Danıştay Kararı 10. Daire 2015/4478 E. 2020/4057 K. 21.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/4478 E.  ,  2020/4057 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/4478
Karar No : 2020/4057

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
DİĞER DAVACILAR : 1- … 2- …
VEKİLLERİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / …
VEKİLİ : …
İSTEMLERİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı davanın kısmen kabulü kısmen reddi yolundaki kararının, davalı idare tarafından kabule ilişkin kısmının, davacılardan … tarafından ise maddi tazminatın reddi ile hükmedilen manevi tazminatın faiz başlangıç tarihine ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davalı idarenin 16/01/2013 tarihli zımni ret işleminin iptali ile davacılardan … ‘ın Ankara ili Kızılay Kumrular Sokakta 20/09/2011 tarihinde meydana gelen bombalı terör saldırısı sonucu yaralanarak %50 oranında malul olduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararlarına karşılık … için 200.000,00 TL maddi, 70.000,00 TL manevi tazminat, anne ve baba için ayrı ayrı 25.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 320.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararıyla; maddi tazminat istemi yönünden davacının terör eylemi sonucunda yaralandığı açık olduğundan ve ayrıca olay nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle davacı tarafından 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında Zarar Tespit Komisyonuna başvuru yapılmış olduğundan yaralanma olayın 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğu ve yapılacak değerlendirmenin de bu Kanun kapsamında olacağında duraksama bulunmadığı, bu durumda, 5233 sayılı Kanun kapsamında olan söz konusu yaralanma olayı nedeniyle oluşan zararın tazmini isteminin, genel hükümlere göre değil, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılması gerektiği, buna göre, davacının başvurusu üzerine, Ankara Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyon Başkanlığı’nın … tarih ve … sayılı kararı ile davacı … ‘a 9.020,22 TL tazminat ödenmesine karar verildiği görüldüğünden, davacı tarafın maddi tazminat isteminin yerinde bulunmadığı, manevi tazminat istemleri yönünden; terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde 2577 sayılı Kanun’un öngördüğü usullere tabi olarak manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerektiği, dava konusu uyuşmazlıkta, tazminat istemine konu olan terör olayının meydana geliş şekli ve davacılardan … ‘ın bu olay sebebiyle genç yaşta malul olması göz önüne alındığında, davacılardan … ‘a 50.000,00 TL, kızlarının yaşadığı elem ve ızdıraba tanık olan ve aynı üzüntüyü paylaşan davacılardan anne … ‘a 10.000,00 TL, baba … ‘a 10.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine, maddi tazminat isteminin ise reddine, kabul edilen manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı tarafından, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu ve 5233 sayılı Kanun kapsamında sulhname imzalanmadığından genel hükümlere göre tazminata karar verilmesi gerektiği, faiz başlangıç tarihinin olay tarihinden itibaren başlatılması gerektiği, Ankara Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonunca teklif edilen bedelin adalete, hakkaniyete, vicdan ve izana açıkça aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından: terör eyleminden doğan zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılandığı, manevi tazminatın unsurlarının oluşmadığı ve manevi tazminata hükmedebilmek için hem ağır kusur hem de ağır hasar koşullarının birlikte gerçekleşmediği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmakta olup, davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davalı idarenin temyiz istemin reddi ile manevi tazminatın kabule ilişkin kısmının onanmasına, davacının temyiz isteminin ise kısmen kabul kısmen reddi ile maddi tazminatın reddine ilişkin kısmının kısmen bozulmasına, faiz başlangıç tarihine yönelik temyiz isteminin de reddi ile bu kısmında onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
A-) KARARIN MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNİN KISMEN KABULÜNE VE FAİZ BAŞLANGIÇ TARİHİNE İLİŞKİN KISIMLARININ İNCELENMESİ:

İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne ilişkin kısmı ile kabul edilen manevi tazminata işleyecek yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

