Danıştay Kararı 10. Daire 2015/766 E. 2020/3223 K. 23.09.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/766 E.  ,  2020/3223 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/766
Karar No : 2020/3223

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü / …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Van ili, Tuşba ilçesi, … mahallesi, … mevkii, … pafta, … nolu parsel üzerinde evi bulunan davacı tarafından, davalı idarece Van-Özalp-İran Hududu Devlet yolu genişletme çalışmaları sırasında yol seviyesinin yükseltilmesi ve duvar örülmesi nedeniyle taşınmazda değer kaybı meydana geldiği ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 32.405,40 TL maddi zararın eylem tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Van-Özalp-Saray-Kapıköy Devlet Yolu işi olduğu ve dolgu yapılan kesimlerinde yüksek dolgulu kısımlarının şev stabilizasyonunun sağlanması, kaldırım üzerindeki yayaların ve şehir geçişi kısımlarındaki hanelerin veya mülklerinin güvenliği açısından betonarme duvar yapılması gerekliliğinin görülmesi üzerine sözü edilen yerde bulunan taşınmazların kamulaştırılması yoluna gidildiği fakat kamulaştırılan taşınmaz bedellerinin davacılar dışında yanlış kişilere ödendiği hususunun … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:… sayılı dosyasında yapılan inceleme sonucunda ortaya çıktığı, davacıya kamulaştırma nedeniyle her hangi bir ödeme yapılmadığı gibi yapılan istinat duvarı nedeniyle davacının taşınmazının ve ağaçlarının zarar gördüğü bilirkişi raporuyla ortaya konulduğundan yol genişletilmesi sonucunda ilgililerin olası mağduriyetini giderici veya zarar görmesini önleyici her hangi bir tedbir almayan davalı idarenin hizmetin kötü işleyişinden dolayı hizmet kusuru bulunduğu, yaptırılan bilirkişi raporundaki tespitler dikkate alındığında davacının taşınmazında oluşan zararın, hizmetin kötü işlemesinden sorumlu olan davalı idare tarafından tazmin edilmesi gerektiği anlaşıldığından, 32.405,40 TL maddi tazminatın davalı idareye başvuru (27/07/2011) tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından,Van-Özalp-Saray-Kapıköy Devlet Yolu profilinin dolgu yapılan kesimlerinde yüksek dolgulu kısımların şev stabilizasyonunun sağlanması, kaldırım üzerindeki yayaların ve şehir geçişi kısımlarındaki hanelerin veya mülklerin güvenliği açısından betonarme duvar yapılması gerektiği, yapılan duvarın 40 metrelik kamulaştırma koridoru içerisinde kaldığı ve halen betonarme duvar ile kamulaştırma koridoru arasında 6 metre mesafe bulunduğu, ayrıca dava konusu taşınmazın girişinden bölünmüş yola bağlantı sağlandığı, yol inşaatından dolayı taşınmazın imar planında belirtilen amaç doğrultusunda kullanımını engelleyen ve olumsuz etkileyen bir unsur bulunmadığı, idarenin iddia edilen zarar ile illiyet bağı kurulabilecek herhangi bir kusurunun ya da ihmalinin söz konusu olmadığı, bu nedenle idarenin tazminat sorumluluğu bulunmadığı ileri sürülerek, İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmiştir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacı tarafından, yol çalışması nedeniyle arsa ve yapıların değer kaybettiği, davalı idarenin zarar ile idari eylem arasında illiyet bağının bulunmadığı iddiasının yerinde olmadığı, idarenin yol seviyesini yükseltmesi sebebiyle arsa ve yapıların yol seviyesinin çok altında kaldığından zarara uğradığı ileri sürülerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile, İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Mülkiyeti davacıya ait olan Van ili, Tuşba ilçesi, … mahallesi, … mevkii, … pafta, … nolu parsel sayılı taşınmaz ve üzerinde bulunan evde, davalı idarece yapılan yol genişletme çalışmaları nedeniyle doğduğu ileri sürülen maddi zararın tazmini istemiyle adli yargı yerinde dava açıldığı, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, davanın idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Ancak, idarenin kusursuz sorumluluğu, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür.
