Danıştay Kararı 10. Daire 2015/3739 E. 2020/3943 K. 19.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/3739 E.  ,  2020/3943 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/3739
Karar No : 2020/3943

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü / …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacıya ait Muş İli, Merkez İlçesi, … Köyü, … mevkii … pafta, … parselde bulunan taşınmazın, zamanla … nin doğal yatağı haline gelmesi olayında, davalı idarenin Murat nehrinin dava konusu taşınmazı yatak haline dönüştürmemesi, aşındırmaması için gerekli ıslah çalışmalarını yapmadığı ve kusurlu olduğu ileri sürülerek, taşınmazın bedeli olan 39.440,00-TL, taşınmazın 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 yıllarında işletilememesinden kaynaklı 7.296,60-TL ve delil tespiti yargılama gideri olan 820,00 TL olmak üzere toplam 47.556,00 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararıyla; dava konusu yıllarda yatak değişikliği hadiselerinin olmadığına ilişkin olarak düzenlenen 05/02/2015 tarihli Jandarma Araştırma Tutanağının bulunması, öncesinde veya sonrasında davalı idareye veya diğer kamu kurumu ve kuruluşlarına herhangi bir şikayet başvurusunun olmaması, davacının tazminat talep ettiği söz konusu yıllarda dava konusu taşınmazın tamamı üzerinden doğrudan gelir desteği ödemesi aldığına ilişkin belgeler bulunması karşısında, bahsi geçen bu bilgilerin dava konusu taşınmazdan ürün elde edildiğine ve kullanıldığına karine teşkil etmesi nedeniyle, taşınmazın 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 yıllarında işletilememesinden kaynaklı 7.296,60-TL ile delil tespiti yargılama gideri olan 820,00 TL tazminatın ödenmesi isteminin reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, taşınmazının büyük oranda nehir yatağı haline dönüştüğü, davalı idarenin taşınmaza fiilen el atma amacı olmadığı, ilgili mevzuat kapsamında davalı idarenin bakımı, denetimi ve sorumluluğunda olan Murat Nehrinin yatağı etrafına nehir sularının toprak aşındırmaması için önleyici bir çalışma yapmadığı, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu, işbu dava konusunun, Mahkemenin adli yargıda tapu iptal davası olabileceği tespitinin hatalı olduğu, ayrıca keşif yapılmamasının da usul ve yasaya aykırı olduğu, tarım desteği almasının taşınmazın su altında kalmadığına ve ekip biçtiğine karine teşkil edemeyeceği, bu nedenle İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacının arazisinin hangi tarihten itibaren nehir yatağı haline geldiği ispatlanamadığı, belirtilen tarihlerde söz konusu nehirde taşma ya da yatak değişikliği olmadığı ve bu hususta davacı da dahil olmak üzere hiç kimsenin başvurusu ve şikayeti olmadığı, bu nedenle davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının, taşınmazın 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 yıllarında işletilememesi nedeniyle oluşan zararın tazmini istemi yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği, bu nedenle İdare Mahkemesi kararının esas yönünden bu gerekçeyle, davalı idare lehine hükmedilen nispi vekalet ücreti yönünden ise düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dosyanın incelenmesinden, davacıya ait Muş İli, Merkez İlçesi, … Köyü, … mevkii … pafta, … parselde bulunan taşınmazın, zamanla Murat Nehrinin doğal yatağı haline gelmesi olayında, davalı idarenin Murat nehrinin dava konusu taşınmazı yatak haline dönüştürmemesi, aşındırmaması için gerekli ıslah çalışmalarını yapmadığı, bu nedenle taşınmazında meydana gelen zararın oluşmasında kusurlu olduğu ileri sürülerek, uğranılan maddi zararların tazmini için davacı tarafından davalı idareye 30/12/2013 tarihinde başvurulduğu, başvurunun … tarih ve … sayılı işlemle reddi üzerine 47.556,00 TL maddi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A- İdare Mahkemesi kararının, taşınmaz bedelinin, delil tespiti yargılama giderinin tazmini istemi yönünden davanın reddine ilişkin kısmının incelenmesi:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın davanın reddine ilişkin bu kısmı, usul ve hukuka uygun olup, davacı tarafından ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemektedir.
