Danıştay Kararı 10. Daire 2015/3912 E. 2020/7072 K. 29.12.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/3912 E.  ,  2020/7072 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/3912
Karar No : 2020/7072

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Kazakistan uyruklu olan davacı tarafından, sığınma başvurusu dosyasının açılarak serbest ikamet izni verilmesi veya ikincil koruma kapsamında serbest ikamet izni verilmesi veyahutta üçüncü bir ülkeye gidebilmesi için 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi kapsamında salıverilmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin 04/06/2013 tarih ve 1220-41622 sayılı davalı idare işleminin iptali ile hukuka aykırı biçimde özgürlüğünden yoksun bırakıldığından bahisle uğradığını ileri sürdüğü 10.000,00 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; hakkında yurda giriş yasağı sınırlaması bulunan davacının, Kazakistan tarafından iadesinin istenilmesi üzerine söz konusu iade isteminin reddedildiği, davacının gidebileceği üçüncü bir ülke bulamaması/bulunamaması ile Mısır’da eğitim aldığı ve İran’da 3 sene kaldığını ifade ettiği hususuyla istihbarat birimlerince elde edilen bilgiler de dikkate alındığında, dava konusu işlemde kamu yararına, mevzuata ve hukuka aykırılık bulunmadığı, öte yandan dava konusu işlem hukuka uygun bulunduğundan, davacının manevi tazminat isteminin de reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı vekili tarafından, müvekkili hakkında açılmış bir ceza soruşturması ya da ceza kovuşturmasının bulunmadığı, ayrıca müvekkilinin idari gözetim altında tutulduğu tarihte idari gözetimin yasal dayanağının bulunmadığı, öte yandan müvekkiline Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından geçici sığınma belgesi verildiği belirtilerek Mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacı hakkında tesis edilen işlemde mevzuata aykırı bir husus bulunmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Sınır dışı etme işleminin icrası kapsamında davacının muhafaza altına alınmasında hukuka aykırılık olmadığı gibi davacının da muhafaza altına alınması işlemine karşı 07/05/2013 tarihine kadar herhangi bir itirazda bulunmadığı dikkate alındığında; anılan başvuru tarihine kadar davacının muhafaza altına alınması işleminin hukuka uygun olduğu, başvuru sonrasında ise davalı idarece yeni bir gerekçe ileri sürülmeksizin muhafaza altına alınma işlemi devam ettirilerek başvurunun reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığından dava konusu işlemin iptali gerektiği, bu halde 07/05/2013 tarihinden geri gönderme merkezinden izinsiz olarak ayrıldığı 09/06/2013 tarihine kadar hukuka aykırı şekilde muhafaza altında tutulmasına devam edilen davacının manevi tazminat isteminin de kabulü gerektiğinden İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler ile aynı istemle açılan Dairemizin E:2016/2511 sayısına kayıtlı dava dosyasında yer belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Kazakistan uyruklu olan davacı, Kazakistan Büyükelçiliği’nin talebi doğrultusunda “Kazak Yönetimine Karşı Olduğu Bildirilen Dini Radikal Görüşe Sahip Yabancı” olma suçu nedeniyle 22/04/2009 tarih ve 778 sayılı işlem ile yurda girmesi yasaklanan yabancılar kapsamına dahil edilmiş, daha sonra illegal giriş ve giriş yasağı ihlali suçlarından 05/10/2011 tarihinde İstanbul’da yakalanmasının ardından İstanbul Yabancılar Şube Müdürlüğü geri gönderme merkezinde tutulmaya başlanmıştır. Söz konusu geri gönderme merkezinde bulunduğu sırada üçüncü bir ülkeye gitmek üzere sığınma talebinde bulunmuş ve bu başvuru üzerine de Denizli ilinde ikamet etmesi uygun görülmüştür.
Sığınma başvurusuna yönelik yapılan değerlendirme sonucunda, davacının da aralarında bulunduğu 5 kişinin El Kaide bağlantılı İslami Cihat Birliği Örgütü üyesi oldukları ve çeşitli eylemlerde yer aldıklarının istihbar olunduğu hususu göz önünde bulundurularak İçişleri Bakanlığının 28/11/2011 tarih 32237-230924 sayılı işlemiyle davacının sığınma başvurusu reddedilmiştir. Başvurunun reddi işlemine karşı yapılan itiraz da İçişleri Bakanlığının 26/12/2011 tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
Öte yandan terör örgütü üyesi olduğundan bahisle iadesi istenen davacı hakkında … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve … sayılı kararıyla iade isteminin reddine karar verilmiş, davacıya Kazakistan dışında Rusya, Ukrayna, Özbekistan ve Kırgızistan ülkelerinden birine gitmek isteyip istemediği sorulduğunda ise davacı bu ülkelere gitmeyi kabul etmemiş, ayrıca davacının sınır dışı edilebileceği üçüncü bir ülke bulunmaması sebebiyle de ülke dışına çıkışı sağlanamadığından geri gönderme merkezinde muhafaza altına alınmıştır.