Kusursuz sorumluluk sebeplerinden olan “kamu külfetleri karşısında eşitlik” ya da diğer adıyla “fedakârlığın denkleştirilmesi” ilkesi, nimetlerinden tüm toplum tarafından yararlanılan idarenin eylem ve işlemlerinden doğan külfetlerin, sadece belli kişi veya kişilerin üstünde kalması durumunda, bu kişi veya kişilerin uğradığı zararların, kusuru olmasa dahi idarece tazminini öngörmektedir. Risk sorumluluğundan farklı olarak burada arızi nitelikte olmayan, önceden öngörülebilen zararların tazmini söz konusudur. İdari faaliyetin doğal sonucu olan bu zarar, etki alanı bakımından sınırlı, özel ve olağan dışı nitelik arz etmektedir
Öte yandan, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 31. maddesinde, “… Kullanma izni verilmeyen ve alınmayan yapılarda izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden ve tesislerinden faydalandırılmazlar.” 32. maddesinde ise, “Bu kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (…)tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valilikçe o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur. Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır. Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister. Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu , inceleme sonunda anlaşılırsa mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir. Aksi taktirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Ayrıca, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda öngörülen istisnalar dışında, yerleşmelerin sağlıklı ve planlı olarak yapılabilmesi için belediye mücavir alan sınırları içinde veya dışında kalan yerlerde yapılacak tüm yapılar için ruhsat alınması gerektiği kanunun emredici hükmüdür. Bu yükümlülüğe riayet edilmeyerek ruhsat alınmaksızın inşa edilen yapıların mülkiyet hakkına yönelik hukuki korumadan yararlanmasına imkan bulunmamaktadır. Ruhsatsız olarak yapılan yapıların maliklerine hak kazandırması mümkün olmadığı gibi hukuken korunmaya değer bir nitelik taşımadıkları da tartışmasızdır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesiyle “bilirkişi” konusunda atıfta bulunulan 6100 sayılı Kanun’un 266. maddesinde, “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” kuralı yer almaktadır.
Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuz olup, bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 282. maddesinde ise; ” Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” hükmü yer aldığından; sunulan bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek yeterlikte olmaması veya taraflarca yapılan itirazları karşılamaması halinde bilirkişilerden ek rapor istenilebileceği veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği gibi verilen rapor dikkate alınmadan uyuşmazlığın çözümüne engel bir düzenlemenin bulunmadığı da açıktır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bakılan uyuşmazlıkta; İdare Mahkemesince mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek duyulmaksızın, … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:… sayılı dosyası kapsamında düzenlenen 18/03/2012 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle davacının tazminat isteminin kabulüne karar verilmiş ise de; anılan bilirkişi raporunda, taraflarca gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı, kusurlarının bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.
Öte yandan, uyuşmazlığa konu taşınmazın işaretlendiği 1/1000 ölçekli uygulama imar planı örneği ile taşınmazın tapu kaydındaki beyan ve takyidatlar da getirtilerek alanın imar planındaki yapılaşma koşullarının, ayrıca taşınmazın arsa mı arazi mi vasfında olduğunun, taşınmazın üzerindeki mevcut yapıların yapı kullanma izin belgelerinin bulunup bulunmadığının tespiti ile şayet yapı ruhsatsız ise ruhsata bağlanma imkanının olup olmadığı veya davacının başvurusu kapsamında imar affı uyarınca ruhsata bağlanıp bağlanmadığı araştırılarak, bu bağlamda yol genişletme çalışmalarının taşınmaz üzerindeki etkisinin yapıların kullanımı ve ulaşım olanaklarına göre değer kaybına sebep olup olmayacağı hususları ile davacının gerçek zararların tespit edilmesi amacıyla, kesilen ağaçların sayısı, verimi, değeri (adli yargı bilirkişi raporundaki bilgiler incelenmek, davacının çiftçi kayıt sistemindeki bilgileri araştırılmak suretiyle ağaçların yaşı ve verimi dikkate alınmak suretiyle hesaplanmalı) ve bu ağaçlardan elde edilecek ürün miktarı (ürün kaybı) ile varsa ağaçların odun değeri düşüldükten sonra zarar hesabı yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
Bu itibarla, uyuşmazlık konusu olayda taşınmazda değer kaybı oluşup oluşmadığı ve kaybın hangi miktarda olduğunun aralarında emlak değerleme uzmanının da yer aldığı bir bilirkişi heyetince yapılacak inceleme sonucunda, yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde incelenerek belirlenmesi ve buna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın kabulüne ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/09/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.