniyle çalışma gücünü sürekli olarak kaybeden davacı ise, … Üniversitesi İktisat Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Dolayısıyla davacının, 5510 sayılı Kanun’un 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı çalışan olduğu ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na tabi olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, Adli Tıp Kurumunca, davacının … Üniversitesi İktisat Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalıştığı ve bu bağlamda aynı Yönetmeliğin (Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği) 5510 sayılı Kanun’un 1. fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalıların çalışma gücü kaybı oranının tespitine yönelik kuralları içeren 13. maddesi dikkate alınarak davacının çalışma gücü kaybı oranı ile geçici iş göremezlik süresinin tespit edilmesi gerekmektedir.
Bahse konu raporun teminin ardından, davacının iş/çalışma gücü kaybı oranının, geçici iş göremezlik süresince % 100, bu sürenin bitiminden TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosuna göre belirlenen muhtemel bakiye yaşam süresinin sonuna kadar olan süreçte ise, Adli Tıp Kurumunca yukarıda belirtilen Yönetmelik kuralına göre yeniden belirlenecek sürekli/kalıcı iş gücü kaybı oranında olduğu kabul edilmelidir.
Buna göre, davacının günlük yaşamını geçici iş göremezlik süresince % 100, bu sürenin bitiminden itibaren ise Adli Tıp Kurumunca yeniden belirlenecek oranda çalışma yaşamını ve günlük yaşamını daha fazla güç (efor) sarf ederek sürdüreceği, bu fazladan sarf edilen efordan kaynaklanan aktif dönemdeki, daha açık bir anlatımla zarar tarihinden olay gerçekleşmeseydi yasal olarak emekliye ayrılacağı tarihe kadar olan dönemdeki maddi zararının en fazla (2022 yılına kadar asgari geçim indirimi -AGİ- dahil, 2022 yılından itibaren AGİ hariç) net asgari ücret tutarı kadar olacağı, dolayısıyla aktif dönem efor kaybı tazminatının, net asgari ücrete belirtilen dönemler itibarıyla ve sırasıyla % 100 ve yeniden belirlenecek maluliyet oranı uygulanmak suretiyle hesaplanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, güç (efor) kaybına dayanan maddi tazminatın hesabında, davacının yasal olarak emekliye ayrılacağı tarihten TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosuna göre belirlenen muhtemel bakiye yaşam süresinin sonuna kadar geçen pasif devrede de, güç kaybı nedeniyle daha fazla efor sarf ederek günlük yaşamını devam ettirmesi söz konusu olacağından, pasif dönem zararının da aynı usulle -AGİ hariç net asgari ücret tutarına yeniden belirlenecek maluliyet oranının uygulanması suretiyle- hesaplanması gerekmektedir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca davacının 67 yaşını doldurduğu tarih itibarıyla yaş haddinden emekliye ayrılacağı kabul edilmelidir.
Aktif dönemin işleyecek devre zararı ile pasif dönem zararı hesaplanırken, bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihte bilinen net asgari ücret miktarı, her yıl %10 artırılmalı ve %10 iskontoya tabi tutulmalıdır.
Bu durumda, Bölge İdare Mahkemesince, davacının aktif ve pasif dönemde efor (güç) kaybından kaynaklanan maddi zararının, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle tespit edilmesi ve davacıya efor kaybı tazminatı ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, işbu bozma kararı üzerine yukarıda belirtilen ilkeler ışığında yeniden yaptırılacak olan hesaplama sonucunda hükmedilecek olan miktarın, Mahkemece ödenmesine karar verilen maddi tazminat tutarı olan 555.197,00 TL’yi aleyhe bozma ve hüküm verme yasağı gereği aşamayacağı da tabiidir.
B- Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Manevi Tazminata İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Manevi zarar; kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, ölüm veya uğranılan diğer cismani zarar nedeniyle duyulan acı ve ızdırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran belli ağırlıktaki her türlü üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmektedir. Kendisinin veya yakınlarının uğradığı tecavüz, saldırı veya meydana gelen bir ölüm olayı sonucunda; fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.
Manevi tazminat, kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlamaktadır. Tam yargı davalarının ve manevi tazminatın belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve varsa idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri hak ihlallerinin bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı olacak şekilde belirlenmesi, bununla birlikte olayın meydana geliş şekli, idari faaliyetin niteliği ve idarenin sorumluluk sebebi gözetilerek hakkaniyetli ve makul bir tutarı aşmaması gerekmektedir.
Buna göre manevi tazminat takdir edilirken, davacı yönünden, manevi tatmin duygusunu sağlamaya yetecek, zarara yol açan idari faaliyet sonucu duyulan elem ve ızdırabın kişi üzerindeki etki ve ağırlığını karşılayacak düzeyde olmasına; davalı yönünden ise, hakkaniyet sınırlarını aşmayan, ölçülü, adil dengeyi sağlayacak ve aşırı mali külfet oluşturmayacak makul bir seviyede olmasına dikkat edilmesi gerektiği açıktır.
Dava konusu olayda, davalı idarenin kusurlu olduğu, dolayısıyla davacının uğradığı manevi zararın hizmet kusuru ilkesi uyarınca tazmini gerektiği açık ise de; takdir edilecek manevi tazminatın, benzer olaylara göre yüksek belirlenmesini gerektiren özel bir durumun bulunmadığı anlaşıldığından, davacı yönünden manevi tatmin sağlayacak, idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, ancak aynı zamanda idare yönünden ölçülü ve hakkaniyetli olacak, makul bir tutarda belirlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda, idarenin olaydaki mevcut kusuru, olayın oluş şekli dikkate alındığında, Bölge İdare Mahkemesince takdir edilen manevi tazminat miktarı fazla bulunduğundan, manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak yukarıda belirtilen ölçütlere göre hükmedilecek manevi tazminat tutarı yeniden belirlenmelidir.
C- Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Yasal Faizin Başlangıç Tarihi Yönünden İncelenmesi:
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatı ödediği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun, uyuşmazlık bakımından ön karar başvurusunda bulunulduğu tarihteki haliyle 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer almaktadır.
Anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Bakılmakta olan davada da Danıştay’ın yerleşik içtihatlarında yer aldığı üzere, kabul edilen maddi ve manevi tazminat tutarının tamamına (miktar artırımına konu kısım dahil) davalı idarenin temerrüde düştüğü, dolayısıyla davacının idareye başvurduğu 22/05/2014 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekmekte olup, faiz başlangıç tarihi olarak artırılan kısım yönünden miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarihin (27/03/2017) esas alınmasında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdare Dava Dairesine gönderilmesine, 26/12/2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.