Son olarak davacı vekili tarafından 07/05/2013 tarihli dilekçe ile yapılan başvuruyla müvekkilinin 12/04/2012 tarihinden bu yana idari gözetim altında tutulduğu belirtilerek sığınma başvurusu dosyasının açılarak serbest ikamet izni verilmesi veya ikincil koruma kapsamında serbest ikamet izni verilmesi veyahutta üçüncü bir ülkeye gidebilmesi için 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi kapsamında salıverilmesi istenilmiş, bu başvurunun 04/06/2013 tarih ve 1220-41622 sayılı davalı idare işlemi ile reddedilmesi üzerine de anılan işlemin iptali ve 10.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Diğer taraftan 09/06/2013 tarihli olay tutanağında, davacı ve Dairemizin E:2016/2511 sayısına kayıtlı dava dosyasındaki davacı Kazakistan uyruklu …’un Edirne Yabancılar Şube Müdürlüğü geri gönderme merkezinden izinsiz olarak ayrıldıkları görülmektedir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı 19. maddesinde, “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz…” hükmü yer almaktadır.
29/08/1961 tarih ve 359 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü’nün 1. maddesi uyarınca bu Sözleşmenin; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen her şahsa uygulanacağı kuralı öngörülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sözleşmenin 1. maddesine çekince koyarak, yalnızca Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü tanımakta olup; Avrupa dışından gelenlere ise sığınmacı statüsü tanımaktadır.
Aynı Sözleşmenin 3. maddesi ile bu Sözleşme hükümlerini mültecilere, ırk, din veya geldikleri ülke bakımından ayırım yapmadan uygulama yükümlülüğü taraf devletlere verilmiş; 12. maddesi ile her mültecinin hukuki statüsünün, daimi ikametgahının bulunduğu ülkenin yasalarına veya eğer daimi ikametgahı yoksa, bulunduğu ülkenin yasalarına tabi olduğu; 31. maddesinde, taraf devletlerin, hayatlarının veya özgürlüklerinin, 1. maddede gösterilen şekilde tehdit altında bulunduğu bir ülkeden doğruca gelerek izinsizce kendi topraklarına giren veya bu topraklarda bulunan mültecilere, gecikmeden yetkili makamlara başvurarak yasadışı girişlerinin veya bulunuşlarının geçerli nedenlerini göstermeleri koşuluyla, yasadışı yollardan girişleri veya bulunuşlarından dolayı ceza vermeyecekleri, bu mültecilerin hareketlerine gerekli olanların dışında kısıtlama uygulamayacakları ve bu kısıtlamaların ancak, ülkedeki statüleri belirleninceye veya bir başka ülkeye kabulleri sağlanıncaya kadar uygulanacağı, taraf devletlerin, bu mültecilerin diğer bir ülkeye kabullerini sağlamak için makul bir süre ve gerekli bütün kolaylıkları sağlayacağı; 32. maddesinin 1. fıkrasında, taraf devletlerin, ülkelerinde yasal olarak bulunan bir mülteciyi, ulusal güvenlik veya kamu düzeni ile ilgili sebepler dışında sınır dışı edemeyecekleri; 33. maddesinde, hiçbir taraf devletin, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyeceği veya iade etmeyeceği kurala bağlanmıştır.
Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmenin uygulanması amacıyla 30/11/1994 tarih ve 22127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar İle Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde mültecinin, Avrupa’da meydana gelen olaylar sebebiyle ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancıyı; sığınmacının, ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancıyı ifade ettiği hükme bağlanmış; aynı Yönetmeliğin 6. maddesinde ise, Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların taleplerinin, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanacağı, talebi kabul edilen yabancının, İçişleri Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılacağı veya İçişleri Bakanlığı’nca gösterilecek bir yerde serbest ikamet edebileceği, talebi kabul edilmeyen yabancının bu karara karşı 15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebileceği, itiraz süresinin kararın daha hızlı verilebilmesi için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak belirlenebileceği, itirazın, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılacağı ve nihai kararın yabancıya tebliğ edileceği, itirazları nihai olarak reddedilenlerin durumunun, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirileceği, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde de ikamet izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk etmeleri gerektiğinin bildirileceği, ülkeyi terk etmeyen yabancıların, İçişleri Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den çıkartılacakları hükme bağlanmaştır.
