Danıştay Kararı 10. Daire 2015/5032 E. 2020/4515 K. 04.11.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/5032 E.  ,  2020/4515 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/5032
Karar No : 2020/4515

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : …
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- ..
2- …
VEKİLLERİ : Av. ….
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:…. sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, çocukları …’un Giresun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü olarak bulunmakta iken …. tarihinde kendini asmak suretiyle intihar etmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek uğranılan zararlara karşılık 10.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:.. sayılı kararıyla; uyuşmazlıkta, müteveffanın psikolojik rahatsızlığının olduğu, vizite defteri incelendiğinde, 20/11/2013 tarihli muayene sonucunda illüzyon ve anksiyete semptonlarında artış görüldüğü, biri ölüm olayından altı gün önce olmak üzere kendisini iki defa keserek zarar verdiği, olaydan bir gün öncesindeki ifadesinde ve infaz koruma memurlarına psikolojisinin bozuk olduğunu, daha fazla dayanamadığını belirttiği halde davalı idare görevlilerince bu sürecin farkedilmediği ve idarenin bu süreci engelleyebilecek önlemleri almadığı, dolayısıyla sözkonusu cezaevinde gözetimi ve denetimi altında bulunan hükümlülerin yaşama hakkının korunması konusundaki kamu hizmetinin kurulmasında, personel istihdamında ve hizmetin işleyişinde yeterli önlemi alamayarak, bu olayın meydana gelmesinde hizmet kusurunun bulunduğu görülmekte olup destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin olarak; dosya içerisinde yer alan müddetnameden 2011 yılında cezaevine giren hükümlünün, hakederek tahliye tarihinin 04/04/2052, koşullu salıverilme tarihinin ise 02/07/2051 olduğu; hükümlünün babası ….’un doğum tarihinin 05/02/1950, annesi ….’un doğum tarihinin ise 01/01/1954 olduğunun görülmesi karşısında; TÜİK verilerine göre ortalama insan ömrü dikkate alındığında, ölen çocuklarının davacılara destek sağlayamayacağından maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine, dava konusu olay nedeniyle çocuklarını kaybeden davacıların ağır bir elem ve üzüntü duyacağı açık olduğundan, duyulan elem ve ızdırabın kısmen de olsa giderilmesi için davalı idarece, hizmet kusurunun yoğunluğu, olayın oluş şekli, zararın niteliği ve davacıların ilgiliye yakınlık derecesi dikkate alındığında takdiren; annesi ….’a 15.000,00 TL, babası …’a 15.000,00 TL olmak üzere toplam 30.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvurunun yapıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesi, bu miktarı aşan tazminat talebinin ise reddi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından; Mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının yetersiz olduğu, müteveffanın gardiyanlar tarafından kötü muameleye maruz kaldığı, ayakkabı bağının mahpuslara verilemeyeceği, yasaklı eşya olduğu, psikolojik sorunları olan müteveffanın tek kişilik koğuşa konulmasının hukuka uygun olmadığı, davalı lehine nispi vekalet ücreti hükmedilmesinin hatalı olduğu, maddi zarar hesabı için bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği, faizin başlangıç tarihinin hatalı belirlendiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından; müteveffanın gerekli psikiyatri muayenelerinin yaptırıldığı, kendi iç dünyasında yaşadığı buhran nedeniyle intihar ettiği, spor ayakkabısının mevzuatta izin verilen bir eşya olduğu, ayakkabı bağının yasak olduğuna dair bir hüküm bulunmadığı, 2013 yılında 36 defa doktor muayenesi yaptırılarak gerekli tıbbi ve psikolojik desteğin sağlandığı, olayda hizmet kusurunun bulunmadığı ve tazminat şartlarının oluşmadığı, bu nedenle kararın, davanın kısmen kabulüne yönelik kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMASI : Davalı idarece, davacıların temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmakta olup, davacılar tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : İdare Mahkemesi kararının, davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının bozulması ile davanın kısmen reddine ilişkin kısmının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılar tarafından, çocukları …’un Giresun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü olarak bulunmakta iken 12/12/2013 tarihinde kendini asmak suretiyle intihar etmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek uğranılan zararlara karşılık 10.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmakta olup, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.