B- İdare Mahkemesi kararının, taşınmazın 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 yıllarında işletilememesi nedeniyle oluşan zararın tazmini istemi yönünden davanın reddine ilişkin kısmının incelenmesi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu belirtilmiş, 13. maddesinde, “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.” hükmüne yer verilmiş, aynı Kanunun 15/1-b maddesinde ise süreaşımı halinde davanın reddine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Bakılmakta olan uyuşmazlıkta, dava konusu tarla vasfındaki taşınmazın nehir yatağının değişmesi sonucu sular altında kalarak kullanılamaz hale geldiği, bu nedenle davacı tarafından 2008 – 2012 yılları arasında taşınmazın işletilememesi nedeniyle oluşan zarar istenmiş olup 2577 sayılı Kanun’un yukarıda belirtilen süreye ilişkin hükümleri uyarınca zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl içinde davalı idareye başvurarak zararının karşılanmasını istemesi gerekirken bu tarih geçirilmek suretiyle 2014 yılında açılan davada süre aşımı bulunduğundan 2008 – 2012 yıllarına ilişkin oluşan zararın incelenmesine olanak bulunmayıp, anılan yıllara ilişkin talep edilen tazminat istemi yönünden davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerekmekte olup, bu kısma ilişkin davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
C- Temyiz İstemine Konu Mahkeme Kararının, Reddedilen Maddi Tazminat Nedeniyle Davalı İdare Lehine Nispi Vekâlet Ücretine Hükmedilmesine İlişkin Kısmı Yönünden İncelenmesi:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, temyiz incelemesi sonunda kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa Danıştay’ın kararı düzelterek onayacağı hükme bağlanmıştır.
28/12/2013 tarih ve 28865 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve Mahkeme kararı tarihi itibarıyla uyuşmazlığa uygulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 12. maddesinde; “(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. ” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Tarifenin “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10. maddesinde ise; “(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından vekalet ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Dava, toplam 47.556,00 TL maddi tazminat istemiyle açılmıştır. İdare Mahkemesince, davanın reddine ve reddedilen maddi tazminat yönünden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre nispi olarak hesaplanan 5.531,16 TL vekalet ücretinin davacı tarafından davalı idareye ödenmesine karar verildiği görülmektedir.
Maddi tazminat talebiyle açılan davalarda, kabul edilen tazminat miktarının önemli kısmının vekalet ücreti olarak davalı idareye ödenmesi, açılan tazminat davasını davacı açısından anlamsız hale getirmekte, bazı olaylarda ise, davacının dava açılmadan önceki durumundan daha kötü bir duruma girmesine neden olmakta, bu durum, gerek Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir. Tümden ret ya da kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanan maddi tazminat davalarında, taraflar lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, kişilerin hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal etmeden ne şekilde hesaplanacağı konusunda Tarifenin 10. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına paralel bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle, reddedilen maddi tazminatın Tarifenin üçüncü kısmına göre belirleneceğine ilişkin Tarife hükmünün ihmal edilmesi, hakkaniyete daha uygun olacaktır.
Yukarıda yer alan açıklamalar uyarınca, İdare Mahkemesince, maddi tazminat isteminin tamamı için ret hükmü kurulmasına rağmen davalı idare lehine nispi vekâlet ücreti hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Bu durumda; reddedilen maddi tazminat talebi yönünden davalı idare lehine Mahkeme kararının verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre duruşmalı işler için maktu olarak belirlenen 1.500,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinden, Mahkeme kararının hüküm fıkrasında yer alan “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 5.531,16 TL vekalet ücreti
” ibaresinin “Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için maktu olarak belirlenen 1.500,00 TL vekalet ücreti” olarak düzeltilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı temyize konu kararının, yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3. Davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: … , K: … sayılı temyize konu kararının, hüküm fıkrasında yer alan “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekalet ücreti
” ibaresinin “Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için maktu olarak belirlenen … TL vekalet ücreti” şeklinde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/10/2020 tarihinde temyize konu Mahkeme kararının davanın reddine ilişkin kısmı yönünden oy birliğiyle, reddedilen maddi tazminat nedeniyle davalı idare lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmı yönünden oy çokluğuyla karar verildi.

(X)_KARŞI OY :
Temyiz istemine konu Mahkeme kararında, davacının maddi tazminat talebinin reddi nedeniyle davalı idare lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, nispi vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuka uygunluk bulunmamakta olup, bu husus, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca kararın düzeltilerek onanmasını gerektiren, “yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hata ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlık” kapsamında bulunmayıp; anılan maddenin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca kararın bozulmasını gerektiren “hukuka aykırılık” teşkil ettiğinden, İdare Mahkemesi kararının bu kısmının, Mahkemece yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği oyuyla Daire kararına bu yönden katılmıyoruz.