Mülga 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet Ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un “Muzır şahıslar” başlıklı 19. maddesinde, “İçişleri Bakanlığınca memlekette kalması umumi güvenliğe, siyasi ve idari icaplara aykırı sayılan yabancıların verilecek muayyen müddet zarfında Türkiye’den çıkmaya davet olunacağı, bu müddetin sonunda Türkiye’yi terketmiyenlerin sınır dışı edilebileceği”; 23. maddesinde de, “Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenlerin İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecbur olduğu” kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinde, memlekette kalması umumi güvenliğe, siyasi ve idari icaplara aykırı sayılan yabancının sınır dışı edilebileceği ve bir yabancının usulüne aykırı olarak ülkeye girmesi, hakkında sınır dışı etme veya geri verilmesi kararının uygulanması sürecinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanabileceği, hakkında sınır dışı etme kararı verilen yabancılardan pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı Türkiye’yi terk edemeyenlerin de Bakanlığın göstereceği yerde oturmağa mecbur olduklarının düzenlendiği; ayrıca sığınma başvurusunda bulunan yabancıların statüsünün belirlenmesine veya üçüncü bir ülke tarafından kabul edilmesine kadar Türkiye’de ikamet edecekleri yerin tespitinin İçişleri Bakanlığı’nın takdir yetkisinde olduğu, sığınma başvurusunun reddi halinde itiraz başvurusunun öngörüldüğü, itiraz başvurusu nihai olarak reddedilen yabancıların durumlarının ise genel hükümler çerçevesinde değerlendirileceği ve genel hükümler çerçevesinde ikamet izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk etmeleri gerektiğinin bildirileceği düzenlemesine yer verildiği görülmektedir.
Dosya içerisinde yer alan bilgi ve belgeler incelendiğinde; davacının da aralarında bulunduğu 5 kişinin, El Kaide bağlantılı İslami Cihat Birliği Örgütü üyesi oldukları ve çeşitli eylemlerde yer aldıklarının istihbar olunduğu hususu göz önünde bulundurularak davacının sığınma başvurusunun reddedildiği, sonrasında davacı hakkında sınır dışı etme ve muhafaza altına alınması yönünde işlem tesis edildiği, … Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla Kazakistan’a iade edilemeyeceğine karar verilen davacıya sınır dışı edilebileceği belirli ülkeler gösterilmesine rağmen davacının kendisine gösterilen ülkelere gönderilmeyi istemediği, idare tarafından da sınır dışı edilebilecek başka bir ülke bulunamadığından davacının muhafaza altında tutulmaya devam edildiği görülmektedir.
Uyuşmazlıkta; hakkındaki istihbari bilgiler uyarınca yurda girişi yasaklanmasına rağmen illegal yollardan Türkiye’ye gelen davacının sınır dışı etme işleminin icrası kapsamında muhafaza altına alınmasında hukuka aykırılık olmadığı gibi davacı tarafça, vekili tarafından verilen 07/05/2013 tarihli dilekçeye kadar muhafaza altına alınma işlemine karşı herhangi bir itirazda bulunulmadığı, kaldı ki Edirne ili geri gönderme merkezinden izinsiz olarak ayrılan davacı ile Kazakistan uyruklu …’un bıraktığı notta da kendilerine söz konusu merkezde iyi davranıldığı, sadece sınır dışı edilmekten korktukları için anılan merkezden ayrıldıklarından bahsedildiği dikkate alındığında; davacının muhafaza altına alınması işlemine karşı yapmış olduğu başvuru tarihine kadar geri gönderme merkezinde kalma yönünde rızasının bulunduğu, ancak başvuruda bulunduğu tarih itibariyle muhafaza altına alınması işlemine yönelik rızasının ortadan kalktığı anlaşılmakla birlikte; davalı idare tarafından, muhafaza altına alınma işleminin devamına yönelik yeni bir sebep unsuru gösterilmeksizin anılan başvuru reddedilerek davacının rızası hilafına muhafaza altına alma işleminin icrasına devam olunduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda hukuki yeni bir gerekçe gösterilmeksizin davacının geri gönderme merkezinde tutulmasında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, başvuru tarihine kadar yukarıda açıklanan sebepler uyarınca rızası dahilinde hukuka uygun olarak muhafaza altına alınan davacının, itiraz başvurusu tarihine kadar herhangi bir manevi zararının doğmadığı anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonra ise hukuka uygun bir gerekçe olmadan ve rızası bulunmadan hakkındaki muhafaza altına alınma işleminin icrasına devam edilen davacının, anılan husus sebebiyle manevi yönden zarara uğradığı açık olup, Mahkemece yapılacak değerlendirme sonucunda manevi tazminat takdir edilerek yeniden bir karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, dava konusu işlemin iptali istemi yönünden davanın reddine ilişkin kısmının oy birliği ile, manevi tazminat istemi yönünden davanın reddine ilişkin kısmının ise oy çokluğuyla BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/12/2020 tarihinde karar verildi.

