Danıştay Kararı 10. Daire 2015/2427 E. 2020/3409 K. 30.09.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/2427 E.  ,  2020/3409 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/2427
Karar No : 2020/3409

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü / ANKARA
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACILAR) : 1- …
2- …
VEKİLİ : Av.

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar, çocukları olan …’ün 16/10/2003 tarihinde … … Köyü’nde … Genel Müdürlüğüne ait sulama kanalına düşmesi sonucu boğularak öldüğünden bahisle bu ölüm olayında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan dolayı davacılardan baba … için 1.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi, anne … için 1.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın 26/07/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini talebiyle açılan davada; davacı vekilince ibraz edilen ve Mahkeme kayıtlarına 28/11/2014 tarihinde giren artırım talebi sonucu baba için 32.509,00 TL maddi, anne için 44.894,00 TL maddi olmak üzere toplam 77.403,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı idarece ödenmesine hükmedilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olayın meydana gelmesinde davalı idare … Genel Müdürlüğünün tedbir, annenin ise bakım ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmediği, bu haliyle olayda müterafik bulunduğu, kusur oranın %50 anne, %50 davalı idare olmak üzere oluştuğu, uyuşmazlıkta mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu destekten yoksun kalma zararının hesaplandığı, buna göre baba … için 32.509,51 TL, anne … için ise; 44.894,41 TL maddi zarar hesaplandığı, bu zararların baba … için olayda üçüncü kişinin kusuru (annenin), anne … için ise zarar görenin kendi kusuru bulunduğundan davalı idarenin hesaplanan maddi zararın tazmini için %50 oranında sorumlu tutulabileceği değerlendirildiğinde davacıların toplam 38.701,50 TL maddi zararının 13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesi gerektiği, manevi tazminat yönünden; olayın oluş şekli ve niteliği dikkate alındığında, talep doğrultusunda anne … için 10.000,00 TL, baba … için 10.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesi gerektiği gerekçesiyle maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, toplam 38.701,50 TL maddi tazminatın ve toplam 20.000,00 TL manevi tazminatın 13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat ve faiz talebinin reddine hükmedilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davalı idare tarafından, müteveffanın ölümüne ebeveynlerin bakım ve gözetim sorumluluklarını yerine getirmemelerinin neden olduğu, birçok şehrin veya köyün kenarında yahut ortasında nehir, dere, üstü açık sulama kanalı geçtiğinden bu tür alanların kullanım amaçları gereği üstünün açık olduğu, … tarafından 2007 yılında yayınlanan genelgede; sulama kanalları …’ce inşa edilmiş olsa da imara açılmış ve çevresine konutlar yapılmış, buralarda can ve mal güvenliğinin yerel yönetimlerce alınması gerektiği, kanalın inşa edilirken imar kapsamı dışında olduğu, kurum görüşü alınmadan imara açıldığı, kusur varsa bunun yerel yönetimde olduğu, asgari ücretin açlık sınırının altında iken şahsın kendi geçimine bile yetmez iken başkasına destek sağlayabileceğinin kabul edilemeyeceği, tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ileri sürülerek Mahkeme kararının bozulması istenilmiştir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın davacının maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabulüne, hükmedilen maddi tazminat tutarının dava dilekçesinde talep edilen 2.000,00 TL’lik kısmı ile manevi tazminata 13/12/2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine ilişkin kısımları usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Temyiz istemine konu Mahkeme kararının, hükmedilen maddi tazminatın miktar artırım dilekçesi ile artırılan 36.701,50 TL ‘lik kısmına yürütülecek faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmı yönünden incelenmesinde;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararın düzeltilerek onanacağı hükmüne yer verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” cümlesi eklenmiştir.
Faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer almaktadır. Anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, davanın kabul edilmesi halinde artırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.