B-) KARARIN MADDİ TAZMİNAT İSTEMİNİN REDDİNE İLİŞKİN KISMININ İNCELENMESİ:
MADDİ OLAY :
Ankara ili, Kızılay semti, Kumrular sokakta meydana gelen bombalı terör saldırısı sonucu yaralanan davacı tarafından; olayda ağır şekilde başından ve vücudunun değişik yerlerinden yaralandığı, hayati tehlike altında defalarca tıbbi operasyon geçirdiği, 8 ay hastanede tedavi gördüğü %50 oranında malul olduğu, henüz 23 yaşında iken bu terör saldırısı nedeniyle duygusal yaşamının alt üst olduğu, terör saldırısının Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok önemli idari kuruluşuna ve askeri teşkilatına çok yakın bir mesafede meydana geldiği, bu saldırının önlenememesi sebebiyle idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, olay nedeniyle ailenin ve yakınlarının yaşamının temelden sarsıldığından ve 1 yıllık tedavi sürecinde refakat ettiklerinden bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararlarının tazmini istemiyle davalı idareye yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile … için 200.000,00 TL maddi, 70.000,00 TL manevi tazminat, anne ve baba için ayrı ayrı 25.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 320.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin; toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; 5. maddesinde, devletin temel amaç ve görevlerinin; Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu; 125. maddesinde ise, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, aynı maddenin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup, idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
İdarenin kusura dayalı ya da kusursuz sorumluluğu yanında, Anayasanın öngördüğü sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olarak ve bu temel üzerinden, kollektif sorumluluk anlayışı çerçevesinde bilimsel ve yargısal içtihatlar ile geliştirilen sosyal risk ilkesi de, Anayasanın öngördüğü amaçların gerçekleştirilmesine yöneliktir.
Sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır.
Sosyal risk ilkesinin, terör olaylarına ilişkin olarak 5233 sayılı Kanun ile yasalaşması karşısında, terör eylemleri nedeniyle uğranılan maddi zararlara yönelik istemlerin anılan Kanun çerçevesinde karara bağlanması gerektiği açıktır. Ancak, 5233 sayılı Kanun, sosyal risk ilkesi dışında, nedensellik bağına dayalı hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk sebebine dayanılarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesine göre tam yargı davası açılmasına engel oluşturmadığı gibi, olayda idarelerin hizmet kusurunun ya da kusursuz sorumluluğunun saptandığı durumlarda, olay terör eylemi olsa bile uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında çözümlenemeyeceğinde duraksama bulunmamaktadır. Danıştay Onuncu Dairesi’nin konuyla ilgili yerleşik içtihadı da; terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atfı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verileceği yönündedir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek olduğu hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacı tarafından, Ankara ili Kızılay Kumrular Sokakta 20/09/2011 tarihinde meydana gelen olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu yönünde iddialar öne sürülmüş ise de; Mahkeme tarafından 21/03/2014 tarihli ara kararı ile Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığından, Emniyet Genel Müdürlüğünden ve Jandarma Genel Komutanlığından anılan terör eyleminden önce terör eylemi ile ilgili herhangi bir ihbar ya da istihbari bilgi bulunup bulunmadığının sorulduğu, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının … tarih ve … sayılı yazısıyla cevaben herhangi bir ihbar veya istihbari bilgiye rastlanılmadığının bildirildiği, Jandarma Genel Komutanlığının … tarih ve … sayılı yazısıyla cevaben herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığının bildirildiği ve Emniyet Genel Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı cevabıyla;” PKK terör örgütünce, şehir merkezlerinde silahlı/bombalı eylemlerin tırmandırılmaya çalışıldığı ve metropol illerin hedef alındığına ilişkin, İl İstihbarat Şube Müdürlükleri/iltisaklı kurumlardan intikal eden eylem hazırlıklarına dair duyum ve bilgilerin ilgili birimlerle paylaşıldığı; ancak bahse konu saldırı eylemine dair intikal eden herhangi bir bilgi/belge bulunmadığının” bildirildiği görülmektedir.
Ayrıca, aynı olayda yaralanan bir başka davacı tarafından açılan davada Dairemizin 23/12/2019 tarih ve E:2019/3006, K:2019/10750 sayılı kararıyla olayın terör eyleminden kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, Mahkemece yapılan inceleme neticesinde meydana gelen patlamada hizmet kusurunun bulunmadığı ortaya konulduğundan İdare Mahkemesi kararının olayın bir terör olayı olarak nitelendirilen kısmında hukuka aykırılık bulunmamakta olup, olayın bir terör olayı olarak nitelendirilmiş olması nedeniyle davacının maddi zararının 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edileceği ise izahtan varestedir.
Ancak davacının temyiz dilekçesinde; kendisine herhangi bir tazminat ödenmediği, davalı idare ile sulh olunmadığı gibi idarenin ibra da edilmediği yolunda iddialarının bulunması ve dosyada taraflarca imzalanmış Sulhnamenin ve davacıya ödeme yapıldığını gösterir herhangi bir belgenin bulunmaması karşısında mahkemece davacı ile sulhname imzalanıp imzalanmadığı idareden sorulmak suretiyle bu husus ortaya konulduktan sonra davacı adına ödenmiş bir tutarın bulunmaması halinde, 5233 sayılı Kanun kapsamında davacıya ödenecek tazminat tutarının idareye sorularak belirlenmesinden sonra bir karar verilmesi gerekirken idarenin cevap verdiği tarihteki veriler esas alınarak davacıya %50 iş gücü kaybı karşılığında Ankara Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığınca alınan … tarih ve … sayılı kararla 9.020,22 TL nakdi (maddi) tazminat ödenmesine karar verildiği gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine, davacının temyiz isteminin kısmen kabul kısmen reddine,
2. Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmı ile faiz başlangıç tarihine ilişkin kısmının oybirliğiyle ONANMASINA, maddi tazminatın reddine ilişkin kısmının esas yönünden oy birliği, gerekçe yönünden oyçokluğuyla BOZULMASINA,
3. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/10/2020 tarihinde karar verildi.

(X)-KARŞI OY :

Davanın; Ankara, Kızılay, Kumrular sokakta meydana gelen terör eylemi neticesinde oluşan maddi ve manevi zararların tazmini istemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Davacıların, 5233 sayılı Kanun çerçevesinde sulhname imzalamadıkları dikkate alınarak, maddi tazminat tutarının genel hükümlere göre hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, maddi tazminat yönünden davanın reddi yolunda verilen kararın 5233 sayılı Kanun hükümleri uygulanmak suretiyle karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına ilişkin kararın bu kısmına gerekçe yönünden katılmıyorum.