Danıştay Kararı 10. Daire 2015/1845 E. 2016/631 K. 09.02.2016 T.

Danıştay 10. Daire Başkanlığı         2015/1845 E.  ,  2016/631 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2015/1845
Karar No : 2016/631

Davacı :
Vekili :
Davalılar : 1-
2-
Vekili :
3-
Vekili :
İstemin Özeti : 14/4/2003 tarih ve 2003/5481 sayılı Bakanlar Kurulu kararının, davacının yükümlü olduğu askerlik görevini yerine getirmemesi nedeniyle 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 25/ç maddesi uyarınca vatandaşlığının kaybettirilmesine ilişkin kısmının iptali istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi : Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun bozma kararı doğrultusunda, 659 sayılı KHK kapsamında dosyaya ilişkin olarak vekilinin katkısı bulunduğundan, hukuki yardımın karşılığı olan avukatlık ücretinin verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :
Düşüncesi : Dava, 14.4.2003 günlü, 2003/5481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın, mülga 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nın 25. maddesinin (ç) bendi uyarınca davacının vatandaşlığının kaybettirilmesine ait kısmının iptali istemiyle açılmıştır.
Mülga 403 sayılı Yasa’nın yerine geçen 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nda, yurt dışında bulunup, mazeretsiz olarak askerlik görevinin yerine getirilmemesi Türk vatandaşlığının kaybını gerektiren nedenler arasında gösterilmemiş; Yasa’nın 43. maddesinde, mülga 403 sayılı Yasa’nın 25. maddesinin (ç) bendi uyarınca Türk vatandaşlığını kaybetmiş olan kişilere, başvurmaları ve milli güvenlik bakımından engel bulunmaması koşuluyla, yerleşim yerinin Türkiye’de olup, olmadığına da bakılmadan, Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden Türk vatandaşlığına alınma olanağı tanınmış ise de, davacının sözü edilen düzenlemeden yararlanarak, Türk vatandaşlığına alınması yolunda yeni bir işlem bulunmadığından, dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun, bu işlemin oluşturulduğu tarihte yürürlükte bulunan düzenlemere göre denetleneceği açıktır.
403 sayılı Yasa’nın 25. maddesinin (ç) bendinde, yurt dışında bulunup, muvazzaf askerlik görevini yapmak için yetkili kılınmış makamlar tarafından yöntemince yapılacak çağrıya mazeretsiz olarak üç ay içinde uymayanların Türk vatandaşlığının kaybına, ‘nın önerisi üzerine, Bakanlar Kurulu tarafından karar verilebileceği belirtilmektedir. Bu düzenleme uyarınca Türk vatandaşlığının kaybı için, ilgilnin yurt dışında bulunduğunnun, askerlik görevini yerine getirmek üzere yetkili makamlar tarafından ve yöntemine uygun olarak davet edildiğinin, bu çağrıya haklı ve kabul edilebilir gerekçeler olmadan uyulmadığının, duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta ortaya konulması zorunludur.