Bakılan davada, davacı tarafından, bilirkişi raporu uyarınca, 28/11/2014 tarihinde Mahkeme kaydına giren dilekçe ile maddi tazminat miktarı baba için 32.509 TL, anne için 44.894 TL tutarına artırılmış, bu dilekçe davalı idareye 15/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla artırılan tazminat miktarı bakımından, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan 15/12/2014 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, Mahkeme kararının, gerekçe kısmında yer alan “13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte” ibaresinin “dava dilekçesi ile talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarı yönünden 13/12/2010 tarihinden, miktar artırım dilekçesi ile artırılan kısım yönünden miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarih olan 15/12/2014 tarihinden”, hüküm fıkrasında yer alan ” toplam 38.701,50 TL maddi tazminatın ve toplam 20.000,00 TL manevi tazminatın 13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine” ibaresinin “toplam 38.701,50 TL maddi tazminatın 2.000,00 TL’lik kısmının ve 20.000,00 TL manevi tazminatın 13/12/2010 tarihinden, 36.701,50 TL’lik kısmının 15/12/2014 tarihinden itibaren” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin, miktar artırım dilekçesi ile artırılan tazminat miktarına yürütülecek faizin başlangıç tarihine yönelik temyiz isteminin kabulüne, diğer temyiz istemlerinin reddine,
2. Yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, gerekçe kısmında yer alan “13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte” ibaresinin “dava dilekçesi ile talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarı yönünden 13/12/2010 tarihinden, miktar artırım dilekçesi ile artırılan kısım yönünden miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ edildiği tarih olan 15/12/2014 tarihinden”, hüküm fıkrasında yer alan ” toplam 38.701,50 TL maddi tazminatın ve toplam 20.000,00 TL manevi tazminatın 13/12/2010 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine” ibaresinin “toplam 38.701,50 TL maddi tazminatın 2.000,00 TL’lik kısmının ve 20.000,00 TL manevi tazminatın 13/12/2010 tarihinden, 36.701,50 TL’lik kısmının 15/12/2014 tarihinden itibaren” şeklinde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3. 2577 sayılı Kanun’un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/09/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği kuralı yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, görevli olmayan adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Dava şartı olan ön karar için idareye yapılan başvuruda ihlal edilen hakkın yerine getirilmesinin istenilmesi esas olup, idare ile işin esasında ihtilafa düşüldükten, başka bir ifadeyle idare tazminat istemi karşısında direnmeye (temerrüde) düşürüldükten sonra davacının tazminat miktarını dava açarken serbestçe tayinine hukuki bir engel bulunmamaktadır. Nitekim Danıştay’ın yerleşik içtihatları da bu doğrultudadır.
AHİM tarafından, devletin sorumluluğuna ilişkin tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilmesi nedeniyle istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı Kanun’un 16. maddesinin 4. fıkrasına 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile, “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi; aynı Kanun’un 5. maddesi ile de, 2577 sayılı Kanuna Geçici 7. madde olarak, “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dahil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” cümlesi eklenmiştir.
Aktarılan düzenlemeyle, nihai karar verilinceye kadar harcı ödenmek ve bir defaya mahsus olmak üzere, “süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin” dava dilekçesinde gösterilen tazminat miktarının artırılmasına imkan verilmektedir. Böylelikle, artırılan miktar açısından da dava dilekçesinin verildiği tarihteki hukuksal koşullar geçerli bulunmaktadır.
Yapılan bu açıklamalar karşısında, miktar artırımına ilişkin dilekçenin yeni bir dava niteliğinde olmayıp mevcut davada talep edilen tazminat miktarının ıslah suretiyle artırımına olanak sağlayan yasal bir hakkın kullanımına ilişkin olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, artırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, yasal faizin başlangıcının bu miktar yönünden de, idarenin uyuşmazlığın esasında ihtilafa, bir başka anlatımla temerrüde düştüğü tarih olduğu; aksi bir durumun hakkaniyete aykırı olacağı sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla; olayda, davacılara ödenecek maddi tazminatın yasal faiz başlangıcının, miktar artırımına ilişkin dilekçe ile artırılan tazminat miktarı yönünden de, merciine tevdi kararının idareye tebliğ edildiği tarih olduğu, ancak, temyize sadece davalı idarenin geldiği görülmekle aleyhe bozma yasağı kapsamında ihtilaf ele alındığında, ödenecek tazminat miktarının tamamı yönünden faizi dava tarihinden (13/12/2010) itibaren başlatan mahkeme kararında bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmadığı, kararın bu kısmının da onanması gerektiği oyuyla düzelterek onama yönündeki Daire kararına bu yönden katılmıyoruz.