Mahkeme Kararının, Maddi Tazminat İstemi Yönünden Davanın Reddine, Manevi Tazminat İstemi Yönünden Davanın Kısmen Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava dosyasının incelenmesinden, Giresun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan ve davacıların çocuğu olan …’un 12/12/2013 tarihinde kalmakta olduğu müşahade 2 kısmındaki 4 nolu odada saat 07:15 sıralarında duş fıskiyesinden ayakkabı bağı ile asılı vaziyette ölü olarak bulunduğu, bunun üzerine davacılar tarafından 19/03/2014 tarihli dilekçe ile yakınlarının ölümünden davalı idarenin sorumlu olduğundan bahisle uğranılan zararlara karşılık olarak 150.000,00 TL maddi ve 200.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 350.000,00 TL tazminatın ödenmesi istemiyle başvurulduğu, bu talebin …. Genel Müdürlüğü’nün … tarih ve … sayılı işlemi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda, …’un Giresun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna 18/04/2013 tarihinde nakil geldiği, … ve … tarihlerinde faça atmak suretiyle kendisine zarar verdiği, her iki olay sonrasında acil servise götürülerek tıbbi müdahalesinin yapıldığı, acil psikiyatri konsultasyonu istenilmediği, acil hekimi tarafından psikiyatri polikliniğine müracaat etmesinin önerildiği, ancak müteveffanın talepte bulunmadığı, Kuruma geldiği 18/04/2013 tarihinden itibaren 36 defa doktor muayenesinin yapıldığı, 24/04/2013-04/12/2013 tarihleri arasında toplam 6 kez olmak üzere psikiyatri ve nöroloji uzmanlarınca muayenesinin yapıldığı, ayrıca çeşitli tarihlerde kurum revirinde aile hekimi tarafından muayenesi yapılarak ilaçlar yazıldığı, 18/11/2013 tarihinde rahatsızlandığını beyan etmesi üzerine acil servise sevk edildiği ve acil hekimi tarafından yapılan muayenesi sonucu ilaç tedavisi uygulanarak psikiyatri polikliniğine sevkinin önerildiği, 19/11/2013 tarihinde kurum revirinde aile hekimi tarafından muayenesi yapılarak hükümlünün hücre cezasının çektirilmesi ile ilgili olarak psikiyatri hekiminin karar vermesi ve karar verilene kadar cezanın infazına ara verilmesi istenildiğinden 10 günlük hücre cezasının infazına ara verildiği, bunun üzerine 20/11/2013 tarihinde Giresun Devlet Hastanesinden kuruma psikiyatri muayenesi için gelen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı doktor tarafından yapılan muayene sonucunda hücre cezasının bir hafta süreyle ertelenmesi, bir hafta sonra poliklinikte kontrol edilmesinin önerildiği, 27/11/2013 tarihinde kurum revirinde görevli aile hekimi tarafından muayenesinin yapıldığı ve durumunda aciliyet saptanmadığından kendi aile hekimi tarafından değerlendirilmesinin uygun bulunduğu, 04/12/2013 tarihinde Giresun Devlet Hastanesinden kuruma psikiyatri muayenesi için gelen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı doktoru tarafından yapılan muayenesi sonucunda kendisine reçete düzenlendiği, ceza infaz kurumunun 03/12/2013 tarihli yazısı üzerine ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanınca ” bugün itibari ile hücre cezasını çekmesinde psikiyatrik açıdan herhangi bir sakınca yoktur.” şeklinde rapor verildiği, tüm bu sağlık muayenesi sonucunda düzenlenen rapor ve önerilerde, müteveffanın intihara eğilimi olduğu yönünde bir saptamada bulunulmadığı, 12/12/2013 tarihinde kalmakta olduğu müşahade odasında saat 07:15 sıralarında duş fıskiyesinden ayakkabı bağı ile asılı vaziyette ölü olarak bulunduğu anlaşılmaktadır.