Davacının ise, 1111 sayılı Askerlik Yasası’nın 10. maddesine 3358 sayılı Yasa’yla eklenen düzenlemelerden faydalanarak, askerlik hizmetini, bedelini taksitle ödemek koşuluyla ve kısaltılmış süre içinde tamamladığı; 1.12.1987 tarihinde geçici olarak terhis edildiği; ancak belirlenen bedelin son taksidini, vadesi olan 28.2.1989 tarihine kadar ödemediği için, 1111 sayılı Yasa’nın 10. maddesinin 4. fıkrasının (A) bendinin (a) alt bendi uyarınca kalan (15 ay) askerlik hizmeti süresini tamamlama yükümlülüğünün doğduğu; bu aşamada yoklama kaçağı olarak nitelendirilen davacının, bilinen son yerleşim yerinde bulunamadığı, kolluk tarafından yapılan araştırmada yurt dışında bulunduğunun öğrenildiği, iligli konsolusluklar aracılığı ile celbinin sağlanması, yurda dönmesi, aksi halde vatandaşlığını kaybedeceğinin tebliğ edilmeye çalaışıldığı, ancak sonuç alınamaması üzerine Resmi Gazete’de ilan yoluyla duyuru yapıldığı; bu tarihten itbaren üç ay içinde kalan askerlik hizmetinin tamamlamak için gereğini yerine getirmediğinden hareketle Türk vatandaşlığının kaybına karar verildiği anlaşılmakta olup, mülga 403 sayılı Yasa’nın 25. maddesinin (ç) bendinde yer almayan bir nedene dayanılarak, diğer bir ifadeyle yurt dışında bulunup, muvazzaf askerlik görevini yapmak için yetkili kılınmış makamlar tarafından yöntemince yapılacak çağrıya hiç uyulmaması koşulu gerçekleşmeden, askerlik görevinin eksik kalan kısmının tamamlanması için yapılan çağrıya uyulmadığından hareketle ilgilinin Türk vatandaşlığının kaybına karar verilemeyeceği gözetilmeden, öte yandan yalnızca kolluk güçlerinin davacının bilinen son adresinde yaptıkları araştırma ve alınan ifadelere dayanılarak davacının yurt dışında bulunduğu kabul edilerek işlem oluşturulmasında hukuka ve Yasa’ya uygunluk bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle, 14.4.2003 günlü, 2003/5481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nın 25. maddesinin (ç) bendi uyarınca davacının vatandaşlığının kaybettirilmesine ait kısmının iptali gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü.
Dava, 14/4/2003 tarih ve 2003/5481 sayılı Bakanlar Kurulu kararının, davacının yükümlü olduğu askerlik görevini yerine getirmemesi nedeniyle 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 25/ç maddesi uyarınca vatandaşlığının kaybettirilmesine ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır.
Dairemizin 9/11/2012 tarih ve E:2008/3620, K:2012/5554 sayılı kararıyla süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Anılan kararın, davalı tarafından avukatlık ücreti yönünden temyiz edilmesi sonucu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 3/12/2014 tarih ve E:2013/2637, K:2014/4678 sayılı kararıyla, 2/11/2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK, temyize konu kararının verildiği 9/11/2012 tarihinde yürürlükte olduğundan ve davalı idare nın davasını hukuk müşaviri ile takip ettiği ve dosya kapsamından hukuk müşaviri tarafından hukuki yardımda bulunulduğu görüldüğünden, süre retle sonuçlanan davada, davalı idarelerden lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle Dairemiz kararının avukatlık ücreti yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesi, üçüncü fıkrasında, tarafların, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebileceği; aynı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca istinaf mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihe kadar kanun yollarına dair uygulanacak hükümlerden olan; (eski şekliyle) 46. maddesi, birinci fıkrasında, Danıştay dava dairelerinin kararlarına karşı Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği; 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 38. maddesi 1. fıkrası, b- bendinde; İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından; idari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların temyizen inceleneceği; 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesi, 4. fıkrasında da, idare mahkemelerinin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebileceği öngörülürken, Danıştay İdari ve Vergi Dava Daireleri Kurulları kararlarına uyulmasının zorunlu olduğu belirtilerek, Danıştay Dava Dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdiği kararların temyizen bozulması halinde ise ısrar olanağı tanınmamıştır.
Buna göre, 2/11/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK, temyize konu kararının verildiği 9/11/2012 tarihinde yürürlükte olduğundan ve davalı nın davayı avukat vasıtasıyla takip ettiği ve dosya kapsamından, avukat tarafından hukuki yardımda bulunulduğu görüldüğünden, süreaşımı yönünden reddedilen davada, lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davalılardan lehine, işbu kararın verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ….TL avukatlık ücretine hükmedilmesine söz konusu avukatlık ücretinin davacı tarafından davalı …’na ödenmesine 9/2/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.