Danıştay Kararı 10. Daire 2015/2613 E. 2020/2969 K. 15.09.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/2613 E.  ,  2020/2969 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/2613
Karar No : 2020/2969

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI): …Bakanlığı / …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacı tarafından, … M Tipi Kapalı Cezaevi Müdürlüğü’nde tutuklu olarak bulunmakta iken 07/02/2013 tarihinde meydana gelen yangında vücudunun büyük bir bölümünün yanarak ağır bir şekilde yaralanmasında idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle … TL maddi ve … TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; yangının 07/02/2013 tarihinde saat 16:50′ de başladığı, saat 17:00′ de Ceza İnfaz Kurumuna ait yangın söndürme araçlarıyla söndürüldüğü, yangın söndürme malzemelerine ilişkin envanter kaydında yeteri kadar araç ve malzemenin bulunduğu, … Belediyesi İtfaiye Müdürlüğünün yangın raporu belgesinde itfaiye aracının saat 17:06′ da Ceza İnfaz Kurumuna gitmek üzere hareket ettiği, dolayısıyla itfaiye aracı istenmesinde gecikme yaşanmadığı, 112 Acil Servis çağrı kağıdında saat 17:04′ de çağrı kaydı oluşturulduğu, ambulansın Ceza İnfaz Kurumuna gitmek üzere saat 17:06′ da hareket ettiği ve gerekli yardımın istenmesinde ihmal gösterilmediği, yangının Ceza İnfaz Kurumu imkânlarıyla ve hatta tutuklu ve hükümlülerin yaptığı barikata rağmen 10 dakika içerisinde söndürüldüğü ve ambulans gelmeden ring araçlarıyla yaralanan çocuk tutukluların ve hükümlülerin en kısa sürede hastaneye götürüldüğü, İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı tarafından düzenlenen Uzmanlık Raporunda, yangın başlatıcı ve hızlandırıcı madde analizinde gönderilen eşyalarda, petrol türevi herhangi bir yangın başlatıcı ve hızlandırıcı madde profiline rastlanmadığı, ayrıca bu tür maddelerin uçuculuk özelliği nedeniyle tespitinin çoğu zaman mümkün olmadığının belirtildiği, yangının bir anda gelişmesinde davalı idarenin bir denetim eksikliğinin bulunmadığı, yangının söndürülmesinde herhangi bir gecikme gösterilmediği dikkate alındığında, davalı idarenin, davacının yaralanması olayından sorumlu olmasından bahsedilemeyeceği, dolayısıyla bakılan davada maddi ve manevi tazmin şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından, cezaevinde yangın çıkışının olmaması, hükümlünün telefon görüşmelerine istinaden tedbir altına alınmaması, cezaevinde yangına dayanıklı malzemelerin kullanılmaması nedeniyle davalı idarenin meydana gelen olayda açık şekilde hizmet kusuru bulunduğu, bu nedenle temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI:Davalı idare tarafından, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava dosyasının incelemesinden, … Sulh Ceza Mahkemesi’nin Sorgu No:… sayılı, 29/11/2012 tarihli kararı ile uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan tutuklanan davacının, … Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu …Blok …nolu koğuşunda bulunmakta iken 07/02/2013 tarihinde saat 16:50 sıralarında hükümlü …’in teşviki ve tehditi ile çıkartılan yangında vücudunun büyük bir bölümünün yanarak ağır bir şekilde yaralandığı, idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle 21/10/2013 tarihinde yaptığı başvurusunun reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 17. maddesinde, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. maddesinde, devletin, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş; 125. maddesinin son fıkrasında ise, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır. İdarenin kamu hizmetinin yürütülmesinden doğan zarardan sorumlu tutulmasını gerektiren kuramlardan birisi hizmet kusurudur. İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli, bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Öte yandan idarenin hukuki sorumluluğundan sözedebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın ya da üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı açıktır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan haliyle, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun “Hükümlünün telefon ile haberleşme hakkı” başlıklı 66. maddesinin birinci fıkrasında; “Kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler, Bakanlar Kurulunca çıkarılan tüzükte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki ücretli telefonlar ile görüşme yapabilirler. Telefon görüşmesi idarece dinlenir ve kayıt altına alınır. Bu hak, tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
06/04/2006 tarih ve 26131 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Telefonla görüşme hakkı” başlıklı 88. maddesinde; (1) Kapalı kurumda bulunan hükümlüler, belgelendirmeleri koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ve vasisi ile telefon görüşmesi yapabilir.
