Danıştay Kararı 10. Daire 2015/2334 E. 2020/3752 K. 13.10.2020 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/2334 E.  ,  2020/3752 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/2334
Karar No : 2020/3752

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR): 1- …
2- …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Genel Müdürlüğü /…
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN_KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, …- …Karayolunun, …- …- …- … arasında devam eden yapım çalışmaları sırasında, denize doğru yapılan toprak dolgusu, su giderinin kapatılması ve menfez yapılmaması nedeniyle yaşanan su baskını sonucunda, kendisine ait depo ve konutta bulunan eşya ve malzemelerin ağır hasara uğradığından bahisle oluştuğu iddia edilen 30.000,00-TL maddi ve her bir davacı için 20.000,00-TL olmak üzere toplam 40.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacılar tarafından, gerek davalı idareye tazminat istemiyle yapılan gerek başvuru gerekse dava dilekçesinde; dava konusu sel olayı nedeniyle konut ve depolarında kullanılamaz hale geldiğini iddia ettikleri eşya ve malzemelerin liste şeklinde sayıldığı görülmekte ise de, bu sayılan eşya ve malzemelerin dava konusu olay nedeniyle zarara uğradığına ilişkin somut ve kanıtlanabilir herhangi bir bilgi ve belgenin dava dosyasına sunulamadığı, ayrıca davacılar tarafından oluşan zararla ilgili Türkeli İtfaiye Müdürlüğü’nün … tarih … sayılı tutanağının tutulduğunun belirtildiği, ancak söz konusu yazının davacılara ait konut ve depoyla ilgili olmadığının görülmesi karşısında, dava konusu sel olayı nedeniyle somut ve kanıtlanabilir bir zararın ortaya konulamadığı anlaşıldığından, davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin karşılanmasına hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, yapımı devam eden Karadeniz Sahil Yolu projesi çerçevesinde yolda menfez yapılmadığından, meydana gelen yağış sebebiyle su birikintilerinin oluştuğu ve selin cadde üzerinde bulunan tüm konut ve işyerlerine zarar verdiği, bu nedenle Mahkeme kararında belirtilen somut ve kanıtlanabilir zararın bulunmadığı gerekçesini kabul etmedikleri, davalı idare tarafından, yol geçirmek için yapılan dolgunun altında tahliye kanalı veya menfez yapılmış olsaydı yağış sonucu akan suların denize tahliye olacağı, böylece söz konusu zararın meydana gelmeyeceği, ayrıca sel sırasında, su baskınının etkisini gidermek için, yol inşaatında yapılan dolgu setin yıkıldığı, sel sularının tahliyesinden sonra yola menfez yapıldığı, evinin bulunduğu bölgenin, ilçenin doğusunda yer aldığı, ilçeden geçen çay yatağından uzakta ve denize mesafesinin 200-250 metre olduğu, mahallinde keşif yapılması talep edildiği, ancak Mahkemece keşif yapılmayarak eksik inceleme sonucu davanın reddine karar verildiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, normal ölçülerin çok üzerinde bir yağış olması nedeniyle sel olayı meydana geldiği, mücbir bir sebebin söz konusu olduğu, sel olayı nedeniyle somut ve kanıtlanabilir bir zararın varlığının davacı tarafından ortaya konulmadığı, mevcut bir zarar yokken tazminat talep edilmesinin haksız olduğu, yağışın mevsim normallerinin üzerinde olması nedeniyle zararın doğa olayı sonucu meydana geldiği, bu nedenle zarar ile idarenin eylemi arasında illiyet bağının bulunmadığı savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemine konu İdare Mahkemesi kararının, maddi tazminat istemiyle davalı idare lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmının düzeltilerek onanması, davanın ve manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
A) Temyiz İstemine Konu Mahkeme Kararının, Davanın Reddine İlişkin Kısmı ile Reddedilen Manevi Tazminat Miktarı Üzerinden Davalı İdare Lehine Maktu Vekâlet Ücretine Hükmedilmesine İlişkin Kısmı Yönünden İncelenmesi:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın davanın reddine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
B) Temyiz İstemine Konu Mahkeme Kararının, Reddedilen Maddi Tazminat Nedeniyle Davalı İdare Lehine Nispi Vekâlet Ücretine Hükmedilmesine İlişkin Kısmı Yönünden İncelenmesi:

İNCELEME VE GEREKÇE:

İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının b bendinde “temyiz incelemesi sonunda kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa Danıştay’ın kararı düzelterek onayacağı” hükme bağlanmıştır.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü bulunmaktadır.
Öte yandan, bir tam yargı davasında davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince verilen 07/11/2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararına atıfla, mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi tutulabileceği, bununla birlikte getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılmaları gerektiği belirtilmiştir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği; 168. maddesinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgari hadlerini gösteren bir tarifenin hazırlanacağı, 169. maddesinde, yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretini, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamayacağı belirtilmiştir.
31/12/2014 tarih ve 29222 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve Mahkeme karar tarihi itibariyle uyuşmazlığa uygulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13. maddesinde; “Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Tarifenin “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10. maddesinde ise ” (1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur. (4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler incelendiğinde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde manevi tazminat istemlerinde hükmolunacak avukatlık ücretine ilişkin özel düzenlemelerin yapıldığı, ancak söz konusu tarifede, maddi tazminat davalarında hükmolunacak avukatlık ücretine ilişkin manevi tazminat davalarında olduğu gibi özel ve ayrık bir düzenlemeye yer verilmediği, bu hususta tarifede boşluk olduğu görülmektedir.
Hak arama özgürlüğünün kısıtlanması ile avukatın emeğinin karşılığını alması hususundaki dengenin sağlanması açısından, avukatın gerek maddi gerekse manevi tazminat dosyalarında harcadığı çaba ve verdiği emeğin bir diğerine göre daha farklı ve daha fazla çaba, gayret ve emek sarf edilmesine gerek göstermemesi durumu göz önünde bulundurulduğunda, maddi tazminat isteminin tamamının reddi halinde hükmedilecek vekalet ücreti açısından tarifede yer alan bu boşluğun, tarifenin manevi tazminat davaları için öngörülen vekalet ücreti sistematiğinin kıyasen yorumlanması yoluyla doldurulmasının yerinde olacağı sonucuna varılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; İdare Mahkemesince gerekçeli kararın hüküm fıkrasında davanın reddedildiği ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne uygun olarak reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi olarak hesaplanan …-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine hükmedildiği görülmektedir.
Yukarıda yer alan açıklamalar uyarınca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
Bu durumda; maddi tazminat isteminin tamamı reddedildiğinden, reddedilen maddi tazminat talebi yönünden davalı idare lehine Mahkeme kararının verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararının hüküm fıkrasında yer alan “… TL (maddi için … TL, manevi için … TL) vekalet ücretinin” ibaresinin “… TL (maddi için … TL, manevi için … TL) vekalet ücretinin” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin, esasa ilişkin kısmı yönünden reddine, vekalet ücretine ilişkin kısmı yönünden kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:.. sayılı kararının, hüküm fıkrasında yer alan “… TL (maddi için … TL, manevi için … TL) vekalet ücretinin ibaresinin “… TL (maddi için … TL, manevi için … TL) vekalet ücretinin” şeklinde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3. Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13/10/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(X)-KARŞI OY :
Temyiz istemine konu Mahkeme kararında, reddedilen maddi tazminat talebi yönünden davalı idare lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, nispi vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Bu husus, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca kararın düzeltilerek onanmasını gerektiren, “yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hata ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlık” kapsamında olmayan, anılan maddenin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca kararın bozulmasını gerektiren “hukuka aykırılık” teşkil ettiğinden, İdare Mahkemesi kararının bu kısmının, Mahkemece yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği oyuyla aksi yöndeki Daire kararına bu yönden katılmıyorum.