İdareye bağlı cezaevlerinde bulunan kişilerin sağlıklarından ve can güvenliklerinden idare sorumlu olmakla birlikte, psikolojik rahatsızlığı olan müteveffanın hastaneye çeşitli tarihlerde naklinin yapıldığı, hastanede ve ayrıca kurum revirinde de psikiyatri uzmanları ve aile hekimleri tarafından muayenelerinin yapılarak tedavisinin uygulandığı, hükümlülerin günlük yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli ve zorunlu olan ayakkabı ve benzeri eşyalardan arındırılmalarına olanak bulunmadığı, davacılar yakınının kendisini asarak intihar etmesi olayında idarenin kendi üzerine düşen yükümlülük ve denetim görevini yerine getirdiği, bu nedenle meydana gelen olayda, idareye atfedilecek bir hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın, maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine, manevi tazminat istemi yönünden ise davanın kısmen reddine ilişkin kısımları sonucu itibariyle usul ve hukuka uygun olup, davacıların dilekçesinde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Mahkeme Kararının, Manevi Tazminat İstemi Yönünden Davanın Kısmen Kabulüne İlişkin Kısmının İncelenmesi:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, davacılar yakınının intihar ederek hayatını kaybetmesi olayında, yukarıda belirtilen gerekçe ile Hasan Yavuz’un üzerinde denetim, bakım ve koruma yükümlülüğünü yerine getirdiği sonucuna varılan davalı idareye atfedilebilecek herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığı anlaşılmakla davacılara manevi tazminat ödenmesine hukuken imkan bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davalı idarenin olayda hizmet kusuru bulunduğundan hareketle, manevi tazminat istemi yönünden davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararının, davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacıların temyiz istemlerinin reddine
2. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
3. Temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:.. sayılı kararının, maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine, manevi tazminat istemi yönünden davanın kısmen reddine ilişkin kısımlarının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, manevi tazminat istemi yönünden davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının BOZULMASINA,
4. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/11/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :

Temyize konu İdare Mahkemesi kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan temyiz nedenleri bulunmadığından, tarafların temyiz istemlerinin reddi ile İdare Mahkemesi kararının aynen onanması gerektiği oyuyla, Daire kararına katılmıyorum.
(XX)-KARŞI OY :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesinde, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. maddesinde, Devletin, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu; 125. maddesinin son fıkrasında da idarenin, eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.
Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklarındandır. Yaşam ve vücut bütünlüğü üzerindeki temel hak, devletlere pozitif ve negatif yükümlülük yükleyen haklardandır. (AYM, E.2007/78, K.2010/120, K.T. 30/12/2010, Serpil Kerimoğlu ve diğerleri başvurusu § 50, Elif – Ferhat Mutlu başvurusu § 54, A.Z.Ö. başvurusu § 62 ).
Hükümlü ve tutuklular ile gözaltında bulunan kişiler bakımından yaşama hakkının daha özel bir öneme sahip olduğu, zira bu kişilerin Devletin denetimi ve gözetimi altında oldukları ve bu hassas durumları ile yaşama hakkı yönünden daha etkin bir şekilde korunmalarının gerektiği açıktır.
Devletin, negatif bir yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Devlet, pozitif bir yükümlülük olarak, yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü altındadır (AYM, E.1999/68, K.1999/1, K.T. 6/1/1999). Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (AYM, E.2005/151 K.2008/37, K.T. 3/1/2008; E.2010/58, K.2011/8, K.T. 6/1/2011, Serpil Kerimoğlu ve diğerleri başvurusu §51, A.Z.Ö. başvurusu § 62 ).
Ancak, özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi göz önüne alınarak; pozitif yükümlülükler, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Pozitif yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerce, belirli bir kişinin hayatına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun bilinmesi ya da bilinmesi gerektiği durumların varlığı kabul edildikten sonra, böyle bir durum dahilinde, makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde kamu makamlarının önlem almakta başarısız olduklarının tespiti gerekmektedir (benzer yöndeki AİHM kararları Keenan/Birleşik Krallık, 27229/95, 3/4/2001, §§ 89-92, ve A. ve Diğerleri/Türkiye, 27/7/2004, 30015/96, § 44-45, İlbeyi Kemaloğlu ve Meriye Kemaloğlu/Türkiye, 19986/06, 10/4/2012, § 28, AYM. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri başvurusu § 53, A.Z.Ö. başvurusu § 65 ).