(2) Telefonla görüşmeleri aşağıda belirtilen esaslara göre yapılır:
a) Hükümlüler, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakılma veya kısıtlama cezası ile hücreye koyma cezasının infazı sırasında olmamak koşuluyla, idarenin kontrolünde bulunan ve kurumun uygun yerlerine yerleştirilen telefonlardan yararlandırılır,

g) Hükümlünün, kurumun güvenliğini tehlikeye düşüren, suç oluşturan veya bir suça azmettirme ya da yardım etme sonucunu doğurabilecek konuşmalarda bulunduğu dinleme sırasında belirlendiğinde, görüşme derhâl kesilir. Bu hâlde hükümlü hakkında adlî veya idarî soruşturmaya esas olacak işlemler kurum en üst amiri tarafından yapılır,…” düzenlemesine yer verilmiştir.
Öte yandan, 27/11/2007 tarih ve 2007/12937 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmeliğin 1.maddesinde; bu Yönetmeliğin amacının, kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar ve gerçek kişilerce kullanılan her türlü yapı, bina, tesis ve işletmenin, tasarımı, yapımı, işletimi, bakımı ve kullanımı safhalarında çıkabilecek yangınların en aza indirilmesini ve herhangi bir şekilde çıkabilecek yangının can ve mal kaybını en aza indirerek söndürülmesini sağlamak üzere, yangın öncesinde ve sırasında alınacak tedbirlerin, organizasyonun, eğitimin ve denetimin usul ve esaslarını belirlemek olduğu, 2. maddesinin ikinci fıkrasında; bu Yönetmelik hükümlerinin; a) Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce yapı ruhsatı alınmış olmakla birlikte henüz yapımına başlanmamış olan yapılar, b) Mevcut yapılardan Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden sonra kullanım amacı değiştirilerek, sağlık, eğitim ve konaklama amaçlı olarak kullanılacak bina ve tesisler, tehlikeli maddelerin bulundurulacağı binalar ve binadaki toplam kullanıcı sayısı 200’ü geçen toplanma amaçlı binalar, c) Yönetmelikte belirtilen diğer yapılar, binalar, tesisler ve işletmeler hakkında uygulanacağı düzenlenmiş olup, 11. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde; tutukevi, cezaevi ve ıslah evi binalarının kurumsal binalar arasında olduğu belirtilmiştir.
26/7/2002 tarihli ve 24822 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelikte de, tutukevi, cezaevi ve ıslah evlerinin bu Yönetmelik kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerden; yangının çıkarıldığı 07/02/2013 tarihinde …’in saat 09:34 – 09:44 arasında annesi ile yaptığı haftalık telefon görüşmesi deşifre kaydının içeriğinde, adı geçen hükümlü tarafından annesine hitaben “…öldür ben de kendimi öldüreceğim,…bugün kendimizi asacağız,…göreceksiniz ne yapacağımı televizyonu açın ve izleyin,…durun göreceksiniz bugün,…göreceksiniz ben size söyledim yapacam mı yapmıcam mı,…yok hayır beni artık göremeyeceksiniz ben sana diyorum artık göremiyeceksiniz.” yönünde beyanlarda bulunduğu görülmektedir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden, hükümlülerin yapacakları telefon görüşmelerinin belirli bir kurala bağlandığı, bu görüşmeler sırasında yapılan konuşmaların idarece dinleneceği, aynı zamanda kayıt altına alınacağı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, hükümlü …’in 09.34-09.44 saat aralığında annesi ile yaptığı telefon görüşmesindeki yukarıda yer verilen ifadelerinden de anlaşılacağı üzere tehlikeli hali bulunduğu ve kendisine veya çevresine zarar verme düşüncesinde olduğu anlaşılmakta olup adı geçen hükümlünün, cezaevi idaresi tarafından söz konusu telefon konuşması anlık dinlenmek suretiyle tehlikeli olan hali tespit edildikten sonra sıkı bir gözetim ve denetime tabi tutulması gerektiğinden, telefon dinleme yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği ve sonucunda da herhangi bir önlem alınıp alınmadığı hususu meydana gelen olayda, davalı idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında önem arz ettiğinden, İdare Mahkemesince bu hususun araştırılması gerekmektedir.