(X)-KARŞI OY :
Dava, Kazakistan uyruklu olan davacı tarafından, sığınma başvurusu dosyasının açılarak serbest ikamet izni verilmesi veya ikincil koruma kapsamında serbest ikamet izni verilmesi veyahutta üçüncü bir ülkeye gidebilmesi için 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi kapsamında salıverilmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin 04/06/2013 tarih ve 1220-41622 sayılı davalı idare işleminin iptali ile hukuka aykırı biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 10.000,00 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Manevi zarar, kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, duyulan acı ve ızdırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran her türlü üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmekte olup; fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.
Manevi tazminat, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik olmayıp; manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi ve manevi huzuru sağlamayı amaçlar. Bu niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta; hakkındaki istihbari bilgiler uyarınca yurda girişi yasaklanmasına rağmen yasa dışı yollardan Türkiye’ye gelen davacının, sınır dışı etme işleminin icrası kapsamında muhafaza altına alınmasında hukuka aykırılık olmadığı gibi davacının da muhafaza altına alınması işlemine karşı 07/05/2013 tarihine kadar herhangi bir itirazda bulunmadığı dikkate alındığında; söz konusu başvuru tarihine kadar davacının muhafaza altına alınması işlemi nedeniyle manevi bir zararının oluştuğundan söz edilemeyecektir. Davacının muhafaza altına alınma işlemine karşı 07/05/2013 tarihinde yapmış olduğu başvurunun ise terditli olarak “sığınma başvurusu dosyasının açılarak serbest ikamet izni verilmesi veya ikincil koruma kapsamında serbest ikamet izni verilmesi veyahutta üçüncü bir ülkeye gidebilmesi için 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi kapsamında salıverilmesi” taleplerini içerdiği, anılan başvuru sonrasında davalı idarece yeni bir gerekçe ileri sürülmeksizin davacının muhafaza altında tutulmasında hukuka uyarlık bulunmadığı ve bu nedenle 04/06/2013 tarih ve 1220-41622 sayılı davalı idare işleminin hukuka uygun olmadığı anlaşılmakla birlikte; idarenin bu başvuru üzerine tesis ettiği dava konusu 04/06/2013 tarihli işlem daha davacıya tebliğ edilmeden (tebliğ tarihi dava dilekçesinde avukat tarafından 19/06/2013 olarak gösterilmiştir.) 09/06/2013 tarihinde muhafaza altına alındığı Edirne ili geri gönderme merkezinden izinsiz olarak Kazakistan uyruklu … isimli kişi ile birlikte ayrıldığı, bu kişilerin bıraktıkları notta ise kendilerine söz konusu merkezde iyi davranıldığı, sadece sınır dışı edilmekten korktukları için anılan merkezden ayrıldıkları ifadelerine yer verildiği görülmektedir.
Bu durumda davacının başvurusunun sonucunu bile beklemeden ve manevi tazminat verilmesini sağlayacak elem duyma halinin gerçekleşeceği herhangi bir durum meydana gelmeden muhafaza altına alındığı geri gönderme merkezinden izinsiz olarak ayrıldığı ve bırakılan notta da geri gönderme merkezinde muhafaza altına alınmasından kaynaklı elem duyduğu yönünde herhangi bir beyanda bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu haliyle, manevi tazminat verilebilmesi için gerekli şartları taşımadığı anlaşılan davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesine hukuken olanak bulunmadığından İdare Mahkemesi kararının manevi tazminat isteminin reddine yönelik kısmının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği oyuyla Daire kararının bozmaya ilişkin bu kısmına katılmıyorum.