İçinde bulundukları ruhsal durum ve depresyon nedeniyle intihar eğilimi taşıyan bireylerin -özellikle Devletin hüküm ve gözetimi altında bulundukları koşullarda- yaşam haklarının korunması noktasında gerekli tedbirlerin alınması devletin pozitif yükümlülükleri arasında yer almaktadır. Ayrıca kamu makamları, zihinsel ve ruhsal rahatsızlığı olan kişiler ile engelli bireylerin temel hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlamak ve bu bireyleri korumak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler. Ancak bu kapsamda beklenen gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bireylere karşı kendilerinden ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin kamu makamları tarafından bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda söz konusu olmaktadır. (A.Z.Ö. başvurusu § 93, 94, 95).
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 16/11/2000 tarihli Tanrıbilir/Türkiye, 21/10/2008 tarihli Kılavuz/Türkiye, 21/07/2015 Arslan/Türkiye kararlarında; her türlü özgürlükten mahrumiyetin, doğası gereği, tutuklu veya hükümlü kişinin psikolojisinin bozulmasına neden olduğu ve dolayısıyla bunun kırılgan ve korumasız bir kişinin intihar etme riskini artırabileceği, bu yüzden ulusal mevzuatların cezaevi yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevini yüklediği, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının gereksiz yere tehlikeye atılmasını önleyici tedbirlerin alınmasının zorunlu olduğu, buna göre cezaevi görevlileri tarafından bu tür kişilerin intihar etmek amacıyla kullanabilecekleri eşyalardan arındırılmaları, daha etkili ve sıkı bir gözetim ile doktor kontrolü altında tutulmalarının temin edilmesinin gerektiği belirtilmektedir.

Uyuşmazlıkta, Giresun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 02/06/2015 tarih ve 9074 sayılı ara kararı cevap yazısında, hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde 12/12/2013 tarihinde intihar eden davacılar yakının, en son 06/12/2013 tarihinde faça atmak suretiyle kendisine zarar vermesi üzerine acil servise götürülerek tıbbi müdahalesinin yaptırıldığı, acil psikiyatri konsultasyonu istenilmediği, acil hekimi tarafından psikiyatri polikliniğine müracaat etmesinin önerildiği, ancak müteveffa tarafından talepte bulunmadığından sevkinin yapılmadığı belirtilmekte olup, acil hekiminin söz konusu değerlendirmesini ve sevk önerisini içerir kayıt ile bu öneri doğrultusunda cezaevi yönetimince müteveffanın psikiyatri polikliniğine sevki yönünde bir girişimde bulunulup bulunulmadığına, öneriye istinaden müteveffanın talebinin olup olmadığına dair herhangi bir belgenin dava dosyasına sunulmadığı görülmektedir.
Cezaevi idaresince, hükümlü veya tutukluların daha etkili ve sıkı bir gözetim ile doktor kontrolü altında tutulmalarının temin edilmesinin gerektiği, bu yükümlülüğü yerine getirmeyerek kişinin sağlığının bozulması ya da mevcut rahatsızlığının artması halinde ortaya çıkan zarardan idarenin sorumlu olacağı, ancak cezaevi idaresince, hükümlü veya tutukluların sağlığının korunmasına yönelik ilgili hastanelere sevk işlemlerinin yapılmasına rağmen bu talebin reddedilmesi durumunda sorumluluğun idareye ait olmadığı açıktır.
Bu durumda, belirtilen sorumluluğun tespiti bakımından gerekli görüldüğünden, acil hekiminin müteveffanın psikiyatri polikliniğine müracaat etmesi önerisine ilişkin değerlendirmesini içerir kayıt ile bu öneri doğrultusunda cezaevi yönetimince müteveffanın psikiyatri polikliniğine sevki yönünde bir girişimde bulunulup bulunulmadığına ve öneriye istinaden müteveffanın talebinin olup olmadığına, öneriyi reddettiğine ilişkin bilgi ve belgelerin İdare Mahkemesince ara kararla istenilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırmaya dayalı verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı oyuyla Daire kararına katılmıyorum.