Öte yandan, tutukevi, cezaevi ve ıslah evi binalarının, hem 27/11/2007 tarih ve 2007/12937 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik hem de 26/7/2002 tarih ve 24822 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik kapsamında olduğu, mezkur Yönetmeliklerde bu kurumlara ilişkin yangına yönelik tedbirler alınması, organizasyon, eğitim ve denetimin yapılması gerektiğinden İdare Mahkemesince; davacının kaldığı … Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda anılan Yönetmelikler kapsamında yangına ilişkin gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı, organizasyonun, eğitimin ve denetimin yapılıp yapılmadığı yönünden meydana gelen olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığı hususu da araştırılmaksızın verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Diğer taraftan, İdare Mahkemesince, hükümlü … tarafından çıkarılan yangında, davacının dahlinin ya da katkısının bulunup bulunmadığı da incelenerek dahli ya da katkısının tespiti halinde bu hususun da kusur değerlendirmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır.
Bu haliyle, belirtilen yönlerden eksik inceleme ve araştırmaya dayalı verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/09/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :

Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, davanın reddine ilişkin kısmı yönünden incelenmesinden;
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, reddedilen maddi tazminat nedeniyle davalı idare lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmı yönünden incelenmesinden;
31/12/2014 tarih ve 29222 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve Mahkeme kararı tarihi itibarıyla uyuşmazlığa uygulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13. maddesinde; “(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Tarifenin “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10. maddesinde ise “(1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Maddi tazminat talebiyle açılan davalarda, kabul edilen tazminat miktarının önemli kısmının vekalet ücreti olarak davalı idareye ödenmesi, açılan tazminat davasını davacı açısından anlamsız hale getirmekte, bazı olaylarda ise, davacının dava açılmadan önceki durumundan daha kötü bir duruma girmesine neden olmakta, bu durum, gerek Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir. Tümden ret ya da kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanan maddi tazminat davalarında, taraflar lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, kişilerin hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal etmeden ne şekilde hesaplanacağı konusunda Tarifenin 10. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına paralel bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle, reddedilen maddi tazminatın Tarifenin üçüncü kısmına göre belirleneceğine ilişkin Tarife hükmünün ihmal edilmesi, hakkaniyete daha uygun olacaktır.
Yukarıda yer alan açıklamalar uyarınca, İdare Mahkemesince, maddi tazminat isteminin tamamı için ret hükmü kurulmasına rağmen davalı idare lehine nispi vekâlet ücreti hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Sonuç olarak, davacının, reddedilen maddi tazminat yönünden aleyhine hükmedilen nispi vekalet ücretine yönelik temyiz istemlerinin kabulüne, diğer temyiz istemlerinin reddine, davanın reddine ilişkin …İdare Mahkemesinin … tarih ve E:.., K:… sayılı sayılı kararının, hüküm fıkrasında yer alan “Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL avukatlık ücretinin (anılan tarifenin 3. Kısmı uyarınca … TL maddi tazminat için)” ibaresinin “Avukatlık Asgarî Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL avukatlık ücretinin (reddedilen maddi tazminat yönünden … TL avukatlık ücreti)” şeklinde düzeltilerek onanması gerektiği oyuyla çoğunluk kararına katılmıyoruz.